Ramazan Geldi Sofranın Üstünü Ört Yücelikler Yolunu Aç

16 Mayıs 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Tasavvuf

NUTK-İ ŞERÎF

Ey ay yüzlü sevgili! Ramazan geldi, sofranın üstünü ört de yücelikler yolunu aç
A hercâî! Geri dönmenin tam vaktidir, helva satana bak, ne vakte kadar helva isteyip duracaksın?

Helvacıyı bir kerecik görmek bile seni öylesine tatlılaştırdı ki 
Bal bile sana "Efendim' sana toprak olayım tapında yerlere döşeneyim" der

Yemek içmek yüzünden şu yumurtada hapis kaldın, çık şu yumurtadan da kanatlanıp uçuver
Zâkirin dudakları sevgilinin zikriyle kupkuru, bomboş karnıyla ney gibi ne de hoş feryâd ediyor

İçinde  bir şey bulunmasın, bomboş olsun için, dudaklarını neyin dudaklarına ver
Çünkü bu daha hoş, ney gibi onun nefesiyle doldun mu artık şeker çiğnersin

Neye üfürülen nefesde şekerler gizlidir, Meryem'e benzeyen ney, o nefesden tatlılara hâmile kalmışdır
Ekmek yemeye tövbe edersen, ne ziyân edersin ki? Ekmeği artıp duran sofra nerede, câna cânlar katan sevgili nerede?

Tortudan arınayım hattâ arılıkdan da öteye geçeyim de kafdağına çıkayım 
Oruç kafdağına çıkan serçe bile zümrüd-i ankâ kesilir cancağazım

Orucun vereceği zayıflık, insanın betini benzini sarartır, başını döndürür ammâ
İnsan bu zayıflık ve bu sararış sâyesinde yed-i beyzâyı elde eder

Su iyi aksın, ekinler yeşersin, göversin diye her yıl arkları tarayıp çamurunu temizlemezler mi?
Sen de şu ekmeği ark temizleyenlere verip âb-ı hayâtı elde et ki bütün hücrelerin dirilsin

Cehennemin kapısını kapadık yani yiyip içme işini bırakdık, sen de cennetin kapısını yani nûrlu gönlünü aç
Eşeğe çok hizmet etdin, onun otunu arpasını çok çekdin götürdün, Îsâ'ya da hizmetde bulunmak ona da yardım etmek gerek

Eşek olmasaydık şu yeryüzü yurdumuz ve konağımız olur muydu hiç? Gökyüzü Îsâ gibi bizi de çeker gözlerine sürer bağrına basardı
Fakat o koltuğu kokmuş dünyâ bizi koltuğunun altına almış artık bizim o gönül gözü kör ahmağa karşı çıkmamız gerek

Sofrayla ekmeğe bakıp durdukça cânı nereden göreceksin, cihânı nereden seyredeceksin?
A benim cânım! A benim cihânım! Yürü de cânı ara, cihânı ara

Cânım efendim! Bütün bunlar geldi geçdi artık sen muhtaçlara bir bak zîrâ karakış yüzünden gül gibi yaprağımız da çiçeğimiz de döküldü gitdi
Bizim bu harmana karnımız tok, şu buğdaya arpaya da doyduk artık. Ey ay! Başak ve Terâzi burçları olmaksızın bir harman göster sen bize

Çadır kuranlar gibi biz de bu gece nerkisle süsenin yanında çadır kurmak için göğün ipini tutmuşuz
Ne vakte dek nerelerde kû kû deyip duracaksın? Üveyk gibi yücelere bir yol ara çünkü şu âlem her gümüş bedenli güzeli pâre pâre edip yok eder

Her güzel sanki bir ay ve her biri bir yol üstünde durmuş yol kesmekde, sanki her biri pâdişahlar pâdişahı, her biri öbüründen daha güzel
A benim cânım! Cân ver korkma nekesliğe yapışıp kalma, iyice aydınlanmak için elbette çok yağ gerek sana

Pâdişahlığı ve yücelikleri aramaya bak. "Öyle her şeye aldırış etmem ben" de. Bu huyu arslandan al, erkeksin ya sen kadın değilsin ya
Kanlarla dolu yola ayak bas, yüzünü Mecnûn'un yüzüne koy, savaş kılıcını çek, arslanın bile derisini yüz

Ey dudu kuşunun huyuna suyuna sâhib çalgıcı! Üçüncü tercî'i söyle de derede su akar gibi rûh da akıp gitsin
Ey ateş göğünden de bir hoşça bir güzelce geçip yücelen Îsâ! Gökden başını eğ de bizi yücelere çek

Toprakla birdim ve ayaklar altında ezilmekdeydim. Bana öyle bir sıfat verdin ki toprak döşeme oldu bana
Bu göz nûra bakamazdı fakat sen şu aşağılık âlemde ona öyle bir sürme çekdin ki derya kesildi âdetâ

O kadehin verdiği sarhoşluk olmadıkça gönül kendisinden habersizdir. O Kayser sürme çekmedikçe her göz kördür
Arslanlann ormanına git ki ceylan avlayasın, pâdişâhın meclisine git ki onun şarâbından tadasın

Her yanda bir sâkî var elinde de arı duru şarap. Her tarafda bir çalgıcı var hepsinin de çene topağı tatlı mı tatlı, hepsi de ay gibi nûr yüzlü
Sevgiliye bayram mısın düğün dernek misin, "Yâ Rabbi, bu debdebeyi bu güzelliği nereden verdin?" diye sorup durmadasın

O arslan dünyânın altı bucağına nereden sığacak? O arslana lâyık pençe altı cihetden de öte
Bu güzelliğe karşı güneş yanar yakılır ay da kupkuru bir hâle gelir. Bu parlaklığı 'Allah, onlara kendi nûrundan saçdı" sırrından bil

O nûr öylesine bir nûrdur ki cân onun zevkiyle ebedî olarak sarhoş olur
O öylesine bir nûrdur ki güneş onun tozuna bile erişemez

Şimdi batmış gitmişim ırmağı nasıl anlatabilirim ki? Başım sudan dışarıdayken söylüyordum dudaklarımdan sözler çıkmakdaydı güzel güzel anlatıyordum
Sen de balık olmadıkça bu ırmak seni garketmez. Bu çayırlığa ter ü tâze yemyeşil gül fidanından başkası gelemez.

O eşi benzeri olmayan pâdişahlar pâdişahı bunu öylesine anlattı ki 
O anlatış ne söylenebilir ne yazılır ne de resme sığar

Sana konak olan gönül iki dünyâdan da geniş iki dünyâdan da üstün
Leylâ da o gönül yüzünden Mecnûn olur deli dîvâne kesilir Mecnûn da

Ey ay yüzlü dost! Ey şekerler çiğneyen çalgıcı! Sesin câna cânlar katmada tâ sabâha dek durma hiç dinlenme
Sen tamâmen kârsın tamâmen faydasın. Herkesden üstün oldun her an da böyleydin sen sabâha dek durma hiç oturma

Yüzlerce şehire "Ey âşıklar ey perişanlar! O uykuya dalmış sevgili uyandı" diye haber gitmiş. Öyleyse sen de sabâha dek oturma hiç durma
O fitne uyandı. Bu öylesine bir fitne ki kınamaya kalkışdı mı dağı bile yarar öyleyse uyuma sabâha dek durma hiç dinlenme

Evde bu çeşit bir topluluk toplulukda bu çeşit bir ışık. Senden umduklarım var, uyuma sabâha dek dinlenme hiç durma
Bey geldi bey geldi! O aydın dolunay geldi! O şeker, o süt geldi, sabâha dek durma hiç uyuma

Ey sesi ve nağmesi güzel mi güzel, seher yelinden de hoş, seher yelinden de tatlı dilber! Bizi sen başdan çıkarıyorsun, sabâha dek yatma oturma çalgıya devâm et
Meclis seninle kutlu, hayât senin nefesinle, senin nağmelerinle canlı. Mum gibi her yanı aydınlatmadan, sabâha dek durma dinlenme

Bu gök, yeryüzünün üstüne kurulmuş bir çadır, kim görmüşdür ki böyle bir çadırı? Ey bu çadırın direği! Sabâha dek ayak dire, yıkılma!
Bu cemiyet seninle dopdolu, şâna şerefe seninle ulaşmış, senin yüzünden
alt üst olmakda, sabâha dek durma, dinlenme!

O kürek, kayıkçının elindeymiş gibi boyuna hareket etmekde. Mamûr bir yere varıncaya dek bu böyle sürecek, sabâha kadar devam et
Ey neye üfürülen güzel nefes! Ne de şaşılacak derecede ter ü tâzesin. Nasıl olur da herkese saygı göstermezsin? Sabâha dek durma, oturma

Tef, avuçla sıvazlanarak gerilir, sarhoşun nefesiyle değil. Neye karşı onun sesi, dâimâ biraz hafîfdir. Sabâha dek çal
Ey Sevgili! Cân gibi susmadayız ammâ cân, nasıl olur da uyur? Sen dilimiz ol da sabâha dek hiç durma, dinlenme, hep söyle hep çal

Mevlânâ Celâleddîn Rûmî
Kaddesallahu Sırrahu'l-Âlî
Listeye geri dön