16 Ekim 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Mesnevî-i Şerîf'deki hikâyelerdendir :
Vaktiyle bir dükkân sâhibi varmış, çok güzel bir papağanı varmış. Papağanın hem sesi güzelmiş, hem de insan gibi konuşurmuş. Bu kuş, hem dükkanda bekçilik yapar, hem de müşterilere nükteler söyler, latîfeler yaparmış. İnsanlara hitâb ederken tıpkı bir insan gibi konuşan bu papağan ötdüğü zaman da çok güzel ötermiş.
Bir gün bakkal evine gitmiş, dükkânı papağana bırakmış. O aralık bir kedi dükkana kaçan bir fareyi kovalarken sıçramış. Kedinin sıçradığını gören papağan can havliyle kaçarken dükkandaki gülyağı şişelerini devirmiş. Bir müddet sonra dükkan sâhibi gelmiş. Bir de ne görsün! Dükkan yağ içinde. Kıymetli yağlar ziyân olduğu için fenâ halde sinirlenen adam, o kızgınlıkla papağanın başına bir yumruk vurmuş. Yediği darbenin tesiriyle papağanın dili tutulmuş, başındaki saçlar da dökülmüş. Papağan hem kel olmuş, hem de sesi kesilmiş. Yapdığına pişmân olan adam, âh etmeye, saçını-sakalını yolmaya başlamış. "Keşke elim kırılsaydı da vurmasaydım kuşcağıza" diyerek dövünmüş durmuş. Adam papağanın dili çözülsün diye her yolu denemiş, hattâ az sadaka çok belâyı def eder diyerek fukarâya sadaka dağıtıp durmuş.
Aradan bir kaç gün geçmiş. Dükkan sâhibi şaşkın, ümîdsiz, kederli kederli oturmuş, "Bu kuş ne zaman konuşacak acaba?" diye düşünüp dururken, dükkanın önünden, dazlak kafalı bir dervîş geçmiş. O zamana kadar hiç konuşmayan papağan kafası kel bir adamı görünce dile gelip ona seslenmiş : "Hey kel kafalı! Sen keller arasına nasıl karışdın? Yoksa sen de gülyağı şişelerini mi devirdin?" demiş. Bunu duyanlar gülmeye başlamışlar.
Hazret-i Mevlânâ bu hikâyeyi Mesnevî-i Şerîf'in baş tarafında Allah dostlarından bahsederken anlatır. Halkın velîleri ve peygamberleri kendileriyle kıyâs ederek büyük bir hatâya düşdüklerini söyler ve buyurur ki :
Kudsî insanların hâlini kendininkiyle bir tutma. Arslan ma'nâsına gelen şir ile süt ma'nâsına gelen şir aynı harflerle yazılır ama arslan nerde, süt nerde! Bütün âlem bu sebebden yolunu şaşırdı, pek az kimse Allah erlerini tanıdı. Çokları peygamberlerle beraberlik iddiasında bulundular da "Siz de bizim gibisiniz" dediler. Velîleri de kendileri gibi zannetdiler, "Biz de insanız, onlar da insan, onlar da bizim gibi yiyor, içiyor, uyuyor" dediler. Körlüklerinden dolayı aradaki farkı göremediler, halbuki arada dağlar kadar fark vardır. Arının her iki türü de bir yerden yedikleri halde birinden iğne, diğerinden bal meydana gelir. Her iki cins geyik de ot yer, su içer ama birinden misk diğerinden gübre çıkar. Her iki kamış da aynı menbadan su içer ama biri boş, diğeri şeker doludur. Bunlar gibi yüz binlerce misâli gör, aralarındaki fersah fersah farkı anla.