Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Şeytan âdemoğlunda tıpkı kanın damarda dolaşdığı gibi dolaşır. Onun yollarını oruçla daraltın" buyurmuşdur. Diğer bir hadîs-i şerîflerinde de Efendimiz, "Âdemoğullarının kalblerinde şeytanlar dolaşmasalardı, semâvâtın melekûtunu müşâhede ederlerdi" buyurmuşdur. İlk hadîs-i şerîfden anlıyoruz ki, insanı doğru yoldan çıkaran ve şeytânî yollara sevkeden sebeblerin başında fazla yemek-içmek gelir. Bu yüzden nefse hâkim olup yemeyi-içmeyi azaltmak yani az yemek her şeyden önemlidir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz bu ma'nâya işâret olarak "Her şeyin bir kapısı vardır, ibâdetin kapısı da oruçdur" buyurmuşlardır.
İkinci hadîs-i şerîf de, birinciyle irtibatlı olup, fazla yiyip içmenin kalb gözünü perdelediğini, eğer bu perdeleme olmasa, insanın melekût âlemini müşâhede edebileceğini haber vermekdedir. Helâlinden de olsa fazla yiyip içmek hem israf, hem vücûda zarar hem rûha yük hem de kalbe perdedir. İşte oruç, âdâbına riâyet edilerek tutulması şartıyla, vücûda sıhhat verdiği gibi rûha da hiffet verir. Oruç insanı kötülüklerden koruduğu gibi, kalbdeki perdeleri de kaldırarak insanın ma'nâ âlemine nüfûz edebilmesini sağlar. Âlem-i melekûtu müşâhede eden insan, eşyânın hakîkatine vâkıf olur.