Peygamber Efendimizin Doğduğu Ev

17 Ağustos 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Resulullah
Peygamber Efendimizin doğduğu ev Mescid-i Haram'ın doğusunda Ka`be'ye yaklaşık iki yüz metre mesâfede Şi'bü Ebû Tâlib denilen yerde idi. Evin bulunduğu caddeye sonradan Şi'bü Benî Hâşim denilmişdir. Sokağın adı da Zükâkü'l-Mevlid yani Mevlid Sokağı'dır. Bu ev, Peygamber Efendimizin büyük dedesi Hâşim bin Abdülmenâf'dan oğlu Abdülmuttalib'e yani Efendimizin dedesine ondan da oğlu Abdullah'a yani Efendimizin babasına mîrâs kalmışdı. Asr-ı saadetde buraya "Dârü't-Tebâbi'a" denirdi.

Peygamber Efendimizden sonra bu birkaç defa el değiştirmiş, en nihâyet hicrî 171 senesinde Hârun Reşîd'in annesi Hayzuran, hacca geldiğinde bu evi alıp güzelce tamir ettirmiş, sonradan yapılan ilâveleri kaldırtmış ve burayı mescid hâline getirmişdir. Sonradan Yemen ve Mısır'daki idâreciler tarafından defalarca tamir edilen bu mescidi Osmanlılar da hiç ihmâl etmemiş meselâ Kânûnî Sultan Süleymân Hân bu mescidin üstündeki kubbeyi yeninden inşâ ettirmiş ve buraya asılmak üzere çok kıymetli bir altın kandil hediye etmişdir. Sultan 3. Mehmed zamânında da bir tamirat yapılmış, mescide bir minâre ilâve edilmiş ve burası için bir imam ile bir de hizmetçi tayin edilmiş, bunların masrafları için de bir vakıf tesis edilmişdir. Hicaz Türklerin idâresinden çıkdıkdan sonra, bu mescid de diğer bir çok emsâlleri gibi, maalesef tahrîb edilmiş ve sonradan yerine bambaşka bir binâ inşa edilmişdir. 1959 senesinden beri kütüphâne olarak kullanılan bu binânın da ortadan kaldırılacağına dâir haberler duyulmakdadır.

Mir`âtü'l-Haremeyn yazarı Eyüb Sabri Paşa'nın beyânına göre, eskiden Mekke'de her sene Rebîülevvel ayının on ikinci gecesi, akşam namazından sonra, meşaleler ve kandiller yakılarak, Mescid-i Haram'dan büyük bir cemaatle çıkılıp buraya gelinir ve burada tıpkı İstanbul'daki gibi mevlid-i şerîf cemiyyeti yapılırmış. Asırlar boyunca devâm eden bu güzel âdet de maalesef terkedilmişdir. 

Bu mahallin, Resûl-i Ekrem Efendimizin doğduğu yer olması hasebiyle duâların müstecâb olduğu yerlerden olduğuna da hiç şübhe yokdur.

Vaktiyle kalbleri Peygamber sevgisi ile dolu olan müslümanlar, Resûl-i Ekrem Efendimiz ile alâkalı olan her şeye büyük kıymet verdikleri ve O'nu hatırlatan her şeyi yaşatmak için hiç bir fedâkârlıkdan kaçınmadıkları için Hazret-i Peygamber'in dünyâya geldiği evi de bin yıldan uzun bir süre titizlikle muhâfaza etmişler ve "Mevlid-i Nebî/Peygamberin Doğum Yeri" adını verdikleri bu mahalli, hem bir ibâdethâne hem de bir ziyâretgâh hâline getirmişlerdir.

Ne acıdır ki, sonradan peydâ olan ve muhabbet-i Muhammediyyeden hiç nasîbi olmayan bir gürûh, Peygamberimizin hâtıralarına sâhib çıkmak şöyle dursun, vaktiyle O'nun hâtıralarını yaşatmak için yapılan güzel eserleri de mahvedip hâk ile yeksân etmiş hattâ bununla da kalmamış, onların yerlerine son derece çirkin, zevksiz ve rûhâniyyetsiz binâlar inşâ etmişdir. Habîb-i Kibriyâ'nın ayağının basdığı yerlere yüzlerini gözlerini sürmeyi büyük bir şeref addeden, saçının bir teline dünyâları değişmeyen, o kutlu müslümanlar nerede, zamânımızın kadir-kıymet, edeb-âdâb bilmez müslümanları nerede!


Gubâr-ı pâyine almam cihânı yâ Resûlallah
Değişmem mûyine heft âsumânı yâ Resûlallah
Duyunca makdem-i teşrîfin Âdem sulb-i pâkinden
Değişdi habbeye bağ-ı cinânı yâ Resûlallah
Listeye geri dön