Ramazan Bayramı Vaazı - 30 Haziran 1984

10 Nisan 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Tezkiye-i Nefs

Sallû alâ resûlinâ Muhammed
Sallû alâ şefî'i zünûbinâ Muhammed
Sallû alâ tabîbi kulubînâ Muhammed
El-Evvelü Allah, el-Âhirü Allah, ez-Zâhirü Allah, el-Bâtınu Allah
Hayrihî ve şerrihî minallah
Men kâne fî kalbihî Allah fe mu'înuhû ve nâsıruhû fi'd-dâreyni Allah
Men kâne fî kalbihî gayrullah fe hasmuhû ve adüvvuhû fi'd-dâreyni Allah

Hakk Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri bizi böyle güzel günlere, ziyâfet-i ilâhiyyesine, bayram günlerine yetişdirdiği gibi, yarın kıyâmet gününde de sevgili Peygamberimiz aleyhi's-salâtü ve's-selâm Efendimiz Hazretlerinin sancağı altında bizi böyle cem ü haşr eyleyip, Efendimizle beraber cennât-ı âliyâta vâsıl olmak ve Cenâb-ı Hakk'ın cemâliyle müşerref olmak bayramına eriştirsin, bizleri mesrûr u bahtiyâr eylesin.

Eûzübillahimimeşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰىۙ
Kad eflaha men tezekkâ.

Tezekki eden, nefsini kötülüklerden tathîr eden ve temizleyen, felâh buldu, felâha erdi. Zâhirini necâsetden, bâtının manevî necâsetden tathîr eden, felâh buldu, necâta erdi. Oruç tutan, namaz kılan, cümlesi felâha erdi. Dilini gıybetden, kötü söylemeden temizleyen felâha erdi. Yani felâha erdinin manâsı, cennete dâhil oldu demek. 

Görmüyor musun, "Elif-Lâm-Mîm. Zâlike'l-kitâbü lâ raybe fîh, hüden lil müttakîn. Ellezîne yü'minûne bi'l-gaybi ve yukîmûne's-salâte ve mimmâ razaknâhüm yünfikûn. Vellezîne yü'minûne bimâ ünzile ileyke vemâ ünzile min kablik, ve bi'l-âhireti hüm yukînûn, ülâike alâ hüden min rabbihim, ve ülâike hümü'l-müflihûn". Yani, "Habîbim Muhammed", sallallahu aleyhi vesellem, "mü'minler sana nâzil olan Kur`ân'ı ve senden evvel geçen peygamberlere nâzil olan kitâblara inanırlar, onlara vermiş olduğumuz rızıklardan fukarâya tasadduk ederler, namazı âdâbıyla kılarlar, tadîl-i erkânına riâyet ederek, hudû, huşû ile". 

Yani hudû, huşûnun manâsı, namaza durduğu vakitde, huzûrullaha vardığının farkına varır, Allah huzûrunda nasıl durulacağının farkındadır kendisi, o şekilde namazı kılar. Bazı adam Allah'ın huzûrunda durduğunu bilmediği için ne yapdığını bilmez namazda. Kafası secdededir, gönlü başka yerde secdededir. Namazın, Allah ile kul arasındaki münâsebetin birleşdiği bir ân olduğunu hatırlayan kimse, namazın ne demek olduğunu bilir. Evet, "Namazı kılar ve ona vermiş olduğumuz nimetlerden de bir kısmını infâk eder, sana inzâl etdiğimiz Habîbim Muhammed", sallallahu aleyhi vesellem, "ve senden evvel geçen nebîlere nâzil olan kitâblara îmân eder, yakînen ve gayba inanır". Bu gayb da bir müddet içindir, sonra bir zaman gelir, gayb kalkar, gayb perdesi. Artık her şeyi yakînen görürsün.

Mûtû kable en temûtu sırrını fehm eyleyen
Haşrı neşri gördü bunda nefha-i sûr olmadan

Ölmeden evvel ölürsün, nefha-i sûr üfürülmeden, bu kâinâtda haşrı neşri görürsün. Ne varsa âhiret âleminde, bu âlemde onun bir numûnesi vardır. Onu gördüğün vakitde, iş yakîne varır. İşte "ülâike alâ hüden min rabbihim, Habîbim işte bunlar, bu zevât, hidâyet üzeredirler". Doğru yoldadırlar yani Türkçesi. "Bana varan yoldadırlar, ülâike, işte bunlar, hümü'l-müflihûn, felâha eren bunlardır". 

Şimdi bak, Ramazan'da oruç tutduk, orucun manâsı neydi? Açlığa vâkıf olmak. Bir tânesi o. Çooook sırr-ı hikmeti var, maddî, manevî. Meselâ, benim şekerim 480'di, o kadar uğraşdık uğraşdık düşürelim indirelim filan diye, inmedi. Ramazan'ın beşinci günüydü, kendimde bir rahatlık hissetdim, bakdırdım 160'a inmiş, kendi kendine. Yine aynı zamanda, nefs-i emmâreyi oruç ve açlık zillete erdiriyor. Aczini bildiriyor Allahu Teâlâ açlıkla. Çünkü Cenâb-ı Hakk nefsi yaratdığı vakitde, "Sen kimsin, ben kimim?" diye. Nefs, ilâhlık davâsına kalkdı, "Sen neysen ben oyum" dedi. Evet, aynen böyledir. Hiç bir zaman peygamber görmeyen, mürşid görmeyen, hoca görmeyen, ilim bilmeyen kişi, ilâhlık davâsına çıkar. Firavun gibi. "Sen kimsin?" diye sordu nefse, nefs-i emmâreye, "Sen neysen ben oyum" dedi. Cenâb-ı Hakk onu bin sene ateşde yakdı, cehenneme atdırdı, yakdırdı nefsi. Çıkardı sordu, "Sen neysen ben oyum" dedi gene. Bin sene de soğuk cehennemine atdırdı Cenâb-ı Hakk. Cehennem iki kısım, bir soğuk cehennemi var, buz cehennemi var, bir ateş cehennemi var. Buz da insanı ateş gibi yakar. Bin sene de buz cehenneminde yakdı, dondurdu. Çıkardı sorud, "Sen kimsin, ben kimim?". Aynı davâda bulundu gene, "Sen neysen ben oyum" dedi. Cenâb-ı Hakk sonra bin sene de nefsi aç bırakdı. Allah bilmiyor da böyle yapdı, tecrübe etdi manâsına değil, sana ve bana bildirmek için yapdı bu işi, bize öğretmek için. Bin sene de aç bırakınca, sonra çağırdı nefsi, "Sen kimsin ben kimim?". "Sen Rabbü'l-âlemînsin ben âcizim" dedi. Açlık dize getirdi. Onun için Cenâb-ı Hakk orucu farz kıldı. Bak bu sırrından bir tânesi. Maddi, manevî faydalarından bir kaç tânesini saydık işte. Sıhhate faydası var. "sûmû tesihhû, oruç tut sıhhat bul". Hattâ Cenâb-ı Hakk Kitâb-ı Kerîminde hastalara oruç yemeye müsâade etdiği hâlde, "oruç tutarsanız kendi hakkınızda daha hayırlıdır" diyor. Ama bunda daha büyük bir sır var. Tok adam aç adamın hâlinden haberdâr olmaz. Cenâb-ı Hakk orucu farz etmiş, tok kişiler, zenginler de açlığı tatsınlar ve açların hâlinden bilsinler diye. Damdan düşmeyen hâlden bilmez. Şimdi hepimiz açlığın ne olduğunu, zenginler fakîrler öğrendiler. Onun için merhamet ve şefkate geldiler, bayram günü geldiği vakitde, zenginler fâkirlere ne yapdılar, zekâtlarını ve yardımlarını esirgemediler. Çünkü açlığın ne olduğunu öğrendik, tattırdı Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri. 

Bunlar basit kısımları. Daha mühim davâlar var. Cenâb-ı Hakk diyor ki meselâ, her ibâdetin mükâfâtını Allah beyân etmiş, bildirmiş, ilân etmiş bizlere, orucunkini ilân etmemiş, gizlemiş onu, demiş ki, "Ene üczî bih, oruçlunun cezâsı, mükâfâtı bana âiddir" diyor Allah. "Oruç tutmayanın cezâsı bana âid, tutanın mükâfâtı gene bana âid" diyor. Meselâ oruç tutmayan kimse, ona hitâb edeceğim şimdi, pişman olsun ve nâdim olsun bugün, üzülsün niye tutmadım diye. Ömründen bir Ramazan geçirdi ve uçurdu ömrünü bedâvaya. Şimdi cezâsını söyleyeceğiz, darılmak gücenmek yok. Oruç tutmayanın cezâsı nedir? Bu binâ yapıldı değil mi efendiler? Bu binâ yapıldıkdan sonra yıkılır o. Doğan, ne olur? Ölür. Doğmasa ölmezdi. Binâ yapılmasa, yıkılmaz. Şuraya toplanmasak böyle gelip, dağılmayız. Dağılmamız için toplanmamız lâzım gelir. Oruç tutan mü'min, ârif-i billah ise yani orucun manâsını bilirse, sıfat-ı ilâhî, sıfat-ı melâike ile muttasıf kılınır. Mükâfâtı ne? Ölüm ânında, bu âlemden öteki âleme gitmeden evvel, cennetdeki makâmını ve yerini görmekdir. Ve Cenâb-ı Hakk'ın cemâlini görmekdir. "Ene üczî bih" hadîsinde diyorlar ki ulemâ-i benâm ve evliyâullah, "Gizledi Allahu Teâlâ mükâfâtını mü'minin, oruçluya cemâlini gösterecek" diyorlar. Tutmayanın cezâsı nedir? Onu da söyleyeceğiz şimdi. 

Tutmayan kimse en nihâyetinde ölümle karşılaşacak. Hepimiz. Genci, ihtiyarı, pâdişahı, paşası, kıralı, emîri, peygamberi, melâikesi, şeytanı, cinnisi. Allah'dan gayrı hiç bir ferd, kâinâtda bekâ bulmayacakdır, herkes ölecekdir. "كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ küllü nefsin zâikatü'l-mevt, her nefs ölümü tadıcıdır"Bak dikkat et konuşduğum söze, ölümü tatmak manâsı, yok olmak manâsı değil, gözden nihân olursun,. Tatmak demek, al suyu ağzına koy, iç, işte tatmak bu manâya geliyor. Yoksa yok olup gitmek manâsına değil. 

Oruç tutmayan mü'min kardeşlerimizin çekeceği derd, onu anlatacağım, azâbı. Ölüm ânında, mutlakâ susuz öleceklerdir. Bütün denizlerin suyu tatlı su olsun, nehirlerin suyu tatlı su olsun, hepsini bunun ağzına verseler, gene bu susuz ölecekdir. 

Tutanlar da, tutan mü'minler de, Cenâb-ı Hakk ölmeden evvel cennetdeki makâmını gösterecek yâhud cemâl-i bâ-kemâl-i ilâhî ile, Allah'ın cemâlini görerek tekmîl-i enfâs edecekdir. Veyâhud cemâl-i Muhammed Mustafâ'yı görerek. Yâhud cennât-ı âliyâtı görerek, cennetleri görerek rûhunu verecek Allahu Teâlâ'ya. En dûnu, en dûnu, orucun manâsını bilmediği hâlde tutan bir müslümana dahi, "اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا innellezîne kâlû rabbünallahu sümme'stekâmû tetenezzelü aleyhimü'l-melâiketü ellâ tehâfû velâ tahzenû", ölüm ânında melekler gönderilecek, Allah'ın beyân etdiğine göre, "Ey mü'min, korkma, gitdiğin yerden korkma, bırakdığın şeylere de hiç mahzûn olma". Yâhud, "azabla dahi karşılaşsan ebedî kalmayacaksın sen mü'minsin, Allah seni affedecek" müjdesini verecekler. 

Bak bak ne diyorum! Efendiler! Bu sözle sen ve ben karşılaşacağız yakın bir zamanda. Biz daha evvel sıraya bakarsan. Vâkıâ ihtiyara gence bakmaz ölüm ama ihtiyarlar teneşirin yanına daha çok yaklaşmışlardır. Dikkat edilirse, meyva kemâle gelmeden çok dökülür. Onun için sen bekleme yaşlılığı. Kemâle ermeden dökülür meyva. İki. Sakadat dükkanına gitdin mi sakadatçı dükkanına? Hep genç hayvan başı bulunur orada, yaşlısı bulunmaz pek. Pek de yağlanma. Kurban bayramında görmüyor musun, hangisi yağlıysa hayvanın onu alıp kesiyorlar. Karıştırıyor sırtını koyunun böyle, dış tarafından şöyle bir karıştırıyor, bakıyor böyle, hangisi yağlı diye onu kesiyorlar, bıçak altına alıyorlar. Pek yağlanmaya bakma. Yağlanmamak için de namaz kılmak lâzım. Yağı eritmek için oruç tutmak lâzımdır. Oruç tutdun inşâallah namazını da kıl. Ve bayramdan sonra da namazı terketme sakın hâ! Katiyyen! Öyle şeytanlara, iblislere uyarak "Kalbim temiz, kıçım semiz" diye ortaya çıkma. Namazını kıl. Doğru ol. Diline sâhib ol, gözüne sâhib ol, kulağına sâhib ol, burnuna sâhib ol, eline ayağına sâhib ol, kabine sâhib ol. Hiç son ândaki pişmanlık fayda vermez. 

Bak gene söyleyelim. Biz söylüyoruz, o vakit gözünle göreceksin. Söylemekle pek anlayamazsın, gözünle gördüğün vakit anlayacaksın. Hâfız varsa içinizde okusun, yanlış okursam âyet-i kerîmeyi, "وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلٰى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَب۪يلًا * يَا وَيْلَتٰى لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَانًا خَل۪يلًا". Ellerini ısıracak diyor Cenâb-ı Hakk o ölüm ânında ellerini ısıracak zâlim, sakallarını yolacakdır, sakalı varsa eğer, niçin ben filancayı kendime arkadaş ittihaz etdim, o adam beni Hakk yolundan geri tutdu. Kötü adamlarla arkadaşlık yapanlar söylüyor bunu. Bugün sen kötü arkadaşınla yola çıkdınsa, seni bugün Şeytan'a götürecek o. İyi dostunla yola çıkdınsa seni Hakk'a götürecek. Sakın hâ bugün bayram diye Allah'ın menhiyyâtına el uzatma. Tertemiz bir elbise giydin bugün ey mü'min, şuraya bayram namazına geldin, tertemiz bir elbise var sırtında. Bugün bayramı, Ramazan gitdi diye yapmıyoruz. "Elhamdülillah Ramazan'dan kurtulduk, bayram yapalım". Sakın hâ, öyle değil. Peki nedir yapdığımız bayram? Bugün anamızdan doğduğumuz  gibi tertemiz olduk, Allah cümle günahlarımızı affetdi bizim. Bundan sonra elbiseni kirletme. Cehâletle Allah'ın menhiyyâtı olan yerlere gitme. 

Ayağın câmi yolunu bilmiyorsa, ayağını kes, senin düşmanındır, taşıma üzerinde ayağını. Mescid yolunua hayır yoluna, hayır yerlerine gitmesini bilmiyorsa ayakların, kes onları, taşıma. Başına belâ olmasın. Gözün ibretsizse eğer, ibretle bakmıyorsa, öküz gibi, o da senin düşmanın, düşmanını başının üzerinde taşıma. 

Bir göz ki olmaya ibret anın nazarında
Ol düşmenidir sâhibinin baş üzerinde

İbretsiz göz, sâhibinin düşmanıdır.

Bir kulak ki öğüt almaya her dinlediğinden
Akıt ana kurşunu hemen deliğinden

İşittiği sözden öğüt almıyor mu, nasîhat almıyor mu bir kulak, kulak değil o, kurşunu erit, oraya dök kurşunu. Başına belâ senin.

"Efendi hep böyle korkacak mıyız?". Korkmayacağız. Her şey senin için yapılmış. Allah ardı senin için döşemiş, yeri, toprağı. Semâyı senin için kaldırmış, direksiz olarak. Kâfiri senin için halk etmiş, yüreksiz olarak. Semâyı yıldızlarla süslemiş, ayla bezemiş, güneşle ziyâdâr kılmış. Öyle değil mi bak. Senin için bunların hepsi. Senin kursağına bir tek üzüm tânesi girmesi için, bir tek üzüm tânesi yâhud bir kiraz, bir vişne, bir soğan, bir sarımsak, bir buğday, tek buğday girmesi için 365 gün gökyüzüne güneş çıkıp iniyor, doğuyor, batıyor, doğuyor, batıyor. 365 günde meydana geliyor. Allah bunun hesâbını sana soracak, bana soracak, eğer kulluk yapmazsak Cenâb-ı Hakk'a. O'nun hakkı o. Lâ şerîke leh. Allah'a şerîk ve nazîr koşma. Allah'ı tevhîd et. Haydi berâber :
Lâilâheillallah vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamd, yuhyî ve yümît, ve hüve hayyun lâ yemût, bi yedihi'l-hayr, ve hüve alâ külli şey'in kadîr, ve ileyhi'l-masîr.
Bir daha :
Lâilâheillallah vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamd, yuhyî ve yümît, ve hüve hayyun lâ yemût, bi yedihi'l-hayr, ve hüve alâ külli şey'in kadîr, ve ileyhi'l-masîr.

Size şimdi bir ilaç daha öğreteceğim, ilaca dikkat buyurunuz. Bir çok insan bazı kötü sıfatlardan, kötü işlerden kurtulmak ister, kurtulamaz. Sonra bunu kadere bağlar. "Kaderim böyleymiş" der. Doğrudur ama bazen kelâm hakdır, niyet bâtıldır. Anlayana söyledik bunu da. Ben bazı ilaçlar söyleyeceğim. Gençler, size hitâb ediyorum bâhusûs. Kötü ahlakları bırakacak mısınız, kötü alışkanlıkları, hangi arkadaşla o işi yapıyorsan, evvelâ o arkadaşını bırakacaksın, o işi bırakmak için. Meselâ kumar, kumarı bırakacaksın değil mi, kumar arkadaşını bırakmayınca sen kumarı bırakamazsın. Evvelâ kumar arkadaşlarını terkedeceksin. Nerede kumar oynuyorsun, o mahalleyi terkedeceksin. Kumar arkadaşlarını terkedeceksin. "İçkiyi de içmiyorum efendi ama işte yoldan çıkarıyorlar". Evvelâ içki arkadaşlarını terkedeceksin. İçki iyi bir şey değil, sakın hâ, ağzına bir katresini dahi koyma. "Efendim bir katresinin namaza bir zararı var mı?". Bana onları söyleme sen. Ateşin kıvılcımı da birdir, büyüğü de birdir, yakar kıvılcımı da. Onun gibidir. Sana bir misâl vereceğim, aklın başındaysa, bana hak vereceksin. Yok akl-ı selîm sâhibi değilsen, kendi kendine fetvâ vereceksin, İblis yolundan gideceksin.

Bir müslümanı çağır, de ki, "Gel bakayım buraya, al sana on milyon lira, gavur ol, islâmdan dışarı çık, gavur ol, on milyon". "Katiyyen, yüz milyon versen ben islamdan dışarı çıkmam" der. Böyledir. Ama gavur mu müslüman mı malûm değil, ona bir sözümüz yok. Ben müslümanım diyen bir müslümandan bahsediyorum. Öyle değil mi? Şimdi bu adam iki kadeh rakı içdi mi bedâva gavur olur, haberi bile olmaz. Çünkü dîne, îmâna küfreder, anneyi babayı kırar. Evvelâ Allah'ı Peygamber'i kırar, Resûl-i Ekrem'i. "Ben ondan berîyim" diyor. Hattâ içki içilen sofraya dahi oturmuyor sevgili Muhammed sallallahu aleyhi vesellem. "Her hangi biriniz Allah'a ve kıyâmet gününe inandıysa içkili sofrada oturup yemek yemeyiniz" diyor, "ayrılın oradan" diyor. Fî zamâninâ hiç bir lokanta yok ki içki içilmesin ama alâ kaderi'l-imkân böyle yere gitmemek lâzım. İçki içen varsa sakın gitmeye oraya, seni başdan çıkarırlar. Yâhud pek kavîysen kendine güvenebiliyorsan, erkekliğin varsa, o vakit mesele kalmaz. 

Gene tekrar ediyorum size, ilaç tarif ediyorum. Buradan girip buradan çıkmasın hâ, kulağından. Dediğimi yaparsan, kurtarırsın. Hangi yanlış alışkanlığın varsa, kötü alışkanlık, onu terketmek istiyorsan, evvelâ o kötü alışkanlığın arkadaşı kimse, onu terkedeceksin. Onu terketmeyince, kötülüğü terkedemezsin. Bir misâl vereyim mi? Haydi vereyim. Vâkıa bunlar bayram sabahı bizim dersimiz değil ama bayram günü olmak münâsebetiyle sizinle görüşüyoruz böyle. 

Cebrâil aleyhisselâm gelmiş, Peygamber'e şu kıssayı anlatmış, Resûl-i Ekrem'e. Benî İsrâil zamanında bir dam yüz kişiyi öldürmüş. 

Dünyâda en büyük suç insan öldürmekdir, kâtillikdir yani. Hattâ bir hadîs-i şerîfde, ve kâle'n-nebiyyü sallallahu aleyhi vesellem, "sibâbü'l-müslimi fusûkun ve kıtâluhu küfrün". Yine bir âyet-i kerîmede, "وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُتَعَمِّداً فَجَزَٓاؤُ۬هُ جَهَنَّمُ خَالِداً ف۪يهَا  ve men yaktul mü'minen müteammiden fe cezâuhû cehennemü hâliden fîhâ". O kadar ağır cezâsı insan katletmenin. Bir zaman geldi bak, dîn, îmân sıyrıldı kalblerden Ümmet-i Muhammed birbirini öldürdüler burada. Olmadı mı? Hattâ bizim tekkenin kapısına bile yazdılar, beni de tehdid etdiler. Birbirini öldürdü millet. Dîn, îmân silindi. Talebe hocaya silah çekdi, vurdu, hocasını vurdu. Vurur tabii. Sen Hazret-i Ali'yi sevdirseydin talebeye, hocasının elini öperdi o. Çünkü Hazret-i Ali demiş ki, "men allemenî harfen fekad seyyaranî abdâ, bana bir harf öğretenin ben kulu kölesiyim" demiş. Seni Ali'yi bildirmedin ki, tabii döver hocayı, vurur. Ali demiş ki, kerremallahu vecheh, "Bana bir kimse hakîkatden bir harf öğretirse, ben onun kulu kölesiyim" demiş. Bir harf! Sen bunu öğrettin mi çocuğa, öğretmedin. Öğretmeyince tabii çocuğu dövdü. Yolunu kesdi. Not istedi vermedi diye vurdu. Birbirini vurdu Ümmet-i Muhammed. Sen saltanatı kurdun.

Yüz kişiyi vurmuş herif. Sonra gitmiş bir zâhid adama, Allah'ı bilmeyen bir adama, bilirim deyip de bilmeyen bir adama gitmiş. Bazı adam Allah'ı bilirim der, bilmez. İsmini biliyor Allahu Teâlâ'nın. "Ben yüz kişiyi öldürdüm" demiş, "yâhud doksan dokuz kişiyi öldürdüm, Allah beni affeder mi?". "Etmez" demiş. "Dalya" demiş, bir de ona, onu da öldürmüş, dalyayı tamamlamış, yüz tâneyi. Eğer Allah'ı bilseydi, ne diyecekdi? Biliyorum zannediyor, bilmiyor. Yâhud az biliyor, yarım biliyor. Affeder diyecekdi. Allah'ın affetmeyeceği günah yokdur. Hattâ her günahı irtikâb etsen, ölsen, Allahu Teâlâ şirkden gayrısını dilerse affeder. Ama dilerse. Yakışmaz müslümana. Günahın büyüğü küçüğü olmaz, günah günahdır, Allah'a isyân isyândır. Ama günahkâr da olsa gitse âhiret âlemine, dilerse affeder kullarını. Kuluyla uğraşmaz. Ancak aramızdaki olan münâsebetlerin dürüst devâmı için Cenâb-ı Hakk bize emirler nehiyler vermişdir. Yoksa herkes kâfir olsa Allah'a bir zararı yokdur. Herkes mü'min olsa Allah'a bir faydası yokdur. Herkesin yapdığı kendine, kendi nefsine âiddir. Neyse.

Diğer bir zâta, bir ârif-i billaha gitmiş, demiş, "Efendim, ben yüz kişiyi öldürdüm, Allah beni affeder mi?" demiş. "Elbet affeder" demiş. "Oğlum, sen dürüst bir adama benziyorsun, asabîsin biraz. Bulunduğun yerden çık" demiş. "Sen yalnız kötü değilsin, senin bulunduğun yerdeki insanlar kötü" demiş, "herhâlde onlar seni tahrîk ediyorlar". 

Çünkü insanlar insanları kötü yaparlar. Meselâ bir dolandırıcıyla karşılaşırsın, sana zorla yalan söyletir o adam. Nasıl olur bu? Gelir para ister senden, yok dersin sen. Neden? Çünkü versen gidecek para. Mecbûren sana yalan söyletir. Sen yalan söylemeyeceksin ama zorla sana yalan söyletir.  Onun için hep cemiyet insanı bozar. Çok mühim cemiyet meselesi. 

"Onun için sen bulunduğun yerden çık oğlum" demiş, "sen iyi bir adama benziyorsun fakat seni tahrîk ediyorlar, senin bundan başın belâya giriyor. Çık oradan sen, bulunduğun yerden, iyilerin yanına git. Çık oradan iyi insanların içine git. Oradan çık iyilerin içine git". "Peki" demiş adam, uzatmayayım işi, eşyâsını almış, omuzlamış, sırtına yükünü, tam çıkarken yolda Melekü'l-mevt yetişmiş, öldü, rûhunu kabz etmiş. Öldü. Biraz ayrıldı oradan, henüz çıkmışdı çünkü. Rahmet melekleri geldiler, azâb melekleri geldiler. Karşılıklı. Ramet melekleri dediler ki, "Bize âid". Bak dinle! "Niye?". "Tövbe etdi, iyi adam olmaya niyet etdi ve iyi insanların içine gidiyordu. Niyeti öyleydi ama eceli yetişdi. Bize âiddir" dediler rahmet melekleri. Azâb melekleri diyorlar ki, "Yüz kişiyi öldürdü, bize âid, biz götüreceğiz, cehenneme götüreceğiz onu". Allah Cebrâil'i gönderdi, Cebrâil aleyhisselâmı. "Nedir münâkaşanız?" diye sordu. Dediler ki, "Bu yüz kişiyi öldürmüşdü Yâ Cebrâil, biz bunu cehenneme götüreceğiz". Rahmet melekleri dediler ki, "Yoook, Yâ Nebiyyallah" dediler Cebrâil'e. Çünkü Cebrâil, Mikâil, İsrâfil, Azrâil meleklerin peygamberidir. Onların da nebîsi Hazret-i Muhammed'dir, sallallahu aleyhi vesellem. Rahmet melekleri dediler ki, "Öyleydi ama tövbe etdi bu adam ve iyi olmaya niyet etdi, iyi insanların içinde oturmaya gidiyordu ama ecel erişdi. Onun için bize âiddir bu". "inneme'l-a'mâlü bi'n-niyyât, her amel niyetledir". Allahu Teâlâ buyurdu ki, "Ölçsünler yeri", iyi dinle!, "yeri ölçüsünler, iyilere yakınsa adam cennete götürsünler, kötülere yakınsa cehenneme götürsünler". Ölçdüler. Daha yeni çıkmış kötülerin içerisinden, kötülere çok yakın. Ama Allah yeri tayy etdi, Allah yeri çekdi, iyilere yaklaşdırdı, cennete aldı. 

Onun için dâimâ, "يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقٖينَ yâ eyyüllezîne âmenü't-tekullâhe ve kûnû ma'as-sâdıkîn, ey mü'minler Allah'dan korkunuz ve sâdıklarla, dürüstlerle, âşıklarla, kâmil insanlarla beraber olunuz". Öyle nâkıs kişilerin yanına gitmeyin. Hırsızdı, uğursuzdu, içkiciydi filan böyle kimselerin yanına sokulmayın. İyi değil, nihâyeti iyi olmaz. Hiç bir şey olmasa en nihâyetinde çocuğun habennaka olur, tımarhâneye gider. Hapishâneler sarhoş çocuklarıyla doludur başdan aşağı. Mahkemede bakıyorsun, "Hâkim Bey" diyor, "Sayın Yargıcım, sarhoşdum, bilemedim vurdum" diyor, haydi bakalım içeriye. Çocuğu da habennaka olur, yâhud torunu. Yedi göbeğine kadar zararı olur içkinin. Müslümana, mü'minlere böyle şeyler yakışmaz. Bitdi. Şimdi, düne kadar tertemiz olan mü'minler bugün kafayı çeker, dün câmide tesbîh çeken mü'min, bugün kafayı çeker, İkindiden sonra kavga çıkarır, karakola düşer. 

Allah yolunda olanlar, Ramazanları kabûl olanlar, Ramazanları makbûl olanlar, gitmezler öyle yerlere. Bugün sadakât ile, tesbîhât ile, ibâdet ile, gönül almak ile, büyüklerinin hânelerini dolaşmak ile, onların gönlünü almakla, mevtâlarına gidip ölülerine Fâtiha okumakla, onlardan ibret almakla, bugün günlerini geçirirler ve Allah'a takarrüb ederler, yükselirler. 

Bugün merhamet ve şefkat günüdür. Bayram günü zenginlere bir bayram günü ise, fukarâ için musîbet günüdür. Onu da söyleyelim. Onun için cebindeki para, yılan olmadan, mahşer günü senin boynuna dolanmadan...

Cebindeki paralar yılan olacak kıyâmet gününde, zekâtı verilmeyen paralar, iki başlı yılan olacak. Râvîsi Ebâ Hureyre, radıyallahu anh, sâhibinin boynuna dolanacak. Kurtarmak isteyecek kendisini ondan, diyecek ki "Benden niye kendini kurtarıyorsun, dünyâda malım diye beni koynuna sokardın, kimseye bir şey vermezdin, işte o zekâtı verilmeyen para işte benim o, şimdi sana ben azâb edeceğim" diyecek. Kur`ân'da var mı? Tabii var. "سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا se yutavvakûne mâ bahîlû", bahil edip yani kıyamayıp veremedikleri paraları, boyunlarına dolayacağız diyor Hazret-i Allah Kur`ân'da da, âyet-i kerîmede. Hadîs-i Peygamberî'de de Ebâ Hureyre rivâyet ediyor, "İki başlı yılan olur" diyor. 

Şimdi bu bayram günü bir çok fakîrler için bir azâb günüdür, yoksullar, yetîmler için. "Yâhu ben mi bakacağım yetîme" deme. Bakarsın Alllah senin ve benim rûhumuzu alır, bir daha bayrama, bizim çocuklar yetîm olurlar. Kurban Bayramına yetîm kalır bizim çocuklar. Ramazan Bayramında babası dedesi varken, Kurban Bayramında babası olmayıverir., annesi olmayıverir. Çünkü Melekü'l-mevt aramızda kurban kesen kasap gibi dolaşıyor. Görmüyoruz biz onu. Yalnız bıçağını ensemizde hissediyoruz. Gence ihtiyara bakmıyor. 

Hiç, ne malına, ne rütbene, ne evlâdına, ne babana güvenme! Hiç bir duvara dayanma! Ancak güveneceğin yer Allah, dayanacağın yer Allah, Celle Celâluhû Hazretleri. O'na dayan, O'nu unutma sakın hâ, Allahu Teâlâ Hazretlerini.  Her nerede olursan ol, kiminle olursan ol, mutlakâ O seni görmekdedir. Görüyor seni, nerede olursan ol. Görüyor ve biliyor efâl u harekâtını. Kalbinden geçen efkârın, fikirlerini dahi O bilmekdedir. Bunu hiç sakın unutma! O gecenin karanlığında yedi kat yer altında siyah taşın üzerinde siyah karıncanın ayağının sesini işitir ve rengini görür. Ondan daha mühimini görür ama ben sana anlatmak için konuşdum bu sözü. "إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ innehû alîmun bi zâti's-sudûr, Allah sadırlarda olan niyetleri de bilicidir". Allah habîrdir. Allah basîrdir. Allah işitir. Allah görür. Allah affeder. Allah sever. Allah azâb eder. Allah zü'l-intikâmdır, intikam da alır Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri. 

Yaparsın fenâlığı, yaparsın fenâlığı, sen bir şey olmuyor dersin, hep başımıza ondan gelir. Meselâ ilk sigara içen adam kanser olsa, kimse ağzına sigarayı koymaz. İlk zinâ adam frengi olsa, kimse zina etmez. İlk hırsızlık yapan adam yakalansa, hiç kimse hırsız olmaz. Hep bir şey olmuyor diye olur o iş. Cenâb-ı Hakk sabreder, kulunun tövbesini Allah'a rücû etmesini ister. Bırakır Cenâb-ı Hakk. Hatta "كِرَامًا كَاتِب۪ينَۙ * يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ kirâmen kâtibîne ya'lemûne mâ tef'alûn", iki melek vardır omuzlarımızda, bunlar hep bizimle beraber dolaşırlar, öldüğümüz gün biz kabre gireriz, bunlar bizim kabrimizin üzerinde kalır. Hattâ derler ki, "Yâ Rabbi, biz ne yapacağız, bu zât vefât etdi, müekkel olduğumuz kişi". "Siz onun kabri üzerine oturunuz, onun için istiğfâr edin, iyi insansa istiğfâr ediniz, kötü insansa bırakın onu kendi hâline". Bir mü'min, bir Muhammedî, bak bir mü'min, bir günah işlediği vakitde, sağ meleğe sol melek sorar, "Yazayım mı?", "Sakın hâ!" der, "Hakk Teâlâ'nın rızâsı yok". "Niye?". "Bırak biraz. Mü'mindir, Muhammedîdir, belki tövbe eder" der melek, yazdırmaz. Sevab yapdığı vakitde hemen yazarlar, hiç fevt etmezler. O kadar bize şefkati, merhameti boldur Allah'ın ama biz bilmeyiz. Biz bilmiyoruz Cenâb-ı Hakk'ın bu ümmete olan nimetlerini. En büyük nimeti O'nu tanımamız, O'na kul olmamız. En büyük nimetinin bir tânesi de, O'nun habîbi olan Muhammed'e ümmet olmamız. Yarın kıyâmet gününde en evvelâ biz sancağı altında toplanacağız, evvelâ cennet bize açılacak. Hâzin diyor ki Resûl-i Ekrem'e "Yâ Resûlallah, senden evvel, senin ümmmetinden evvel kimseye cenneti açmakla emrolunmadım, ancak size açdım cennetin kapısını" diyor. 

Bak düşün bir defa. Seksen küsur sene Benî İsrâil'den bir adam harb etmiş, seksen küsur sene harbetmiş, oruç tutmuş, namaz kılmış. E bizim ömrümüz o kadar uzun değil. Olsa da ibâdetimiz, üçe ayırsak günü, sekiz saatdir ibâdetlerimiz. Halbuki biz bir saat bile yapmıyoruz. Efendimiz üzülmüş, sallallahu aleyhi vesellem,  ashâb da üzülmüşler, ashâb-ı kirâm hazerâtı. Demişler, "Biz onlar kadar yaşayamıyoruz, onlar kadar ibâdet yapamayacağız, onlar bizi geçiyorlar filan". Allah, "لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍۜ leyletü'l-kadri hayrun min elfi şehr", âyetini inzâl etdi, "Êy Ümmet-i Muhammed, onlar seksen küsur sene bana ibâdet ediler, namaz kıldılar, gazâ etdiler, yani düşmanla harb etdiler, size ben Leyle-i Kadir'i verdim, Leyle-i Kadir'i ihyâ etmeniz, onların seksen sene harbinden darbından Allah'a daha sevgilidir". Bir gece, bak, bir gece! Bir gecede biz onların seksen sene yapdıkları harbden, kıldıkları namazdan daha mübârek bir sevâba nâil oluyoruz. Ümmet-i Muhammed bu. 

Ama kıymetini bilmezsen Allah elinden alır. Gençliğin kıymetini bilmezsen elinden gider. Güzelliğin kıymetini bilmiyorsan elinden gidecek. Elindeki servetin kıymetini bilmiyorsan Allah elinden alır. Sâhib olduğun dînin kıymetini bilmezsen Allah elinden alır. Sâhib olduğun îmânın kıymetini bilmezsen Allah îmânı elinden alır. Nimete şükür, o nimetin ziyâde olmasına sebebdir ve illetdir. Küfrân-ı nimet, o nimetin elinden selb olunup gitmesine sebebdir. Kim ki islâmına şükretmiyor Cenâb-ı Hakk'a, islâm olduğundan dolayı, en nihâyetinde îmânsız çene kapatır. Kim ki islâmına şükreder Allah onun îmânını gür eder, sadrını şerh eder, kalbini tathîr eder, kalbini muhabbetle tezyîn eder, lisânından gıybeti götürür, şetmi götürür, kötü kelimeyi götürür, lisânını zikrullah ile, güzel konuşmakla, doğru söylemekle tezyîn eder, herkese sevdirir. Kendisi sevdikden sonra Cebrâil'e emreder, "Yâ Cebrâil, ilân et gök ehline, ilân et yer ehline ki ben filanı seviyorum, onlar da onu sevsinler. Görüyor musun mertebeyi? Bu halîliyyet mertebesi. 

Şimdi, bugün yapacağımız işler. Fitrenizi vermedinizse namazdan evvel fitreyi verin. Fitresi verilmedik oruç, semâ ile ard arasında muallakda kalır. Fitre verildiği vakitde, oruç yerini bulur, huzûrullaha arz olunur. "Namazdan sonra olmaz mı Efendi?". Olur ama sevâbı az olur. Bayram namazından evvel vermek lâzım. Vermişsinizdir elbette. Bizim milletimiz cömerddir, verirler. Fakîri, zengini hepsi verirler. Hattâ bir köyde yâhud dağ başında bir fukarâ evinin, bu milletin evlâdının, kapısını çalsan, desen ki "Tanrı misâfiri, açız" desen, kendi ekmeğini sana çıkarır, kendi aç yatar, senin karnını doyurur. Karışmayanlar, kanı bozulmayanlar. Kanı bozulursa, senin elindekini, cebindekini aldığı gibi, bir de gırtlağını sıkar, kanı bozulduysa eğer. Ama öz be öz bu miiletin evlâdıysa kendi yiyeceğini verir. Senin için canını fedâ eder. 

Yetîmlere yoksullara yardım edin. Kabristanlara gidin, namazdan sonra. Dargınlıkları kaldırın. Kabristanlara gidin, meyyitleri ziyâret ediniz. Kabirlerin üzerindeki otları yolmayın. O otlar tesbîh ederler mevtâ için. Hepsi Allahu Teâlâ'yı zikreder, tesbîh eder. Otları yolmayın. Eğer yolacaksan, gene çiçekler ek, öyle yol, yolacaksan. Sakın otlara ilişmeyin. Yaş ağaçları kesmeyin. Kimsenin kalbini kırmayın. Kimsenin aleyhinde bulunmayın. Kimsenin kusurunu görmeyin. Allah gözüne kapak yapmış, kusur olursa, gözünü kapayıver, görmeyiver. Kapayamıyorum dersen, kendi kusurunu düşünürsen başkasının kusurunu görmezsin. Senin kaç tâne kusurun var bir bak. Sen onun bir kusuruna vâkıf olursun, kendi kusurundan yüz tânesini düşünürsen, onun kusurunu görmezsin. Yalan söyleme! Allah'ın sevmediği şey yalandır. Hattâ çok uzun iş ya, "لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَى الْكَاذِب۪ينَ lanetallahi ale'l-kâzîbîn, Allah'ın laneti yalancılar üzerinedir". Sakın yalan söyleme! Doğrucu ol, dürüst ol, özün sözün doğru olsun. 

Fukarâya yardım edin bugün. Dargınlar barışsınlar. Büyüklerinize gidin, analarınıza, babalarınıza. Uzak yerde oturuyorlarsa, onlara ikram edin, götürün. Fakîrsen, bir yeşil yaprak götür elinde giderken. Bir şey götür böyle, onun gönlünü alayım diye. Yetîmlere, yoksullara yardım ediniz. Sakın ihmâl etmeyin. Bak bir kaç söz söyleyeceğim, böyle mücmel olarak söyleyeceğim. "Men dakka dukka". Kapıyı çalarsan, kapını çalarlar. "Men lâ yerham lâ yurham". Merhamet etmezsen merhamet olunmazsın. Merhamet edersen, merhamet olunursun. Merhamet etmezsen merhamet olunmazsın. Anne babana hürmet edersen, senin evladların da sana hürmet eder. Anana babana hürmet etmezsen, evladların sana hürmet etmezler. Bunu kafana koy.

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, Efendimiz bayram namazından geliyormuş, sahabe-i kirâmla beraber. Ben her bayram söylerim bunu çünkü unutuyoruz. Çocuklar oynaşıyorlar. Malum ya, bayram günü zenginler için bir bayram günüdür. 

Hele bizler için asıl bayram ne biliyor musun? Söylemeden geçmeyelim. Bayram. Îmân ile göçersen, bayram. Çeneyi îmân ile kaparsan, bayram, birinci bayram. İkinci bayram, kabirde melâikenin sorduğu soruya cevâb verirsen, dürüst cevâb, bayram. Üçüncüsü, "فَر۪يقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَر۪يقٌ فِي السَّع۪يرِ ferîkun fi'l-cenneti ve ferîkun fi'-sağîr", ehl-i cennete ayrılırsan, cennet ehlinin içerisine, üçüncü bayram. Dördüncü bayram, cehennemden kurtulursan, cehennem ateşinden, dördüncü bayram. Beşinci bayram, cennete dâhil olursan, bayram senin için. Ondan gayrisi çocuklar için bayram. Sonra, cemâl-i bâ-kemâl-i ilâhîyi görürsen, bayram. Altı bayram varmış. Daha sayarım bayramları ben. Dostlarımızla buluşursak, bayram. Kim kimi severse onunla âhiretde buluşur. Kötüler kötülerle, iyiler iyilerle. Bizi seviyor musunuz, mahşerde beraber olacağız. Peygamber'i seviyor musun, Resûl-i Ekrem'le berabersin.

Bayram zenginler için, daha doğrusu zengin çocukları için. Fukarâ çocuğu gelir annesine babasına, çocuk yordam da bilmez, "Baba alsana!". Eyvaaah! Felâketin büyüğü! O babanın kalbi ne olur. Ciğeri paramparça olur. Yok almaya kudreti. 

İşte böyle bir günde, Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, mescidden çıkmışlar, bayram namazından, gidiyorlarmış, sahabeyle beraber, bakmışlar çocuklar oynaşıyorlar. 

Çocuklar karınları doydu mu oynaşırlar, çocukların vazîfesi oynamakdır. Bazı ahmak herifler çocukları oynatmak istemiyorlar. Sakın hâ, mâni olma çocuğun oyununa. Çocuğu oynayacak zamanda oynatmazsan, oynamayacak zamanda oynar sonra. Altmış yaşında oynar sonra. Onun için bırak zamanında oynasın, hevesini alsın. Görmüyor musun, elli altmış yaşında adam oynuyor hâlâ, oynuyor yetmiş yaşında adam. O çocukluğunda oynamamış. 

Çocuklar oynuyorlar, şakalaşıyorlar filan. Karşıda bir çocuk oturmuş, böyle onlara karşıdan boynu bükük gözü yaşlı bakıyormuş.

Hazret-i İsâ aleyhisselâm...Beş dakîka daha. Herhâlde sizi ben sıkmıyorum gâlibâ. Îsâ Peygamber gidiyormuş, Şeytan'ı görmüş. Çok mühim. Elinde iki tâne tabak. Tâ elli sene evvel okuduğum bir şey. Kıssa aklıma geldi şimdi. Sordu Îsâ Peygamber Şeytan'a, "Nedir o elindeki?" dedi. "Bunda bal var, gıybet balı, bunda kül var" dedi. "Ne olacak o?". "Bu gıybet balını ben cemiyete götürürüm herkesin ağzına veririm bir parça, bir adama takarlar kancayı, başlarlar onu çekişdirmeye. Çekişdirdikçe tatlanır iş". 

Bal gibi tatlanır, et yemekle. Çünkü diyor ki Cenâb-ı Hakk Kur`an'da, "Bir kimseyi çekişdirmek, gıybet etmek, ölü eti yemek gibidir, ölü kardeşinizin etini yemek gibidir" diyor. "اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ رَح۪يمٌ e yuhibbu ehadüküm en ye'küle lahme ahîhi meyten, fe kerihtumûh, vettekullah, innallahe tevvâbü'r-rahîm". Tövbe edin diyor Cenâb-ı Hakk. 

"İkinci nedir o elindeki?". "Kül". "Onu ne yapıyorsun?". "Yetîmlerin başına dökerim külü, herkesin gözüne çirkin görünür, ona hakâret ederler, Allah'ın gadabına uğratırım". 

Çünkü yetîme hakâret eden bir adam Peygamber'e hakâret ediyor. Yetîm, Peygamberimizdir, sallallahu aleyhi vesellem. Yetîmi kim okşarsa, Resûl-i Ekrem'i hoşnûd eder. Yetîm büyümüş Peygamberimiz. Tâ anneciğinin karnındayken, daha dünyaya gelmeden babasını kaybetdi, Hazret-i Abdullah'ı. Altı yaşına vardı, Hazret-i Âmîne gitdi. Anadan babadan kül yetim kaldı Peygamber. 

Melekler sormuşlar Cenâb-ı Hakk'a, demişler, "Yâ Rabbi, habîbim diye medh ü senâ etdin, hem annesini aldın hem babasını" demişler, Hakk Teâlâ buyurmuş ki, "Anasını babasını almasaydım, bir zulüm gördüğü vakitde, habîbim annesine seslenecek, babasına çağıracakdı. Anasını babasını aldım, bana seslensin diye". Neyse geçiyoruz.

Yok. Yokluğu bilenler bilirler, yoklukla büyüyenler, açlıkla büyüyenler bilirler böyle şeyleri. 

Onun için o küçük çocuk ağlıyor orada. Efendimiz yanına gitdi sokuldu. Peygamberimiz çocuklara selâm verirdi. Peygamberimiz çocukları çok severdi. Sen de sev çocukları. "Selâmün aleyküm yâ veledî", veledî evlâdım demek Arapça, "Ve aleykümselâm amca" dedi. "Evlâdım bak arkadaşların oynuyor sen niye oynamıyorsun, ağlıyorsun burada, bir şeyini mi kaybetdin?". "Yok amca, bir şeyimi kaybetmedim, çok şeyimi kaybetdim. Onlar zengin çocukları, onlar sırtlarına yeni elbise giydiler, karınları tok, oynuyorlar. Benim kimsem yok, ben yetîmim. Babam öldü gazâda, muhârebede. Annem bir hayırsız kocaya vardı. Annem de öldü, o adam da beni sokağa atdı. Ben şimdi sürünüyorum" dedi, "bana bugün bayram değil, azâb günüdür" dedi, "onların hakkıdır oynamak bugün, bize ağlamak düşdü" deyince, Cenâb-ı Peygamber, mübârek gözlerinden yaş dökdü. Kim tahammül eder, îmânı olan, aça, yoksula, yetîme. Kalbinde îmânı varsa eğer.

Allah diyor ki "İki düşmanım var" diyor Cenâb-ı Hakk, "iki düşmanım vardır benim, kullarımdan iki düşmanım var. Birisi çalıştırıp hakkını vermeyen, ikincisi yediğinden tattırmayan". Bir şey yerken birisi gelirse tattıracaksın ona. Hattâ kedi baksa, kediye de vereceksin. 

Resûl-i Ekrem başladı ağlamaya, çocuğun başını okşadı Efendimiz ve dedi ki, "Evladım, senin baban Muhammed Mustafâ, ammin Aliyye'l-Mürtezâ, annen Âişe-i Sıddîka, ablan Fâtımetü'z-Zehrâ, kardeşlerin Hasan Hüseyin olsun mu?". Der demez, çocuk o vakit tanıdı Efendimizi. "Sen Resûl-i Ekrem misin?" dedi. Efendimiz, "Evet" dedi, "Allah'ın resûlüyüm ben" ve aldı yetîmi bağrına basdı, omuzuna aldı ve buyurdular ki, "ke'fü'l-yetîme ev li gayrihî ke hâteyni f'il-cenne, kendi yetîmine ve gayrin yetîmine bakan kimse, ona sâhib olan kimse, cennetde benimle beraber bu iki parmak gibidir" buyurdu Efendimiz. 

Dersi burada kesiyoruz, vakit daraldı. Sizi fazla oyalamayalım, bayramdır. Sizi hep böyle bekliyoruz, câmilere, vaazlara, derslere, evladlar, kardeşler. Bak geldik gidiyoruz, belki bir daha bayrama beni burada bulamayacaksınız. Akın akın halk, bütün sevgililerimiz gitdiler, Edirnekapı'ya doğru gidiyorlar, ebedî âleme gidiyorlar. Hepimiz oraya gideceğiz, hepimiz orada toplanacağız. İyi amelliler, Resûl-i Ekrem'in yolundan yürüyenler, onlar, rahatlığa kavuşacaklar, cennât-ı âliyâta. Kötü yoldan yürüyenler, cehenneme doğru gidiyorlar, işleri Allah'a kalmışdır, Allah dilerse azâb edecekdir, dilerse affedecekdir. Çünkü bu âlemden sonraki âlemde iki yer var, ya cehennem, ya cennet. Üçüncü bir makâm yok. Gidenler ya cennete girerler, ya nâra girerler. 

Bayramınız mübârek olsun. Allah sizi uzun seneler muammer etsin. Geçen sene, biliyorsunuz ki, geçen bayramda bir çok ahbâb u yârânımız hayatdaydılar, onlarla bayramlaşdık, koklaşdık, bu sene yoklar. Bir daha Ramazan'a sağ olursak, bir daha bayramı gene yaşarsak böyle, göreceğiz ki bir çok ahbâbımız gene yok aramızda, ayrılıp gitdiler, ayrılıp gidecekler. Onun için aklını başına al, bırak cehâleti artık. Bu sene, bu Ramazan, son cehâletin olsun senin, ibâdet ve tâatına bak. Hakk Teâlâ'yı zikreyle. Allah'ın ismi dilinde bulunsun, sevgisi gönlünde bulunsun. Allah'dan ayrılma, mahrûm olmayacaksın. Çünkü Allah diyen mahrûm olmayacakdır.

Vallahu yed'û ilâ darîs-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sıratin müstakîm. 

Fâtiha!

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön