Peygamberimizin Halîfeleri

15 Aralık 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Evliya

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerine arasıra gelip sohbetinden istifade eden bir zât, “Hocam, evliyaullah Peygamber’in sadece bir cebhesini almış değil mi,  yani ilim ve adâlet cebhesini değil de sadece tasavvufi cebhesini almış, öyle değil mi?” diye sorunca Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Yo, yo, yo!  Her veliyullahın kerâmet-i kevniyyesi, kerâmet-i ilmiyyesi, kerâmet-i vücûdiyyesi vardır. Makbûl olan kerâmet, kerâmet-i vücûdiyyedir. Resûlullah’ın cemî ahlâkının verâsetine vâris olanlara velî denir. Ekmel olan velîler onlardır. Mü’minlerin hepsi velîdir. Vilâyet-i âmme vardır, vilâyet-i hâssa vardır. Her Müslüman Allah’ın dostudur.

O zât, “Bu üç tip mîrâs, ilk dört halîfede hepsi birleşiyordu, ondan sonra üçe ayrıldı diye biliyorum ben. Yani âdil sultânlar bir tarafda, velîler bir tarafda, âlimler bir tarafda” deyince, Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Yo, yo, yo! O dörtde de öyle. Meselâ Hazret-i Ebâbekir sıddîk da, Ömer kâzib mi? Sıddîkiyyet sıfatı fazla Ebûbekir’de. Hazret-i Ömer âdil de, Hazret-i Ebâbekir zâlim mi? Estağfirullah. Ömer’de adâlet fazla. Ama Cenâb-ı Peygamber’in bir sıfatı, birinde fazla olabilir, fazlaca. Ama o sıfat-ı memdûhadır. Yani o şekilde. Makâm-ı irşâda çıkan, kutb-i irşâd olsun, kutb-i medâr olsun, kutbü’l-aktâb olsun hepsinde vardır.

O zât, “Acabâ şöyle demek mi îcâb eder, onlar devrin halîfesi olmasına rağmen aynı zamanda devrin gavsıydı” deyince, Efendi Hazretleri  “Tabii, tabii, elbet öyledir. Gene öyledir” buyurdular.

O zât, "Muaviye veyâ herhangi bir halîfe, dînî bir mertebeye sâhib değildi diyebilir miyiz" deyince, Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Onlar imâret halîfeleri. Hilâfet iki kısım. Bir imâmet hilâfeti var, bir de imâret hilâfeti var. Onlar imâret halîfeleridir. Zâlimler de var işin içerisinde. Meselâ Yezid de var. Onlar imâret halîfeleri. Meselâ Emevîlerden iki tâne rüşd sâhibi halîfe vardır. Birisi Ömer ibn Abdülazîz, birisi II. Muaviye’dir. Ama Abbasîlerde hiç yokdur. Osmanlılarda var, Selçuklularda var. Bazen imâretle vilâyet birleşebilir. İkisi bir araya gelebilir bazen. Bazen ayrılır. 
Ne var ki, o imâretde olduğu vakitde, onun maneviyyatda bir karşılığı vardır. Meselâ IV. Murad’ı elimize alalım. Kendisi içki miçki filan içiyordu. Fakat dürüst bir adamdır yani memleketi kurtarmış bir adamdır. Zâlimdir kendisi, kan dökmüş filan filan ama o imâretde halîfe idi. Onun zamânında bir halîfe-i Muhammedî vardı, ama kimdi? O devirde birisi vardı. Zâhirde Sultan Murad ama hakîkatde başka birisi vardı. 
Her devirde öyledir. Hattâ kâfir dahi olsa öyledir. Bırak şimdi sen halîfeyi malîfeyi, idâre eden kâfir dahi olsa, onun karşılığında manevî bir kuvvet vardır. Biz öyle kabûl ediyoruz. 
Muhammed Bahâeddin Nakşibdendi öyle söylüyor, "Muaviyeti’bni Ebî Süfyan’ın saltanatı, saltanat-ı Muhammediyye’dir" diyor. "Peygamber’in saltanatıdır o" diyor. Yani Peygamber'in verâsetinin saltanat kısmıdır diyor. Muaviye saltanat kurdu ya, Resûl’ün saltanatıdır o diyor. Öyle diyor, Muhammed Bahâeddîn Nakşibendî.
Girüp halvetlere 'âkif olanlar
Ledünnî sırrına vâkıf olanlar
Muhammed 'ilmine 'ârif olanlar
Ebûbekr ü 'Ömer 'Osmân 'Alî'dir
www.muzafferozak.com
Listeye geri dön