Özlü Bir Hicret Dersi

30 Aralık 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Resulullah

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Terbiye! Terbiye! "Mekke'den Medîne'ye kaçdı". Kim kaçıyor? Hazret-i Peygamber? Tüh! Öküz! Öküzden daha alçak herif! Peygamber kimseden korkmaz! Allah söylüyor, ben söylemiyorum ki. Kur`ân'da söylüyor. "الَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللَّهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا اللَّهَ ellezîne yübelligûne risâlâtillâhi ve yahşevnehû velâ yahşevne ehaden illallah, dînimi teblîğ eden o zât-ı ekrem, hiç bir şeyden korkmaz, ancak benden korkar" diyor Cenâb-ı Hakk, o kadar. 
Peygamber'in her yapdığı iş, vahiyledir. Allah dedi ki, "Haydi Medîne'ye göçeceksin", Medîne'ye hicret etdiler. "Ebûbekir'i yanına alacaksın", gitdi Ebûbekir Sıddîk'ı yanına aldı. "Ali'yi yatağında bırakacaksın", Ali'yi yatağında bırakdı. Ali de itiraz etmedi ama. Erkek çünkü Hayder-i Kerrar. Her tarafda düşman bekliyor böyle, sûikasd yapacaklar Peygamber'e, "Benim yatağıma yatacaksın Yâ Ali, üstüne hırkamı ört", "Peki Yâ Resûlallah" dedi. Allah Mûsâ'ya diyor ki, "Yâ Mûsâ git Firavun'a, o tuğyân etdi" diyor, "Yâ Rabbi korkarım ben gitmeğe" diyor, "beni öldürür Firavun" diyor Hazret-i Mûsâ Peygamber. Bak, bak! İmâm-ı Ali demiyor ki, "Yâ Resûlallah beni öldürürler, bak bekliyorlar dışarda", "Peki" diyor. Evet, böyle yürüdü bu iş. 
Seyyidinâ Ebâbekir Sıddîk da öyle. Ona gitdi, kapıyı çaldı, Ebûbekir Sıddîk'in kapısını, dedi, "Allah'ın selâmı var Yâ Ebâbekir, haydi seninle hicret yapacağız". "Yâ Resûlullah, benim malım var çoluklarım çocuklarım var, ben gidersem kâfirler malımı yağma ederler, ben o yollarda ne ederim, bilmediğim memleketde nasıl otururum filan", böyle bir şey yok. "Peki Yâ Resûlallah". Hemen çıkdılar yola. 
Tâ gitdiler Sevr Dağındaki mağaraya girdiler, oraya saklandılar evvelâ. Bize yol gösteriyorlar. Allhu Teâlâ tayy-ı mekân yapar Peygamber'i götürürdü. Bize yol gösteriyorlar. Orada mağaraya girdiler, orada oturdular beraber. Hattâ Cenâb-ı Peygamber dedi, "Yâ Ebâbekir senin dizine yatayım mı?", "Yat Yâ Resûlallah" dedi, dizine yatırdı Cenâb-ı Peygamber'i. Fakat oradan yılan çıkmasın mı, deliğin içerisinden. Hemen Cenâb-ı Seyyidinâ Ebâbekir ayağını koydu yılanın deliğine, çıkmasın dışarı diye. O da onun ayağını sokdu. Acısından gözünden yaş damladı, Peygamber'in gözüne. Öyle uyandı. Söylemiyor. Resûlullah'ı rahatsız edeceğim diye, "Yâ Resûlallah, ayağımı yılan sokdu" demedi. Gözünü açdı, "Ne var, ne ağlıyorsun Yâ Ebâbekir?". "Yâ Resûlallah ayağımı yılan sokdu" dedi. Delikde yılan var, çıkmasın diye ayağımı koydum. Efendimiz, "Bismillah" dedi, yılanın sokduğu yeri eliyle sıvazladı, tamam o kadar. 
Efendimiz, "Niçin yapdın, benim yâr-ı gârımın ayağını sokdun, utanmıyor musun! Bu küstahlığı niye yapdın" dedi yılana. Dedi "Yâ Resûlallah, ben Yemen diyârında işittim senin bu mağarada kalacağını, öyle vahy olundu, haber verildi, ilhâm olundu, bütün mahlûkâta, ilân edildi bütün. İşittim, sana âşıkım ben, kalkdım geldim uzak Yemen diyârından buraya, mübârek cemâlini göreceğim, geldi Ebûbekir de ayağını tıkadı bizim deliğe. Ben de onun ayağına biraz dokundum" dedi. Onun üzerine Efendimiz onu sıvazladı, onun sırtını, yılanın. Sıvazladı. Ona misk yılanı derler şimdi, geçdiği yer misk gibi kokar onun. Köylüler bilirler, bostancılar filan. Yaaa.
www.muzafferozak.com
Listeye geri dön