21 Ocak 2015 tarihinde yayınlanmıştır.
Râbia Adeviyye, Allah'dan başka bir şey bilmiyor, O'nun bütün bilimi O. Ne şu, ne bu, ne o, ancak Allah'la O'nun işi, sevgilisi O. Zâten Cenâb-ı Hakk'a sevgilim diye hitâb ediyor. Allah da O'nun sevgisini kabûl etmiş. Sevgilim diyor, Allah ismini kullanmıyor, sevgilim diyor, öyle konuşuyor. Râbia Adeviyye yektâ bir kadın.
Demişler ki, "Şeytân'ı adüvv tutacaksın", Kur`ân-ı Kerîm'de emirler var demişler, "Ben Allah'ı bilirim başka bir şey bilmem" demiş. Yektâ bir kadın.
Hasen-i Basrî bizim en büyüğümüz, onu bile susdurmuş. Yektâ kadın. Tâlib olmuş nikahına da, "Yâ Hasen, benim bir kaç sorum var, sorularıma cevâb verirsen seninle evlenirim" demiş. O da sor demiş, kendine güveniyor. "Ben ölürken îmânlı mı ölürüm îmânsız mı ölürüm?" demiş. "Onu Allah bilir demiş" Hasen-i Basrî. Kim söyleyebilir bunu? "Peki, kabirde Hazret-i Münkereyn'e cevâbı vermeğe muktedir olur muyum olmaz mıyım?". "Onu da Allah bilir" demiş. Pekâlâ, yevm-i kıyâmetde, "فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ ferîkun fi'l-cenneti ve ferîkun fi's-sa'îr" yani saîdlerle ehl-i nâr ayrıldığı vakitde, hangi tarafa ayrılırım ben?" demiş. "Onu da Allah bilir" demiş Hasen-i Basrî. "Güzel, iyi. Erkeğe kaç akıl verildi, kaç şehvet?" demiş. "Dokuz akıl verildi, bir şehvet" demiş. "Hah bunu bildin, peki kadına kaç akıl verild, kaç şehvet verildi?" demiş. "Dokuz şehvet verildi, bir akıl verildi" demiş. "Bunu da bildin" demiş. Ey Hasen! Ben bir aklımla dokuz şehvetimin dizginlerini tutuyorum ve bunları düşünüyorum. Sen dokuz aklınla bir şehvetine sâhib olamadın mı da benimle evlenmeğe kalkdın" demiş. Hasen-i Basrî susmuş, cevâb yok.
Ondan sonra, Hasen-i Basrî atmış seccâdeyi su üstüne, namaza durmuş, bir hâl gelmiş. Râbia Adeviyye de havaya atmış seccâdeyi, o da havada namaza durmuş. Sonra dönmüş, "Yâ Hasen! Yapdığına mağrûr olma, senin yapdığını balık yapar, tahta yapar, kurbağa yapar. Benim yapdığımı da sivrisinek yapar, kuş yapar" demiş. "Yapdığımız mühim bir şey değil, hayvanların yapdığını yapıyoruz" demiş. Öyle bir kadın O!
Hasen-i Basrî Hazretleri, Râbitaü'l-Adeviyye'ye sormuş, "Hiç kadından peygamber var mı" demiş?. O da cevâb vermiş, "Kadından peygamber yok ama ben Allahım diyen de yokdur" demiş. "Ene rabbükümü'l-a'lâ diyenler sizden çıkmışdır hep" demiş. O yektâ O, Râbia Adeviyye. O'na söz yok.
Sultân, ibâdet etmiş, etmiş yatmış, uyuyayım diye biraz. Pencereden içeriye hırsız girmiş. Yükde hafif pahada ağır ne varsa almış, çıkacak, pencere de kapı da duvar olmuş. Eşyâyı yere koyuyor, kapı açılıyor. Eşyâyı alıyor, kapı duvar oluyor. Üç defa böyle. Dörüncü seferde Cenâb-ı Hakk demiş ki, "Seven uyuyorsa, sevilen uyumuyor" demiş, "yerine koy o eşyâyı, öyle çık dışarıya!". Yaaa! "Seven uyuyorsa, sevilen uyumuyor" demiş.
Râbitaü'l-Adeviyye ayrı bir şey. O sultân. O'nu Avrupalılar okuyor da, Avrupa kızları, kendilerini Râbia etmeğe çalışıyorlar. Allahu a'lem, Allah beni affetsin, Râbitaü'l-Adeviyye Meryem'den yüce, yüksek, Meryem aleyhisselamdan yüksek, Îsâ aleyhisselâmın annesinden. Öncelik bakımından Hazret-i Meryem aleyhisselam Kur`ân'da zikrolunmuşdur, filan, filan, filan ama Râbia hepsinden yüksek. Çünkü Meryem'e Cebrâil geliyor, Râbia'ya Allah geliyor.
Râbia Adeviyye erkek kadınlardan, yani ricâl kadınlardandır. Biliyorsunuz, benim Avrupalılarla ve Amerikalılarla temâsım var. Onlar bile Râbia'yı okumuşlar da O'na hayrân kalmışlar ve O'nun gibi olmaya heves etmişler yani evliyâlığa özenmişler.
İşte Râbia böyle bir insan. Biz bu kadarını anlatdık, sen merâk edersen diğer menâkıbını da oku, O'nun gibi olmaya çalış. Mâdem ki âlem-i ervâhda Allah'a ahd ü peymân ettin, Muhammedü'r-Resûlullah dedin, öyleyse sen de velî olabilirsin. Zâten velîsin, "velâyet-i âmme"desin, inşaallah "velâyet-i hâssa"ya da girersin. Zîrâ mü'minlerin hepsi velîdir, yani Allah'ın dostudur, düşmanı değildir.
"Rabbin kimdir, dînin nedir, peygamberin kimdir?" diye sordular. Ben de birer birer cevap verdim. Biz senin bu cevapları vereceğini biliyorduk, haydi artık istirahatine bak, bizim seninle işimiz bitti, gidiyoruz deyince ben onları durdurdum ve dedim ki : "Siz sorularınızı sordunuz, şimdi sıra bende. Ben Rabbim Allah dedim ama acabâ Allah beni kulluğa kabûl etti mi? Ben peygamberim Muhammed Mustafâ dedim ama acabâ Resûlullah beni ümmetliğe kabûl etti mi? Melekler şaşırdılar ve cevap veremediler. Melekler cevâba kâdir olamayınca Cenâb-ı Hakk meleklerine şöyle hitâb etti : "Siz çekilin, O'nu bana bırakın çünkü O benim sevgilimdir".
Râbia Adeviyye hızlı hızlı giderken, Hasen-i Basrî rahimehullah sormuş, "Yâ Râbia, nedir o gidişin hızlı hızlı? Elinde ne var bakayım senin? İki elinde böyle tutmuşsun". "İplik eğirdim, iki kuruşa satdım, bir kuruşu bu elime aldım, bir kuruşu bu elime aldım" demiş. "Canım sen o iki kuruşu iki elinde ayrı ayrı niye tutuyorsun, ikisini bir araya getir, tut, bir eline de tesbih al, Allah'ı tesbîh et" deyince, "Âh onun ikisi bir araya gelirse, adamın başına ne iş açarlar, ne iş açarlar!" demiş.
Hele bir de Allah paraya muhabbet verirse, saymaya, "وَيْلٌ لِكُلِّ هُمَزَةٍ لُمَزَةٍۙ * اَلَّذ۪ي جَمَعَ مَالًا وَعَدَّدَهُۙ veylün li külli hümezetin lümezetinillezî ceme'a mâlen ve 'addedeh", mütemâdiyen sayıyor, şıkır, şıkır, şıkır. Veremiyor kimseye, şıkır, şıkır, şıkır sayıyor. Gece sabaha kadar, şıkır, şıkır, şıkır. Yatıyor, parasını rüyâda görüyor, çalmışlar, mâliye ey koymuş filan. Hiç uykusu yok, gece de rahatı yok.