22 Mart 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
HUTBE
Kâlallahu Te'âla fî Kitâbihi'l-Azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Sadakallahu'l-Azîm.
Bir gönülde, bir kalbde, Allah'a îmân ve O'nun sevgili peygamberi peygamberimiz Mahbûb-ı Kibriyâ olan Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâma îmân olmazsa, o kalb harâbdır. O kalb harâbdır ve aynı zamanda Şeytan evidir. Gene bir kalbde Allah ve Resûlüne îmân olup, o kalbde Allah ve Resûlüne muhabbet olmazsa, o kalb gene vîrândır ve harâbdır. Çünkü Mahbûb-ı Kibriyâ Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâm şöyle buyururlar. Yani peygamberimiz, yüce peygamberimiz, bu kâinâtın sebeb-i hilkati, bu kâinâtın yaradılmasına sebeb olmuş ve Allah'ın Rahmân ve Rahîm isimlerinin tecessüm etmiş hâli ve rahmetinin insanların gözünde görünmesi için gönderilmiş, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâm şöyle buyuruyor : "Birbirinizi sevmedikçe îmân etmiş olmazsınız".
"Birbirinizi sevmedikçe îmân etmiş olmazsınız". Bu îmân meselesi çok mühim. Bu îmân meselesi, ebedî saâdetin miftâhı, anahtarı. Îmânsız gitmek felâketlerin en büyüğü. Hem dünyâda, hem âhiretde.
Ey azîz müslüman! Dînlenen dinlenir. Îmânlanan safâya erer. Muhabbetlenen Allah'la mülâkat eder, Allah'la sevişir, Resûlullah ile sevişir. Bak dinle!
"Birbirinizi sevmedikçe îmân etmiş olmazsınız". Hattâ içimizde bulunan âsîler, yani ibâdetsiz ve tâatsız, Ramazan gününde âşikâre oruç yiyen, dolaşan mü'minlere, müslümanlara dahi, onlara dahi duâ edeceksin. Islahları için ve islâm dîninde bulunmaları için, a'mâl-i sâlihât işlemeleri için duâ edeceksin onlara. Kâfirler müstesnâdır, kâfirlere duâ olmaz. Ancak kâfire îmân için duâ edilir, îmân etmesi için. Ki bunu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bize talîm buyurmuşdur. Bakıyorsun ki bir adam kâfirdir, onun hakkında, "Yâ Rabbi, buna îmân nasîb et" diye duâ edebilirsin. Âsî olan Ümmet-i Muhammed için de, "Yâ Rabbi, bunları ıslâh et" diye duâ edeceksin. Vazîfen. Çünkü Resûlullah gelmeseydi, kâfir bir lokma ekmek bulamaz, münkir bir yudum su içemezdi. Onun rahmetinden istifâde ederek ekmek buluyor ve su buluyor içmeye. Sen de O'nun parçasısın, O'nun ümmetisin, sen de O'nun gibi merhametli olacaksın, şefkatli olacaksın. Birbirinin hak ve hukûkunu gözetecek, birbirini seveceksin.
Onun için Resûlullah buyuruyor ki, sallallahu aleyhi vesellem, ben hemen hemen her dersimde bunu söylerim, "Birbirinizi sevmedikçe îmân etmiş olmazsınız". Birbirinizi dediği vakitde, Muhammedîler yani "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah" diyenler. Ne kadar âsî olsa, ona inkisâr etmek doğru değildir, bedduâ etmek doğru değildir. Dâimâ ıslâhına gideceksin. Evlâdına da böyle. Evlâdına da böyle.
Abdullah el-Mübârek Hazretlerine birisi evlâdından şikâyet eyledi. Hazret-i Abdullah el-Mübârek ona sordu, "Evlâdına bedduâ etdin mi?" dedi. Kötü duâ yani. "Bedduâ etdin mi?" dedi. "Evet, etdim" dedi. "Sen evlâdını kötü yapmışsın" dedi. Dâimâ iyiliğe, dâimâ hayra! Bir müslüman dâimâ hayır sâhibi olacak. Eline, diline, beline sâhib olacak ve dâimâ insanları ve beşeriyyeti kurtarmaya gidecek, necâta götürecek. Vurmak, kesmek, kırmak, bunlar şehir içerisinde, hazar zamanında değil, küffâr-ı hâkisâr ile cihâd zamanında. Orada erkekliğini göster. Şehrin içerisinde, evine giden bir âile erkeğine vurmak yâhud bir komşunu incitmek yiğitlik değildir. Düşmanla gözgöze geldiğin vakitde arkanı dönmezsen, o vakit erkek adamsın.
"Birbirinizi sevmedikçe îmân etmiş olmazsınız".
İyi dinle! Bir daha söylüyorum. Ey delikanlı! Ey genç! Allah Resûlünün sevgilisi! Allah'ın sevgilisi! Allah seni sevmese, bugün seni buraya almazdı. Sana oruç tutmayı nasîb kılmazdı. Kendisine seni secde etdirmezdi. Sen ben yapdım zannediyorsun değil mi? Öyle zannet sen. Ey Allah ve Resûlünün sevgilisi!
"Birbirinizi sevmedikçe îmân etmiş olmazsınız". Resûlullah diyor. "Beni herşeyinizden ziyâde sevmedikçe îmânınız kemâle ermez". Îmânın kemâli Allah Resûlünü sevmekledir. Herşeyinden ziyâde. Malından, mülkünden, evlâdından, kasandan, rütbenden, herşeyinden ziyâde sevmedikçe îmân kemâle ermez. Resûlullah'a muhabbeti bu kalbe ekersen, muhabbet tohumunu, işin rengi değişir. Oruçdan ezâ duymazsın, oruçdan zevk duyarsın. Namaz kılmaya üşenmezsin, namazın mü'minin mi'râcı olduğunu yakînen bilirsin. İşitmişsindir de gözünle görmemişsin ve tatmamışsındır. Namaz mü'minin mi'râcıdır, bunu gözünle görür ve tadarsın, Resûlullah ile aranda muhabbet oldu mu. Seni her ân Resûlullah gelip bulabilir, rûhâniyyeti. Hattâ bir hadîs-i şerîflerinde öyle buyurmuşlar ki, "Beni rüyâsında gören beni görmüşdür. Beni rüyâsında gören mutlakâ beni bîdâr iken de görecekdir" buyurmuşdur. Allah cümlemize nasîb etsin. Nasıl olur diye söyleme.
Vehhâbî itikadlı bir adam, kendisi sonradan tövbe etmiş o itikâdına, şöyle bir kıssa hikâye etdi bana. Bunu sen de dinle. "Mekke-i Mükerreme'den Medîne-i Münevvere'ye sünnet-i Resûl'e, Peygamber'in sünnetine uysun diye, deveyle gitmeye karar verdik" diyor. "Benim tutmuş olduğum devenin sırtında ben yara gördüm, yara olmuş hayvanın sırtı. Arab'a sordum Arab lâ şey dedi" diyor, "maleş maleş dedi, bir şey değil dedi" filan diyor. "İçim râzı olmayarak bindim hayvanın sırtına. Ve on beş günde Mekke'den Medîne-i Münevvere'ye vardık". Dinlene dinlene, on beş günde. Sünnet-i Resûlullah, ona ittibâen yapmış o iş. Tayyâreyle de gidebilirdi. Otomobille de varabilirdi, filan. Manah Meydanı var, içinizde gidenler vardır. Gidenlere Allah tekrar nasîb etsin, gitmeyenlere helâl mal ile Huzûr-ı Resûlullah'a varmak ve orada muhabbet-i Muhammediyyeyi ifşâ ederek Resûlullah'dan şefâat beklemek ve şefâatine nâil olmak vardır. Çünkü Resûlullah buyurmuş ki, "Beni her kim ziyâret ederse benim ona şefâatim vâcib olur". "Hayâtımda beni ziyâret eder gibi, hayâtımda beni gelip gördüğünüz gibi, gene geliniz, gene hayâtımdaki gibi beni bulacaksınız" demişdir Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem. Tabii görene, köre ne! Bak şimdi dinle, iyi dinle! "Manah Meydanı var, oraya indik" diyor. Hayvan üzerinden hevdeci kaldırdılar, hayvan oradan bir fırladı, doğru Huzûr-ı Saâdet'e girdi" diyor. Peygamber Efendimizin Türbe-i Saâdetine yani. Peygamberimizin türbesi mescidin, câminin içindedir. "İçeri girdi hayvan" diyor, "deve. Geldi Peygamber'in muvâcehe penceresinin önüne başını koydu, başladı ağlamaya. Şikâyet ediyor yani, benim yaralı sırtıma yük vurdular diye. Bunu görünnce tövbe etdim" diyor.
Ne dedim az evvel? Sen görmüyorsun ama Resûl aleyhi's-salâtü ve's-selâm seninle beraberdir, rûhâniyyet-i Muhameddiyye. Senin muhabbetine, aşkına bağlıdır, muhabbetine bağlıdır. Sen burada namaz kılarken, "es-selâmü 'aleyke eyyüye'n-nebiyy" diyorsun. Manâsı, içinizde Arapça bilenler belki var, "es-selâmü 'aleyke", selâm olsun sana. "Aleyke", muhâtaba denir yani yakın muhâtaba. Müfrede, bir kişiye, "es-selâmü 'aleyk" denir. "es-selâmü 'aleyke eyyüye'n-nebiyy" dediğin vakitde, bilmiş ol ki rûhâniyyet-i Muhammediyye, "ve 'aleyke's-selâm" diye sana selâm vermekdedir. Bunu duyabildin mi, o vakit namazdan bıkmazsın. Üşenmezsin de namaz kılmakdan, kaçınmazsın. Hattâ seni fuhşiyyâta çağırsalar, nefs-i emmârenin arzu etdiği en güzel şeyleri önüne koysalar, onlardan iğrenir ve sırt dönersin.
Neden? Çünkü güzeller güzeline âşık olmuşsun. İnsan güneş gördükden sonra yıldıza bakmaz. Güzeller güzeli, nereye baksan O'nun cemâline dönersin, Hakk Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleridir. Sen göremezsin başka, gözsüzlere pünhân imiş. Her nereye dönersen, "فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِۜ fe eynemâ tüvellû fe semme vechullah", nereye dönersen, Hakk'ın cemâline dönmüş olursun. Hiç bir yerde Allah'ın nazarından kurtulamazsın. Seni her yerde görmekde ve sana senden yakındır. Ve O'na seslendiğin vakitde, "Yâ Rab" diye, cevâb verir, der ki, "Lebbeyk, kulum benden ne istiyorsun? İste istediğini benden". Hele Ramazan'da. Üç defa üç kerre münâdî nidâ etmekde.
Oruç tutdun mu, orucu? Helâl lokma ile. "Tuttum". Helâl lolma ile açdın mı? Kasem ediyorum Allah'a, sekiz cennetin kapısı sana küşâd olundu o ânda. Cehennemin kapıları da kapandı. Vâh! Yazık olsun oruç tutmayan müslümana. Allah onlara da orucun lezzet ve tadını duyursun. Onları da Cenâb-ı Hakk irşâd buyursun. Gönüllerine ibâdet zevki versin. Resûlullah'a ümmet olduklarının kadr u kıymetini bilsinler. Ve islâm dîninin bir ferdi olduğunu hatırlarından hiç çıkarmasınlar. Ki sırât-ı müstakîm budur, hak yol budur.
Efendiler! Ramazan'ın bidâyeti rahmetdir, ortası mağfiret, âhiri ıtkun mine'n-nâr, cehennemden âzâddır. Her gün yüzbinlerce nâra, cehenneme girmek üzerine vâcib olan kimse nârdan yani cehennemden âzâd olmakdadır. Çünkü Resûlullah gene buyurmuş ki, "men sâme ramadâne ihtisâben gufire lehû mâ tekaddeme min zenbih, bir adam oruç tutdu mu, Allah'dan sevâbını ümîd ederek, onun geçmiş olan, mâ-kabl olan günahlarını Allah affeder". Zekâtını verenler, namazlarını kılanlar, oruçlarını tutanlar, bunları ihlâs ile yapdılarsa eğer.
Bâhusûs oruç meselesi. Oruç Hakk ile kul arasındadır. Namaza riyâ girebilir, zekâta riyâ girer, sadakaya riyâ girer, gösteriş yani, ama oruca riyâ girmez. Çünkü oruç meselesi Allah ile kul arasındadır. Onun için Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki, "Oruç tutanın mükâfâtı ancak bana âiddir". Yâ Rabbi acaba nedir? Cennet midir? Söylemiyor. Cennetin hangi derecesidir? Onu da söylemiyor. Hûri midir, gılman mıdır, vildan mıdır? Onları da söylemiyor. Cennetin nimetleri mi? Onu da söylemiyor. Diyor ki, "Onun mükâfâtı bana âiddir. Ben vereceğim onun mükâfâtını". Allah orucun mükâfâtını, bu mükâfâtı kendi zâtına muzâf kılmakdadır. Müjde olsun oruç tutan kardeşimize!
Ramazan-ı Şerîf'in ehjemm-i mühim olmasının illetlerinden bir tânesi, mektûb-ı rabbânî olan Allah'ın kitâbı Kur`ân-ı Mübîn'in Ramazan'da nüzûl etmesidir. Ramazan-ı Şerîf'de, Leyle-i Kadir'de Allah, Habîb-i Hudâ Efendimiz Hazretlerine Kur`ân'ı indirmeye başlamış. Beytü'l-İzzet'den Beytü'l-Mamûr'a, oradan Cebrâil aleyhisselâm ile yirmi üç senede ikmâl olunmuşdur.
Yarın yevm-i kıyâmetde oruç huzûrullaha çıkar, yani Ramazan, "Yâ Rabbi, bana müsâade et, ona şefâat edeyim, çünkü ben onu yemekden ve içmekden men etdim, senin rızâ-i şerîfin için yemeği içmeği terk eyledi". Kur`ân-ı Mübîn de Cenâb-ı Hakk'a mürâcaat eder, "Yâ Rabbi, ben de onu geceleri uykudan men etdim. Beni okumak için gece, ne yapdı, oturdu uykuyu terk etdi". Allah her ikisine de şefâate izin verir.
Efendiler! Kur`ân-ı Kerîm'e bakan gözler, ateşde yanmaz. Kur`ân'ı tutan eller, ateşde yanmaz. Kur`ân'a bakan yüzler, ateşde yanmaz. Onlar cennetin nûruyla nûrlanır, Hakk'ın nûruyla nûrlanırlar. Allah Resûlünün muhabbetiyle muhabbetlenirler. Onun için Kur`ân-ı Kerîm'i okumasını bilmesen dahi, Kur`ân-ı Kerîm'i al böyle sayfalarını çevir, Allah sana aynı ecri verecekdir gene. Yani ziyâret sevâbı verecekdir. Hazret-i Osman ibn Affân radıyallahu anh Hazretleri, kendisine hilâfet teveccüh edince, devlet işleri çoğaldı, giderken Kur`ân-ı Kerîm'i açar, sayfasına bakar, öyle giderdi. Sordular kendisine, diyor ki, "Kur`ân'a bakmak da bir ibâdetdir. Binâenalâzâlik bu ibâdeti icrâ ediyorum". Okumasını bilmesen bile, abdest al, huzûr-ı ilâhîye dön, Kur`ân-ı Kerîm'in sayfalarını hürmetle aç, bulacağını bulacaksın. Allah sana vereceğini verecekdir, seni mahrûm etmeyecekdir. Ama bir müslümana yakışmaz Kur`ân-ı Kerîm'i okumasını bilmemek. Hele cehâlet, islâmın en büyük düşmanıdır. Allah câhilleri sevmez. Câhil kimdir bilir misin? Allah'ı bilmeyen. İsterse on kamyon kitâb okusun, Allah'ı bilmedi mi adam câhildir. Allah'ı bilen, Allah'ı bulan, Hakk'da olan âlimdir, ârifdir. Gökde arama Allah'ı, kendinde bulacaksın. Nereye gidersen git, nerede olursan ol, Hakk seninle beraberdir. Seni görür, senin söylediklerini işitir. Senin düşüncelerinin hâlıkı O'dur. Kalbden geçirdiğin efkârı bile, onu dahi Cenâb-ı Hakk bilmekdedir. Elbette onun da hâlıkı Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleridir.
Bu Leyle-i Kadir meselesine gelince. Haftaya Perşembeyi Cumaya bağlayan gece olduğu için, birkaç söz söyleyeceğim. Hocaefendiler size derslerinde, vaazlarında Leyle-i Kadir hakkında çok şeyler söylemişlerdir. Benim size tavsiyem ayrı bir tavsiyedir.
Ârif olan kimse, dikkat et, kulağını benden yana ver, ârifsen, Allah sana akıl verdiyse, senin bu aklın kâmil bir akılsa, bütün hayâtının gecelerini, yaşadığın gecelerin her gecesini Kadir bilirsin. Kadir Gecesinde Allah'a isyân edilmez, değil mi, günah işlenmez. Allah Kadir'i saklamışdır, gizlemişdir Cenâb-ı Hakk Celle ve Tekaddes Hazretleri. Neden? Kullarım her geceyi ihyâ etsinler diye. Yalnız Ramazan'a mahsûs değildir. Bazen Ramazan'ın hâricinde de Kadir olabilir. Çünkü on gün evvel geldiğine göre Ramazan-ı Şerîf, Ramazan hâricinde kalabilir. Bayezid-i Bistâmî Hazretleri diyor ki, "Ben iki defa tesâdüf etdim, Ramazan'ın yirmi yedisindeydi" diyor. Ben şimdi size toptan bir haber veriyorum. Ârif olan kimseler yaşadıklarının her gecesini Kadir bilirler.
Yakın bir zamanda bu geceleri bu gündüzleri leyl ü nehârı kaybedeceksin. Elinden malın mülkün çıkacak. Vücûdunu toprak alacakdır. Rûhun âlem-i ervâha hapsolunacak. Âlem-i ervâhda üç türlü muâmele görürsün. Bak hangisini istiyorsan. Birisi, hükmü yemişsin idâm olmak için, idâm sehbâsını kurarlar, derler ki "asılacaksın buraya" derler, bakarsın idâm olacağın yere. Vallâhi böyle olacak, billâhi böyle olacakdır. Aklını başına al! Yakın bir zamanda! İkincisi, mükâfâtı kazanmışsındır, dünyâda bildin kadr u kıymetini ömrünün, ibâdet ve tâatda bulundun, kazanmışsın, mükâfâtı almak üzere beklersin, sıranı bekliyorsun kabirde. Üçüncüsü, Hakk'ın mahbûbu olursun, Resûlullah'ın sevgilisi olursun, yeşil kuşlar şeklinde, arş-ı a'lânın tahtında gene emr-i ilâhî ile, kürre-i arda da bazen iner dolaşırsın yani müsâade ederler. Üçden hâriç değildir.
Aklını başına al! Her geceni Kadir bil! Kadir Gecesi içki içilir mi? İçilmez. Her geceyi Kadir bilirsen, içki içmeyeceksin. Kadir Gecesi Allah'a isyân olur mu? Olmaz. Her geceyi Kadir bilirsen, isyân etmeyeceksin. Çünkü gizlemiş Allah. Tekrar tekrar söylüyorum. Ama yirmi yedisinde Kadir ilân etmişler hep beraber, Ümmet-i Muhammed'le beraber ibâdet yaparız. Belki Allah o gece, cümle Ümmet-i Muhammed'in itikâdı bunun üzerine olduğu için, bize ikrâm edebilir. Ona şübhemiz yokdur. Kadir de olmasa gene ikrâm-ı ilâhîyi alırız. Günde üç defa sesleniliyor. Üç defa, üç defa! "İsteyen yok mu benden vereyim. Günahına tövbe eden yok mu günahını affedeyim". Cennet isteyene cennet, cemâl isteyene cemâl. Dünyâ isteyene dünyâ, âhiret isteyene âhiret. Onun için Resûlullah buyuruyor ki, "Ümmetim kıymetini bir bilseydi Ramazan'ın, ne olduğunu anlasalardı, gece gündüz bütün ömrünün Ramazan'la geçmesini Allah'dan arzu ederlerdi" diyor.
Allah Kadir'i saklamışdır. Bak dinle beni! Benim söylediğimi iyi defterine kaydeyle. Peygamber zamanında olmadı mı? Olmuşdur. Resûlullah sülüs-i âhır yani yirmisinden sonra tek gecelerde arayın diye buyurmuşdur. Belki o seneye mahsûsdu. Rahmeten-lil-âlemîn olan Peygamberimiz o seneye mahsûs öyle haber vermişdir. Aklını başına al, her geceyi Kadir bil. Allah Kadir'i gizlemişdir.
Allah velîlerini saklamışdır. Herkesi, her mü'min kardeşini Allah'ın dostu bil, kimsenin kalbini kırmaya, gönlünü yıkmaya uğraşma. İnsan olamazsın. Yüz bin hac yapsan, bir gönül kırdınsa, Kabe'yi yıkmakdan berbaddır. Allah'ın sevdiği bir kulun gönlünü yıkdınsa eğer, kalbini kırdınsa, yüz bin defa hac yapsan faydası biraz güç olur. Alnın secdede çürüse Hakk'a mülâkat edemezsin. Dizlerin nasır tutsa Allah'la buluşamazsın. Gâfiller gökde ararlar, ârifler kalbde ararlar Allah'ı. Nereye dönersen Hakk'a dönmüş olursun. "Lâ ilâhe illâ Hû"dur, O'ndan başka bir şey yokdur. Vardır, birdir, şerîki, nazîri yokdur, evvel âhir O'dur, zâhir bâtın O'dur, her şeye kâdir O'dur, habîr O'dur, haber alıcı O'dur, gören O'dur, işiten O'dur, doyuran O'dur, öldüren O'dur, dirilten O'dur. Ancak O! O'na muhtâcsın. O'na muhtâc olduğun kadar ibâdetde bulun Allah'a. Cehenneme dayanacağın kadar günah işle. Ateşe ne kadar dayanacaksan, o kadar günah işle. Allah'a muhtâc olduğun kadar Allah'a ibâdet eyle. Ateşe dayanacağın kadar günah işle. Ne kadar dayanırsın acaba? Bassana elini bakayım. Nâr hak, nûr hak, cennet hak, cehennem hak. Cennet, cehennem hep bizim için hazırlandı. Allah diyen mahrûm olmaz hiç. Rabbü'l-âlemîn'e yürüyerek gelene Allah koşarak gelir. Allah'ı zikredeni Allah zikreyler.
Allah Leyle-i Kadir'i gizlemişdir, bütün ömürlerini ibâdetle geçirsinler diye. İki. Kur`ân'da ism-i a'zamını gizlemişdir, bütün Kur`ân-ı Kerîm'i okusunlar diye.
Hatim indirdin mi Ramazan'da? İndirmedin. Yazık, ömründen bir Ramazan gitdi. Bir daha Ramazan'a içimizde çıkmayacaklar var. Belki beni göremeyeceksiniz. Niçin Kur`ân'ı okumadın? Kur`ân diyor, "Beni niye okumuyorlar" diyor. "Niçin beni okuyup tefekkür etmiyorlar, düşünmüyorlar" diyor. Sana bir ip Kur`ân onu tutduğun vakitde seni felâketden, girdabdan kurtaracak, seni cennete alacakdır, götürecekdir. Niye Kur`ân'a tutunmuyorsun? Neden okumuyorsun Kur`ân'ı? Niçin dînine sâhib olmuyorsun?
Kur`ân'da Allah ism-i a'zamını gizledi, bütün Kur`ân'ı okusunlar için. Allah kulları arasında velîlerini gizledi. Kim velî bilmiyoruz. Herkes birbirine hüsn-i zan etsin, birbirlerine iyi muâmele etsinler, hak ve hukûku gözetsinler için. Bilmiyorsun Allah kimi seviyor. Hızır bile bilmez bazen. Haydi size zevkli bir kıssa anlatayım.
Bir zât hamama gitmiş, yıkanıyormuş, Hızır aleyhisselâm da hamamdaymış. Hızır diye Allah'ın bir velîsi vardır. Allah sana ve bana çıkarsın yolumuza ama iyi mülâkat yapalım kendisiyle. Hızır aleyhisselâm da hahamdaymış, bakmış adamcağız kurnanın başında yıkanıyor.
Bir kaç dakîka sizi oyalıyorum burada ama bir daha Cuma günü son Cumamız, sonra koca bir sene buluşamıyoruz hepinizle. Kiminiz takkeyi sandığa kilitliyorsunuz, kiminiz tesbîhi bir tarafa bırakıyorsunuz. Öyle olmamalı. Bak Allah'a muhtâcız. Gözümüzün nûrunu söndürse, kimse gözümüze nûr veremez. Gökden yağmur yerine taş yağdırabilir. Yer insanı yutabilir. Milyonlara mâlik olursun, bir yudum su içemezsin, bir lokma ekmek yiyemezsin. Kork Allah'dan yani. Allah'ı sev. Muhtâcsın Cenâb-ı Hakk'a.
O zât yıkanmaya çalışıyormuş, Hızır aleyhisselâm da orada. Hızır aleyhisselâm demiş ki o ihtiyara, "Baba" demiş", gençler de orada yıkanıyorlarmış karşı kurnada, "sen gençliğinde ihtiyralara hizmet etmedin mi hiç?" demiş. "Neden soruyorsun oğlum?" demiş. "Bak gençler karşıda yıkanıyorlar" demiş, "seni yıkayan yok" demiş. Dikkat buyur, sözün altına git hâ! Düşün sözü. "Gençliğinde ihtiyarlara hizmet etseydin, Allah da seni bugün burada mahrûm etmez, sana hizmet ettirirdi" demiş.
Sana söylüyorum! Gençliğinde babana, annene, dedene hürmet ediyorsan, sen de yarın dede, baba olacaksın, hürmet göreceksin. Onlara hakaret etdinse, sen de hakîr olacaksın, yakın bir zamanda. Unutma bunu, kafandan çıkarma! "Param var benim". Paranı alırlar, tımarhâneye atarlar adamı sonra, vasî tayîn ederler. Allah'dan kork! Onun için ebeveynine, ihsânda bulun. Annenin ve babanın ayaklarının altını öpeceksin, üstünü değil, altı. Tabanını öpeceksin, altını. Yazık! Dokuz ay seni karnında taşıdı, seni sarı etle büyütdü, sonra senin pisliğini yıkadı iki sene, üç sene, dört sene. Bir sinek seni mağlûb ediyordu, kara sinek. Onu kovmakdan âcizdin sen. Sana süt verdi, gece uykularını terk eyledi. Vallâhi yetmiş sene ona hürmet etsen, annene ihsânda bulunsan, karnındayken annenin rahmine vurdupun bir tekmenin hakkını ödeyemezsin. Tûh! Yazık sana! Muhammedî böyle olmaz, Resûlullah'ın ümmeti. Hazret-i Peygamber'e lâyık olan bir ümmet ol. Ebeveynine, ihtiyarlara hürmetkâr ol. Öyle emrediyor Allahu Zü'l-Celâl ve Tekaddes Hazretleri. İtâat edersen, ihsân edersen anana, babana, ihtiyarlara hürmetkâr olursan, sen de yarın ihtiyar olacaksın, sana da hürmet ederler. Yapmazsan yapmazlar. "Men lâ yerham lâ yurham", merhamet etmeyene merhamet etmezler. Komşunun karısına, kızına bakdın mı, senin de karına, kızına bakarlar. Gözüne sâhib ol. "Efendim, açık". Allah senin gözüne kapak vermiş, kaparsın gözünü sen bakmazsın. Komşunun malı, kanı, canı, nâmusu, dîn kardeşinin, vatan kardeşinin, sana haramdır. Kanı, canı, her şeyi. Muhâfaza edeceksin onu sen. Ayıpdır. Eskiden külhanbeyi diye beğenmediğimiz tulumbacılar, mahallenin iffet ve ırzını beklerlerdi. Şimdi bakıyorsun ki tahsîl etmiş, nâmus düşmanı, canavarı olmuş. Ne oldu bu millete! Bu Türk delikanlısı, nişanlısının yüzüne bakamazdı, kızarırdı yüzü, utanırdı. Şimdi komşusunun, arkadaşının karısına bakmakda. O gözler patlayacak yakında. Ve aynı hakâreti kendileri de görecekler. Hiç unutmasınlar. Tövbe istiğfâr et Allah'a, Allah tövbeleri kabûl eder. Cehâletle yapılan günahlar affolur. Tövbe et, geri dön, rucû et. Allah affetsin. Sonra kaldıramazsın, çok ağır gelir sonra sille. Allah sillesinin sadâsı yokdur, bir vurdu mu devâsı yokdur, davâsı da yokdur.
Dedi, "Evlâdım, biz vaktiyle ihtiyarlara hizmet etdik ama" dedi o ihtiyar, "gençler, zamane gençleri şimdi, onlar bize bakmıyorlar" dedi. "Yaaa, öyle mi?" dedi Hızır aleyhisselâm. "Öyleyse ben senin arkanı sabunlayayım" dedi. "Hay Allah râzı olsun" dedi. Hızır aleyhisselâm ihtiyarın arkasını sabunlamış. İş biter bitmez, ihtiyar dönmüş, "Bak görüyorsun ya" demiş, "vaktiyle biz, ihtiyarlara hürmet etdiğimiz için, Cenâb-ı Allah şimdi beni ne yapdı, seni gönderdi bana, Hızır aleyhisselâmı, Hızır'sın sen" demiş, "benim arkamı sabunlatdı" deyince, Hızır şaşırmış. "Gençler arkamı sabunlamadı ama biz vaktiyle ihtiyarlara hürmet etdiğimiz için Allah benim sırtımı Hızır'a sabunlatdı" demiş.
İki defteri varmış Hızır aleyhisselâmın. Bir tânesi Allah'ı sevenler defteri, diğer defter Allah'ın sevdikleri defteri. İki defter var, sen hangisindensin bakayım? Üçüncü olma sakın hâ! Ya Allah'ın sevdikleri defterine ismin yazılsın, ya Allah'ı sevenlerin defterine ismin yazılsın. Allah'ı seviyor musun, Resûlullah'a tâbi olacaksın. Yalnız sakalla, şalvarla değil, pabuçla değil yalnız. Ahlâk-ı Muhammediyyetle. Sakal sünnet-i seniyyedir, geniş giyinmek hayırlıdır ama hiç bir zaman insan kıyâfetle ne dervîş olur, ne insan olabilir. Câhil adamın başına sarığı giydirirsen hoca olamadığı gibi, bir adam sôfî kıyâfetine girse de kendisi eğer hazmetmediyse eğer ahlâk-ı Muhammediyyeti, çirkin olur yani, çok çirkin olur. Onun için ahlâk-ı Resûlullah'a ittibâ edeceksin. Sakalını da koyverebilirsin. O ahlâk-ı Muhammediyye ile mütehallık isen o sakal sana hakîkaten nûrun alâ nûr olur. Şalvarın da nûrun alâ nûr olur sana. Yoksa kerâmet yalnız sakalda, şalvarda zannediyorsan aldanıyorsun. Onlar kıyâfet-i veliyyullahdır, evliyâullahdır ama insan hiç bir zaman o kıyâfetle evliyâ olamaz. Kıyâfete girmiş olur yani. Darılmak gücenmek yok. Sözümü de ters anlamaya lüzûm yok. Kimsenin de aleyhinde değilim. Ben hak ve hakâikati söylüyorum, isteyen kabûl eder, isteyen kabûl etmez. İş, Allah Resûlüne lâyık olmak.
Hani biliyorsun ya, bazı ahmak adamlar, kesiyoruz dersi, bazı ahmak adam, kendisine kabir hazırlatıyor, kabir. Binlerce lira verip kabir hazırlatıyor kendisine. Öldüğü vakit kabri hazır olsun diye. Böyle şeye kafanı yorma. Öldüğün vakitde seni meydanda bırakmazlar, bir çukura adamı koyarlar. Ama süslü olmaz da dış tarafı, içerisi süslü olur. Bazısının dışı süslü, içerisi harabdır kabirlerin. Bir çok kabirler var dışları çok süslüdür, ziynetlidir fakat içleri harabdır. İçerileri yılan ve çıyan doludur. Bazı kabirlerin dış tarafları harab, içleri mamûr ve cennetin odalarından bir odadır, cennet bahçelerinden bir bahçedir.
Böyle bir zât-ı muhterem, böyle düşünen bir zât, bir veliyyullaha gitmiş, onun velî olduğunu bilmiyor o, "Âh içim istiyor", "Ne istiyor?", "Medîne'de öleyim" demiş, "Medîne'ye gideyim, Peygamber Efendimizin orada öleyim istiyorum" demiş. "Evlâdım" demiş, "güzel bir fikrin var ama, bunu düşünme böyle. Sen Resûlullah'a lâyık olmaya çalış. Peygamber-i zîşâna lâyık olmaya çalış. Yani sen Medîne'ye lâyık olmaya çalış. O vakit sen burada da ölsen seni oraya götürürler" demiş. "Yoksa orada olursan ahlâkın buranın ahlâkı gibiyse, oradan seni buraya atarlar" demiş. Çünkü herkes fevc fevc huzûr-ı Rabbü'l-âlemîn'e götürülecek. Yani böyle birer birer değil. Birer birer ama şöyle. "Hırsızlar gelsin". Milyonlarca adam kalkacak. Sonra birer birer hesâb görülecek. Hırsızlar hırsızlarla, kâtiller kâtillerle, cânîler cânîlerle, zâlimler zâlimlerle beraber. Ârifler âriflerle beraber. Onun için Cenâb-ı Hakk, "يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ yâ eyyühellezîne âmenûttekullahe ve kûnû ma'as-sâdıkîn, ey mü'minler, Hakk'dan korkunuz, sâdıklarla, dürüstlerle, nâmuslularla, mü'minlerle, iyi insanlarla beraber olunuz" diyor Cenâb-ı Allah, Sûre-i Tövbe’de.
“Ama Efendim ben böyle istiyorum” deyince, “Peki öyleyse, ben sana göstereyim” demiş. Şöyle yüzünden perdeyi kaldırıvermiş. İnsanın gözünde perde vardır. O perdeyi sen göremezsin. Allah o perdeyi bir kaldırırsa çok şey görürsün. Ama bir daha gülemezsin, gülmezi güç olur biraz. Şöyle kaldırmış, bir de bakmış ki, Medîne’de ölüp de Resûlullah’ın ahlâkıyla mütehallık olmayanları başka şehirlere atıyorlar, gönderiyorlar. Neyse ahlâk-ı zemîmesi, lûtî ise, diyâr-ı lûta, zânî ise eski devirde zinâ ile helâk olan bir kavmin içerisine atıyorlar onları, gönderiyorlar. Herhangi bir şehirde, Resûlullah sallallahu aelyhi vesellemin ahlâkına bürünmüş, şemme-i Muhammedîyi duymuş, Allah boyasıyla boyanmış kimseleri de Medîne’ye getiriyorlar. Sonra demiş, “Oğlum aklını başına al. Gördün ya, bak görüyorsun, gördün. Sen Medîne’ye lâyık olmaya çalış. Burada da olsan, seni Resûlullah’a vuslat etdirirler”. Acaba anlatabildik mi?
Ey mü’minler! Mücerred Kadir Gecesine işi bırakmayınız. Kadir Gecesi, işte söylediğim gibi, üç yüz altmış beş geceden bir gecedir. Ârif olanlar, ömürlerinin her gecesini Kadir bilirler. Yarın kıyâmet gününde, ibâdet eden mü’minler de üzülecekler, etmeyenler de üzülecek. Edenler, “Keşke bilseydik ibâdetin kadr u kıymetini, daha çok Allah’a kulluk yapsaydık” diyecekler. Yapamayanlar da üzülecekler, “Hiç olmazsa biz bu kadar yapsaydık” diye. Aklını başına al. Son pişmanlık fayda etmez. Ömür geçdikden sonra bir daha geri dönmek yokdur. Kervan bir kalkdı mı gider. Onun için her geceni Kadir bil. Her gününü Bayram bil. Günah işleme, günahdan kaçın. Hakk’ın ibâdet ve tâatına koş. “Ben gencim, sonra ibâdet yaparım” deme. Bunlar helâk olmuşlardır. On iki yaşında bir çocuk, erkek çocuğu on iki yaşına vâsıl oldu mu, kendisine namaz ve oruç farz olur. Hemen evladlarınızı Allah yoluna getirin. Döverek değil, söverek değil, tatlı sözlerle, onları okşayarak Allah yoluna getiriniz. Hısım akrabanız, konu komşunuza sâhib olunuz, onları Allah’a çağırınız. Kötülükle değil, onları hakîr görerek değil, duâ ederek, hem kendilerini Hakk’a getirin, hak sözler söyleyin, hem de aynı zamanda manevî olarak, “Yâ Rabbi bunun kalbini islâma çevir, îmâna çevir” diye duâ etmen lâzımdır. Ve Hakk yoluna getiriniz. Ve ibâdetden kaçınmayınız. İbâdet eden âlî olmuşdur. Allah’a kul olanlar iki cihâna sultân olmuşlardır, Allah’a kim kulluk yapdıysa.
Vay olsun Ramazan’ın kadr u kıymetini bilmeyenlere! Müjde olsun, tûbâ, onlara beşâret veririz ki Ramazan’a hürmet edenler âlî oldular, Hakk’ın cennetine dâhil oldular, günahlardan yundular, tertemiz oldular. Artık bundan sonra, Ramazan’dan sonra günahlara giderek o temiz elbiseyi kirletme! Yakın bir zamanda seni ölüm bulacak, ölüm bulduğu vakitde seni temiz bulsun. Alnın açık, kalbin pâk, Allah’a yarar bir kul, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem bile senin vuslatında senin yanında bulunsun. Bak ne diyorum, bir daha söylüyorum. Ölüm ânında Peygamber senin yanında bulunsun istiyor musun? Onun sünnetini ihyâ et ve dînine hürmetkâr ol ve dînini malınla, canınla, herşeyinle müdafaaya hazır ol. Onun için gözünü budakdan sakınma, ateşden kaçınma. Ölüm ânında Resûlullah gelir sevdiklerine, rûhâniyyet-i Muhammediyye gelir. Allah cümlemize nasîb etsin. Müjdeci melekler mü’minlere haber verirler, “innellezîne kâlû rabbünallahu sümme’stekâmû”, şu kimse ki, Rabbim Allah dedi ve istikâmetde bulunduysa, yani îmânda dâim ve kâim oldu, eline, beline, diline sâhib oldu, Allah’ın emirlerini tutdu, nehiylerinden, yapma dediklerinden kaçındı, bunlara ölüm ânında müjdeci melekler gelirler, onun ameline göre, derecâtına göre, “Ey mü’min! Korkma, mahzûn olma, bak, kim geldi”. “Kim?”. “Sevgilin geldi, Resûlullah geldi sana”. O ânda seninle buluşacakdır, seninle görüşecekdir. Bunu unutma sakın hâ!
Günahkârsa, “Üzülme, korkma, ebedî nârda kalmazsın, Allah’ın rahmeti ilişir. Niye ömrünü hebâya sarf edin” derler. Gene îmânlı olduğu için müjde verirler kendisine.
Onun için bunlar başımıza geleceklerdir. Önümüzde büyük akabeler vardır. Bunları düşünmeyerek günah işeyenler, Allah’a âsî olanlar filan, âkıbetleri korkunçdur. İşleri Allah’ın rahmetine kalmışdır.
Yâ Rabbi, cümlemizi Habîbin Muhammed hürmetine nârından âzâd eyle. Çünkü Ramazan’ın evveli rahmet, ortası mağfiret, âhırı nârdan âzâd olmakdır. Şuraya toplanan ibâdullaha, cümle Ümmet-i Muhammed’e, onlara merhamet et, cümlemize merhamet et Yâ Rabbi. Âsîlerimizi ıslâh eyle. Müşküllerimizi hall u âsân et. Gönüllerimizden hubb-ı sivâyı çıkar, gönüllerimizi aşkullah, muhabbetullah ile münevver kıl. Bizleri tevhîd nûrunda cem eyle. Birbirimize karşı olan nefretlerimizi muhabbete tebdîl eyle. Oruçlunun duâsını kabûl edersin, Habîb-i zîşânın böyle haber vermiş. Düşmanlıkları dostluğa, nefretleri muhabbete tebdîl eyle Yâ Rabbi. Vatanımızın iç düşmanlarını ve dış düşmanlarını sen biliyorsun, sana havâle etdik. Dînimizin düşmanlarını kahr u tedmîr eyle. Âsî olan Ümmet-i Muhammed’i ıslâh eyle. Islâha istidâdları olmayanları kahreyle, ıslâha istidâdlı olanları ıslâh eyle Yâ Rabbi. Kalbleri dîn-i islâma çevir, tevhîd nûrunda cem eyle.
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.
Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 1 Ağustos 1980 (19 Ramazan 1400) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.