5 Kasım 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri bir hutbelerinde Sûre-i Tevbe'deki, "لَقَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَز۪يزٌۘ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَر۪يصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ" âyet-i kerîmesini îzâh ederlerken buyurdular ki :
"Lekad câeküm resûlün min enfüsikim" yâhud "min enfeseküm", bir de şâz kırâatı var orda, "sizin en enfesiniz, en güzeliniz, en nâdîdeniz". Her bakımdan, huy bakımından, vücûd bakımından, güzellik bakımından, söz bakımından, öz bakımından. Hazret-i Muhammed'den daha güzel bir mahlûk yaratılmamış, ne gelen cemî enbiyâ, yüz yirmi dört bin peygamber, ne Peygamber'den sonra gelen. Mübârek boyları uzuna yakındı, orta boyluydu, uzuna yakındı.
Bazı mucizâtından söyleyeceğim. Bir cemâatla gitdiği vakit, ne kadar yavaş yürüse, mutlakâ halkın önünde yürürdü, önden gördüğü gibi arkadan da görürdü, sallallahu aleyhi vesellem. Mübârek başı üzerinde dâimâ bir bölük bulut peydâ olur, O'nu güneşden korurdu. Hiç gölgesi yere düşmemişdir. Üzerine sinek konmamışdır. Mübârek gözleri uyur kalbi uyumazdı. Cesurdu. Harblerde, ekserî zaman katıra binerdi çünkü katır koşamaz. Ashâbının kalbine şek ü şübhe gelmesin diye, katır üzerinde bulunurdu. Onlar, ata binerlerdi, deveye binerlerdi, katır koşamaz, Efendimiz katıra binerlerdi. Ve bizâtihî yirmi yedi muhârebede düşmana karşı göğüs germişdir. Uhud harbinde mübârek dişini kırmışlar, kavmine azâb gelecek diye korkmuş, üzülmüş, "Yâ Rabbi, kavmim beni bilmiyorlar, kavmime hidâyet et" diye duâ etmişdir. Ve kendisine şefâat-i kübrâ, makâm-ı mahmûd ihsân olunmuşdur, sallallahu aleyhi vesellem.
Önünden gördüğü gibi, arkadan görür, gece yürüdüğü vakit nûrundan giden kişiler yollarını görürlerdi. Bir çocuğun başına mübârek elini sürse, o çocuğu Resûlullah'ın okşadığını tanırlardı, çünkü mübârek tenleri penbe güle kokardı, sallallahu aleyhi vesellem.
Sakallarının bir tutamından fazlasını kestirir, saçlarını kulağının yumuşağına kadar bazan de omuzuna kadar bırakırdı. İki defa başına ustura vurdurmuş ve saçlarını ashâbına hediye olarak bırakmışdır. Sakallarını da ashâbına hediye olarak bırakmışdır. Câmilerde ziyâret etdiğimiz Resûl-i Ekrem'in saçından yâhud sakalındandır. Sakallarının bir tutamdan ziyâdesini aldırır, mübârek saçlarını kulağının yumuşağına kadar veyâhud bazan omuzuna kadar bırakırlar idi.
Acıkmadan sofraya oturmaz, doymadan kalkardı. Kapısı açıkdı, müşriki, kâfiri, kim gelse, Resûl'ün lokmasını yerdi, sallallahu aleyhi vesellem.
Hurma ağacı on senede, otuz senede, yüz senede meyva verir, Resûl-i Ekrem mucizât olarak, hurmayı dikmiş, dikdiği saatde yemiş vermişdir.
Bir şakk ile, elini işâret etmekle, kamer şakk olmuşdur, ikiye ayrılmışdır. "اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ ikterebetü's-sâatü ve'n-şakka'l-kamer" âyeti buna delîldir. Küffâr demişler ki, "Yâ Muhammed" sallallahu aleyhi vesellem, "Ayı şakk et, îmân edelim" demişler, Hakk Teâlâ buyurmuş ki, "Habîbim Muhammed, işâret et, kudret benim elimdedir", Allah şakk etmişdir kameri, ikiye ayırmışdır.
Cümle peygamberde zâhir olan mucizâtın kâffesi, Resûl-i Ekrem'de zâhir olmuşdur. Mucizât-ı kevniyye, mucizât-ı ilmiyye, mucizât-ı vücûdiyye, Resûl-i Ekrem'e Cenâb-ı Hakk tarafından verilen hediyetullahdır. Hattâ şurada oturman bile, O'nun berekâtıyladır. Kâfirin bir lokma ekmek bulması, münâfıkın bir yudum su içmesi, Hazret-i Muhammed hürmetinedir. Eğer, "İstanbul feth olunacak" demeseydi, senin ceddin gelip burayı zabt etmeyecekdi, sen de bugün burda oturmayacakdın.
Esteîzübillah, "وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ vemâ kânallahu li yu'azzibehüm ve ente fihim", "Habîbim Ahmed, onların arasında olduğun müddetçe onlara azâb etmeyeceğim" diyor, Cenâb-ı Peygamber, Hakk'ın azâbı ile kullar arasında bir rahmet perdesidir, sallallahu aleyhi vesellem. İbret olsun diye ümmetin bir tarafı yıkılır, fakat bir tarafa ibret olsun diye, hepsi birden kürre-i arddan kaldırılmaz. Cenâb-ı Hakk'ın Ümmet-i Muhammed'e en büyük belâsı da, yani yapdıkları kötülüklerden, yapdıkları isyandan ve nisyandan dolayı, zâlime onları esîr etmesi, kâfire esîr etmesidir. Ondan daha büyük belâ olmaz. Ümmet-i Muhammed'e bu verilmişdir. Kavm-i Nûh, su ile helâk olmuş, Kavm-i Şuayb, ateşle kaldırılmışdır. Fakat Ümmet-i Muhammed zalemeye pâyimâl olmuşdur ve esâret acısını tatmışdır, küffâr-ı hâkisârın kamçısı altında inlemişdir.
Ne vakit ki Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi veselleme tâbi olacağız, O'nun sünnetiyle, O'nun ahlâkıyla ahlâklanacağız, Allah'ın kitâbını kendimize minhâc edineceğiz, o vakit kâinâta hâkim olacağız, iki cihâna sultân olacağız.
Efendimiz hakkında ne söylesek azdır. Bütün meddâhlar bir araya toplansalar, Peygamber'i medhetseler, medhetmiş olmazlar. Resûlullah'ın meddâhı Hazret-i Allah'dır, Celle Celâluhû.