3 Aralık 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Peygamber Efendimizin bir husûsiyyeti de affediciliğidir, kin tutmamasıdır, intikam peşinde koşmamasıdır, buğz ve adâvetden berî olmasıdır. Zîrâ Cenâb-ı Hakk'ın el-Afüvv, er-Raûf, er-Rahîm, el-Halîm, es-Sabûr isimleri kendisinde kemâliyle tecellî etmişdir. İntikam almaya muktedir olduğu hâlde kendisine fenâlık yapanları hep affederdi Efendimiz. Denizden bir katre, kürre-i arddan bir zerre kabîlinden bazı misâller verelim :
- Peygamber Efendimiz, bir savaşda çarpışmaya ara verildiği bir vakitde, bir ağacın altında uzanmış dinlenirken, yanına gizlice sokulan bir düşman kılıcını kaldırarak, "Şimdi seni öldüreceğim, seni benim elimden kim kurtaracak" diyerek Efendimize küstahlık etdi. Efendimiz, "Allah beni senden kurtarır" dedi ve uzandığı yerden doğruldu. Adam tir tir titremeye başladı ve kılıcını yere düşürdü. Peygamberimiz kılıcı yerden alarak, "Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak" deyince adam yalvararak, "Ben etdim sen etme" diye yalvarmaya başladı. Peygamberimiz, "Peki, git öyleyse ama bizimle savaşma" buyurdular ve adamı serbest bırakdılar. Adam gitdi ve arkadaşlarına dedi ki, "Ben artık savaşmayacağım. Çünkü savaşdığınız adam, insanların en iyisidir" dedi.
- Hayber cengi esnâsında yahudi bir kadın, keçi etini zehirleyip gûyâ ikrâm olarak Peygamberimize takdîm etdi. Peygamberimiz, ondan bir lokma yedikden sonra kendisine etin zehirli olduğu vahy edildi. Bunun üzerine, kadını huzûruna getirtip bu sûikasdı niçin yapdığını sordu. Kadın, niyetini gizlemeyerek, "Seni öldürmek istedim" dedi. Ashâb, kadını öldürmek için Hazret-i Peygamber'den izin istediler fakat Peygamberimiz buna izin vermedi ve kadını serbest bırakdı.
- Yine bir yahudi büyü yapdı Peygamberimize. Büyünün tesiri ortaya çıkınca, Cebrâil aleyhisselâm gelip, kendisine büyü yapıldığını, büyü malzemelerinin bir kuyunun altında gizlendiğini haber verdi. Efendimiz, İmâm-ı Ali kerremallahu vecheh Hazretlerini gönderip bu malzemeleri imhâ etdirdi ve büyünün tesiri kayboldu. Efendimiz, bu yahudiyi çağırıp hesâb bile sormadı, nerede kaldı ki cezâ vermek.
- Müşrikler Uhud'da Efendimizin dişini kırdılar, herkes O'ndan bir bedduâ beklerken, "Yâ Rabbi kavmimi bağışla, onlar beni bilmiyorlar" diyerek düşmanlarına duâ etmişdi Peygamberimiz, onların hidâyetini istemişdi Allah'dan. Bu ne âlîcenâblıkdır.
- Efendimizin sevgili amcası Hazret-i Hamza'yı hunharca katleden Vahşî, sonradan pişmân oldu, müslüman olmak üzere huzûr-ı Peygamber'i'ye geldi. Efendimiz onu dahi affetdi.
- Peygamberimiz, Mekke'nin fethi için gizlice hazırlık yaparken, muhâcirlerden Hâtib adında bir zât, Mekkelileri bu hazırlıkdan haberdar etmek için onlara gizlice bir mektûb gönderdi. Efendimiz bundan vahiy yoluyla haberdar olunca hemen ashâbından üç kişiyi görevlendirdi ve onlara şu talimatı verdi, "Filanca vadiye kadar gidin, orada Mekke'ye gitmekde olan bir kadına yetişeceksiniz. Onun üstünde bir mektûb var, o mektûbu alın getirin". Üç sahabî süratle oraya gitdiler ve kadını buldular. Kendisinden mektûbu vermesini istediler. Kadın inkâr edip mektûbu vermek istemeyince, onu zorladılar, "Ya mektûbu çıkarıp verirsin, ya da zorla alırız" dediler. Bunun üzerine kadın, mektûbu gizlediği yerden çıkarıp verdi. Mektûb Hazret-i Peygamber'e teslîm edilince açılıp okundu. Görüldü ki, Hâtib Mekkelilere fetih hazırlığından bahsetmiş, bilgi vermiş. Efendimiz, Hâtib'i huzûruna çağırttı ve bu mektûbu niçin yazdığını sordu. Hâtib dedi ki, "Yâ Resûlallah, beni affet. Ben hicret edip buraya gelince, çoluk çocuğum Mekke'de kimsesiz ve sâhibsiz kaldılar. Çünkü benim orada akrabam yokdur. Ben müşriklerin âileme bir kötülük yapmasından korkdum. Bu mektûbu, onların şerrini âilemden def etmek için yazdım, içimde küfür taşıdığım veya küfre meyletdiğim için yazmadım" dedi. Hâtib'in mazeret beyânı ve af talebi ashâbın kızgınlığını yatıştırmaya yetmedi. Hattâ Hazret-i Ömer, "Yâ Resûlallah bırak da şu münafığı hemen öldürüvereyim" filan dedi. Fakat Peygamberimiz, "Hayır Yâ Ömer! Bu adam bizimle birlikde Bedir harbine iştirâk etdi. Ne bilirsin, belki Allahu Teâlâ o gün o savaşa katılanlara bakıp kendilerine, bu fedâkârlığınıza karşı, bundan sonra ne günah işleseniz bağışlarım demişdir?" buyurdu ve Hâtib'i serbest bırakdı.
- Mekke'nin fetholunduğu gün yaşanan şu hâdise de pek manidardır. Nübüvvetini ilan etdiği günden itibaren kendisine akıl almaz eziyet cefa eden, O'na en ağır hakâretlerde bulunan ve en nihâyet O'nu öldürmeye kasd eden ve sûikasd tertîb eden müşriklerden bir kısmı o gün Mekke'de bulunuyorlardı ve mağlûbiyetin acısını fenâ hâlde tatmışlar ve kaçacak bir yer de bulamamışlardı. Hazret-i Peygamber'in Mekke'ye zaferle girmesiyle öldürüleceklerini, belki de kendilerine işkence yapılacağını, mallarının ellerinden alınacağını düşünerek tir tir titriyorlardı. Peygamberimiz vaktiyle kendisine her türlü zulmü revâ gören, onu yurdundan çıkaran, hicretden sonra da düşmanlığa devam eden bu insanlara ne yapdı biliyor musunuz? Hepsini affetdi ve serbest bırakdı.
Bu husûsda daha bunlar gibi yüzlerce misâl verilebilir Efendimizin hayâtından. Fakat bu hâdiseler meseleyi îzâha kâfîdir zannederim. Zîrâ cana kasd etmekden daha ağır bir düşmanlık olmayacağına göre, kendi canına kasd edeni, sevdiklerinin canına kasd edenleri affetmek, affediciliğin en yüksek mertebesidir.