Ramazan Bayramı Vaazı - 1 Ağustos 1981

2 Mayıs 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Muzaffer Efendi

BAYRAM VAAZI

Bugün biliyorsunuz, Ramazan'ı bitirdik, Bayram ilân edildi. Bayramın ma'nâsı, Ramazan gitdi diye Bayram yapmıyoruz. Ramazan-ı Şerîf'de Allah'ın emrini dinleyenleri, Allah'a itâat edenleri, Cenâb-ı Hakk bugün affetdi. Yani orucunu tutanlar, namazını kılanlar, zekâtını verenler, nefs-i emmâresine hâkim olanlar, nefsini kendine mahlûm edenler, vücûd iklîminde hürriyetini ilân edenler, bugün afv u mağfiret olunarak taltîf olundular. Allah cümlemizi affetdi ve Cenâb-ı Hakk şu ânda diyor ki meleklerine, "Kullarım benim emrimi tutdular, men' etdiklerimden kaçındılar ve bugün mescidlere doldular, yapdıkları ibâdet ve tâatın ücretini benden istiyorlar. Zât-ı ulûhiyyetime kasem ederim ki cümlesini affetdim". Namazdan sonra da, "Haydi dönünüz evlerinize, hepiniz affoldunuz ve cennete dâhil oldunuz" buyurur.

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyurmuşdu ki, "Bir kimse Allah'dan sevâbını ümîd ederek, oruç tutsa, gufire lehû mâ tekaddeme min zenbih, yani geçmiş günahları afv u mağfiret olunur". Onun için Cenâb-ı Hakk şimdi okuyacağım âyet-i kerîmede, "قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰىۙ kad eflaha men tezekkâ", kim ki nefsini temizledi, tathîr etdi ve rabbini zikrederek mescidlere koşdu geldi, bunlar felâha erdiler. Felâhdan ma'nâ, yani cehennemden kurtuldular. 

Mü'minler biliniz ki, bizi bu dünyâya getiren ve götüren var. Hiç birimiz isteyerek buraya gelmedik. Buradan giderken de isteyerek buradan gitmiyoruz. Bizi buraya getiren ve götüren Allahu Zü'l-Celâl Hazretleri, burada yapacağımız ibâdet ve tâatın yarın âhiretde mükâfâtını, veyâ burada yapacağımız fenâlıkların âhiretde cezâsını göstereceğini haber vermekde. Dünyâ âhiretin tarlası. Burada insan ne ekerse âhiretde onu biçecekdir. Bir adam fenâlık yapsın sonra onun yerine iyilik biçsin, olmaz. Yani arpa eken arpa biçer, ısırgan eken arpa biçmez. Bazı insanlar ömür sermâyelerini yediler. Yani Allah'a karşı âsî oldular. Oruçlarını tutmadılar. Hattâ bazısı terbiyesizlik yapdı âşikâre, oruç yedi. Bir oruç tutmak var, bir tutmamak var, bir de gizli olarak tutmamak var da, âşikâre halkın içerisinde böyle hakâretle yani Allah'a karşı, "Ben seni saymıyorum, senin bana emrin vız gelir" kabîlinden böyle sigarayı çekip mü'minlerin yüzüne üfürenler, onlar tabîi çok büyük terbiyesizlik yapdılar. Allahu Zü'l-Celâl Hazretleri cümlemizi affetsin. Onları da affetsin. 

Biliyorsunuz ki ecel ve ölüm, insanları takîb etmekdedir. Gence ihtiyara bakmaz. Hastanın başında doktor, gene hastanın başında sıhhatli ölebilir. Yatalak dururken sıhhatli ölüyor. Hepimiz için ölüm mev'ûddur. Buradan âhirete gitdiğimiz vakitde buradaki yapılan efâl u harekât bize haber verilecek, iyiliklere mukâbil, Allah'ın emirlerine imtisâl edenlere, cennât u âliyât, cennetler verilecekdir. Bu, muhakkakdır. Tutmayanlar da Hakk'ın rahmetine kalmışdır. Allah isterse onlara azâb eder, isterse affeder, habîbi Muhammed'ine bahşeder, cennetine alır, biz karışmayız. Kânûn-i Rabbânî, Allah'ın kânûnu böyledir. 

Şimdi bazı şeyler söyleyeceğim, bir on dakîka daha sizinle konuşacağız. Namaz vakti geldi ama, tehîr ederiz, zarar etmez. 

Affolan bu halkı idlâl etmek için İblîs, sayha vurdu bugün, şimdi. Orduları var Şeytân'ın Şeytân'ın orduları. Sen Şeytân'ı kuyruklu, boynuzlu öyle arama. İnsan şeklinde şeytanlar vardır. Allah yolundan halkı men' eden, Allah demeği men' eden, Allah yoluna insanları men' eden, her ne kadar zâhirde âdemoğlu da olsa esasda şeytandır. İblîs, ordularını toplar bugün nidâ eder. Der ki, "Allah Ümmet-i Muhammed'i affetdi. Oruç tutanları affetdi, namaz kılanları affetdi, Ramazan'da emrini tutanları affetdi, bunları cehenneme sokun". Nasıl? İçkiyle, fuhşiyatla, kötülükle böyle, bir ayda kazandığını bir anda mahvetmek şartıyla. 

Onun için bugün müslümanlara düşen vezâif, düşünmelidir. Geçen bayram, kimlerle temâs ediyorduk, kimler vardı evimizde, soframızda, konu komşuda. İçimizde dedesini, babasını, annesini kaybedenler var değil mi bu sene? Geçen sene sağ idiler bizimle beraber bayram yapmışlardı, bu sene onları göremiyoruz aramızda. Hattâ meselâ kardeşim Sâlih Bey, Allah rahmet eylesin, bir hafta evvel hayatda idi, bir akşam üzeri eşyâsını toparladı, malını mülkünü amel sandığına koydu ve amel sandığını da tabuta yükledi ve kabristan yolunu tutuverdi. Onun için düşünmeli insanlar ki, belki ömrümüzün son Ramazan'ı olabilir. 

Gençler! Siz sakın gençliğinize güvenmeyiniz. Görmüyor musun meyva ağaçlarında, meyva kemâle gelmeden dökülüyor. İnsanlar da böyledir. Hattâ sakadatçı dükkanlarında, sakadat dediğimiz yani baş satan, ciğer satan dükkanlarda kart hayvan başı bulunmaz, hep genç hayvan başı bulunur. Onun için Cenâb-ı Hakk'a kulluk etmek lâzım geliyor. 

Bayram, çoluğa çocuğa, ufaklara. Bizim için bayram şu. Ölürken îmânlı göçersen bayram. Kabirde Hazret-i Münkereyn'in suâllerine cevâbı verirsen bayram. Mahşer gününde halk ikiye ayrılır, bir kısmı saîdler, bir kısmı şakîler, sen saîdler, iyiler tarafına, Peygamber tarafına ayrılırsan orada senin için bayram. Arşın gölgesinde gölgelenen, bayram. Cehennemden kurtulan, bayram. Mîzânda terâzisinin sağ kefesi ağır gelen, yani sevâb kısmı ağır gelen, bayram. Kitâblar okunduğu vakitde, suçları ifşâ olunmayan, gizlenen, bayram. Sırâtı berk-i hâtıf yani yıldırım gibi geçmek, bayram. Cennete dâhil olmak bayramdır. Büyükler için. Küçükler için, çocuklar onlar, oynarlar sevinirler. 

Bizim hakkımızda da Cenâb-ı Allah, "Benim için yemediniz, içmediniz, şimdi yiyin ve için". Ziyâfet-i ilâhiyye biz mü'minler için. Bak, tutanlarla tutmayanlar müsâvî oldular. Hattâ tutanlar sıhhat kazandılar. "Sûmû tesihhû" diyor Peygamber sallalahu aleyhi vesellem, "Oruç tutunuz sııhhat bulunuz" diyor. Şimdi içimizde tutmayan varsa pişman olmalı, yapdığına nâdim olmalı ve bir daha seneye tutacağına Allah'a söz vermelidir. Ne olacak, biraz nefsinle mücâdele yapmış olursun. Ama mükâfâtın ebedî olacakdır. Mâdem ki nihâyetde ölüm vardır, buradan gidiş vardır, bu hayâtın hesâbı bizden sorulması muhakkakdır. 

Bugün Bayram günüdür, Hakk rızâsını kazanmak isteyenler böyle içkiye, fuhşiyata filan değil, gene ibâdet ve tâatında, gene cedlerinin kabrine gidip ziyâret ederek oradan ibret almakla, hayır hasenât yapmakla, ağlayanların gözyaşını silmekle, derdlilere devâ olmakla, gününü böyle geçirmelidir. Yoksa Allah'a isyandan bir şey çıkmaz. Her isyanın altında bir nedâmet, bir felâket vardır. Her ibâdetin tahtında bir lezzet, bir şevk ve zevk vardır. Bu ibâdet ve tâatın zevkine ve şevkine insan varmalıdır. Kötülüklerin nihâyeti olmaz. Ve kötülük yapdığın vakitde manevî tarlaya bir tohum ekmişsin demekdir ki, yakın bir zamanda o ekmiş olduğun tohum, bir ağaç olacak oradan bir meyva verecekdir. Kötülük ağacıysa eğer. Eğer hayır ağacıysa, hayır tohumun ekdin, onu imhâ etme, gözyaşıyla sula, Hakk rızâsı için, bayramı öyle yap. Kötülükden bir şey çıkmaz. 

Bayram günleri, zenginler, hâli vakti yerinde olanlar için zevk ve şevk günleridir. Bâhusûs ufak yavrular, çocuklar. Yetîme merhamet ve şefkat elini uzat. Onun saçını okşa. Düşün ki bir daha seneye kadar belki Allah senin rûhunu kabzeder, senin çocukların yetîm kalır sonra. El eline muhtâc olur. Onun için yetîmin gözyaşını silmelisin. İslâm dîni demek, merhamet, şefkat dîni demekdir, insanlık dîni demekdir. Bak, düşün böyle. Hepimiz yetîm kaldık, anadan babadan değil mi, o acıyı tatdık. Ben size bir şey haber vereyim mi? Senin başını ne kadar şefkatli el böyle okşadıysa dünyada o kadar acı duymakla mükellefsin. Onun için yetîme merhamet et ki, senin yavrularına da merhamet oluna. Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. "Men lâ yerham lâ yurham". Merhametli ol. Senin önderin, sevgili Peygamberimiz, Allah'ın sevgilisi Muhammed aleyhi's-salatü ve's-selâm ne yapdıysa onu yap. Bak ben O'nun ne yapdığını bir kıssayla haber vereyim, sonra sözüme nihâyet verelim. İnşâallah bir daha Ramazan Bayramında görüşürüz gene yeniden. 

Bayram sabahı bayram namazını kılmış Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem. Hazret-i Enes ibn Mâlik Hazretleri haber veriyor bu hâdiseyi. Enes kim? Haydi onu da söylemeden geçmeyelim. Cenâb-ı Peygamber, küffârın, müşriklerin zulmüyle, şehrini, vilâyetini, doğduğu vilâyet olan Mekke'yi terkeylemek mecbûriyyeti hâsıl oldu. Allah emretdi, Peygamber hicret etdi. Peygamber korkarak kaçmadı. Peygamber korkmaz. Bak, âyet-i kerîme ilân ediyor, "اَلَّذ۪ينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللّٰهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ اَحَدًا اِلَّا اللّٰهَۜ ellezîne yübelligûne risâlâtillahi ve yahşevnehû velâ yahşevne ehaden illallah" diyor, bak. Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi vesellem Allah'dan başka bir şeyden korkmaz. Emr-i ilâhî ile, Mekke'yi terkeyledi. Uzun, size kıssasını anlatmak isterdim, ne şekilde çıkdığını filan, ama vaktimiz dar. Sizi fazla oyalamayalım burada. Medîne-i Münevvere'ye vardılar. Yanında Ebûbekir Sıddîk Hazretleri vardı. Allah öyle emretdi, "Ebûbekir'i yanına al, arkadaş edin kendine, ikiniz beraber Medîne'ye gidiniz". Cenâb-ı Peygamber seyyidinâ Ebâbekir Sıddîk'ı aldı yanına ve Medîne-i Münevvere'ye gitdiler. 

Benim konuşduklarımı anlıyorsunuz değil mi? Türkçe konuşuyorum. Olanaklı, molanaklı konuşmuyoruz biz, bildiğim Türkçeyi konuşuyorum, belki anlamazsınız. Gençlere söylüyorum. 

Medîne'ye varınca, herkes Cenâb-ı Peygamber'e hediye getirdi. Sâdât, yani Peygamber çocukları zekât alamaz, sadaka alamazlar, haramdır onlar için. Hediye alırlar. Hediye getirdiler. Herkes getiriyor, elinden geldiği kadar bir şeyler Peygamber'e, hediye olarak. Muhâceret etmiş, hicret etmiş. 

Kim ki hicret etdiyse dîni, îmânı için, memleketinden dûr olduysa...Malûm ya vaktiyle Rumeli bizim topraklarımız idi. Tâ Viyana'ya kadar. Hep oralardan sürüldük. Birbirimize düşdük, birbirimizi yedik, tevhîdi, vahdeti bozduk. Aramızda ihtilaf çıkarsa, birbirimizi saymazsak, sevmezsek, birbirimize hürmet etmezsek, birbirimizin hak ve hukûkuna riâyet etmezsek, Allah bu mülkü elimizden alır, düşman buraya da gelir. Vaktiyle senin ceddin, "Belgrad'a kâfir giremez" derdi. Belgrad ki bugün Yugoslavya'nın başşehridir. "Buraya gavur gelemez" derdi. Geldi. Neden? Birbirimize düşdük çünkü. Birbirimizi kırdık, tevhîdi bozduk, adâleti bozduk, birbirimizle uğraşdık, Allah elimizden mülkümüzü aldı. Haa şimdi, Allah için hicret edenler, Peygamberimizin bu hicret sevâbına nâil olur. Peygamberimiz de hicret etdi, Mekke'den Medîne'ye muhâcir oldu. Sen de öyle, küffâr iline geldi senin âbâ ü ecdâdının kemiklerini çiğnediler, kabirlerini eşdiler. Hâlâ senin hakkında orada intikam mektebleri var. Sen unutdun ama onlar unutmadılar seni. Su uyu düşman uyumaz. Onun için dâimâ tevhîd, vahdet. Düşmanın en çok sevdiği şey, milleti birbirinden ayırmakdır, birliği bozmakdır. 

Bir millet bütün olunca, onu kimse yıkamaz. Hani ne gibi? Bir köylü çocuklarının eline birer sopa verdi. Yirmi çocuğu vardı köylünün, çağırdı onları huzûruna. İyi dinle, köylü amcayı bak ne yapıyor. Çocuklara birer sopa verdi, dedi ki, "Bunları kırın" dedi. Kırdılar. Sonra yirmi sopayı biraraya getirdi, sardı köylü, "Bunu kırın" dedi, hepsine verdi. Onu kıramadılar. "Ne anladınız çocuklar bundan?" dedi. Dediler, "Baba, anlayamadık bir şey". "Peki anlatayım size" dedi. "Benden sonra böyle ayrılırsanız, sizi birer birer kırarlar, parçalarlar, sizin sopaları kırdığınız gibi. Ama yirminiz biraraya gelirseniz, sizi kimse kıramaz" dedi. 

Vatan, millet de böyledir. Düşman evvelâ parçalar, sonra yer. Büyük okkalı ekmek birden yenmez, parçalanır sonra yenir. Bir millet de öyle, efkâr-ı muhtelife atılır aralarına, dîninden, diyânetinden, vatanından, milletinden, ordusundan, askerinden adamı soğuturlar, parçalarlar, ondan sonra yerler adamı. Onun için dâimâ tevhîde, vahdete, birliğe doğru gideceğiz. Düşmana kulak vermeyeceğiz. Düşmanın en sevdiği şey budur, ihtilafdır memleketin içerisinde. Bak düne kadar birbirimizi kırıyorduk. İki islâm evlâdı, ikisi de muhâcir olmuşlar, gavur elinden gavur zulmünden kaçmışlar buraya gelmişler, birisi milliyetçi birisi komünist olmuş, birbirlerini kırdılar. İkisi de kaçmışlar gavurdan. Babaları kaçmış gelmiş buraya. Misâl. Onun için vahdeti bozmayacağız.

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Medîne'ye vâsıl olduğu vakitde, herkes Peygamber'e hediye getiriyor, bu Enes Hazretleri de ufak çocuk böyle yavru. Bir kadıncağız, fakîr bir kadın, çocuğu elinden tutdu, Huzûr-i Saâdet'e geldi, "Yâ Resûlallah, hâli vakti olanlar size hediyeler verdiler, behiyeler verdiler, fakat ben garîbim ve fakîrim, benim bir hediyem var ki ciğerimin parçası Enes, onu sana veriyorum, sana hizmet etsin" dedi. İşte bu Enes diyor, haber veriyor. 

"Mescid'den çıkmışdık" diyor, "bayram namazından sonra geliyorduk, bakdık, çocuklar oynaşıyorlar, gülüşüyorlar, kuşlar gibi cıvıldıyorlar, fakat köşede bir yavru, boynu bükük, gözü yaşlı, üstü başı eski, ağlayıp duruyor". Efendimiz Hazret-i Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâm gâyetle merhametli, Allah'ın merhametinin tecelliyâtı kâinâta, rahmeten-lil-âlemîn. Efendimiz dayanamazdı öyle şeylere, hemen o yavrunun yanın vardı. "Evlâdım niye ağlıyorsun, bugün bayram günü" dedi. O çocuk dedi ki, "Niye ağlamayayım" dedi, "Bayram günü zengin çocuklarına" dedi. "Onların karınları tok, sırtları pek, yeni elbiseler giymişler, karınlarını doyurmuşlar, hakîkaten onlar için bayram. Ama bizim gibi yoksullar, garîbler, yetîmler, bizim için felâket günleridir" dedi.

Efendiler! Babasız büyüyen, yetîm olarak büyüyen, yetişenler bunun acısını bilir. Ben bunu size tarîf edemem. Damdan düşmeyen hâlden bilmez. Ne kadar söylemeye çalışsak, damdan düşen gibi olmaz. Onun için yoksullukla büyüyen, bayram gününde her istediğini alamayan, sırtına elbise giyemeyen, ayağına ayakkabı giyemeyen bir yetîm, bir yoksul kimse, bunun acısını bilir, ne demek olduğunu. Dedi, "Onların karınları tok, sırtlarındaki elbiseleri temiz, onlara bayram ama biz garîbiz, yetîmiz, kimsemiz yok , bizim için felâket günü bu" dedi. Öyle deyince Cenâb-ı Peygamber dayanamadı. "Peki baban ne oldu?". "Babam gazvede, bir muhârebede şehîd oldu, ben şehîd evlâdıyım. Anasız babasız kaldım, sokaklarda kaldım böyle, bu şekilde. Bana hiç şefkat eli uzatılmadı şimdiye kadar" dedi. 

Allah muhâfaza buyursun, evlâdlarınızı Allah böyle şeyden korusun. Bak, evladlarım, yavrularım! İnsanlar, melâikeden daha yüksek, gene aynı insanlar hayvanlardan daha aşağıdır. Bunu unutma. Onun için dâimâ çalışacaksın, okuyacaksın, vatanına, milletine, hemcinsine faydalı olacaksın. Bütün mahlûkât senden menfaat görmelidir hayır görmelidir. Bütün mahlûkât! Yalnız insan değil. Çiçekler, ağaçlar, otlar, hayvanlar, insanlar, müslimi, gayr-i müslimi senden fayda görmelidir. Tabii dîn kardeşlerin senin Hakk yoldaşlarındır, onlar müstesnâdır ama bütün beşeriyyete böyle. Okuyacaksın, yetişeceksin, vatanın teâlîsi okumakda, çalışmakda ve adam yetiştirmekde. Eğer cehâletle geri kalırsan, bütün dünyâ seni yerler, mahvederler seni. Bakın işte görün dünyâdaki ahvâl ve harekâtı, millet birbirini kesmekde. Bizde de aynı felâket olmuşdu, Allah korudu, şehîdler hürmetine. Çünkü bizim topraklarımız böyle sıkdığın vakitde şehîd kanı damlar. Balkanlarda bir adam karın altına elini sokarsa, karın altında tutduğu ot değildir, ya haminnenin beyaz saçı, ya dedenin sakalıdır, şehîd dedenin sakalı ya saçıdır. O kadar insan verdik oraya. Sonra da bizi sürdü kâfirler çıkardı. Neden? Cehâletden, felâketden, birbirimiz arasına giren nifakdan. Nifak, nifak! Nifakdan. 

Efendimiz tahammül edemedi, mübârek gözlerinden yaş dökdüler ve dedi ki o yavruya, "Ağlama evlâdım. İster misin ben senin baban olayım, Âişe annen olsun, Hasan ve Hüseyin senin kardeşlerin, Fâtıma halan olsun, İmâm-ı Ali senin amcan olsun" deyince çocuk tanıdı Efendimizi, "Sen Resûlullah mısın?" dedi. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem o yetîmi kolundan tutdu, omuzuna bindirdi, omuzuna aldı. Hattâ bir hadîs-i şerîfde şöyle buyurdu, "Kendi yetîmine tekeffül eden, veyâhud gayrın yetîmine tekeffül eden, cennetde benimle böyle beraberdir" dedi, parmaklarını gösterdi böyle. Bu iki parmak birbirine nasıl böyle yakınsa, yetîme tekeffül eden kişi yani yetîme bakan, yetîmi yediren, yetîmi içiren, yetîmi giydiren, onu okşayan kimse cennetde Hazret-i Muhammed'le beraber, sallallahu aleyhi vesellem. 

Bayramı böyle yapmalı ve gurebâya yardım ederek onlara bayram yapdırmalıdır ki Allah senin âkibetini bayram ede. 

www.muzafferozak.com
 
Efendi Hazretlerinin 1981 senesi Ramazan Bayramında, Âsitâne-i Hazret-i Nureddin Cerrâhî'de Bayram Namazından önce îrâd buyurdukları bayram vaazıdır. Efendi Hazretlerinin îrâd buyurdukları diğer bayram vaazlarına şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön