Lütfen bu adamcağızı mazur görün. Mesele sizin zannettiğiniz gibi değil. O bir bektâşî dervîşidir. Adamcağız dervîşliğin gereğini yapmış. Çünkü bir dervîş nerede olursa olsun bir şeyh efendi ile karşılaşırsa ona hürmet gösterir, elini öper, niyâz eder. Zavallı adamcağız, sizin film çektiğinizi bilememiş, Bektâşî Babasını görünce gerçek zannetmiş hürmetinden koşarak ellerine yapışmış.
Meğer sırtında küfe ile dolaşan o adamcağız, eskiden İstanbul'da sıkça görülen zerzevatçı bir Arnavud Bektâşî imiş.
Belki bu hikâyedeki adamcağıza güldünüz ancak o günlerde film çekimi pek yaygın olmadığı için rol îcâbı şeyhlik yapanları gerçeğinden ayırd edemeyen saf dervîşler olmasına şaşmamak, onları ayıplamamak gerekir. Asıl şaşılması gereken, bugün bir alay okumuş câhillerin, şeyh kisvesine bürünen bir takım oyuncuları, gerçekden şeyh ve mürşid zannederek, onlara rağbet ve hürmet göstermeleri ve bu acınacak hâlleriyle hikâyedeki Bektâşî'den çok daha beter durumlara düşmeleridir.
Sûrete etme nazar sîrete bak!