Ramazan Bayramı Vaazı -12 Temmuz 1983

21 Nisan 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Abdiyyet
Hakk Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri tevfîkiyle bizleri buraya cem eylediği gibi, yarın "yevme tüble's-serâir"de, kıyâmet gününde, Habîbinin sancağı altına böylece lutf u keremiyle cem eyleyip yed-i envereyn-i Muhammediyyeden ve yed-i Hayder-i Kerrâr'dan ve yed-i Haseneynü'l-ahseneyden, Âb-ı Kevser'den bizleri sîrâb eyleye. Bayram gününe yetişip ferahlandığımız gibi yarın âşıklar bayramı olan, matlab-ı a'lâ maksad-ı ra'nâ bulunan cemâl-i bâ-kemâl-i ilâhîsiyle bizleri taltîf eyleye. 

"قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰىۙ kad eflaha men tezekkâ". Tezkiye eden, ahlâkını temizleyen, kalbinden Hakk'dan gayrı olan şeyleri çıkaran kimse muhakkak felâha erdi. Yani Ramazân-ı Şerîf'de orucunu tutdu, namazını kıldı. Tabii yalnız Ramazân'a mahsûs değil. Eyyâm-ı sâirede de namazını kılmış idi, Ramazân geldi, Ramazân'da, Hakk Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerine ibâdetini çoğlatdı. Oruç da tutdu, zekâtını da verdi, sadakasını verdi. Oruçla nefsini terbiye etdi, nefsine dizgin vurdu. İşte bu kimse, muhakkak sûretde felâha nâil oldu. Yani felâha demek âhiret âlemindeki korkulardan, akabelerden emîn oldu, cennete dâhil oldu. Firdevs-i a'lâda civâr-ı Mustafâ'da iskân oldu. 

İnsanların zâhirleri insan olduğu gibi bâtınlarının da yani iç âleminin de insan olması lâzımdır. Birçok insan vardır ki zâhirde insan görünür fakat hakîkatde yani onun ameli, kimisinin kobra yılanı, kimisinin akrep, kimisinin domuz, kimisinin fare, ne varsa böyle haşerât, Cenâb-ı Hakk'ın yaratdığı, halk etdiği, batını o sıfatladır. Onun için Cenâb-ı Allah Kitâb-ı Kerîminde buyuruyor ki, kafirler hakkında, "اُو۬لٰٓئِكَ كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّۜ ülâike ke'l-en'âmi belhüm edall". Onlar yaradılışda, yaşayışda, hayvanlar gibidir, dalâletde, felâketde hayvanlardan daha ednâ ve eşnâdır" diyor Cenâb-ı Hakk, kâfirler için. 

Malûm ya îmânın birinci alâmeti, en yüce mertebesi, buyurun hep berâber, "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûluh". A'lâ mertebesi işte "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah". "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne seyyidinâ resûlullah". Bu, a'lâ mertebesi. Bir de ednâ mertebesi var. Altmış küsur şubedir îmân. Ednâ mertebesi de yollardan insanlara eziyet veren şeyleri kaldırmak. Yola taş atmışlar, çöp atmışlar, bunları izâle etmek, temizlemek, kaldırmak îmândandır. Bu da îmânın şuabâtındandır yani. Yolları kirletmek değil, yolları temizlemek. İnsanlara ezâ ve cefâ verecek şeyleri yollardan kaldırmak, îzâle etmek. Halbuki biz hep ne yaparız, ekseri zamanlarda çöplerimizi filan böyle hiç düşünmeden sokağa atarız. Çünkü neden? İşte zâhiri insan olup hakîkati hayvan olursa bir adamın, o düşünce ona verilmez. Kendi menfaatinden başka bir şeyi görmez o. Egoistdir ancak kendi menfaatini görür. Kendi menfaati için her şeyi fedâ edebilir. Yola çöp atar, taş atar, yolu kirletir, idrarını yapar yola, pisliği atar filan. Halbuki Cenâb-ı Resûl sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki, "Küllü mûziin fi'n-nâr, her eziyet veren kimse cehennemdedir". Mü'min kardeşine eziyet cefâ verdi mi, o kşmse cehennemdedir. Her mûzî, eziyet verici. Mü'minin elinden ve dilinden kimse zarar görmez. Ancak menfaat görür. Müslüman konuşduğu vakitde hakkı tavsiye eder, hak konuşur, hakkı tavsiye eder, sabrı tavsiye eder, sabreder musîbetlere. Ve insanlar onun elinden ve dilinden dâimâ hayır görürler. İşte Allah'ın da sâlih kulları bunlardır yani. 

Yarın yevm-i kıyâmetde, bu âlemden sonraki âlemde...Malûm ya, bu âlem gelip geçicidir. Bayram günleri bize Cenâb-ı Hakk bunları gösterir ama görene, görene! Köre ne! Bak geçen bayram günü burada birçok ahbâb u yârânımızdan bir çok kimseler hayatdaydılar, bu bayram yoklar. Onları buraya getirirken kendilerine sormamışlar, "Sizi dünyaya getirelim mi?" diye. Hangimize sordular? Buradan giderken de sormadılar, "Sizi götürelim mi buradan?" diye. Getiren ve götüren Allah'dır, Celle Celâluhû Hazretleri. Akın akın halk o tarafa doğru akmakda. Dün biz burada hatim duâsı yapacakdık, bildik ahbâblarımızın yani bu mescide gelen zevâtdan ölenlerin isimlerini saymaya başladık, korkduk. Eyvaaah! Hayatda olanlardan daha çok ölenler. Bildiklerimiz yani. O eskiden ölmüşler, onlar ayrı davâ. Bak, geçen bayram annen yâhud haminnen yâhud deden sağdı, geçen Ramazan iftarı beraber yapmışdınız. Şimdi on lar çekildiler ve gitdiler, amel sandığı olan kabristana, yalnızlık evine vardılar. Bizim de gideceğimiz yer orası. Öyleyse bizi buraya getiren ve götüren kuvvet ki Cenâb-ı Hakk'dır Celle Celâluhû Hazretleri, bizi niye bu âleme getirmiş, bunun illetini arayacağız, sebebini arayacağız. 
 
Gene Cenâb-ı Hakk kendisi haber vermiş Kitâb-ı Kerîminde, esteîzübillah, "وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ vemâ halaktü'l-cinne ve'l-inse illâ li ya'budûn", "illâ li ya'rifûn". "Ben cinnileri ve insanlar ancak beni bilip bana ibâdet etmeleri için halk etdim". Öyleyse biz kulların vazîfesi, Rabbü'l-âlemîn'i tanımak, bilmek ve Allah'a ibâdet etmekdir. Zâten ederse iki cihânda azîz olur. Çünkü Allah'a kul olanlar, iki cihâna sultân olurlar. Babalarımız, âbâ u ecdâdımız, Allah'a kulluk ederlerdi, Allah onlara Rumeli'ni, Asya'yı, Afrika'yı açdı, feth etdirdi. Sonra biz bozduk, azdık, bozduk, ibâdet ve tâatı terk eyledik, bir takım şeytanlara tâbi olduk. "Efendim, namazda ne var, kalbin temiz olsun" filan, "Sofuların namazı varsa bizim niyâzımız vardır" filan diye böyle. Halbuki üsvetün hasene Hazret-i Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâm, O nasıl gitdiyse O'nun yolundan yürüyeceğiz. O'nun çizdiği yoldan yürüyeceğiz, O'nun yapdığı gibi yapacağız. Bize kurtuluş çâresi o. Allah'a giden yollar o kadar çok ki, her mahlûkâtın nefesi sayısınca. Fakat bütün yollar kesilmiş, ancak bir kapı açık kalmışdır. O da Hazret-i Peygamber'in kapısı. Yani Bâb-ı Muhammediyyet açık kalmışdır. Oradan giren yakın bir zamanda vuslata erişir. Yakın bir zamanda vuslata erişir. Oradan girmezse iş uzun olur, dolaşır durursun, çöllerde helâk da olabilirsin. 

Onun için İslâm, Allah tarafından bir nûrdur. Allah da seni kendi dînine lâyık görmüş, sana mü'min diye hitâb etmiş, kendi ismini sana vermiş. Allah'ın da bir ismi mü'mindir. Az evvel okudu hocaefendi mihrâbda. "هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۚ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُهُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَز۪يزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُۜ". Bak, Allah kendisi mü'mindir. sana kendi ismini vermiş ve cenneti sana hazırlamış. Cennetin bütün nimetlerini, saraylarını, hûrilerini, orada bulunan bütün nimet-i uzmâyı hepsini niçin hazırlamış? Kimler için? "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah" deyip, lisân ile ikrâr eden, kalb ile tasdîk edenler için bu hazırlanmışdır. Ve a'mâl-i sâliha ile de bu îmân nûrunu muhâfaza ederse. Zîrâ ibâdetsiz mücerred îmân, rüzgarlı havada yanan muma benzer. Nasıl ki rüzgarlı havada mum sönerse, ibâdetsiz îmânın netîcesi, îmân selb olunur. Îmân nûrunun feneri ibâdetdir, a'mâl-i sâlihatdır. A'mâl-i sâlihâtın feneri, güzel ahlâkdır. Çünkü bir adam yevm-i kıyâmetde namazıyla, abdestiyle gelir, fakat ötekinin malını çalmış, berikini incitmiş. Hiç mü'min, namaz kılan müslüman böyle şey yapar mı? Yapmış işte böyle. Sonra hak sâhiblerine bunun kılmış olduğu namaz taksîm olunur. Verdiği zekât taksîm olunur. Yani sevâbı hak sâhiblerine verilir. Yeterse ne a'lâ, yetişmezse, hak sâhiblerinin günahını alırlar, buna yüklerler, "sümme turiha fi'n-nâri", cehenneme atarlar. Müflis olur adam, iflâs etmiş olur. Bu kıyâmet, hakdır ve gerçekdir. 

Bu bayramlar, fukarâ için musîbet günleridir, zenginler için nimet günleridir. Mü'minlerin iki ferahı vardır, birisi iftar etdiği vakitde ferah, ikincisi Cenâb-ı Hakk'la vuslat etdiği vakitde ferahı vardır. Zâhidler cennete dâhil olurlar, âşıklar cemâle ve vuslata dâhil olurlar. Cenâb-ı Hakk'ı sev ve Allah'ın sevgisine lâyık ol. Ve Resûl-i Ekrem'in yolundan yürü. Resûl-i Ekrem'in âline, evlâdına, ashâbına, ensârına salât ü selâm oku ve peygamberine salât ü selâm oku. Arayı iyi yap. Çünkü yarın kabre girdiğin vakitde evvelâ sana bundan soracaklardır, Resûl-i Ekrem'den soracaklardır. "Bu zâtı nasıl biliyorsun?" diyecekler. 

Bayram çocuklar içindir ama fakîr çocuklar için bir belâ, musîbet günüdür. Fukarâ için böyledir. Ve bayram bir remzdir aynı zamanda, kıyâmet gününün bir remzidir. Bayram sabahı bakarız ki halkın bir kısmı otomobillerere binmiş, bir kısmı yaya gidiyor, bir kısmı bineklere binmiş. Aynı bunun gibi yarın kabirlerimizden kalkıp arsa-i mahşere vardığımızda, bir kısım halkın kabrine Allah binekler gönderecek. "يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْدًاۙ yevme nahşuru'l-müttakîne ile'r-rahmâni vefdâ". Müttakîlere buraklar gönderilecekdir. Mahşeri remz eder, gören için. Kimisi fakîrdir. Kıyâmet gününde kimisi fakîr böyle, bu şekilde. Kimisi bineklere binmiş, kimisi yayan yürüyor, kimisi aç, kimisi giyimli, kimi eski giyimli, kimi yeni giyimli. Mahşer gününün numûnesidir, remzidir yani. 

Bunlar olacak mı? Olacakdır. Yani seni beni yokdan vâr eden Allah, tekrar bizi öldürecek, sonra bizi tekrar yaratacak, sonra tekrar öldürecek, ondan sonra tekrar yaratacak, bizi iki fırkaya ayıracakdır. "فَر۪يقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَر۪يقٌ فِي السَّع۪يرِ ferîkun fi'l-cenneti ve ferîkun fi's-sağîr". Bir kısmı ehl-i nâr, bir kısmı ehl-i cennet. Ehl-i cennet olanlar, "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah" diyenler. Bunu lisân ile ikrâr, kalb ile tasdîk edenler. Niye okumuyorsun benimle beraber? Zarar etmeyeceksin. Oku! "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah". Beş vakit namazlarını kılanlar. Pislikden sakınanlar. Ucubdan, kibirden, riyâdan, hasedden, gadabdan kendini koruyanlar. Hubb-i mâldan, hubb-i câhdan kendisini berî kılanlar. Dünyâdan ve dünyâ ehlinden yüz çevirenler. Bunlar ehl-i cennetdir. Bunlar rahata kavuşacaklardır, sultân olacaklardır. Böyle olmayıp, nefsinin peşine düşmüş, şeytan yolundan yürümüş, yalan-dolan, ibâdeti yok, tahâreti yok, temizlik yok. Ne bâtın temizliği, ne zâhir temizliği, ne iç temizliği. Gelmiş, geçmiş, dünyâyı yalnız yemek, içmek, yani iki yere hizmet etmiş, birisi yüznumara, biri mutfak, böyle zannedenler. "وَيُلْهِهِمُ الْاَمَلُ ve yülhihümü'l-emelü", emel besleyenler, emel. Şunu şöyle yapsam, bunu böyle yapacağım diye, âhireti düşünmeyerek, onlar, "فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ fe sevfe ya'lemûn", yakın zamanda bileceklerdir. Yakın zamanda nereye gitdiklerini öğreneceklerdir. Fakat iş işden geçmişdir. 

Şimdi bugün câmiye gelen mü'minleri Cenâb-ı Hakk meleklerine gösterir, der ki, "Ey meleklerim! Siz âdemoğulları için 'Yâ Rabbi bunlar kan döker, kâinâtı fesada uğratır' diye söylemişdiniz bana. Halbuki bak onlar ne yapdılar, beni dinlediler, ibâdet ve tâatda bulundular, şimdi ibâdet ve tâatlarının ecirlerini câmilere toplanarak benden istiyorlar". Hep uzakdan yakından geldik buraya. "Şâhid olunuz ki, zât-ı ecell-i a'lâma kasem ederim ki, onların cümlesini afv u mağfiret etdim". 

Onun için bayram, yani Ramazan geçdi diye bayram yapmıyoruz, Ramazan'da affolduk diye bayram yapıyoruz. Tertemiz olduk. Oruç tutanlar, namaz kılanlar, Allah'ı zikredenler, tesbîh edenler, sadaka, zekât verenler, hayırlı işler yapanlar, analarından doğduğu gibi oldular. Böyle yapmayanlar da, Cenâb-ı Hakk'ın merhametine kaldı işi bunların. Allahu Teâlâ onları da affetsin. Yaa, Cenâb-ı Hakk'ı dinlemediler, o kadar ona nimet verdiği hâlde. Dedi ki, "Gündüzleri yeme" dedi, "bir ay" dedi, "geceleri ye" dedi. Allah'ı dinlemedi ve ne yapdı, orucunu yedi, namazını kılmadı, fısk u fesadda dolaşdı filan, onların işi Cenâb-ı Hakk'a kaldı, Allahu Teâlâ inşâallah onları da affetsin, ne diyelim başka, şekâvetlerini saâdete kalb etsin. Bir daha seneye inşâallah böyle Ramazân-ı Şerîf geldiği vakitde, onlar da oruca hazırlanmalıdır, oruçlarını tutmalıdır ve yapdıklarına pişman olmalıdırlar. Oruçlarını yiyenler yani. "Eyvah! Biz ne yapdık!" diye. Ve tekrardan oruçlarını tutmalı ve Cenâb-ı Hakk'a kulluk etmelidirler ki iki cihânda azîz olalar. 

Fakat halkın böyle affolduğunu gören İblis müdhiş bir sayha vurur. İblis dediğim Şeytan yani. Büyük bir sayha vurur. Bütün avânı, avanesi, orduları başına toplanır. "Nedir efendimiz seni kızdıran?". "Allah Ümmet-i Muhammed'i affetdi bugün, affa uğradılar, cehennemde kimse kalmadı. Haydi bakayım gösterin kendinizi, onları içkiyle fışkıyla azdırın, Allah'a âsî kılın, tekrar cehenneme sokunuz, haydi bakalım". Onun için bakacaksın şimdi sabah namazında tesbîh eden bazı müslüman, öğleden sonra içki içecek, birisinin kafasını kıracakdır, yar arabasını bir yere çarpacakdır veyâhud anasının babasının gönlünü kıracakdır, ya evlâdlarının gözyaşını dökdürecekdir, cehenneme gidecekdir. Onun için Şeytan'ı sevindirme. Tertemiz oldun, Allah senin sırtına bir beyaz elbise giydirdi, tozdan, toprakdan berî, tâhir, temiz, onu kirletmeye kalkma. 

Ve bayram günlerinde sadakât ile, fukarâya yardım ile, ağlayanların gözyaşını silmekle Hakk'ın rızâsını kazan. 

Kabristanlara gidiniz, ölmüşlerinizden ibret alınız, ölenlerden. Onlar da bizim gibi insanlardı, bayram görmüşlerdi, seyran görmüşlerdi, şimi hepsi çekildiler. Arka üstü yatup ehl-i kubûr etdi huzûr. Onları gidin görün, üzerindeki otları yolmayınız, otlar tesbîh eder meyyitlere. Otları yolmayın üstünden. Bazıları ahmak otları yoluyor. Yolma sakın hâ! Her ot tesbîh eder, zikreder yani Cenâb-ı Hakk'ı. Altdaki bulunan meyyite faydası vardır. Koparmayınız. Üzerine çiçekler ekiniz. Servi dikiniz. Çok büyük ecri ve sevâbı vardır. O servi devâm etdiği müddetçe defter-i a'mâlin kapanmaz. Ölsen dahi hep defterine sevâb yazılır. 

Câmiye gelenler, hangi yoldan geldilerse, hâriç yoldan dönmelidirler. Zîrâ yerler, taşlar yarın yevm-i kıyâmetde sana ve câmiye gelen mü'mine şehâdet edecekdir, "Yâ Rabbi abdestli olarak üstümden geçdi benim" diye. Allah her şeye kâdirdir. Dili konuşduran, taşı konuşdurur. Taşı konuşduran, eli konuşdurur. Allah suyu ateş, ateşi su yapar. Allah unu kum, kumu un yapar. Allah senin düşmanını senin belinde taşıtır, başına belâ eder. Allah her şeye kâdir u kayyûmdur. Semîdir, basîrdir. "اِذَٓا اَرَادَ شَيْـًٔا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ izâ erâde şe'yen en yekûle lehû kün fe yekûn". Bir şey murâd etdi mi, ol diye emreder, hemen zâhir olur o. Her şey. Hiç O'na karşı kimse gelemez. 

İşte o Rabbin biz kullarıyız, bizden ibâdet ve tâat istiyor, bizden muhabbet bekliyor, muhabbet istiyor. Sakın zinhar isyâna doğru gitmeyiniz. İyi bir şey değil isyân etmek Cenâb-ı Hakk'a, akıllı işi değil. Ben dâimâ söylerim. Allah'a muhtâc olduğun kadar Cenâb-ı Hakk'a ibâdet kıl. Ateşe tahammül edeceğin kadar da günah işle. Bak, ateşe elini bas, ne kadar tahammül edebiliyorsun. Bu binlerce sene sürebilir, yüzlerce sene sürebilir âhiret âleminde. Dünyâda nasıl devletin hapsihânesi varsa, bir kânûnu varsa, kânûnu dinlemeyenleri hapse atarsa devlet, Allah hükûmetinin de bir hapishânesi vardır, ismine cehennem derler. Paçayı kurtaramazsın. Dünyâ âleminde kurtarabilirsin paçayı. Çünkü karşındaki adam senin cinsindendir, yalan söylersin, dolan söylersin filan, belki onu iknâ edersin, kendini kurtarırsın. Fakat yevm-i kıyâmetde ağızlar mühürlenir, eller konuşur, ayaklar şâhid olur yapdıklarına. Kurtulamazsın yani. Onun için aklını başına al, ibâdet ve tâatına devâm et. Zikrullah ile meşgûl ol. Dilini zikrullah ile süsle. Gözünü ibret ile süsle. Kulağından gaflet pamuğunu çıkar, Allah'ın kitâbına, Allah'ın emirlerine kulak ver ve işit ve anla ve iyi anla, yap, ihlâs ile yap, cennete dâhil ol. 

Bak ne diyor Hazret-i Enes. Hazret-i Enes diyor ki, "Bayram beşdir" diyor. Bayram beşdir. Halbuki İslâm'da bayram ikidir. Birisi Ramazan bayramı biri kurban bayramı. Şeker bayramı değildir, Ramazan bayramıdır. O şeker bayramı, hamursuz bayramı, gül bayramı, kamış bayramı Yahudilerde olur. Müslümanların Ramazan bayramı vardır. Bir de hac bayramı, kurban bayramı vardır. Hac bayramıdır o. Ramazan bayramı bir gün, hac bayramı dört gündür. Senede beş gün oruç tutulmaz, haramdır. Ramazan'da oruç yemek neyse, bayram günü oruç tutmak aynı günahdır yani. Ne demek istiyor Hazret-i Enes? "Mü'minin beş bayramı vardır" diyor. Bakalım neymiş. 

Birincisi, bir kimse günah işlemeden bir günü geçirirse, gününü günahsız geçirirse, onun için bir bayramdır. Allah'a karşı âsî olmadan, isyân etmeden gününü günahsız geçirdi, ibâdetle tâatla geçirdi, mü'minin birinci bayramı budur. İkincisi, bu âlemden îmân ile göçerse. Çok güç, çok korkunç bir hâdise bu. Ölürken îmânlı mı göçeceğiz, îmânsız mı göçeceğiz, bilemiyoruz bunu. Yalnız diyor ki Said-i Hudrî Hazretleri, "Bir adam îmânsız ölmekden korkmazsa, bir kimsenin kalbinde bu endîşe bulunmazsa, o adam îmânsız ölür" diyor. O kadar korkacağız bu işden. Gece gündüz, "Yâ Rabbi îmânımızı yoldaş et" diye yalvar Allah'a. Görmüyor musun, bir günde kırk rekat namaz var, her rekatda bir "اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ ihdine's-sırâta'l-müstakîm" diyoruz. "Yâ Rabbi sana varan doğru yolda ayaklarımızı sâbit-kadem eyle, bizim ayaklarımızı kaydırma, dalâlete sevketme" diyoruz. Bir adam eğer ölürken îmânlı göçerse, o mü'minin o da bayramıdır. Şeytan tâ kabre kadar seninle gelir, seninle uğraşır yani. Îmânlı göçdüğün takdirde bayramın senin. İkinci bayram da bu. Allah cümlemize îmân ile çene kapamak nasîb etsin. Efendiler! Bir adam îmânsız ölürse, yani mü'min olarak ölmezse, îmânsız ölürse bir kimse, o adamın arkasından dünyâ dolusu altun dağıtsalar, rûhu için mevlûdlar okutsalar, hatimler okutsalar, ona hiç bir faydası yokdur. İlle îmânlı giderse, o vakit Cenâb-ı Hakk onu afv u mağfiretle yarlıgar, affeder yani. Îmânsız göçdü mü arkasından, "مِلْءُ الْاَرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدٰى بِه۪ۜ milü'l-ardı zeheben velevi'ftedâ bih", Kur`ân-ı Kerîm'in beyânına göre, ard dolusu altun dağıtsalar ona bir faydası yokdur. 

Hep bunlar üzerinde size çok şeyler anlatmak isterim ama vaktimiz yok. 

Üçüncü bayramımız, kabre girdiğimiz vakitde, iki melek gelir. Münker ve Nekir melekleri. Münkir Nekir değil, Münkir değil. Münker ve Nekir melekleri gelir. Bunlar soru sorarlar adama. Rabbin kimdir? Dînin nedir? Peygamberin kimdir? Kur`ân nedir? Her imtihânın soruları gizlidir, dîn soruları gizli değildir. Hazırlan. Bazı adam kabirde bunu görünce, meleklerin şiddet ve dehşetini, dili tutulacak, çenesi kilitlenecekdir. Cevâb veremeyecek yani. Onun için üçüncü bayram da eğer kabirde sorulan sorulara bir mü'min cevâb verirse eğer, üçüncü bayramıdır o mü'minin. 

Dördüncü bayramı, "فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ ferîkun fi's-sağîr ve ferîkun fi'l-cenne", mahşer günü ikiye ayrılır. Saîdler tarafına, iyi insanlar tarafına, sâlihler tarafına ayrılırsan, dördüncü bayramın senin. 

Beşinci bayramın, cehennemden kurtulmak ve cennete dâhil olmakdır. Cehennemden lutf u kerem-i ilâhî ile kurtulur, cennete dâhil olur, Peygamber Efendimizin arkasında, önde Resûl-i Ekrem, arkasında bizler olduğumuz hâlde, cennetin kapısına varırsak eğer, cennât-ı âliyâta, senin beşinci bayramındır. 

Bir bayram daha vardır ki, buna ekli olarak, matlab-ı a'lâ maksad-ı ra'nâ yani oruç tutan mü'minlere Cenâb-ı Hakk cemâlini gösterecek. Demiş ki Cenâb-ı Hakk, her ibâdetin sevâbını Allah beyân etmiş, oruca gelince, "ene üczî bih" yahud "ene eczî bih", "orucun sevâbı bana âdiddir, ben vereceğim" demiş Cenâb-ı Allah. Söylememiş ne olduğunu, cennet dememiş, rıdvân dememiş. Buyurmuş ki "ene eczî bih, oruç tutanların mükâfâtı bana âiddir". Ne olduğunu bilmiyoruz. Allah gizlemiş bunu. 

Oruç tutmayanlar da yani özürsüz, hasta oruç tutmayabilir, Allah müsaade etmişdir, seferde olan oruç tutmayabilir, Allah müsaade etmişdir, emzikli kadın, yaşlı kimse, tahammül edemiyor, Cenâb-ı Hakk onlara müsaade etmişdir, hep böyle usûlleri vardır şerîatda, ama oruç tutmak kudretine mâlik olduğu hâlde, orucu tutmamış. Cezâsı nedir bilir misin? Ölürken, bütün denizlerin suyu tatlı olsa, nehirlerin suyu tatlı olsa, kuyuların suyu tatlı olsa, buna verseler, mutlakâ susuz ölecekdir, oruç tutmayanlar. Şeytan getirecek diyecek ki, "Îmânını verirsen sana su vereceğim" diyecek ve îmânını alacakdır. Bitdi o kadar. Hattâ merhûme annem, Allah rahmet eylesin, yanına gitdiğim vakitde bana öyle söyledi.  Dedi ki, "Şeytan geldi bana dedi ki" dedi, "îmânını bana versene diye söyledi. Ben de dedim ki, ben îmânımı sana niye vereyim dedim. Seni koca kafalı diye bana başını salladı, çıkdı gitdi" dedi annem. Öldüğü gün. Vallahi böyle, aynen işte. Susuz kaldığı için suyu gösterecek, diyecek ki, "Îmânını verirsen, suyu vereceğim" diyecek. Bir çok adam o suyu içmek için îmânını verecek. Oruç tutmayanlar bu belâya çatacaklar. 

Oruç tutanlar ise, mükâfâtı Allah'ın indindedir. Allah bunu gizlemiş. Demişler ki meşâyih-i kirâm hazerâtı, büyük âlimlerimiz, büyük bilginlerimiz, büyük âriflerimiz, demişler ki, "Gizlediğine göre, muhakkak cemâl-i bâ-kemâl-i ilâhîyi gösterecek". Sen ne anlarsın cemâl-i bâ-kemâl-i ilâhîden! Onu bilenler bilir, âşıklar bilir. 

Bugün merhametli olunuz yetîmlere, yoksullara, kimsesizlere. Yetîm diye hor görme, Allah senin rûhunu kabz eder, senin çocuğun yetîm kalır, bir daha bayrama sonra. Yetîmleri okşa, Cenâb-ı Peygamber de yetîmdir, bir kimse yetîmin başını okşarsa, Resûl-i Ekrem'i okşamış gibidir, sallallahu aleyhi vesellemi. Ve buyurmuşlar ki, "Ke'fü'l-yetîmi ev li gayrihî ve hüve ke hâteyni fi'l-cenne". Sadaka Resûlullah. "Kendi yetîmine tekeffül eden ve gayrın yetîmine tekeffül eden, yani onlara bakan, yetîmlere, onlar cennetde benimle şu iki parmağım arası kadar yakındır" demişdir, "cennetde beraberiz" demişdir. Zîrâ Cenâb-ı Peygamber yetîm olarak büyümüşdür, yetîmi okşarsan, seversen onu, Resûl-i Ekrem'i sevmiş gibi olursun, Peygamber senden hoşnûd olur. 

Bir bayram sabahı Cenâb-ı Peygamber, mescidden çıkmış gidiyormuş, bakmış çocuklar oynuyorlar. Bayram günü oynuyor çocuklar. Bir çocukcağız kenarda, üstü başı toz toprak içerisinde, oturup ağlıyor orada. Efendimiz gelmiş o ağlayan çocuğun yanına, selâm vermiş, "Evlâdım, niye ağlıyorsun?" demiş, "bugün bayram sevinsene". Demiş ki, "Amca, bugün bayram ama zengin çocuklarına, onlar sırtlarına pek güzel yeni elbiseler giydiler, karınları tok, ceblerinde harçlıkları var, biz öyle değiliz. Ben yetîmim, kimim kimsem yok benim. Babam gazâda şehîd oldu. Annem de bir adama vardı o adam beni sokağa atdı. Üvey babam bakmıyor. Bugün benim için bayram günü değil, musîbet günüdür" demiş, "onun için ağlıyorum" demiş. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem çocukdan bu sözü işitince, gözlerinden yaş inci tanesi gibi mübârek sakallarından göğsüne döküldü ve dedi ki ona, "Evlâdım, istiyor musun senin baban Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâm, ammin Hazret-i Ali kerremallahu vecheh, ablan Fatımatü'z-Zehrâ, kardeşlerin Hasan ve Hüseyin annen Âişe olsun ister misin?" deyince, "Yoksa sen Resûlullah mısın?" dedi. 

Onun için eğer aklın başında ise, bugün gözyaşı sil, ağlayanları sevindir ki Allah seni sevindirsin. 

Lillâhi'l-Fâtiha. 

www.muzafferozak.com

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin 1980 senesi Ramazan Bayramında Âsitâne-i Hazret-i Pîr Nûreddin Cerrâhî'de verdikleri vaazdır. Efendi Hazretlerinin diğer bayram vaazlarını şu sayfada bulabilirsiniz.
Listeye geri dön