Ramazan Bayramı Vaazı - 22 Temmuz 1982

11 Nisan 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

İyilik

Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
قَدْ أَفْلَحَ مَن تَزَكَّى * وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّهِ فَصَلَّى * بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا * وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ وَأَبْقَى * إِنَّ هَذَا لَفِي الصُّحُفِ الْأُولَى * صُحُفِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى
Kad eflaha men tezekkâ. Ve zekere'sme rabbihî fe sallâ. Bel tü'sirûnel hayâte'd-dünyâ. Vel âhiretü hayrun ve ebkâ. İnne hâzâ le fi's-suhufî'l-ûlâ. Suhufi İbrâhîme ve Mûsâ.
Sadakallahü'l-Azîm.

Yerin göğün sâhibi, bilinen ve bilinmeyen âlmelerin mâliki olan, bizi yokdan vâr eden, bir katre su parçası iken, ana rahminde kudret fırçasıyla tersîm edip şekl-i insâna koyan, bizi bu âleme getiren, yediren, içiren, doyuran, büyüten, yaşatan, göz verip gösteren, kula verip işittiren, ayak verip yürüten, el verip tutturan Allahu Sübhânehû ve Teâlâ diyor ki Kitâb-ı Kerîminde yani Kur`ân-ı Azîm'de, Kur`ân-ı Kerîm Allah'ın kelâmıdır, Allah'ın sözleridir yani, "قَدْ أَفْلَحَ مَن تَزَكَّى kad eflaha men tezekkâ, muhakkak tezkiye eden felâh buldu". Bu tezkiyeye çok büyük manâ vermişler. Onlardan bir kaç tânesini böyle denizden bir katre, şemsden bir zerre olarak size malûmât verelim. 

Demişler ki, "Oruç tutan mü'minler felâh buldu". İmâm-ı Ali kerremallahu vecheh demiş ki, "Namaz kılan mü'minler felâh buldular". Bazı zevât demiş ki, "Zulümden kaçınanlar, halka zulüm etmeyen kişiler felâh buldu". 

Dünyâda en kötü şey, Allah'ın hiç sevmediği iş, bi gayrı hak kendi hemcinsine yani insanoğullarına veyâhud her hangi bir hayvana eziyet cefâ etmekdir. Meselâ hayvanı aç bırakmak, insanın suyunu kesmek, rahatsız etmek, ona bir takım böyle lâyık olmayan hareketlerle eziyet ve cefâ etmek, Allah'ın hiç sevmediği, Allah'ın nefret etdiği en büyük sıfatlardan bir tânesidir. Onun için demişler ki, dünyâda âh alma demişler. Âh alma, kimsenin âhını alma. Hattâ er olan kişi, kendine fenâlık yapan zâtı bile, ne yapar, affeder, îcâb etdiği vakitde. İyiliğe iyilik yapmak, herkesin işidir o. Ama kötülüğe iyilik yapmak, er kişinin işidir. İyiliğe iyilik yapmak her kişinin işi, kötlüğe iyilik etmek er kişinin işidir. Zamânımızda iyilik de yapsan karşılığında fenâlık bulacağını düşünmen lâzımdır. İyilik yapdığın vakitde, böyle bir fenâlıklar karşılaşacağını düşünürsen eğer tesellî bulursun. Çünkü ekseri insanlar iyilik yapdığı kişilerden kötülük görebilirler. Yani yapacağın iş Allah için olmalıdır. Daha senin anlayacağın, bir lokmayı al, at denize, denize at o lokmayı, balık bilmezse Hâlık bilir. Ben bu iyiliği Allah için yapmışdım, kul bilmedi ama Allah biliyor. 

Hani bir kış gününde bir mecûsî, mecûsî demek ateşperest demek, ateşe tapan demek, ateşgede, Allah'a değil de ateşe tapıyor, kuşlara yem atıyormuş karlı havada. Kar etrâfı sarmış, kaplamış. Kuşlara yem atarmış filan, oradan bir veliyullah, bizim büyüklerimizden birisi geçmiş oradan, "Ne yaparsan yap, senin amelin bâtıldır" demiş, "çünkü sen Allah'ı bilmiyorsun, Allah'a şirk koşuyorsun, müşriksin, senin amelin bâtıldır" demiş. Söyleyen de meşhûr velîlerden islâm azîzlerinden Bayezid Bistâmî Hazretleri. O zât da demiş ki o mecûsî, Hazret-i Bayezid'e kaddese sırrah, "Efendi, belki ben mecûsîyim, Allah'a şirk koşuyorum, yapdığım işin sevâbını belki Allah bana vermeyecek ama Allah benim yapdığım bu iyiliği görüyor mu?" demiş. "Evet görüyor" demiş. "O bana kâfî" demiş. "Bir müddet sonra" diyor Bayezid Bistâmî Hazretleri, "ben Kabetullah'a gitdim" diyor, "hac zamanıydı. bakdım Kabe'yi o mecûsî tavâf ediyor. Gördüm ben. Namaz kılıyordum, namaz esnâsında gözüme ilişdi, Kabe'yi tavâf ediyordu. Selâm verdim, durdum bekledim ve gitdim yanına sokuldum, 'Senin burada ne işin var' diye sordum. Dedi ki, 'işte Allah gördü benim yapdığım hayırlı işi, Allah gördü beni îmâna lâyık kıldı' dedi" diyor. "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah. Şirkden soyundum tevhîde geldim. Nefretden soyundum, muhabbete geldim dedi" diyor. Yapdığı iyilikden dolayı ne yapdı Allahu Teâlâ, ona îmân nasîb kıldı. 

Bir adam iyilik yaparsa, ona Allah îmânı, dîni sevdirir, kendini sevdirir, Allah'ı sevdirir, Peygamber'i sevdirir. Kötülük yapanlar da ibâdetden kaçınırlar. O zanneder ki kendim kaçıyorum zanneder. Hayır kendi kaçmaz, onu kovalarlar ibâdetden. Zâhirde "Ben câmiye gitmiyorum, ben namaz kılmıyorum" diye kendi kendini kandırır böyle, "kalbim temizdi, vücûdum semizdi" diye. Halbuki bilmez ki onu câmiye sokmazlar. Melekler onun yüzüne vururlar, câmiye girecek olsa. Allah sevdiği kullarını huzûruna alır. Sen kulken, ben kulken sevmediğimiz insanlar konuşmuyoruz, îcâb etdiği vakitde, konuşmuyoruz. Allah sevmediğini huzûruna alır mı? Câmi demek Allah'ın evi demekdir. Allah evden berîdir. Her şey Allah'ındır. Semâvât ve ard, bilinen bilinmeyen her şeyin sâhibi mâliki Allah'dır. Ama bunlar bizâtihî Cenâb-ı Hakk'ın şeref verdiği mekânlardır, makâmlardır yani. Her yer Cenâb-ı Allah'ın. Ama buraya şeref vermiş mescid olarak, "Benim beytim" demiş Allah. İnsanın vücûdunda Allah'ın beyti neresidir bakayım? Kalbidir değil mi ya. Dünyânın kalbi Kabetullah'dır. İnsanın Kabe'si de kendi kalbidir. İşte semâya ve arda sığmayan, Mekke'de Kudüs'de bulamayacağın Allah'ı, sen kendi kalbinde bulursun. Allah sana senden yakındır. Her yapdığın işleri O görmekdedir. Ne yaparsan yap, ister iyilik, ister kemlik, O haberdârdır, O işitir, O bilir, O seninle beraberdir, hiç ayrılmaz. Hiç bir şeyi O'ndan gizleyemezsin, saklayamazsın, hepsini görür. Hattâ görür de senin vücûdunun a'zâlarını yarın yevm-i kıyâmetde senin aleyhine şehâdet etdirir. Allah diyor ki Sûre-i Yâsîn'de, okuyorsunuz değil mi SÛre-i Yâsîn'i, okuyun, esteîzübillah, "اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰٓى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَٓا اَيْد۪يهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ el-yevme nahtimü 'alâ efvâhihim ve tükellimünâ eydîhim ve teşhedü ercülühüm bimâ kânû yeksibûn, biz kıyâmet gününde ağızları mühürleriz, elleri konuşdururuz, ayakları şâhid tutarız, yapdıklarınızdan" diyor Cenâb-ı Hakk. Bir daha söyleyelim. Ağız konuşurken kıyâmet gününde ağız konuşmayacak, el konuşşacak. "Canım, el konuşur mu?". Ağzı konuşduran Allah eli konuşduracak. Bilmiyor musun, bir et parçasına konuşma kudreti verdi, bir kemik parçasına duyma kudreti verdi Allah Celle Celâluhû Hazretleri. Bir kemikdir duyan içeride, bir sinir. "el yevme", kıyâmet gününde, "nahtimü", biz mühürleriz, "alâ efvahihim", onların ağızlarını, "ve tükellimünâ", konuşdururuz, "eydîhim", ellerini, "ve teşhedü ercülühüm", ayaklarını şâhid tutarız yapdıklarından. Cenâb-ı Hakk gördüğü gibi böyle, senin vücûdunun a'zâlarını dahi senin aleyhinde konuşduracak, benim aleyhimde konuşduracak. Buna kâdir Allahu Sübhânehû ve Teâlâ. 

Evet, zekâtını veren felâh buldu.

İslâm yani islâm dîni, beş şey üzerine, beş esas üzerine binâ olundu. Birisi namaz. Erkek çocukları on iki yaşından itibaren, kız çocukları dokuz yaşından itibaren. Kızlara daha evvel. Allah kızları, anne namzedlerini huzûruna daha evvel alıyor. Dokuz yaşında. Kızlar dokuz yaşında, erkekler on iki yaşına vâsıl olduğu vakitde, namaz kılacaklar. Bu namazın hükmü nedir islâmda? Bunu ekseriyâ işitiyoruz, söylüyoruz fakat bir türlü bu fiili,bu işi kavrayamıyoruz ve Cenâb-ı Hakk bu nimeti her kuluna vermiyor. Bir defa namaz hakkında konuşalım. Tembelliği bırakacaksın, namazını kılacaksın. Bak birkaç şey söyleyeyim, sonra konuşalım âyet-i kerîme üzerine.

Sana birisi bir sigara verse, hiç senin o adamdan alacağın yok, sana ikrâm olmak üzere bir sigara verse, senin ona karşı ne yapman lâzım gelir? Yâhud sigaranı yakmak için kibritini yakdı senin için, ne yapman lâzım gelir. (Cemaat teşekkür etmemiz diye cevâb verince Efendi Hazretleri buyurdular ki). Peki bir sigara verene  teşekkür edeceksin de, o sigarayı içmek için sana ağzı veren Allah'a teşekkür etmeyecek misin? İşte namaz bu nimetlerin teşekkürüdür. "Efendim, sigara içmek câiz mi?". O ayrı bir davâ. Sana birisi ayakkabı verdi, onun üzerinde senin hiç bir hakkın yok, bir çift tertemiz ayakkabı aldı sana verdi, ona sen teşekkür etmezsen hayvandan farkın kalmaz. Hayvan bile ekmek veren gördüğü vakitde kuyruğunu sallıyor. Kedi geliyor, köpek gördü mü kuyruğunu sallıyor. Sana o zâtın hiç bir borcu yok. Sana bir çift kundura almış vermiş, ayakkabı almış. Ne yapman lâzım. Teşekkür etmen lâzım değil mi? Etmezsek kaba insanız, hayvandan hiç bir farkımız kalmaz. Pekâlâ o ayakkabıyı verene teşekkür var da, ayakkabıyı giymek için ayağı veren Allah'a teşekkür etmeyecek misin? Senin başına takke veren kimseye teşekkür var, etmen lâzım, elbet, o takkeyi giymek için kafayı verene teşekkür yok mu? İşte bu namaz, Allah'ın verdiği vücûdun teşekkürleridir. Acaba anlatabildim mi? Bir manâsı böyle. Bir manâsı da, Resûl aleyhi's-salâtü ve's-selâm haber veriyor, "Namaz benim gözümün nûrudur" diyor Hazret-i Muhammed Mustafâ. 

Bu âlem böyle devâm etmeyecek. Bak yaşlılar öldüler, gençler onların yerini doldurdu. Şimdi bizler de yaşlanıyoruz, bizler de öleceğiz. Ve yerlerinde dâimâ böyle halk gelmekde. Hani birer birer geliyoruz, birer birer gidiyoruz ama hiç farkına varmadan bakıyorsun ki etrafımızdakiler gidivermiş, gidiyor. Nereye gidiyoruz böyle acabâ? Bizi buraya kim getiriyor, bizi buradan kim götürüyor? Ve niye geliyoruz buraya ve niye gidiyoruz? Bunu sordun mu hiç kendine. İşte bu geliş gidişin nihâyeti, toprağa dökülen tohum gibi. Sonra yarın kıyâmet gününde bizi Allah tekrar diriltecek. "Efendim, kim varmış dirilmiş?". Görmüyor musun, ilkbahara baksana. Ölü toprak nasıl diriliyor. Cenâb-ı Hakk nasıl kâinâtı yeşertiyor. Ağaçlar filan. Sonra ölüyorlar. Sonra tekrar diriltiyor Allah. İşte sana büyük bir ibret bu ama görene, köre ne! İşte o mahkeme-i kübrâ, o kıyâmet gününün şiddet ve dehşeti mutlakâ olacak.  Mutlakâ doğan ölecek. Toplanan dağılacak. Toplanmasak buraya dağılmayız. Doğmasak ölmeyiz. Bir binâ yapılmazsa yıkılmaz, yapılırsa yıkılır. İşte o gün öyle bir gündür ki o gün, o günün bir günü bu dünyâ senelerinden bin senedir. Bir daha söylüyorum. Kıyâmet gününün bir günü, bu dünyâ senelerinden bin senedir. Bir günü kıyâmetin. O gün Allah bizi toplayacak. Tâ Hazret-i Âdem'den evvel halk olunan mahlûkât da toplanılacak.  Kavm-i cândı, kavm-i tendi, kavm-i bendi, ne varsa. Zî-rûh yani rûh sâhibi canlılar toplanacaklar, Allah huzûruna gelecekler. Herkes bu âlemde yapdığını hesâbını Allah'a verecek. Anaya babaya âsî olanlar, Allah'a ibâdet etmeyenler, Allah'a âsî olanlar, Peygamber'i dinlemeyenler, dîne sırt çevirenler, Allah'ı inkâr edenler, Allah'a şirk koşanlar, böyle hepsi hesâba çekilecekler. İşte o günün sâhibi ve mâliki Allah olduğu gibi, Hazret-i Muhammed o gün için şefâatçidir. 

Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem namaz hakkında diyor ki, "Namaz denilen ibâdeti, benim gözümün nûrudur" diyor Peygamber. "Her şeyin bir alâmeti vardır, mü'minin alâmeti, îmânın alâmet-i fârikası, namazdır" diyor. Müşriklerle mü'minler bir yerde otursalar, münkirlerle mü'minler, ezan okunsa, müşrikden mü'mini ayıran nedir? Yâhud mü'mini kâfirden ayıran nedir, hangisidir? Ağız bir, burun bir, göz bir, kaşlar bir, aynı insanız işte onlar da bizim gibi insanlar, biz de onlar gibi insanlarız. Namaz ayırır.  "Allahüekber Allahüekber", Bismillâhirrahmânirrahîm, mü'min kalkar ibâdete. Alâmet-i îmândır namaz. Herşeyin bir alâmeti var, îmânın alâmeti namazdır. "Efendim kalbim temiz", "İnşallah ben biraz büyüyeyim de namaza öyle başlayayım" dersen aldanıyorsun. Çok adam büyümeden gitdi âhirete. Yani meyva hamken kopar dalından, düşer, ölür. Görmüyor musun, sen hiç sakadat dükkânına gitdin mi, sakadatçı dükkânına. Ne demek sakadatçı dükkanı? Yani hayvanları keserler, iç organlarını, ciğerini, kafasını, ayaklarını satarlar orada, ciğerlerini, yüreğini müreğini filan. Ona sakadatçı dükkânı derler. Görmedin mi, orada hiç kart hayvan göremezsin, hep gençdir onlar. Bunun manâsı ne biliyor musun? Hazret-i Melekü'l-mevt, bize sürü içinden koyun bakar gibi bakar, hangimizi yakalarsa yakamızdan, Allah'ın emriyle ama, hemen kılıcını vurur. Hani annen? "Hayatda". Ya annenin annesi ne oldu? "Öldü". Ya annenin annesinin annesi. "O da öldü". Ya baban? "Hayatda". Ya babanın babası? "Öldü". Demek ki bak, hep gelip gidiyoruz, burası doldu ve boşaldı bir kaç defa yani bu mescid. Heke benim Cuma kıldırdığım mescid kaç defa doldu boşaldı. Bu dünyâ kaç defa doldu ve boşaldı. Hepimize ölüm vârid. Hiç gence ihtiyâra bakmaz. Hocaya, hacıya, şeyhe, pâdişaha, paşaya, reisicumhura, krala bakmaz hiç, bir kere geldi mi Melekü'l-mevt denilen melek. Ona Azrâil aleyhisselâm derler. Sakın hâ nefret etme ondan. Onun ismini hakâretle anma. Suratı çirkin birisi için, "Azrâil gibi" diyorsun, sakın söyleme öyle şey. En nihâyetinde ona hesâb vereceksin, karşılaşacaksın onunla. Onun için taltîf et, sana hoş davransın. Mutlakâ onunla karşı karşıya geleceksin. O zâhirde korkunç bir ölüme bizi götürür, öyle zannederiz biz. Halbuki Allah'ı sevenler, Allah'ın Nebîsini Resûlünü sevenler, Allah dînine bağlı olanları, aşık olan kişileri maşûkuna eriştirir. Burası dârü'l-imtihândır, burada rahatlık yokdur. Hiç kimseye! Zenginin bin türlü, fukarânın on bir türlü derdi vardır burada. Akşam yemek yersin gece mutlakâ miden gaz yapacak, rahatsız olacaksın. Herkesin bir derdi var burada, bin derdi var. Eğer sen niye buraya yaradıldığını bilirsen, Allah'a ibâdet tâatda bulunursan, haramdan kaçınırsan, kötülük yapmazsan, ana babana isyân etmezsen, hemcinsine ihânet etmezsen, namazını kılarsan, orucunu tutarsan, o zât geldiği vakitde sana güleryüzle gelir, seni bu âlemden alır, rahatlık âlemine götürür. Âhiretde rahat edeceksin. Saâdet orada. Ama sen burada ömür tohumunu bedâvaya harcarsan, ekmezsen tarlaya yani, o vakit aç kalırsın orada, susuz kalırsın sonra mahşerde. Bu sözlerim size hikâye gelmesin, yalan da gelmesin, mutlakâ bunlar bizim başımıza gelecekdir. Göreceksiniz, yakın zamanda göreceksiniz. Onun için namazı mutlakâ kılmak lâzımdır, Ramazan'a mahsûs değil. Hele Ramazan'da kılmayanlar, onlarınki büsbütün berbad. 

Diyor ki Cenâb-ı Peygamber, işte bak bir hadîs-i şerîfde, Muaz ibn Cebel Hazretlerinden Enes ibn Mâlik Hazretleri rivâyet ediyor, diyor ki...

Bu Enes ibn Mâlik Hazretleri, Efendimiz Medîne'ye geldiği vakitde, kimin evinde kaldı bakayım, Medîne'ye gitdiği vakitde Peygamberimiz, kimin evinde? (Cemaat Ebâ Eyyûb el-Ensârî diye cevâb verince Efendi Hazretleri buyurdular ki), "Câmisi var ya burada. O zâtın evinde kaldı. Ama kendi gitmedi oraya, Cebrâil Peygamber'in devesini çekdi ve onun evine götürdü Peygamber'i. Çok büyük bir zât-ı muhterem. Sık sık git ona, Peygamber'in sevgilisidir, O'nu ziyâret Peygamber'i ziyâret sayılır. Ve edeble git oraya. Vaktiyle pâdişahlar, büyük kumandanlar, Bostan İskelesinden çıkdı mı, ayakkabılarını giymezlerdi, yayan yürürlerdi ona. Yalınayak yani. Yaaa, öyleydi. Bostan İskelesine çıkdı mı pâdişah, vezîrleriyle beraber, büyük paşalar, kumandanlar, gâzîler, ayakkabı giymezlerdi, edebe mugâyirdir diye, çıplak ayakla yürürlerdi, onun huzûruna girmek için. Şimdi zamanımızda bakıyorsun, orada meyhâne var, kerhâne var, ne halt karıştırdıklarını bildikleri yokdur,  bir azgınlık aldı üzerimize gitdi. Vuran vurana, kıran kırana filan böyle. Sonra Allah büyük musîbetler verir, öyle bir musîbetler verir ki, sonra elinden kaçırdığın nimeti bir daha bulamazsın. Geçiyoruz. 

Efendimiz Medîne'ye gitdiği vakitde, herkes Peygamber'e hediye götürdüler. 

Hediye câiz, birbirine vermek. Hattâ Peygamberimiz, der ki, "tehâdev tehâbbû, birbirinize hediye veriniz ki muhabbetiniz artsın birbirinize karşı". Ama o hediyeden murâd, "Gel seni götüreyim meyhâneye, kafayı çek", o manâya değil. Kötülük değil, dâimâ iyilikle. 

Herkes Peygamber'e hediye getiriyordu, kimi hurma getiriyor Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme, kim süt getiriyor filan, onun için Medîneliler, ensâr rütbesini aldılar. O vakit bir hâtun tutmuş elinden bir ufak çocuğu böyle getirdi Huzûr-ı Saâdet'e, "Yâ Resûlallah, herkes size hediye getirdi, ben fakîrim, benim hediye verecek bir şeyim yok, işte benim ciğerimin parçası Enes" dedi, "bu benim oğlum, sana ben bunu vereyim, sana hizmet etsin bu, hediye olarak". İşte o Enes diyor ki, "Peygamber'le on üç sene beraber bulunduk, sallallahu aleyhi vesellemle, yâhud on bir sene, işi yapdım yapamadım, bir kere bana bağırdığını ya bana kötü söz, ağır söz konuşduğunu işitmedim" diyor Enes ibn Mâlik. 

İşte o zât diyor ki, "Bir bayram sabahı, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, mescidde minbere çıkdı" diyor. 

Minber orası bak. Buraya kürsü derler. Çoğumuz bilmeyiz. Hutbe de derler, minber şurası işte, az sonra benim çıkacağım yer. Kürsü de burası, öğrenin. Mihrâb da şu karşısı, imâmın namaz kıldırdığı yer. Mihrâb, minber, kürsü, öğrenmen lâzım.

"Çıkdı ve âmîn dedi" diyor Peygamberimiz. "Kendi kendine âmîn dedi. Sonra bir basamak daha çıkdı, yine âmin dedi. Sonra bir basamak daha çıkdı, yine âmin dedi. Sonra oturdu" diyor. Demek ki üç basamak çıkmış Cenâb-ı Peygamber. Oturdu. Sonra diyor, "fe kâme, kalkdı". Kim bakalım kalkmış? Muaz ibn Cebel denilen sahâbe, Peygamber'in arkadaşlarından yani. "Yâ Resûlallah, üç defa âmin dediniz, her basamağa çıkdığınızda. Bunun illeti ve sebebi nedir?" dedi. 

İyi dinleyin. Biz geldik gidiyoruz. Güneş gurûb edecek yakın zamanda. Bak geçen bayram bir çok arkadaşlarımız vardı burada, ahbâb u yârânımız, bu sene yoklar. Hepsinin çocuklarının boynu bükük, yetîm kaldı, karıları dul kaldılar, âhirete gitdiler. Ne malını götürebildi ne başkabir şeyini götürebildi. Seneye de bakarsın içimizden bir çok kişiler burada bulunamayabilir. Ömrümüzün belki son bayramıdır, bayram vaazıdır. Allah'a muhtâc olduğun kadar Allah'a ibâdet et. Bir daha söylüyorum. Allah'a muhtâc olduğun kadar Allah'a ibâdet et. Ateşe tahammül edeceğin kadar, cehenneme tahammül edeceğin kadar günah işle. Bakalım ne kadar dayanıyorsun ateşe. 

Muaz ibn Cebel kalkdı, dedi, "Yâ Resûlallah, üç basamak çıkdınız, her birinde âmin dediniz, bunun sırr-ı hikmeti nedir?" dedi. 

Peygamberimizin sahabesi, Peygamberimizin arkadaşı. Resûlullah'ı görüp de îmân edenlere sahabe derler. Yâhud Resûlullah Efendimiz onu görmüş, onun gözleri a'mâ imiş, Peygamber'i görememiş, onlara da sahabe tabîr edilir, îmân etdiyse. Etmediyse, hiç bir şey yok, kütük, cehenneme kütükdür. Bitdi o kadar.

Dedi ki Peygamberimiz, "Ben birinci basamağa ayağımı basdığım vakitde, Cebrâil bana geldi", yâhud, "daha evvel geldi Cebrâil bana. Haber verdi, dedi ki, 'Yâ Resûlallah, senin ümmetinden bir kimse, Ramazan Ayına yetişir de, Ramazan'da Allah'ın rızâsını kazanmazsa', yani Ramazan'ın kadr u kıymetini bilmezse, oruç tutmadı, namaz kılmadı, yâhud oruç tutdu, adam çekiştirdi, adam dövdü, diliyle adamı kırdı, incitdi yani filan böyle, o ada var, bir de hiç tutmadı, 'bu adam nâra dâhil oldu, cehenneme gitdi. Allah onu oradan kurtarsın' dedi, ben de âmin dedim" diyor Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem. 

Bak şimdi Ramazan'da oruç tutan mü'minlerden birçokları bayram günü, Şeytan'a tâbi olacaklar. Çünkü Şeytan bağıracak şimdi, ilân edecek kendi ordularına, "Haydi hazır olun bakalım", ne oluyor, "mü'minlerin Ramazan'ı bitdi, müslümanların, onlar şimdi anadan doğduğu gibi oldular". Çünkü Ramazan'dan çıkan bir müslüman şimdi şu ânda, oruç tutmuş, o adam anasından doğduğu gibi tertemiz. "Onları ne yapın, içkiyle filan böyle kötülüklerle onları meşgûl ediniz, Allah'ın gadabına uğrasınlar". Haydi bakalım şimdi, dün oruç tutan mü'min, bayramın birinci günü ya ikinci günü kafayı çekdi mi karakolda soluğu alıyor. Adam vurmuş ya dövmüş ya bilmem ne olmuş filan. Gitdi hepsi bitdi. 

Ramazan'ın kabûl oldu mu olmadı nereden bileceksin? Ramazan tutdun, benim Ramazan'ım kabûl oldu mu olmadı mı, nereden bileceksin? Kazandığın para helâl mıdır, haram mıdır nereden bileceksin? Kıldığın Cuma namazı kabûl müdür değil midir, nereden bileceksin? Kıldığım namaz kabûl müdür değil midir, nereden bileceksin?  Bunların sana bir parça misâllerini verelim. Böyle bir sabahda yoğurt alır gibi gelip buradan bir şey alamazsın. Biraz böyle konuşalım bakalım, Allah senin kalbini ve benim kalbimi keşf ü küşâd etsin, nûr-ı Kur`ân'la münevver kılsın. Ramazan'dan evvelki kötü ahlâklarından sıyrılırsan eğer, Ramazan'dan sonra onları yapmazsan, bil ki Ramazan'ın kabûl oldu. Yooo, eski hamam eski tas, geldi geçdi Ramazan, kendini oruçlu zannetdin o kadar. Hacca gitmeden evvelki kötü ahlâkların hacdan sonra gene bâkî. Deven hacı oldu, sana bir şey yok.

Deve hacı olmaz gitmek ile Mekke'ye
Eşek dervîş olmaz taş çekmekle tekkeye

Hacdan evvelki ahlâkı ne, hacdan sonra aynı. Hiç fark yok. Yazık, paralar bedâvaya gitdi, gürültüye gitdi, dökdün paraları. Gitdin, kötü ahlâklarını orada Şeytan'ın başına atdın. Mine'de Şeytan taşlayacaksın, Şeytan'ı taşa tutuyor hacılar. Yedi taş atılır her bir Şeytan'ın işâreti olan yere. Şeytan orada değil, belki Allah onu bağlıyor oraya, ayrı davâ, gören için. Yedi tâne Allah'ın sevmediği ahlâkı onun başına atmak demek yani. Riyâ, gadab, hased, şehvet, hubb-ı câh, hubb-ı mâl, bunların her birisi bir remz, taş olarak atılıyor Şeytan'a. Hacdan sonra gelmiş, aynı kap aynı tas. Yazık. Bedâvaya paraları dökdün. Cuma namazını kıldın sıkıntın def olmadı içinde, Cuma'n kabûl değil. Cuma namazına gitdin, namazı kıldın, içinde bir ferahlık hâsıl oldu böyle, bir refah, "oh, oh elhamdülillah", bil ki Cuma'n kabûl oldu. Namaz kıldın, namazdan evvel sıkılıyordun, namaz kıldıkdan sonra bir feraha erdin, "oh elhamdülillah", bil ki namazın kabûl oldu. Acaba anlatabildim mi? 

"Cebrâil bana dedi ki, 'Yâ Resûlallah, bir kimse senin ümmetinden, Ramazan'a dâhil olur da, Ramazan'dan kendisini Allah'a affettirmezse...

Resûlullah Efendimiz diyor ki, "Bir adam Ramazan'ı idrâk eder, Ramazan'da Hakk'ın emrini tutarsa, bayram sabahı olduğu vakitde, bayram sabahı, anasından doğan çocukda günah var mı, aynı tertemiz olur". Sana temiz bir elbise giydirirler maneviyyâtda. Beyaz bir elbise, kar gibi. Günah işlersen, yine üstüne karaları sürmeye başlarsın. Günahsız kul olmaz. Ama böyle musırr olarak işlemek manâsına. Peygamberler müstesnâdır. Allah onları hıfz eder, evliyâullahı ve peygamberleri. Enbiyâlar masûmdur, enbiyâlar değil, enbiyâ masûmdur, senin anlayacağın gibi konuşuyorum ben, enbiyâlar masûmdur, enbiyâ masûmdur, evliyâ mahfûzdur. Velîler mahfûzdurlar, Allah hıfz eder onları. Allah'ın sevdiği kul fenâlık yapmaya kalksa kendi kendine, önüne Allah mâni çıkarır onun, yapdırmaz ona onu. Ondan bil yani. Kötülük yapmaya gidiyordun, önüne mâni çıkdı değil mi, bil ki Allah seni seviyor. Mani olur. Eğer istediğin işi yaparsan, ııh, seninle ilgilenmemişler, bırakdılar seni kendi başına. Geçiyoruz.

İkincisi. Resûl aleyhi's-salâtü ve's-selâm diyor, "Cebrâil bana geldi dedi ki, 'Yâ Resûlallah, senin ismini bir kişi işitir de, sana salât ü selâm okumazsa, sana hürmet etmezse, sana muhabbet göstermezse, o adam nâra girdi. Allah onu oradan kurtarsın' dedi, ben de âmin dedim" diyor.

Onun için ezan-ı Muhammedî okunduğu vakitde, radyonu, televizyonunu kapatacaksın, yâhud sesini kısacaksın. Hattâ, haydi anlatacağım ne olursa olsun, bir daha bayrama gelmezsiniz, uzatıyor lafı diye.  

Bir hanım var ki Harun Reşîd, tarih okuyanlar bilirler içinizde, Abbasilerin en büyük halîfesi Harun Reşîd, karısı Zübeyde Hatun. Kabetullah'a su götürmüş. Kabe'deki su , Ayn-ı Zübeyde, Zübeyde Pınarı demek yani. Giderseniz Kabe'ye inşallah, gidenler abdest aldılar, su içdiler filan, Zübeyde Pınarı. O hanım götürmüş suyu oraya. Rüyâda görmüşler, iyi dinle, demişler ki, "Allah sana ne muâmele etdi?". "Allah beni affetdi". "Elbet affeder Yâ Zübeyde", neden "sen Kabe gibi bir yere su götürdün". Çöl. Bir bardak su milyonlara bâliğ orada. Mübâlağa etmiyorum yani. Dedi ki, "Onadan affolmadım" dedi, "Allah dedi ki bana, o suyu götürdün ama harcadığın parada milletin hakkı var. Fakat ezan okunuyordu , o akşam sarayda çalgıcılar vardı, ezan okunmaya başlayınca, onlar aldırmadılar, sen çalgıcılara dedin ki, kesin çalgıyı!" Neden? Ezan okunuyor. "İşte bunun için affoldun" dedi Hazret-i Allah Celle Celâluhû Hazretleri. Niye? Çünkü ezanın içerisinde ism-i Muhammed var sallallahu aleyhi vesellem. 

Üçüncüsü. "Bir kimse anasının babasının hayâtına yetişdi fakat onların hakkını hak edemedi. O cehenneme gitdi dedi Cebrâil aleyhisselâm, Allah onu oradan kurtarsın dedi, ben de âmin dedim".

Anaya babaya sağlığında hürmet etmeyen, itâat etmeyen, ihsânda bulunmayanlar, cehenneme girmiş demekdir. Hattâ kabir azâbı iki şeyden zuhûr eder. Kabir azâbı, kabir azâbı. Ne demek o? Hani yeri kazıyorlar ya kabristanda, sonra adamı oraya koyuyorlar değil mi? Orada azâb vardır bazen. İki şeyden insana azâba olur. Birisi ana babaya isyândan. İtaât etmiyor, isyân etmiş, Yâhud hâli vakti yerinde ihsân etmemiş, bakmamış yani. Kabir azâbına dûçar olur. İkincisi, pislikden kendini korumuyor, idrardan. Üstü başı pis, kendi tahâret etmez doğru dürüst. Bu iki zümre kabir azâbına muhakkak sûretde dûçâr olurlar. 

Hattâ, haydi anlatmadan geçmeyeceğiz gene, gençler burada çok fazlaca. Sahabe geldiler dediler ki, "Yâ Resûlallah, Alkame radıyallahu anh, sahabeden, ensardan, Yâ Resûlallah ölemiyor ve tevhîd edemiyor". Yani lâ ilâhe illallah diyemiyor. Peygamberimiz geldi yanına dedi, "Yâ Alkame, kul lâ ilâhe illallah". "Yâ Resûlallah, her şeyi söylüyorum, fakat o sözü söylemeye kalkdım mı ateşden bir dağ benim üzerime iniyor. Efendimiz hemen içeri geçdi, âilesine sordu, "Namaz kılmaz mıydı?". "Kılardı Yâ Resûlallah". "Oruç tutmaz mıydı?". "Tutardı Yâ Resûlallah". Çünkü sen bilmezsin ki, âilesi bilir. Peki nedir bunun hatâsı? "Çağırın annesini. Alkame'ye kırık mısın?" dedi. "Dargınım Yâ Resûlallah". "Neden?". "Karısının sözünü benim sözümün üstünde tutardı". "Hakkını helâl et". "Yok" dedi, "ben onu küçükden büyütdüm, karnımda ufacık cenindi o, karnımda dokuz ay on gün taşıdım. Sonra iki sene meme verdim, sırtımda taşıdım filan. Sonra kalkıyor âilesini benden üstün tutuyor. Ben demiyorum âilesine bakmasın, sevmesin demiyorum ama benim sözümü hiç tutmaz, hep âilesiyle. Hakkımı helâl edemem içim müsâade etmiyor Yâ Resûlallah" dedi. O vakit Cenâb-ı Peygamber buyurdular ki, "Yaa öyle mi, getirin oradan odun" dedi. "Ne olacak?". "Yakacağım Alkame'yi ben". "Aman Yâ Resûlallah, ben ona dayanamam" dedi. "E benim dünya ateşiyle yakdığıma dayanamıyorsun, Allah onu nâra götürecek, sen râzı olmazsan, ne olacak hâli?". Öyle deyince, anne kalbi bu, hemen başladı ağlamaya, "Hakkım helâl olsun" deyince, Alkame'nin dili açıldı, "Eşhedü en lâ ilâhe illallah" demeye başladı. Acaba anlatabildim mi ne demek istediğimi?

Hattâ bir adam annesini ismiyle çağırsa cehenneme düşmüş olur, cehenneme müstehak olur, ismiyle çağırsa. Anneciğim diyecek, ana da diyemez, anneciğim, babacığım diyecek. Annenin hakkı babanın hakkından üç misli fazladır. Neyse geçiyoruz.

Şimdi bugün yetîmlere yoksullara yardım ediniz. Gene aynı zamanda Allah'ın sevdiği, Allah'ın beğendiği işleri yapınız. Öyle kötüye,, içkiye, fışkıya filan filan, sakın öyle şeylere uzanmayınız, gitmeyin öyle şeylere. Sadakât verin, yetîmlere, yoksullara yardım edin. Tesbîhâtda bulununuz. Fitre ve zekât ve sadakât verin, yardım ediniz. Bugün çok mühim günlerden bir gün. Ve bu giymiş olduğumuz temiz elbiseyi, idâme etdirelim, kirletmeyelim yani ve Ramazan'ımızın kabûl olduğuna alâmet olsun. Yetîmi giydireni, kıyâmet gününde herkes çıplak olduğu vakitde, Allah ona cennet libaslarını giydirir, cennet elbiselerini yani, cennet giysilerini. Burada bir aç doyuranı Cenâb-ı Allah, yevm-i kıyametde, arşın gölgesinde yâhud firdevs-i a'lâda Hazret-i Peygamber'in sofrasında doyurcakdır. Burada bir susuza su veren, orada herkes susuz olduğu vakitde, ağızlar diller kuruduğu vakitde, güneş insanların başına yedi mızrak boyu indirildiğinde, kafatasının içinde beyinler kaynadığı vakitde, Hazret-i Peygamber'in elinden, Âb-ı Kevser'den yani Kevser Suyundan Cenâb-ı Peygamber onu sulayacakdır. Onun için kardeşlerim, dargınlar barışsın. Öyle kusur küsur aramayınız. Dargınlar barışsın. Hâli vakti yerinde olanlar gene fukarâya mürüvvet ellerini açsınlar. Dillerimiz kötü sözler söylemesin, Allah'ı zikretsin. Gözümüz kötü görmesin, Hakk'ı görsün. Kulağımız kötü işitmesin, Hakk'ı işitsin. Ayağımız kötüye gitmesin, Hakk'a yürüsün, Cenâb-ı Hakk'a secdeye yürüsün.

Yâ Rabbi, buraya uzakdan ve yakından gelen ibadullahı bugün hoş-hâl et Yâ Rabi. Ve bizleri mağfiret etdiğin zümreye dâhil et Yâ Rabbi. Âhir u âkıbetimizi hayr eyle Yâ Rabbi. Ölmüşlerimize rahmet eyle. Devletimizi ilâ yevmi haşrı ve'l-karâr adl ile adl ile kâim eyle. Dîn ü devlet, vatan u millet uğrunda çalışanları iki cihânda azîz et. Kendilerinin gönüllerini nûr-ı Kur`ân ile münevver eyle. Evlâdlarımızın gönüllerini nûr-ı Kur`ân ile münevver kıl, Resûlullah'a lâyık bir ümmet eyle. Cümlemizin âhir u âkıbetini hayr eyle. Bizi nâmerdlere muhtâc etme, zâlimlerin ayağı altında bırakma, bizi kötülüklere gönderme Yâ Rabbi. Duâlarımızı kabûl eyle. Cümlemiz hakkında Bayram-ı Şerîfi müteyemmin eyle Yâ Rabbi.

Lillâhi'l-Fâtiha!

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön