Ramazân Ayındaki İlâhî Lutuflar

8 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah


HUTBE

Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Yâ eyyuhellezîne âmenû kütibe 'aleykümüs sıyâmu kemâ kütibe 'alellezîne min kabliküm le'alleküm tettekûn.
Sadakallahu'l-azîm.

Cenâb-ı Hakk'ı dilleriyle tevhîd eden, gönülleriyle Allah'a inanan ve Allah'ı seven, kıyâmet gününe inanan, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgib, cemâline âşık olan ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi herşeyinden ziyâde severek îmânını kemâle erdiren, bu âlemde cennet bahçelerinden gül koklayan ve firdevs-i a'lâdan gül toplayan, Allah âşıkları, Hakk'a tâlibler, rızâya râgibler, cemâle âşıklar!

Bil, bul, ol! Bilmeden bulamazsın, bulmadan olamazsın. Bilmek lâzımdır. Bilenler buldular, bulanlar oldular. Öğrenmezsen, bilemezsen, bulamayacaksın. Onun için Kur`ân-ı Mübîn'in, ilk emri, Habîb-i Hudâ Şefî'-i Rûz-i Cezâ Hazret-i Mahbûb-i Kibriyâ'ya, ikra' âyetidir. Yani "oku!".

Ma'lûm-i ihsânınız Kur`ân-ı Kerîm'in nüzûlü, yani Allah'ın Kur`ân-ı Kerîm'i Cebrâil ile dünyâya inzâl etmesi, Habîb-i Hudâ'ya göndermesi, Ramazan'da başlamışdır. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle bahsediyorlar. Söylemeden geçmeyeceğiz. Kulağınızda kalsın.
Ben gârdaydım. Gâr-ı şerîfde yani mağaradaydım. Orada Rabbime ibâdet ediyordum. Bir zât zuhûr etti, karşıma geldi. Bana dedi ki, "İkra' Yâ Muhammed". Sallallahu aleyhi vesellem. Ben ona cevâben dedim ki, "mâ ene bi kâriin, ben okumak bilmiyorum" dedim. Beni kucakladı, aldı ve sıktı. Sonra bıraktı. Sonra "İkra' Yâ Muhammed", "Oku!" dedi. Ben yine "okumak bilmiyorum", "mâ ene bi kâriin" dedim. Beni gene kucakladı, sıktı ve basdı, gene bıraktı. Sonra tekrar "Oku Yâ Muhammed" dedi. Ben yine "okumak bilmiyorum" dedim. Sonra beni öyle bir sıktı ki, kemiklerim birbirine geçti.
Bu sıkan kimdi bilir misiniz? Zû-mirra olan Hazret-i Cebrâil aleyhisselâm. Zû-mirra demek kuvvet sâhibi demekdir. Kavm-i Lût'u helâk etmek için yedini vurduğu vakit, elli iki karyeyi semâya kaldırıp baş aşağı getirdi. O kadar kuvvetlidir. Bir sesi de öyle. Bir sayhası da kâfî. Bak Sûre-i Yâsîn'de okuyorsun da farkında mısın bilmiyorum. "vemâ enzelnâ 'lâ kavmihî min ba'dihî min cündin mine's-semâi innâ künnâ münzilîn in kânet illâ sayhaten vâhide". Bir sayhası kâinâtı yıkabilir. O kadar kuvvetli.

Bunlar dört melekdir ki, meleklerin peygamberleridir. Cebrâil aleyhisseşlâm, İsrâfil aleyhisselâm, Azrâil aleyhisselâm, Mikâil aleyhisselâm. Dört melek bunlar, Allah'ın dört büyük meleği var. Sonra hameletü'l-arşı vardır filan.
Sonra "ikra' bismi rabbikellezî halak" ve bu sûre-i celîle nâzil oldu. Oku, oku, oku! Okumakla kalma, anla! Anlamakla kalma, âmil ol, yap! Yapmakla da kalma, ihlâs ile yap! Dünyâyı iyi bil, aldanmazsın. Âhireti iyi bilirsen, aldatmazsın. Çünkü zerre kadar hayır ve zerre kadar şer mutlakâ kişinin önüne getirilecek ve hesâbı sorulacakdır. Zerre kadar şerden mes'ûliyyet, zerre kadar hayırdan da mükâfât göreceksin. Onun için günahlarına tövbe istiğfâr eyle. Bu aylar tövbe istiğfâr aylarıdır ve Ümmet-i Muhammed'in Allah indinde afvına şâyân olan aylardır. Yani afv-ı ilâhînin mü'minlere bahş olunduğu aydır. Hattâ Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle söylerler ki, Ramazân-ı Şerîf'de, tabii oruç tutan mü'minlere...

Orucunu yedi a'zâna tuttur. Umûmî oruç, yemek içmekden kendini men' etmek, bir de cinsî münâsebetden berî olmandır. Bu, avam orucudur. Bunun daha fevkinde bir oruç var. Böyle yapmakla berâber, gözünü haramdan, kulağını gıybet dinlemekten, lisânını küfür söylemekten, gıybet söylemekten, kötü sözler konuşmaktan, lisânını tathîr etmek ve lisânını zikrullah ile süslemekle oruç tut. Yine ayakların hayra gitsin, şer yerlere gitmesin, şerlere gitmesin.

Bak aç kaldın, açlığın ne demek olduğunu öğrendin, tattın. Bil ki bu âlemde böyle açlar var. Yine açlığı ve susuzluğu tattın, meşakkati gördün, değil mi? Hep dünyâ böyle gitmez, meşakkatli günler, ekmek bulamayacağın günler, su içemeyeceğin günler olur. Onları sana Allah tattırdı. Bunlardan ibret al. İbretsiz göz insanın başında düşmanı gibidir. Yani gözün ibretsiz mi, başında düşmanını taşıyorsun. Yine açlığı ve susuzluğu tattın, yarın yevm-i kıyâmetde, bütün nâs aç ve susuzdur, oruç tutanlar, yetîm giydirenler, aç doyuranlar, onlar Allah'ın sofrasındadır. Onun için Cenâb-ı Hakk, "ene eczî bih" buyurmuşdur. Her ibâdetin sevâbını Allah beyân etmiş, orucun sevâbını gizlemişdir, "bana ait" demişdir Cenâb-ı Hakk. "Bana âit orucun sevâbı".

Hattâ böyle yedi a'zâsıyla oruç tutanlar, yine daha onun da fevkinde var. Kalbinde Hakk sevgisinden, Allah'dan başka bir şey yok, hepsini çıkarmış ve Hakk'a tam bir teslîmiyyetle bağlanmış. Bunlarınki, havâssü'l-havâss orucudur ki bunlar hakkında mahkeme-i kübrâda hesap yoktur. Bunlar doğru cennete giderler. Onlara, "hesap gördünüz mü, kitaplarınız okundu mu, hesap görüldü mü?" diye sorulduğu vakit, "biz dünyâda Allah'a gizli ibâdet ettik, Allah bizi gizli olarak cennete getirdi" derler. Çünkü dünyâda her ibâdete riyâ girer oruç ibâdetine riyâ girmez. Ben karnımı doyurup buraya çıksam, sen benim hâlime vâkıf değilsin, Allah bilir. Sen karnını doyurup buraya gelsen, ben de senin hâline vâkıf değilim. Allah ile kul arasında. Her ibâdete riyâ girebilir, oruçta riyâ yokdur. Oruç Allah içindir. 

Onun için Cenâb-ı Peygamber, sallallahu aleyhi vesellem, buyuruyorlar ki, Allah'ın Ümmet-i Muhammed'e, bir çok iltifâtı vardır ya, Ramazan'da beş büyük iltifâtı vardır. O iftar vakti yok mu, o iftar vakti! Yüzler sararmış, dudaklar çatlamış, susuzluktan açlıktan sallanıyor. Dişini sık biraz, sabret. Meşakkate alış. Nefsine gem vurmayı öğren. Oruç tutan bir adam nefsine gem vurmuş olur. O vakit insan olur. Nefsine gem vurmayanın hayvandan hiç bir farkı yoktur. Oruç insana hürriyyetini elde ettirir, vücûd hürriyyetini. Ve illâ nefsin mahkûmu olursun. Nefsinin eşeği, şehvetinin uşağı olursun. Zâhirde hür görünürsün, hakîkatde mahkûmsun. Onun için oruç sana insanlığı ve hürriyyeti yani hürriyyet-i insâniyyeti ta'lîm ettirmektedir.

Bir çok ikramları var Allahu Teâlâ'nın. " وَإِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللَّهِ لَا تُحْصُوهَا ve in te'uddû ni'metallahi lâ tuhsûhâ". Allah'ın vermiş olduğu nimetlerin bir tânesini sayamazsın. Hangi nimetini sayacaksın? Her tarafın nimetlerle çevrili. Denizdeki bulunan balığın etrafı suyla çevrili olduğu halde balık etrâfındaki nimetden bî-haberdir. Senin de öyle, benim de öyle. Her tarafımız nimet-i ilâhî ile çevrilmiş, işin farkında bile değiliz. Ne vakit elimizden çıkacak bunlar, çıktığı vakit anlıyoruz. Dişinin kıymetini dişin çıktıktan sonra öğrenirsin. Gözünün kıymetini gözünün görmesi ağırlaştı mı o vakit öğreneceksin. Midenin kıymetini, miden hazmetmedi mi öğreneceksin. Sıhhatinin kıymetini hastalığında, boş zamanının kıymetini meşgalende, hayâtın kıymetini ölümünde. Eyvâh! Kafayı teneşire vurduğun vakit iş bitti. Cansız at kapıya gelecek. Yakında. Ne pâdişah der, ne peygamber der, ne hükümdar der, ne hoca der, ne hacı der, mutlakâ onunla karşılacaksın, karşı karşıya geleceksin. Cansız atla karşılacaksın. Cansız attan murâdım tabuttur. 

Ârifler, âşıklar, Allah'a inananlar, o gün bayrama erecekler. Bayram! Fakat ömür sermâyesini yiyenler, vakitlerini isyanda geçirenler, Allah'a ibâdet etmeyenler, çok hayıflanacaklar, ellerini ısıracaklar, fakat ne yazık ki artık bu pişmanlık onlara hiç bir fayda temin etmeyecekdir.

Allah'ın nimetleri çok. Birer birer saymaya hâcet yok. 

Bir göz ki ibret olmaya anın nazarında 
Ol düşmanıdır sâhibinin baş üzerinde
Bir kulak ki öğüt almaya her dinlediğinden
Akıt ana kurşunu hemen deliğinden

Cami kapısı bilmeyen ayağı kes. Hayır hasenâta koşmayan ayağı kes. Yardıma uzanmayan eli kes. Senin düşmanındır, üzerinde taşıma onları.

Allah'ın nimeti çok. Ramazan'da böyle taşmakta. Cenâb-ı Hakk Ramazan'da böyle taşırıyor. O iftar vakti olduğu vakit, her kimsenin Allah ile arasında yetmiş bin perde vardır. Bu perde pencere perdesi değil, manevî bir perdedir. Bu perdeleri yırtmak için uzun seneler çalışmak lâzımdır. Buna tasavvufda etvâr-ı seb'a derler, yedi tavır. Bir kimse bununla çalışır, o perdeleri yırtarak Allah'a mülâkât yapar. Yetmiş bin perdedir. Kasem ederim ki, o iftar sofrası başında, boynu bükük, Allah'a kalb bağlanmış, Hakk sevgisiyle, Hakk korkusuyla, Hazret-i Muhammed aleyhisselâma ittibâ ile, irâden elinde yemiyorsun, bekliyorsun değil mi? O anda perde yokdur Allah ile senin aranda. Cenâb-ı Hakk, "İste vereyim kulum" diyor. Bu ganîmeti bir daha bulamazsın. 

Ölenler bizim gibi yaşayanlardı. Onlar da dünyâ mücâdelesine girmişlerdi, birbirleriyle dünyâ için çarpışıyorlardı. Öldüler ve gittiler. Bu câmi kaç defa doldu ve boşaldı. Bu dünyâ kaç defa dolup boşaldı. Öyle on bin senelik hâdise değil dünyânın varlığı. Altı milyar yirmi dokuz milyon senedir. İbn Arabî Hazretleri, Fütûhât-ı Mekkiyyesinde öyle diyor. Dünyâ kaç defa doldu boşaldı. Seni, beni ve bütün insanları gökde bulunan yıldızlara birer birer taksîm etseler, yıldızlar artar, insanlar daha azdır. Allah'ın kudretini ve kuvvetini biliyor musun? 
Allah seni çağırıyor şimdi. Rahmetine, mağfiretine, cennetine, cemâline çağırıyor Allah. Mü'min olan kimse bunu kaçırabilir mi? Bir zulüm görsen, bir hakâret görsen sakın cevap verme, orucunu iptâl etme. Çünkü orucu sevâbı gider. Çok adam var, oruç tutar aç durur, açlığı yanına kâr kalır, sevâb alamaz. Zulüm görsen, bir kimseden hakâret görsen, "Arkadaş ben müslümanım ve oruçluyum, ben seninle uğraşamam" deyip ordan uzaklaşmanın lâzım gelir. Lisânına oruç tuttur ve lisânını zikrullah ile süsle. 

Ey başımda aklım var diyen mü'min kardeşim! Belki son Ramazanımızı geçiriyoruz. Bunu unutma, kafandan çıkarma bunu! Geçen Ramazan burada kıyâma ve kırâata devâm eden ve Allah'a secde eden, Allah'a oruç tutan mü'min kardeşlerimiz vardı, onların hepsini gönderdik, ebedî âleme. Onlar buradan gelip geçtiler, biz de gelip geçeceğiz. Bunu hatırından hiç çıkarma. Ölümü unutmazsan fenâlık yapmayacaksın. Allah'ı unutmazsan fenâlık yapamaycaksın. Unutursan yaparsın. Bütün fenâlıklar iki şeyi unutmakdan gelir. Biri Allah'ı, biri ölümü.

Cenâb-ı Hakk'ı rahmet-i ilâhiyyesi Ramazan'da taşar. Hattâ Dâvûd-i Tâî Hazretleri ki, tâbiînden kendisi, diyor ki, "Ramazan'ın ilk akşamıydı, dillerin tarif edemeyeceği, güzel güzel bir takım hanımlar gördüm. Diller tarif edemez, o kadar güzel, nûrânî kişiler gördüm ve onlara sordum. Dedim ki, 'Siz hangi peygamberin âilesi, hangi velînin kızısınız?' diye sordum. Dediler ki biz velî ve peygamber âilesi değiliz. 'Ya nesiniz siz?'. Ramazan'da oruç tutanlara Allah bizi hazırladı. Bu âleme gelir gelmez bizi onlara nikahlayacak".

Burada güzel bir kıssa var, onu da söylemeden geçmeyeyim. Şimdi hatırıma geldi. Büyük velîlerden Hazret-i İbrâhim Edhem dedi ki, "Yâ Rabbi, âhirette benim eşim kim olacak? Bana onu göstersene" dedi. Cenâb-ı Hakk ona ilhâm etti ki, "Senin âhiretteki âilen Selâmetü's-Sevdâ diye bir hâtun vardır, çobanlık yapar, o senin âilendir" dedi. İbrâhim Edhem dedikleri Belh sultânı yani pâdişahdı, sonra gönül sultânı oldu. Cenâb-ı Hakk ona yerini tarif etti yani Selâmetü's-Sevdâ'nın yerini tarif etti. Gitti, gördü, bakdı ki ibâdet yapıyor, hem de koyunlarını otlatıyor. Sakın hakir görme çobanlığı. Cümle enbiyâ koyun gütmüşdür yani çobanlık yapmışdır. Meslek-i enbiyâdır. "Merhabâ İbrâhim" dedi. "Merhabâ" dedi. Elimi omuzuna atmak istedim, âilem ya ahirette, döndü bana dedi ki, "Çek elini omuzumdan, o iş âhirette dünyâda olmaz öyle şey" dedi diyor.

Peygamberimiz diyor ki, "Cenâb-ı Hakk bunu benim ümmetime hazırladı" diyor. Ramazanın her gecesi, iftar anında Cenâb-ı Hakk oruçlu mü'minlere rahmet nazarıyla nazar eder. 

Aman orucun sevâbını iptâl etme! "Efendim, kadınlar çıplak geziyor". Allah senin gözüne kapak yaratmışdır, kadın kapatmıyorsa sen gözünü kapatırsın. Boynun dönmüyor değil ki. Bu tarafta Allah'ın men ettiği bir şey görürsen kafanı bu tarafa çevirirsin. Boynun kazık gibi olsaydı, çevrilmeseydi, ya da gözlerinin kapağı olmasaydı, bu sözleri bana sen söyleyebilirdin. Oruçlarınızı iptâl etmeyiniz. Helâl lokma ile açın. Helâl lokma ile oruç tutun. Fakîr fukarâya, ibâdullaha, müslümanlara yardımda bulununuz. Bak açlığı tattık. Kış gününde soğuğu tatmak istiyor musun? Pencereleri açık bırakıp evde oturacaksın. Yâhud yalınayak biraz kara doğru bas, böyle birkaç adım git karın üstünde. Niye biliyor musun? Tat, çıplak ayaklı mü'minlerin hâlini. Penceresinde camı olmayan mü'minlerin hâline vâkıf ol. Onun için camları aç, bir müddet öyle otur. Bak Allah oruçla bunu sana tattırıyor. Pâdişaha da tattırıyor, pâdişah da aç kalıyor, açlığın ne demek olduğunu öğreniyor. Zengin, fakîrin hâline vâkıf oluyor. Orucun bir sırrı da bu. Binlerce sır var, her sırda yine binlerce sır var.

Oruç, sıfatullahdır. Sıfat-ı melâikedir. Melekler yemez-içmez. Ne mutlu oruç tutanlara! Ne yazık tutmayanlara! Vah vah vah! Üzülürüz. Allah onlara da nasîb etsin. Allah onlara da orucun lezzetin ve tadını tatırsın. Yazık tutmayanlara!
Kardeşlerim! Aman Allah yoluna, Allah yoluna, Allah yoluna yürüyünüz. Sırât-ı müstakîme, Kur`ân yoluna geliniz. Kötülüklerden, isyandan bir şey çıkmaz. Hiç bir zevki yoktur onun. Hep onun altında nedâmet vardır, âh u vâh vardır. İbâdetin altında sevgi vardır, safâ vardır. Zâhiren ağır görünür fakat o zevk nerde var, oruçtaki zevk? Hakîkaten ağır bir ibâdet. On yedi Ramazan Bedir muhârebesinde oruç farz olmuş. Meşakkatli bir iş. Ama bunun altındaki zevk nerde var? Oruçtan zevk alan adam hangi zevke bunu değişebilir? Soruyorum sana. Allah zevkini tattırsın. Namazın, zikrullahın, Kur`ân okumanın, hayır yapmanın, gözyaşı silmenin, aç doyurmanın, çıplak giydirmenin, Allah tadını tattırsın. 

Kaç kişinin gönlünü aldın? Kaç tâne yetîmi giydirdin? Zenginim diyen, sana soruyorum. Kaç garîbin gönlünü aldın? Kaç yetîmi doyurdun? Yarın, öbür gün sen de gözlerini kapayacaksın, senin de evladların yetîm kalacak ortada. Belki evlâdın sürünmez ama torunun sürünebilir. Fakîrler hep fakîr değildi. Allah zenginleri fakîr, fakîrleri zengin eder. Akşam sabah, sabah akşam olur. Kış yaz, yaz kış olur. Azîz zelîl, zelîn azîz olur. Gâlibler mağlûb, mağlûblar gâlib olur. Bir teviye duran Allahu Zü'l-Celâl Hazretleridir. Geçiyoruz.

Ramazan'ın ilk akşamı Cenâb-ı Hakk, rahmet nazarıyla nazar eder, Peygamberimiz söylüyor. "Allah bir kuluna rahmet nazarıyla nazar ettiği vakit, bir daha onu azâba koymaz, ona azâb etmez". Çünkü Cenâb-ı Peygamber buyurdu ki, bir kimse Bayram sabâhına çıkdı mı, Ramazan'ı ihyâ etmiş, orucunu tutmuş, salâtını yerine getirmiş, zekâtını vermiş, ibâdetini yapmış, o adam, Allah'dan sevâbını ümîd ederek bunu yapmış, Rabbim beni affeder, Rabbim bana bundan sevâb verir diye ümîd etmiş, "gufire lehû mâ tekaddeme min zenbih", tertemiz, anasından doğduğu gibi geçmiş günahların kâffesi affolmuşdur. Allah Resûlü Muhammed Mustafâ böyle söylüyor, böyle tebşîr ediyor, böyle müjdeliyor. 

Cenâb-ı Hakk, rahmet nazarıyla bakar. Bir kula Allah rahmet nazarıyla bakarsa bir daha o kul azab etmez. İkincisi meleklerine emr ü fermân buyurur, "Bunlar için istiğfar ediniz" diye. Oruç tutan mü'minler için melekler istiğfar ederler. Hepsi âyetle, sarahatle vardır Kur`ân-ı Kerîm'de. Üçüncüsü günahları yazılmaz. Geçmiş olan günahları silinir. Kul hakkı, hayvan hakkı kâfir hakkı müstesnâdır. Tekrâr ediyorum. Bir daha söylüyorum. Kul hakkı, kâfir hakkı, hayvan hakkı müstesnâdır. Hayvan hakkına riâyet, kâfirin hakkına riâyet et, Ümmet-i Muhammed'e eziyet cefâ edip onların âhını alma. Ah alanın iki yakası bir araya gelmez. Allah kendi hakkında vaz geçebilir fakat kul hakkında vazgeçmez, kul hakkında vazgeçmez. Onun için kime vurdunsa git rızâlık al. Kimin malını aldınsa, mal, mülk, kasa, kese geçmediği bir gün gelecek, o gün gelmeden git onun hakkını edâ et, oraya ver. Aklın başındaysa, sözümü tutuyorsan, hak ve hakîkati arıyorsan, Allah rızâsına tâlibsen., Hazret-i Muhammed'in yolundan gitmek istiyorsan böyle yapacaksın. Dördüncüsü, Cenâb-ı Hakk emr ü fermân buyurur, "cenneti ziynetlendirin" der, "onun için ziynetlendirin cenneti". Gideceği cennet ziynetlenir. Beşincisi, rızâ-yı Rahmân'a erişir. Çünkü oruç, Allah içindir, onun mükâfâtını Allah verecekdir. 

Yâ Rabbi, dillerimiz oruçlu. Sen eğer istemeseydin biz senin beytine bugün gelemezdik. Bize muhabbetin var ki bizi huzûruna, beytine, evine, câmine, mescidine bizi kabûl ettin. Bize âyetinle ve habîbinin mübârek sözleriyle hitâb eyledin. Yâ Rab, bizi burdan boş çevirme. Biz kulken kapımıza gelen misâfirimize ikrâm ederiz, sen Kerîm'sin, ikrâmını bekliyoruz. Sen Muhsin'sin ihsânını biliyoruz yâ Rabbi. İhsânına ve ikrâmına tâlibiz.

Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.

Bu rahmet ayı Hazret-i Kur`ân ile memdûh
Bu kenz-i kerem islâma ihsân Ramazân'da 
İstiğfâr eder mü'mine bu mâhda melekler
Gün gibi doğar kalblere 'irfân Ramazân'da
Her kimde ki var hubb-i Hudâ lübb-i muhabbet
Allah'a eder cânını kurbân Ramazân'da
Ey nûr-i basar nûr-i basîret ile bir bak
Envâr-ı Muhammed ola sultân Ramazân'da
Dergâha yüzün tut o kerem kânına yalvar
Elbette eder derdine dermân Ramazân'da

www.muzafferozak.com


Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 10 Temmuz 1981 (8 Ramazan 1401) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön