14 Mart 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Her devirde halk da idâreciler de zâhirî ilimlerle meşgûl olan âlimler de ehlullahın hâlinden anlamadıkları için onlardaki marifet hazînesinin farkında olamazlar. İnsanların çoğu hep makâma, mevkiye, kıyâfete, şöhrete, ünvâna ve rütbeye kıymet verdiği için büyük velîlerin kıymeti çoğu zaman hiç bilinmemişdir. Hattâ kıymetleri bilinmek şöyle dursun çoğu zaman insanların hakâretlerine de ma'rûz kalmışlardır.
Vaktiyle yine böyle kimsenin kıymetini bilmediği büyük bir veliyyulahın bulunduğu beldenin idârecisi, halka vaaz etsin ve fetvâ versin diye uzak bir diyârdan bir âlim getirtmiş. Her nasılsa o âlim bir gün o veliyyullahın sohbet meclisine gelmiş. Hazret, sohbetini bitirince meclisdekilerden biri kendisine şöyle bir soru sormuş :
Bir kimsenin elbisesine pire kanı bulaşsa, bu kan hangi ölçüde olursa namaza engel olmaz?
Hazret, o âlime işâret ederek soruya şöyle cevap vermiş :
Pire kanının hocası şu hoca efendidir, böyle mes'eleleri ona sorun, eğer bize soracaksanız, Allah'ı sorun!
İlmin kıymeti ma'lûmun kıymeti ile ölçülür.
Bugün dünyânın her yerinde pire kanı fetvâsı gibi fetvâlar verebilecek hoca efendiler pek çok ama bunun kimseye bir faydası yok. Sorsanız bir fıkhî mes'ele üzerinde saatlerce konuşabilecek hocalarımız var ama müslümanlara lâzım olan bu değil ki. İslâm'ı bu hocalardan öğreneceklerini zannedenler ile İslâm'ı bu hocalarla öğretebileceklerini zannedenler fenâ halde yanılıyorlar. Neden mi? Çünkü İslâm dîni, fetvâlarla, fıkhî mes'elelerle, zâhirî ilimlerle sınırlandırılabilecek bir dîn değildir, bunların çok ama çok ötesindedir. Şerî'at ve şer'î ilimler çok önemlidir ama İslâm'ın zenginliğine ve büyüklüğüne nisbetle şerî'at, buzdağının görünen kısmı gibidir. Şerî'atın büyüklüğüne ve zenginliğine nisbetle de fetvâlar aynı durumdadır. "Şerî'at-ı Garra-yı Ahmediyye"yi kendi dar görüşleriyle daralttıkça daraltan küçülttükçe küçülten sözde hocalar ve bunların destekçileri büyük bir cehâlet ve koyu bir gaflet içinde yüzmekdedirler.
Zâten bu hocalar İslâm'ı ve Kur`ân'ı biliyor ve öğretebiliyor olsalardı, müslümanlar hiç bugünkü gibi acınacak durumda olurlar mıydı? Ecdâdımızın yaptığı gibi gayr-i müslimleri müslümân etmelerinden zâten ümîdi kesdik, hiç değilse müslümân çocuklarını dînden, îmandan, Kur`ân'dan soğutmasınlar. Bugün bu câhil ve gâfil hocalar yüzünden, anası da babası da müslüman olan sayısız gencimiz maalesef İslâm'dan ve Kur'ân'dan nefret eder hâle gelmişdir. Çoğu ya ateist, ya deist olmuş ya da ne idüğü belirsiz inançlara saplanmışlardır.
Allah cümlemize merhamet etsin de İslâm'ı hakkıyla öğretecek, hak ve hakîkati duyuracak, Allah yolunu gösterecek, "el-'ulemâu veresetü'l enbiyâ" sırrına mazhar olan gerçek mürşidler göndersin.
Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?
Sûre-i Zümer, Âyet 9