17 Ekim 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri buyuruyorlar ki :
Hüdâ, bir nûr-i ilâhîdir ki Allahu Te'âlâ onu murâd etdiği mü'minin kalbine kazf eder ve mü'min ol nûr ile hayr ve şerr ve hüdâ ve dalâl ve hak ve bâtılı temyîz ve teşhîs eder ve râh-ı hayr ve hüdâ ve hakka gider ve bu yolda zelel ve vakfe ve hayretden halâs olur ve telvîn zâil olup yerine temkîn gelir ve havf emâna tebeddül bulur. Nitekim Hakk Te'âlâ buyurdu : "فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ" .Ve kezâlik hüdâ enbiyâdır, aleyhimü's-selâm, ki zât ve sıfât ve ef'âl-i Hakk'a irşâd onların yüzünden hâsıl olmuşdur. Ve verese-i enbiyâ olan evliyâ dahi böyledir. Zîrâ ityân-i hüdâ mev'ûd-i ilâhîdir ki "وعد "الكريم دَينٌ (Kerîm olanın va'di borçdur) hasebince lâzimü'l-incâzdır. Ve hüdânın zamân-ı mu'ayyene ihtisâsı yokdur. Zîrâ cemî'-i ezmânda nüfûs ve ervâh ol hüdâya muntazırlardır ve hüdâ onların gıdâlarıdır. Ve Hakk Te'âlâ Hallâk ve Razzâk-ı Mutlak'dır. Pes, halk muttasıl ve müteselsil oldukça rızk dahi dâim ve müstemirrdir. Onun için semâvât, vech-i arza ifâza-i emtâr etmekdedir. Feyz-i ma'nevî dahi böyledir. Fe emmâ feyz-i matarın te'sîrine vech-i arzı terbiye lâzım geldiği gibi feyz-i ilâhînin nemâsına dahi arz-ı kalbi ıslâh lâzımdır. Ve ol ıslâhın vekîli insân-ı kâmildir. Onun için Kur`ân’da gelir, "وَيُزَكّ۪يهِمْۜ". Yani tezkiye, Nebî'ye isnâd olundu. Zîrâ vâsıta-i Hakk'dır. Ve velî dahi vâsıta-i Resûl'dür. Pes, her 'asrda insân-ı kâmilin vücûdu lâzım geldi, tâ ki ol 'asrda olan kavmin salâhına vesîle ola ve 'özr ve ihticâc kalmaya. Ve bu bâbda velî nebî gibidir. Zîrâ nebînin halîfesidir. Ve halîfe müstahlif hey'eti üzerinedir.
Bu lisânâ âşinâ olmayanlar için Hazret'in beyânâtını şöyle îzâh edelim :
Hidâyet Allah tarafından bahşedilen bir nûrdur, Allah bu nûru dilediğine verir. O nûr sâyesindedir ki, insan hayr ile şerri, hidâyet ile dalâleti, doğru ile yanlışı ayırd eder ve doğru yola gider ve o yolda hatâdan, yolda kalmakdan ve şaşkınlıkdan kurtulur. Bu nûr sâyesinde hâdiselerin değişiminden etkilenmez, acı ile tatlı, kahır ile lutuf nezdinde bir olur. Bu mertebeye erişen kişide ne korku kalır ne de keder. Nitekim Cenâb-ı Hakk şöyle buyurmuşdur, "Benden size ne zaman bir hidâyetçi gelir de kim ona uyarsa, onlara hiç bir korku yokdur, onlar hiç üzülmezler de". Âyet-i kerîmedeki hidâyetçiden maksad, peygamberlerdir. Zîrâ kulları irşâd ederek tevhîd-i ef'âl, tevhîd-i sıfât ve tevhîd-i zât makâmına götürenler onlardır. Peygamberlerin vârisleri olan evliyâ da böyledir. Zîrâ kullara hidâyet etmek, Cenâb-ı Hakk'ın bir va'didir ve Allah va'dinden dönmez. Hidâyet belli bir zamâna mahsûs değildir. Çünkü bütün insanlar bu hidâyeti beklemekdedir. hidâyet rûhların gıdâsı mesâbesindedir. Hakk Teâlâ Rezzâk-ı Mutlak olduğu için yeryüzünde insan hayâtı devâm etdiği müddetçe maddî rızkı da manevî rızkı da dağıtmaya devâm edecekdir. Nasıl ki maddî rızıklar için gökden yağmur yağdırıyorsa, manevî feyzi de yağdırmaya devâm edecekdir. Yağmurdan faydalanmak için yeryüzünde bir takım düzenlemeler yapılması gerekdiği gibi, manevî yağmurlardan faydalanmak için de kalbin ıslâh edilmesi lâzımdır. Kalbin ıslâhına memur olanlar da kâmil mürşidlerdir. Nitekim Kur`ân'da "yüzekkîhim" buyurulmuşdur. Tezkiye Peygamber'e isnâd olunmuşdur çünkü O, Hakk'a götüren bir vâsıtadır. Velîler de Peygamber'e götüren vâsıtalardır. Her asırda, her devirde halkı irşâd edecek velîler, mürşidler olması lâzımdır ki, kimse bir mazeret öne sürmesin. İrşâd ve hidâyet husûsunda velî, peygamber gibidir. Zîrâ velî peygamberin halîfesidir. Hâlife demek, hilâfetine mazhar olduğu zâtın vasıflarına sâhib olan kişi demekdir.