Orucun Hakîkati

12 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah
Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri buyuruyorlar ki :
Mal'ûm ola ki, savm-ı hakîkî nefs-i ta'allukâtdan kat' ve rûhu mâsivallahdan fitâmdır yani kesmekdir. Anın içün savm-ı avâmı, gıybet ve kizb ve nemîme ve yemîn-i kâzibe ve mer'e-i ecnebiyyenin muhâsinine şehvet ile nazar etmek mufattır olduğu gibi, savm-ı havâssı dahî fikr-i mâsivallah mufattırdır. Anın içün ehlullah savm-ı dâim üzerinedir. Zîrâ iftâr eyleseler dahi, kalbleri ağyârdan hâlîdir. Pes herkesin iftârı hâline göredir. Savm-ı hakîkî odur ki, mâsivâ-yı Hakk'dan imsâk eyleye ve nefsini onun şehevât ve ta'allukâtından men' ede. Ve onun iftârı likâullah iledir. İşte "li's-sâimi ferihatân / oruçlunun iki sevinci vardır" hadîsinin sırrı budur. Ve savm, sıfât-ı samediyye olmakla beşeri melek mertebesine îsâl eder ki, mertebe-i nûrdur. Buradandır ki rü'yeti teveccu' üzerine mebnî kıldılar. Eğerçi riyâzet, 'inde'l-muhakkıkîn tahsîn-i ahlâk ve 'inde'l-kümmel tasfiye-i mahall içindir. Ve 'alâ külli hâl, müntebih-i feth değildir. Belki feth, minnet-i ilâhiyye bâbındandır. Eğer sebeb ve müntebih olaydı, feth, mükteseb olmak lâzım gelirdi. Zîrâ her kemâl ihtisâs-ı ilâhîdir. Eğerçi mahcûblara göre bazısı mükteseb görünür. Heyhât!
 Za'îf et nefsi tâ kim kuvvet-i kudsî bula rûhun
Hayât-ı cândır açlık hem memât-ı nefs-i şehvânî

Bu lisâna âşinâ olmayanlar için şöyle îzâh edelim :
Orucun hakîkâti, nefsi her türlü alâkadan, rûhu da Allah'dan gayrı her şeyden kesmekdir. Halkın orucunu, gıybet, yalan, yalan yere yemîn etmek, gammazlık ve harama bakmak bozduğu gibi, manevi derecesi yüksek olanların orucunu da Allah'ı unutmak bozar. Onun için Allah dostları dâimâ oruçludur. Çünkü yemek yeseler de kalblerine Allah'dan başkasını sokmazlar. Elbette herkesin iftarı kendisine göredir. Hakîkî oruç, Hakk'dan gayrı ne varsa terk etmek ve nefsi dünyevî zevklerden ve alakâlardan men etmekdir. Bu gibi kişilerin iftarı Allah'a mülâkât ile olur. "Oruçlu için iki sevinç vardır" hadîs-i şerîfinin bir sırrı da budur. Oruç, Allah'ın samediyyet sıfatından olduğu için insanı melek mertebesine yükseltir ki meleklerin mertebesi nûrânîdir. Bu sebebdendir ki, bu mertebeye erişmek zahmet çekmekle mümkün olur. Riyâzet yani nefs ile mücâhede etmek maksadıyla çekilen çileler, tutulan oruçlar muhakkikler katında ahlâkı güzelleştirmek için, kâmiller katında ise mâsivâdan arınmak içindir. Ama her hâl ü kârda bunlar fethin sebebi değildir. Çünkü feth, Allah'ın bir lutfudur, dilediğine bahşeder. Eğer riyâzet fethe sebeb olsaydı, feth çalışmakla elde edilebilir olurdu. Halbuki değildir. Yani her çalışana nasîb olmaz. Çünkü Allah'ın mevhibesidir. Bilmeyenler, yalnız çalışmakla olacağını zannederler. Ne yazık!
İster isen Hudâyı terk eyle mâsivâyı
Listeye geri dön