Peygamber Âşığı Bir Kadı Efendi

5 Eylül 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Resulullah
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin lutfettiği nevâdir cinsinden enfes bir hikâyedir :

Bugünkü hukuk fakültelerine muâdil olan "Medresetü'l-Kuzât"da tahsîl gören bir talebe, Resûl-i Ekrem Efendimize cân ü gönülden bağlı ve âşık imiş. Hep "Yâ Rabbi, bana Medîne-i Münevvere'de vazîfe yapmak şerefini lutfeyle" diye duâ edermiş. Bir de nezir de bulunmuş. "Eğer duâm kabûl olur da Medîne-i Münevvere'de kadılık vazîfesi yapabilirsem oraya giderken önüme çıkan ilk fukarâya kesemde ne kadar para varsa hepsini vereceğim" diye nezr etmiş. O vakitler medreseden birincilikle mezun olan talebelere vazîfe yapacağı yeri seçme hakkı verilirmiş. Bu talebe sırf duâ etmekle kalmamış, birinci olabilmek için de var gücüyle derslerine çalışmış ve mezuniyet günü geldiğinde de duâsının ve çalışmasının karşılığını alarak medreseyi birinci olarak bitirmiş. Böylece hasretiyle yanıp tutuştuğu Resûl-i Kibriyâ'nın şehrine gitmeye hak kazanmış.

Kadılık berâtı ile Medîne-i Münevvere'ye doğru yola çıkan kadı efendi, Şam'da namaz kılmak için girdiği bir mescidden çıkarken bir fukarâya rast gelmiş. Fukarâ "Şey'enlillah/Allah için bir şey ver" deyince, nezrini hatırlamış ve hemen elini kesesine atmış. Eline bir beşi bir yerde altın geçmiş. Bu çok büyük bir para olduğu için bir an tereddüd etmiş. "Vereyim mi vermeyeyim mi?" diye düşünürken hemen : "وَأَوْفُواْ بِعَهْدِ اللّهِ إِذَا عَاهَدتُّمْ Ve evfû bi ahdillâhi izâ âhedtum / Ahdettiğiniz zaman sözünüzü yerine getirin" âyet-i kerîmesi aklına gelmiş ve paraların hepsini fukarâya vermiş. Yolun geri kalanını başkalarından yardım alarak gitmiş.

Kadı Efendi, Medîne-i Münevvere'ye varır varmaz, hemen gusl abdesti almış, temiz elbiseler giymiş ve Resûlullah'ı ziyâret için ravzaya koşmuş. Usûlüne göre ziyâretini yapdıkdan sonra mescid-i nebîde dolaşırken, gözüne bir adam takılmış. Bu adam ayaklarını türbe-i seâdete doğru uzatıp yatmış, o şekilde uyuyormuş. Adamın yatış şeklini edebe mugâyir bulan kadı efendi, hemen onu ayağıyla dürtüp uyandırmış ve "Kalk! Huzûr-i seâdetde bu şekilde yatılır mı?" diye azarlamış. Adam kalkmış, kadı efendinin yüzüne şöyle bir bakmış ve yürüyüp gitmiş.
Kadı efendi o gece bir rüyâ görmüş. Rüyâsında "Kalk, seni Resûlullah çağırıyor. Senin hakkında şikâyet var. Haydi yürü bakalım. Zâhirde buranın kadısı sensin ama hakîkatde buranın hâkimi O'dur" demişler. Bir de gitmiş bakmış ki, Cenâb-ı Peygamber sahabesiyle berâber oturuyor. O meclisde bulunan bir zât, ayağa kalmış ve "Yâ Resûlallah, ben bugün mescidde yatıyordum, bu kadı efendi ayağıyla bana vurdu, benim huzûrumu bozdu, davacıyım" demiş. Resûlullah kadıya dönüp "Bu zâta niye vurdun, niçin onu rahatsız ettin?" diye sorunca kadı efendi, "Yâ Resûlallah, yaptığı âdâba mugâyir bir hareketdi, terbiyesizce yatıyordu, ben bunu görünce dayanamadım, ayağımla dürttüm" demiş. Davacı olan zât, "Yâ Resûlallah, belki benim o şekilde yatmam kadı efendiye göre terbiyesizce idi, edebe mugâyirdi ama bizim aramızda büyük bir muhabbet var, muhabbetde terbiye aranmaz ki" diye kendisini müdafaa edince Hazret-i Peygamber, kadı efendiye dönüp "Bak ne diyor, buna ne cevap vereceksin" buyurmuşlar. Kadı Efendi, üzüntüsünden ve mahcûbiyetinden hüngür hüngür ağlamaya başlamış ve "Yâ Resulallah, ben aranızdaki muhabbeti bilmiyordum, ben zâhire göre hükmettim ve onu edebe davet ettim. Bunu da size olan hürmet ve muhabbetimden dolayı yaptım, lutfen bana şefaatçi olun, o da beni affetsin" diye ricâda bulunmuş. Resûlullah o zâta dönerek "Bak, bana hürmetinden ve muhabbetinden dolayı yapmış, haydi sen de onu benim için affet" buyurmuşlar. O zât "Peki yâ Resûlallah senin için affettim" demiş ve kadı efendi ile davacı olan zât sarılıp barışmışlar. 

Kadı Efendi sabah kan ter içinde kalkmış. Hemen abdest alıp mescid-i nebîye gitmiş. Dün gördüğü adam, yine aynı yerde aynı şekilde yatıyormuş. Bu defa ona hürmetle yaklaşan kadı efendi, başından sarığını çıkarmış ve eğilerek bir gün evvel vurduğu yeri hürmetle öpmüş. Yatmakda olan zât başını kaldırıp "Kadı efendi, dün tepdin bugün öpdün, hayırdır, ne oldu?" demiş. Kadı efendi "Beni affet, bana hakkını helâl et" deyince o zât "Kadı efendi, ne tuhaf adamsın, seninle az evvel huzûr-i seâdetde barışmadık mı?" demesin mi! Kadı efendi, hayretden donup kaldığı sırada, o zât şunları ilâve ermiş : "Senin Resûlullah'a olan aşkını bildiğim için, sen huzûr-i peygamberîde daha çok kalabilesin, O'nun mübârek cemâlini daha çok seyredebilesin diye itiraz ediyordum, yoksa sen haklıydın. Resûl-i Ekrem'e olan muhabbetinin ve ahdine vefâkar olmanın semeresini işte bugün gördün" demiş.


Aşk-ı Habîb-i Kibriyâ
Yakdı beni ser tâ be pâ
Virdim budur subh u mesâ
Rûhum Muhammed Mustafâ
Olsun sana cânım fedâ
Listeye geri dön