28 Kasım 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Hüccetü'l-İslâm İmâm-ı Gazâlî Hazretleri, muhalled eseri İhyâu Ulûmiddîn'in son bölümünü Resûl-i Ekrem Efendimizin edeb ve ahlâkına tahsîs etmiş ve uzun uzun O'nun güzel ahlâkından, onun yüce hasletlerinden bahsetmişdir. Müellif, bu son bölümün başında, Hazret-i Peygamber'in Canlı Kur`ân olduğunu âyetlerle îzâh etdikden sonra, Efendimizin güzel ahlâkını kısa kısa maddeler hâlinde beyân etmiş, sonra da O'nun yüce vasıflarını ayrı ayrı misâllerle beyân etmişdir. Bunu da kendinden evvel gelen ulemânın eserlerine, bâhusûs büyük hadîs imâmlarının rivâyetlerine dayandırmışdır. Yani bu beyânât tam manâsıyla itimâda şâyândır.
Hazret-i İmâm'ın bu bahsi eserinin en sonuna almış olması da çok manidârdır. Zîrâ bu eserde, Dîn-i İslâm'ın bütün incelikleri bir araya getirilmişdir. Malûm ya dîn demek, ahlâk demekdir. Ahlâkın da en güzel numûnesi ve en kâmil ifâdesi Resûl-i Ekrem Efendimizin şahsında tecellî etmişdir. Güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildiğini beyân eden Efendimiz, ahlâkı sözleriyle talîm etdiği gibi, fiilen de göstermişdir. Hiç şübhe yok ki, fiil sözden daha tesirlidir. O'nun her hâli, her davranışı, her hareketi bizler için ayrı bir dersdir. Öyleyse güzel ahlâk sâhibi olmak için önce O'nu ahlâkını iyi bilmemiz lâzımdır. Bu itibarla, müellifin kısa kısa maddeler hâlinde zikretdiği husûsları buraya kaydediyorum. Bunu bir girizgâh olarak kabûl ediniz. İnşâllah önümüzdeki günlerde Efendimizin yüce hasletlerini ayrı ayrı ele alır, misâllerle teferruatlı bir şekilde beyân ederiz.
- Peygamberimiz insanların en halîmi, en cesûru, en âdili ve en iffetlisiydi, kendisine helâl olmayan bir kadına eli değmemişdir.
- O, insanların en cömerdiydi, yanında altın ve gümüş durmazdı. Bunların hepsini elden çıkarır, gündüz elden çıkaramadığında, kalanı gece dağıtırdı. Toprak mahsûlü olarak gelen gelirinden ev halkının bir senelik ihtiyacını ayırır, fazlasını fukarâya ve muhtaçlara verirdi. Sene içinde ihtiyâcı olanlara evdeki zahîresinden de verir, bazen evde hiçbir şey bırakmazdı. Böyle durumlarda ev halkı ile birlikte sadece hurma ve su ile yetinirlerdi. Hurma da bulamazlarsa karnına taş bağlardı. Bir ihtiyaç için kendisine başvuranı aslâ boş çevirmez, verecek hazır bir şey bulamazsa borç alıp verirdi. Bu gibi sebeblerle, bazen yahudilerden de borç aldığı olurdu.
- Ayakkabılarını kendi tamir eder, elbisesine yama diker, ev işlerine de yardım ederi.
- O, hayâsı en çok olan insandı. Bu yüzden, günah olmasa bile çirkin kaçan söz ve davranışlardan şiddetle sakınırdı.
- Kölelerin ve fakîrlerin davetini kabûl eder ve onlarla birlikte oturup yemek yerdi. Az ve önemsiz de olsalar hediyeleri kabul eder ve mutlakâ karşılığını verirdi.
- O, muhtaç da olsa zekât ve sadaka almazdı. Bunları yalnız kendisine değil, bütün zürriyetine yasaklamışdır.
- O, Allah için kızardı, nefsi için kızmazdı.
- Hakkın önüne geçildiğinde hatır gönül dinlemezdi. Ne pahasına olursa olsun, hakkı gerçekleştirmeye çalışırdı.
- Savaşlarda müslüman olmayan kimseleri kullanmazdı. Çünkü onun savaşları Allah içindi. Allah'a îmân etmeyenler Allah için savaşmazlar.
- Helâl olan her türlü yemeği yerdi. Yerken de kibirlilerin yaptıkları gibi, bir yere yaslanmazdı. Nübüvvet dönemi boyunca üç gün üst üste yememişdir. "Bir gün yer, Rabbime şükrederim, bir gün aç kalır, duâ ederim" demişdir.
- Düğün ziyâfetine gider, hastaları ziyâret der, cenâzelerde hazır bulunurdu.
- Düşmanları arasında korumasız dolaşır ve Allah'dan başka hiçbir şeyden korkmazdı. Medîne'de bir müddet sahâbiler, gönüllü olarak O'nun kapısında gece nöbeti tutmuşlar. Fakat, "وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ" âyeti indirilince, onlara "Siz kendi işinize bakın, Rabbim beni koruyor" demişdir.
- Peygamberimiz, tevâzuu en çok olan insandı. Söz ve hareketlerinde kibirden eser yokdu. O, kibirsiz konuşur, az konuşur, konuşurken çok manâları az kelimelere sığdırırdı.
- Tebessümü çokdu, içtendi ve tebessüm kendisine çok yakışırdı.
- Dünyaya âid hiçbir şeyi önemli görmez ve olmazsa olmaz derecesine çıkarmazdı. Helâl olmak şartıyla ne bulursa giyerdi. Sağ veya sol serçe parmağında mühür olarak kullandığı gümüş bir yüzük bulundururdu. Altın yüzüğü nehy etmiş, demir yüzüğü de mekrûh saymışdır. Çünkü demir elbiseler cehennem ehlinin giysileridir.
- Yolculuk yapdığı zaman, ata, deveye, katıra, kısa mesafelerde de merkebe binerdi. Bazen de yaya olarak kısa yolculuklar yapardı.
- Güzel kokuyu sever ve kullanırdı. Kötü kokudan şiddetle sakınırdı.
- Fakîrlerle ve kölelerle beraber oturmakdan, onların davetine icâbet etmekden ve onlarla yemek yemekden çekinmezdi.
- Fazîlet sâhibi kimselere derecelerine göre ikrâmlarda bulunur ve onları hoş tutardı.
- Akrabalık bağlarına ehemmiyet verir ve akrabalarını gözetirdi.
- Kimseye karşı kırıcı davranmaz, kimsenin hatâsını yüzüne vurmazdı.
- Özür dileyenin mazeretini tereddüd etmeden kabûl ederdi.
- Latîfe yapar fakat hep doğruyu söylerdi.
- Güler fakat kahkaha atmazdı.
- Düğün, bayram gibi özel günlerde câiz olan oyun ve çalgılara müsaade eder, faydalı müsabakalar düzenlerdi.
- Vaktini boş geçirmez, her zaman ya ibadetle veya gerekli olan bir işle meşgul olurdu.
- Peygamberimiz, câhil kalmış ve son derecede kötü huylar ve kötü âdetler edinmiş bir cemiyet içinde annesiz ve babasız olarak büyümüş, hoca ve tahsîl görmemişdir. Fakat Allahu Teâlâ, O'na kimseye vermediği üstün meziyetler vermiş ve bu meziyetleri Kur'ân'ın talîmi ile mükemmelleşdirmişdir. Bu sebeble O, "أدبني ربي فأحسن تأديبي eddebenî rabbî fe ahsene te'dîbî" (Beni Rabbim terbiye etdi ve en güzel şekilde yapdı terbiyemi) buyurmuş, Allahu Teâlâ da O'nu tasdîk ederek, "وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ ve inneke le alâ hulukin azîm" buyurmuşdur.