29 Nisan 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
Resûl-i Ekrem Efendimizin sayısız mu'cizelerinden biri de "شقّ الصدر şakk-ı sadr" yani "göğsünün yarılması" mu'cizesidir. Arapçada "Şakk" yarmak, "sadr" da göğüs demekdir. "Şakk-ı sadr"ın cismânî olduğu, bizzat peygamberimizin beyânı ile sâbitdir ve buna dâir hadîs-i şerîfler birçok muteber hadîs kitaplarında yer almışdır...Eğer bazılarının zannettiği gibi sırf ma'nevî bir hâl olsa buna "şakk" denmez, "şerh" denirdi. Sözümüzün delilleri "rabbişrahlî sadrî" ve "elem neşrah leke sadrek" âyetleridir...
Sahîh rivâyetlere göre, "şakk-ı sadr" mu'cizesi üç defâ vâki' olmuşdur...
Bunlardan ilki, Efendimiz daha dört yaşındayken, süt annesinin yanında kaldığı sırada vâki' olmuşdur...Bu ilk "şakk-ı sadr" hâdisesine Efendimizin süt annesi Halîme Hâtun’un oğlu da şâhid olmuş ve bu hâli görünce büyük bir korku ve telaşla annesine koşarak "Anne, anne! İki kişi geldi, Kureşî kardeşimizin karnını yardı" demiş. Halîme Hâtun da koşarak Efendimizin yanına geldiğinde O'nun yerde oturduğunu ve renginin solduğunu görmüş ve meselenin aslını anlamak için Efendimize "Sana neler oldu yavrucuğum?" diye sormu, Efendimiz'den "İki kişi geldi, göğsümü yardılar, bir şey çıkardılar" cevâbını alınca çok şaşırmış ve korkmuş, Efendimizi Mekke-i Mükerreme’ye götürerek âilesine teslîm etmişdir...Muhakkiklerin beyânına göre bu şakk, her insanda yaradılışdan mevcûd olan nefsânî arzuları söküp atmak için yapılmışdır...
İkincisi, vahyin gelişinden bir müddet önce vâki' olmuşdur. Bunun hikmeti ise, vahyin manevî ağırlığına tahammül kâbiliyyeti hâsıl olması içindir...
Üçüncüsü, mi'râcdan hemen önce vâki' olmuşdur. Bunun sebebi ise Resûl-i Ekrem Efendimizin her hangi bir beşerin tahammül sınırlarını fazlasıyla aşan mi’râc yolculuğuna ve o yolculuk esnâsında gördüğü dehşet ve hayret verici şeylere tahammül edebilmesi ve Cenâb-ı Hak ile vâsıtasız görüşmeye kâbiliyyet hâsıl olması için olmuşdur...
Resûl-i Ekrem Efendimiz, beşerdir ama her hangi bir beşer değildir...Bunu ifâde edebilmek için şöyle denmişdir :
Muhammedün beşerün lâ kel beşer
Bel hüve ke'l-yâkûtu beyne'l-hacer
Muhammed aleyhisselam elbette insandır ama her hangi bir insan gibi değildir. Tıpkı yâkûtun da aslında taş cinsinden olduğu halde diğer taşların onunla kıyaslanamaması gibi...