16 Ocak 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Medîne-i Münevvere'yi soydular. Kaç defa! Resûl-i Ekrem'in Türbe-i Saâdet'ini. Ne hediyeler vardı, ne behiyeler vardı orada, hepsini mahv etdiler. Resûl-i Ekrem'in Ravza-i Mutahharasında ne hediyeler, ne behiyeler vardı. Meselâ bir şeb-çırâğ var. Şimdi saklı o, bilmiyor kimse nerede olduğunu. Fahreddin Paşa Hazretleri, müdâfaa etdi Medîne'yi, Medîne'de bulunan eşyâyı aldı, kaçıramadı a'râbîden, gömdü. Orada Medîne'nin civârında gömülü, ben biliyorum yerini. Araplar bana sordular, ben biliyorum, "Göster" dediler, gösterir miyim. Biz alalım Medîne'yi, açdıracağım ben. Çocuğuma bildireceğim, çocuğumun çocuğu, çocuğumun çocuğunun çocuğu, bir gün Medîne'yi alacağız biz.
Orada bulunan hâfız efendilerden birisi "inşallah" deyince Efendi Hazretleri "Tabiî tabiî, Türkler alacaklar Medîne'yi, bir gün biz alacağız Medîne'yi" buyurdular. Aynı zât, "Onlara kalmayacak inşallah" deyince, Efendi Hazretleri buyurdular ki, "Yok canım, Araplar da kardeşimiz bizim, inneme'l-mü'minîne ihvetün diyor Allah Kur`ân'da, sen okuyorsun ya bana burada, dinliyorum seni, inneme'l-mü'minîne ihvetün, fe aslıhû beyne ehaveyküm, ittekullah diyor alt tarafında, Allah'dan kork diyor be".
Efendi Hazretleri sözlerine devâmla buyurdular ki :
O şeb-çırâğ pırıl pırıl yanıyor böyle. O bir cevher, gece yarısı bütün ışık saçıyor Medîne'nin etrâfına, elektrik lambası gibi. Resûl-i Ekrem'in minâresinin üstünde asılı. Onu da bizimkiler aldılar, kaldırdılar, yok. Gömülü orada. Buraya yalnız şamdanları getirebilmişler, Sultan Abdülmecid'in yapdırdığı şamdanlar var ki orada görüyorsun, Topkapı Sarayında, büyük, onların altında "Günahkâr Mecid" diye yazılıdır, şamdanların altında.
Şimdi gelelim. Topladılar onları gömdüler, Medîne'de gömülü. Ne buldularsa aldılar bütün. Sonra orada asılı olan elmasların, mücevherlerin defterini benden istediler Medîneliler. Bende vardı, ben verdim bir tânesini. Nasrullah Efendi'ye verdik. O da yolda parçalanmış. Otomobili parçalanmış, yani çarpışmış. Türkleri severdi o zât-ı muhterem. Hasan Nâsır vefât etdi yolda, trafikde ölmüş. Seyyid Habîb, yani Ravza-i Mutahhara'nın âmiri ama tabii hizmetçisi diyoruz biz, o istemişdi. Sonra gitdim sordum kendisine, dedi, "Gelmedi". Dedim, "Hasan Nâsır'la gönderdim". "Hasan Nâsır trafikde öldü" dedi. "Mekke ile Medîne arasında paramparça oldu" dedi. Allah rahmet eylesin, gitdi.
Sonra bir tâne daha götürdüm ben, Hazret'e verdim, aldı. Nerede ne varsa içinde yazılı onun. Meselâ Peygamberimizin kandilinde günde on altı okka gülyağı yanıyor, başka şey yakmıyorlar, zeytinyağı yakmıyor Türkler. Mis gibi koksun diye böyle gül yağı yakıyorlar. Zümrüdlerin bir kısmını getirmişler buraya, bir kısmını çaldılar. Anlatmak istemiyorum öyle şeyleri, siyâsî şeyler, anlatmayayım.
www.muzafferozak.com