Râbiatü'l-Adeviyye Hazretleri

21 Ocak 2015 tarihinde yayınlanmıştır.

Dua
Râbiatü'l Adeviyye Hazretlerinin evliyâullah arasında ayrı bir yeri vardır. O'nu bir nebze olsun tanıyabilmek için menâkıbını bilmek lâzımdır. Ferîdüddin Attar Hazretlerinin "Tezkiretü'l Evliyâ" nâmındaki eserinde pek çok menâkıbı zikredilmiş olup, dilerseniz o menkıbeleri bu bağlantıdan okuyabilirsiniz.

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri Râbia Sultan'dan çok bahseder, O'nun yektâ bir kadın olduğunu söylerlerdi. Yine bir sohbetlerinde şöyle buyurdular : 

Râbia Adeviyye, Allah'dan başka bir şey bilmiyor, O'nun bütün bilimi O. Ne şu, ne bu, ne o, ancak Allah'la O'nun işi, sevgilisi O. Zâten Cenâb-ı Hakk'a sevgilim diye hitâb ediyor. Allah da O'nun sevgisini kabûl etmiş. Sevgilim diyor, Allah ismini kullanmıyor, sevgilim diyor, öyle konuşuyor.  Râbia Adeviyye yektâ bir kadın. 
Demişler ki, "Şeytân'ı adüvv tutacaksın", Kur`ân-ı Kerîm'de emirler var demişler, "Ben Allah'ı bilirim başka bir şey bilmem" demiş. Yektâ bir kadın. 
Hasen-i Basrî bizim en büyüğümüz, onu bile susdurmuş. Yektâ kadın. Tâlib olmuş nikahına da, "Yâ Hasen, benim bir kaç sorum var, sorularıma cevâb verirsen seninle evlenirim" demiş. O da sor demiş, kendine güveniyor. "Ben ölürken îmânlı mı ölürüm îmânsız mı ölürüm?" demiş. "Onu Allah bilir demiş" Hasen-i Basrî. Kim söyleyebilir bunu? "Peki, kabirde Hazret-i Münkereyn'e cevâbı vermeğe muktedir olur muyum olmaz mıyım?". "Onu da Allah bilir" demiş. Pekâlâ, yevm-i kıyâmetde, "فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ ferîkun fi'l-cenneti ve ferîkun fi's-sa'îr" yani saîdlerle ehl-i nâr ayrıldığı vakitde, hangi tarafa ayrılırım ben?" demiş. "Onu da Allah bilir" demiş Hasen-i Basrî. "Güzel, iyi. Erkeğe kaç akıl verildi, kaç şehvet?" demiş. "Dokuz akıl verildi, bir şehvet" demiş. "Hah bunu bildin, peki kadına kaç akıl verild, kaç şehvet verildi?" demiş. "Dokuz şehvet verildi, bir akıl verildi" demiş. "Bunu da bildin" demiş. Ey Hasen! Ben bir aklımla dokuz şehvetimin dizginlerini tutuyorum ve bunları düşünüyorum. Sen dokuz aklınla bir şehvetine sâhib olamadın mı da benimle evlenmeğe kalkdın" demiş. Hasen-i Basrî susmuş, cevâb yok. 
Ondan sonra, Hasen-i Basrî atmış seccâdeyi su üstüne, namaza durmuş, bir hâl gelmiş. Râbia Adeviyye de havaya atmış seccâdeyi, o da havada namaza durmuş. Sonra dönmüş, "Yâ Hasen! Yapdığına mağrûr olma, senin yapdığını balık yapar, tahta yapar, kurbağa yapar. Benim yapdığımı da sivrisinek yapar, kuş yapar" demiş. "Yapdığımız mühim bir şey değil, hayvanların yapdığını yapıyoruz" demiş. Öyle bir kadın O! 
Hasen-i Basrî Hazretleri, Râbitaü'l-Adeviyye'ye sormuş, "Hiç kadından peygamber var mı" demiş?. O da cevâb vermiş, "Kadından peygamber yok ama ben Allahım diyen de yokdur" demiş. "Ene rabbükümü'l-a'lâ diyenler sizden çıkmışdır hep" demiş. O yektâ O, Râbia Adeviyye. O'na söz yok. 
Sultân, ibâdet etmiş, etmiş yatmış, uyuyayım diye biraz. Pencereden içeriye hırsız girmiş. Yükde hafif pahada ağır ne varsa almış, çıkacak, pencere de kapı da duvar olmuş.  Eşyâyı yere koyuyor, kapı açılıyor. Eşyâyı alıyor, kapı duvar oluyor. Üç defa böyle. Dörüncü seferde Cenâb-ı Hakk demiş ki, "Seven uyuyorsa, sevilen uyumuyor" demiş, "yerine koy o eşyâyı, öyle çık dışarıya!". Yaaa! "Seven uyuyorsa, sevilen uyumuyor" demiş.  
Râbitaü'l-Adeviyye ayrı bir şey. O sultân. O'nu Avrupalılar okuyor da, Avrupa kızları, kendilerini Râbia etmeğe çalışıyorlar. Allahu a'lem, Allah beni affetsin, Râbitaü'l-Adeviyye Meryem'den yüce, yüksek, Meryem aleyhisselamdan yüksek, Îsâ aleyhisselâmın annesinden. Öncelik bakımından Hazret-i Meryem aleyhisselam Kur`ân'da zikrolunmuşdur, filan, filan, filan ama Râbia hepsinden yüksek. Çünkü Meryem'e Cebrâil geliyor, Râbia'ya Allah geliyor.

 
Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Râbia Adeviyye erkek kadınlardan, yani ricâl kadınlardandır. Biliyorsunuz, benim Avrupalılarla ve Amerikalılarla temâsım var. Onlar bile Râbia'yı okumuşlar da O'na hayrân kalmışlar ve O'nun gibi olmaya heves etmişler yani evliyâlığa özenmişler.
Efendi Hazretleri bu gibi menkıbeleri okumakdan maksadın ne olduğunu da pek latîf bir şekilde şöylece beyân buyurdular :
İşte Râbia böyle bir insan. Biz bu kadarını anlatdık, sen merâk edersen diğer menâkıbını da oku, O'nun gibi olmaya çalış.  Mâdem ki âlem-i ervâhda Allah'a ahd ü peymân ettin, Muhammedü'r-Resûlullah dedin, öyleyse sen de velî olabilirsin. Zâten velîsin, "velâyet-i âmme"desin, inşaallah "velâyet-i hâssa"ya da girersin. Zîrâ mü'minlerin hepsi velîdir, yani Allah'ın dostudur, düşmanı değildir.
Aşağıda Arapça metnini, okunuşunu ve meâlini verdiğimiz münâcât, Râbia Sultan'ın neden yektâ bir veliyye olduğunu isbâta kâfîdir zannederiz :
Bismillâhirrahmânirrahîm
İlâhî gâreti'n-nücûmü ve nâmeti'l-'uyûnü ve uğlikat ebvâbü'l-mülûki ve bâbüke meftûhun li's-sâilîn.
İlâhî ve seyyidî mâ kâne nasîbî mine'd-dünyâ a'taytehû lil küffâri ve mâ kâne nasîbî mine'l-'ukbâ a'taytehû li 'usâti'l-mü'minîn. Felâ urîdü mine'd-dünyâ illâ zikreke velâ mine'l-'ukbâ illâ ru'yetek.
İlâhî lestü fîl belvâ velâ eşkû mine'l-belvâ murâdî minke yâ su'lî bilâ mennin velâ selvâ. Ve in a'tayteni'd-dünyâ ve in a'teyteni'l-ukbâ felâ erdâ mine'd-dâreyni illâ ru'yetel Mevlâ.


Bismillâhirrahmânirrahîm 
Allahım! Yıldızlar battı, gözler uykuya daldı, mal-mül makâm-mevki' sâhiblerinin kapıları kapandı, senin kapın ise isteyenler için hep açık.
Allahım! Efendim! Dünyâdan nasîbim ne ise onu kâfirlere, âhiretden nasîbim ne ise onu da günâhkâr mü'minlere ver. Dünyâdan istediğim tek şey senin zikrin, ukbâdan istediğim ise sâdece seni görmekdir.

Allahım! Belâlar içinde değilim, belâlardan şikâyet edecek de değilim. Senden istediğim ne kudret helvası ve ne de bıldırcın etidir. Dünyâyı da istemem ukbâyı da istemem ancak senin cemâlini görmek isterim.


Râbiatü'l-Adeviyye Hazretlerinin diğer münâcâtları da şunlardır :

Allahım! Beni senden uzaklaştıran herşeyden ve seninle benim arama giren her hâlden sana sığınırım.

Gözler uyudu, gâfiller uykuya daldı, bu günâhkâr Râbia ise senin huzûrunda bulunmakdadır, lutuf ve rahmet nazarınla onu uykudan ve sana hizmetden alıkoyacak gafletden koru. İzzetin ve celâlin hakkı için, ne gece, ne gündüz, senin hizmetinden bir an bile fâriğ olup uyumak istemem, uyursam ancak seni bulmak ümîdiyle bir an için uyurum.

Allahım! İşte gece geçti, gitti ve günün aydınlığı ortaya yayıldı. Âh, acabâ gecemi kabûl ettin mi? Bunu bilsem de sevinsem. Reddettinse ona da sabrederim. Her zaman dilediğim ancak sensin. Beni ihyâ etsen de, beni kapından kovsan da yine seni isterim ve gönlümdeki aşkdan aslâ vazgeçmem.

Râbiatü'l-Adeviyye Hazretlerinin âşıkâne şiirleri de vardır. Bunlardan bazılarının tercümelerini yayınlamışdık, aşağıdaki bağlantılardan erişebilirsiniz :

Ey kardeşler halvetde bütün râhatım benim
Ey neş'em zevkim emelim mesnedim
Ey sevgili ben seni iki aşkla severim
Kadehim şarâbım sevgilim bu üçü ben ise aşkın mübtelâsı dördüncü
Sevgili âh sevgili ne bir misli var O'nun ne de benzeri

Râbiatü'l-Adeviyye Hazretleri hakkında bir takım eserler de yazılmışdır. Bunlardan ikisini meraklılara arz ediyorum.


Râbiatü'l-Adeviyye Hazretlerini vefâtından sonra rüyâda gören bir veliyullah, O'na kabirdeki ahvâlini ve sorgu meleklerini sormuş. "Sana neler sordular, sen nasıl cevap verdin?" diye sorunca Râbia Sultan şu cevâbı vermiş:
"Rabbin kimdir, dînin nedir, peygamberin kimdir?" diye sordular. Ben de birer birer cevap verdim. Biz senin bu cevapları vereceğini biliyorduk, haydi artık istirahatine bak, bizim seninle işimiz bitti, gidiyoruz deyince ben onları durdurdum ve dedim ki : "Siz sorularınızı sordunuz, şimdi sıra bende. Ben Rabbim Allah dedim ama acabâ Allah beni kulluğa kabûl etti mi? Ben peygamberim Muhammed Mustafâ dedim ama acabâ Resûlullah beni ümmetliğe kabûl etti mi? Melekler şaşırdılar ve cevap veremediler. Melekler cevâba kâdir olamayınca Cenâb-ı Hakk meleklerine şöyle hitâb etti : "Siz çekilin, O'nu bana bırakın çünkü O benim sevgilimdir".
Râbia Sultan'ın diğer bir menkıbesi de şudur :
Râbia Adeviyye hızlı hızlı giderken, Hasen-i Basrî rahimehullah sormuş, "Yâ Râbia, nedir o gidişin hızlı hızlı? Elinde ne var bakayım senin? İki elinde böyle tutmuşsun". "İplik eğirdim, iki kuruşa satdım, bir kuruşu bu elime aldım, bir kuruşu bu elime aldım" demiş. "Canım sen o iki kuruşu iki elinde ayrı ayrı niye tutuyorsun, ikisini bir araya getir, tut, bir eline de tesbih al, Allah'ı tesbîh et" deyince, "Âh onun ikisi bir araya gelirse, adamın başına ne iş açarlar, ne iş açarlar!" demiş. 
Hele bir de Allah paraya muhabbet verirse, saymaya, "وَيْلٌ لِكُلِّ هُمَزَةٍ لُمَزَةٍۙ * اَلَّذ۪ي جَمَعَ مَالًا وَعَدَّدَهُۙ veylün li külli hümezetin lümezetinillezî ceme'a mâlen ve 'addedeh", mütemâdiyen sayıyor, şıkır, şıkır, şıkır. Veremiyor kimseye, şıkır, şıkır, şıkır sayıyor. Gece sabaha kadar, şıkır, şıkır, şıkır. Yatıyor, parasını rüyâda görüyor, çalmışlar, mâliye ey koymuş filan. Hiç uykusu yok, gece de rahatı yok.  
Râbiatü'l-Adeviyye Hazretleri birine şu üç şeyi vermiş : Mum, iğne ve kıl. Bunlarla murâdı şunlarmış. Mum gibi ol, her yeri aydınlat. İğne gibi işle, çalışkan ol, hizmeti terk etme. Kıl gibi oluncaya kadar nefsinle mücâhede et, riyâzat yap.
 
Râbia Sultan çok ağlarmış, "Niçin bu kadar ağlarsın?" diye sormuşlar, Sultân şöyle cevap vermiş : "Allah ile üns tuttum. Ayrılıkdan korkarım. Olmaya ki ölüm vaktinde nidâ gele ki 'sen bize gerekmezsin' diyeler.
 
Râbia Sultan, başına tülbent bağlayan birini görmüş, ona sormuş, "Başına niçin tülbent bağladın?" demiş. O kimse, "Başım ağrıyor da onun için" deyince "Kaç yaşında olduğunu sormuş. "Otuz yaşındayım" deyince, buyurmuşlar ki : "Birkaç gün hasta oldun diye hemen şikâyet tülbendini bağlamışsın. Otuz yıldır sıhhatli iken hiç başına şükür tülbendini bağladın mı?"

Cümle halk cinsi ile üns ü muhabbet eyler
Hakk enîs hem de celîs ona ki insân olsa




Listeye geri dön