Peygamber Denildiği Vakit Siz Ne Anlıyorsunuz?

13 Kasım 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

İrşad
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin en çok derdlendiği mes'ele, müslümanların Resûl-i Ekrem Efendimizi doğru dürüst tanımamaları ve O'nun kıymetini bilmemeleri mes'elesi idi. Efendi Hazretleri, bu mes'eleye o kadar ehemmiyet verirlerdi ki, her fırsatda, her zemînde, herkese hep Resûl-i Ekrem'in kadr-i vâlâsını ve şân-ı âlâsını anlatmaya çalışırlardı.

"Allah'ı tanımak için önce Resûlullah'ı tanımak lâzımdır" buyururlardı. "Müslümanların çoğu maalesef peygamberlerini hiç tanımıyorlar, tanıyanlar da O'nu bir kabîle reisi gibi biliyorlar" diyerek hayıflanırlardı. Resûl-i Ekrem Efendimizin büyüklüğünü, "Allah'dan sonra en yüce varlık Muhammed aleyhisselâmdır" özlü sözüyle ifâde buyururlardı. Efendi Hazretleri, Resûlullah'a muhabbetin her mü'mine farz olduğunu "Bir kimsenin yerden göğe kadar ibâdeti olsa fakat o kimsenin Resûl-i Ekrem'e muhabbeti olmasa, Allah o ibâdetlerin hiçbirini kabûl etmez, reddeder" sözüyle beyân ederlerdi. Efendi Hazretleri, ümmetin düşdüğü zilletin sebebini de bu mes'eleye bağlar ve "Bu ümmetin geri kalmasının ve zelîl olmasının sebebi, Resûlullah'a hürmet ve muhabbetlerinin kesilmesindendir" buyururlardı.

Efendi Hazretlerinin bu mes'ele ile ilgili pek ibretli bir hâtırası da şudur :

Efendi Hazretlerini Trakya'da bir köye mevlide davet etmişler. Mevlid okunurken cemaatin lâkayd ve duyarsız tavırlarından pek müteessir olan Efendi Hazretleri, mevlidin sonunda kürsüye çıkıp duâ etmesi beklenirken, o, herkesi şaşırtarak duâdan önce cemaate hitâb etmeğe karar vermiş. Cemaatin duyarsızlığını "sanki hepsinin beyinleri donmuş gibiydi" diye tarif eden Efendi Hazretleri, bu hâtırasını şöyle anlatmışlardı :
Kürsüye çıkdım, bakdım, cemaat ayaklanmış, ayakkabılarını almışlar, elleri arkalarında, câmiden çıkmaya hazırlanıyorlar. Yüksek sesle "Durun bakayım!" dedim. Durdular. "Oturun ve beni dinleyin!" dedim. Oturdular. "Bakın, ben konuşma salâhiyyetine sâhib bir adamım. Cebimde vaaz tezkerem var. Ben bu kürsüye duâ etmek için çıkdım ama önce sizinle biraz konuşacağım sonra duâ edeceğim"
Bütün cemaatin, "Allah Allah, acaba bu hoca şimdi bize ne anlatacak?" der gibi şaşkın şaşkın kendisine baktığını farkeden Efendi Hazretleri sözlerine şöyle devâm etmiş :
Peygamber denildiği vakit siz ne anlıyorsunuz!? Köy muhtarı mı?...Nahiye müdürü mü?...Kaymakam mı?...Vâli mi?...Reisicumhur mu?...Kral mı?...Pâdişah mı?...Ne anlıyorsunuz bakayım siz!?...
Hiç beklemedikleri bu soru karşısında iyice şaşıran ve ne cevap vereceğini bilemeyen cemaat sus pus olup kalınca, Efendi Hazretleri, başlamış anlatmaya. Resûl-i Ekrem Efendimizin büyüklüğünü, köylülerin anlayabileceği şekilde, anlatmaya başlayınca, cemaatin tavrında hemen bazı değişiklikler olmaya başlamış, adamların duruşları bile değişmiş. O konuştukça dışardaki cemaat de içeri girmiş, câmi lebâleb dolmuş. Efendi Hazretleri konuşmasını bitirip kürsüden inince köylülerden biri yanına gelip, "Hocam te bele söölemiyolla ki be yaa, hep namazdan bahsediyolla, abdestden bahsediyolla, peygamberden hiç bahsetmiyolla" diyerek mes'elenin en acı ve çarpıcı tarafını tam bir köylü sâfiyeti ile dile getirmiş.


Muhammed aleyhisselâm beşer cinsindendir ama beşer gibi değildir.
Nasıl ki yâkût da taş cinsindendir ama taş gibi değildir.

www.muzafferozak.com


Listeye geri dön