6 Aralık 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Peygamber Efendimiz pek cömert idi. Ama nasıl cömert? Güneş gibi, sağnak yağmur gibi, esen rüzgar gibi cömert idi. Neden? Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın Rahmân, Kerîm, Cevâd, Latîf, Ganî, Samed esmâlarına tam ma'nâsıyla mazhar olmuşdu. Bu isimler O'nda tecessüm etmişdi âdetâ. Hele de Ramazan aylarında. Ramazan ayında O, cömertlikde rüzgârı bile geçerdi. Hazret-i İmâm-ı Ali kerremallahu vecheh, ki O'nu en iyi tanıyanlardandır, O'nun hakkında "O, insanların en cömertiydi" diyor.
Şimdi O'nun cömertliğine dâir bir kaç misâl verelim. Tabiî bunlar denizden bir katre, şemsden bir hüzme, kürre-i arddan bir zerre kabîlindendir. Çünkü O'nun cömertliğini anlata anlata bitiremeyiz.
Peygamberimiz öyle cömert idi ki, kendisinden istenen hiçbir şeyi vermekde tereddüd etmezdi. Bir defasında kendisine doksan bin dirhem gelmişdi. Çok büyük bir paraydı bu. Paranın tamâmını bir hasırın üstüne dökdürdü ve gelip isteyenlere hepsini verdi, bir dirhem dahi bırakmadı.
Yine adamın biri, iki dağ arasında otlayan büyük bir sürüyü istedi. Peygamberimiz, "Al, götür" dedi. Adam, sürüyü köyüne götürdü ve kavmine dedi ki, "Gidin ve müslüman olun. Çünkü bu zâtın maksadı mal ve zenginlik değildir. Demek ki, gerçekden peygamberdir".
Efendimiz tâze hurmayı çok severlerdi. Bunu bilen bir zât, hediye olarak bir tabak hurma getirmişdi kendisine. Daha O mübârek elini hurmaya uzatmadan, adamın biri çıkıp, "Yâ Resûlallah, o hurmaları bana versene" deyince, tabağı olduğu gibi adama verdi. Orada bulunan ashâbdan birisi Efendimizin hurmayı çok canı çekdiğini anlamış ve hemen adamın arkasından koşmuş, parasını verip hurmaları satın almış ve tekrar Hazret-i Peygamber'in huzûruna getirmiş, "Buyrun" demiş fakat aynı adam yine peydâ olmuş ve "Yâ Resûlallah, o hurmaları bana versene" deyiverince Efendimiz yine hiç tereddüd etmeden, "Al senin olsun" deyip tabakdan tek bir hurma bile almadan olduğu gibi adama vermişdi. Ashâb-ı kirâmdan biri yine adamın peşinden koşarak hurmaları adamdan satın almış, getirip Efendimizin önüne koymuş, adam yine ortaya çıkıp, "Yâ Resûlallah, o hurmaları bana versene" demiş, Efendimiz hurmayı çok canı çekdiği hâlde yine hiç tereddüd etmeden, tepsiyi olduğu gibi adama vermişdir. Bir de latîfe yapmış, "Sen sâil misin yoksa tâcir mi?" demişdir. Yani adama darılmamış, yüzünü ekşitmemiş, yüzsüzce isteyeni bile reddetmemişdir.
Huneyn savaşını kazanıp büyük bir ganimetle dönerken, bedeviler bağış istemek için etrafını sardılar ve onu dikenli bir ağacın üstüne sürdüler. Efendimiz, abasını dikenlerden kurtarmaya çalışırken, onlara dedi ki : "Sabırlı olun. Allah'a yemîn ederim ki, bu ağacın yaprakları ve dikenleri kadar altınım olsa, hepsini size veririm. Siz hiçbir zaman beni cimri, yalancı ve korkak göremezsiniz".
Resûl-i Ekrem Efendimiz, hiç mal biriktirmemişdir, hiç para istiflememişdir, eline geçeni hemen fukarâya dağıtmışdır. Hattâ o derece ki kendi evinde sabaha yiyecek ekmek dahi bırakmazdı. Buna sabredemeyen hanımları, biraz sızlanıp kendisine şikâyetde bulununca, onlara darılmış ve uzun müddet onlarla görüşmemişdir. Cenâb-ı Hakk'ın Ganî ism-i şerîfi tam ma'nâsıyla kendisinde tecellî etmiş, dünyâdan ve ehl-i dünyâdan müstağnî bir hayât sürmüşdür Efendimiz, salavâtullahi aleyh.