16 Aralık 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Biliyorsunuz ki, âlem-i ervâhda, yani rûhlar âleminde, henüz rûhlarımız cesede girmeden, cesedler halk olunmadan önce, Cenâb-ı Hakk bizlere hitâb edip, "Ben sizin rabbiniz değil miyim?" diye sordu. Bütün rûhlar "Belâ" dediler yani "Evet sen bizim rabbimizsin, hâlıkımızsın" dediler, Hakk Teâlâ'yı oradan tasdîk ettiler. Hakk'ı tasdîk eyleyen bu rûhlardan bir kısmı, bu âleme gelip kesâfete bürününce, bu kesâfet Hakk ile aralarında bir perde oldu, Allah'a vermiş oldukları bu ahdi unuttular. Hakk Teâlâ ve Sübhânehû Hazretleri kereminden ve ihsanından ve lutfundan onlara nebî gönderdi, peygamberler gönderdi. Peygamberlerin evveli Hazret-i Âdem safiyullah, sonu Hazret-i Muhammed Mustafâ, sallallahu aleyhi vesellem. Biliyorsunuz ki bu, cesed bakımından böyle. Nûr bakımından, Resûl-i Ekrem cümle peygamberlerin evvelidir. Ama bu ahidlerine vefâkâr olanlar, bu âlemde de Cenâb-ı Hakk'a "Belâ" dediler yani Rabbü'l-'âlemîn'in vahdâniyyetini kabûl ettiler. Yani îmân eden husrândan kurtuldu. Evet, "elestü bi rabbiküm" hitâbında "belâ" dediğini bu âlemde unutmayanlar, onlar, nebîlere de "belâ "dediler ve Peygamber'e tutundular. Zîrâ Allah ile kul arasında peygamberlik müessesesi vardır. Bir kısmı da, elest bezminde verdiği sözü hiç unutmadı. Onlar, büyük velîlerdir. Cenâb-ı Hakk'ın lutfettiği, seçtiği, ıstıfâ ettiği velîlerdir.