15 Mayıs 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Sultân Mahmûd Hân zamânında kubbe vezîri olan ve türlü türlü acâiblikleri ile meşhûr olan Veli Efendi, pâdişâhı iftara çağırmış. Pâdişâh da gelirim demiş ama ne zaman geleceğini söylememiş. Pâdişâh, adamlarına sıkı sıkı tenbîh etmiş, demiş ki "Bu Ramazan'da her nereye iftara gideceksem önceden haber verin ama sakın Veli Efendi'ye haber vermeyin, ona habersiz gideceğim" demiş. Bir gün akşama doğru ansızın "Haydi iftara Veli Efendi'nin evine gidiyoruz" demiş. Veli Efendi'ye son dakîkada haber ulaşmış "Sultân size iftara geliyor" demişler ama hazırlık yapmaya hiç vakit kalmamış. Veli Efendi hiç telâşa kapılmadan, "Yâ öyle mi? Buyursun" demiş. Pâdişâhın ayaklarının altına lâhûr şallar attırmış, pâdişâhı sultânlara lâyık bir şekilde karşılayıp içeri aldıkdan sonra adamlarına yalnızca tek bir talimat vermiş, "Haremin sofrasını selâmlığa, selâmlığın sofrasını da hareme götürün" demiş. O kadar, başka da bir şey söylememiş. Pâdişâh gelmiş, bakmış, sofraya oturmuş, hayrân olmuş zîrâ sofrada kuşun südünden turnanın yoğurduna kadar her şey varmış. İftardan sonra Veli Efendi'ye dönüp demiş ki, "Veli, bu saltanat sana helâl olsun ama bir şey var ki o gözümden kaçmadı". Veli Efendi, "Nedir pâdişahım?" diye sorunca pâdişâh demiş ki, "Biliyorsun ki ben buzsuz hoşaf içmem, sofrada buz yokdu" demiş. Malum ya, o devirde buz mes'elesi mühim. Veli Efendi demiş ki, "Aman pâdişâhım! Sofrada buz yokdu çünkü hoşaf kâseleri buzdandı" demiş. Meğerse kâseleri buzdan yaptırmış, hoşafı buzdan kâselere koydurmuş.