Ramazân-ı Şerîf ve Oruç 1 Ramazan 1401

30 Nisan 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Namaz
HUTBE

Kâlallahu te'âla fî kitâbihi'l-azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân, fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh, ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar, yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn.
Sadakallahu'l-azîm

Rabbü'l-âlemîn'in rızâsını almak için, yemeği içmeği terk eden ve Allah'ın davetine icâbet edip, Allah'ın beytinde toplanan ve Allah'ın rızâsını bekleyen âşık-ı sâdıklar!

Tuttuğunuz orucun mükâfâtını yakın bir zamanda göreceksiniz.  Allah sizleri sofra-yı Muhammed'de, habîbinin sofrasında oturtacak ve arşının altında size ziyâfet verecekdir. Bunu size müjdeliyorum. Diyecek ki, "Uzun günlerde, sıcak günlerde, eyyâm-ı hâliyede oruç tuttunuz, benim rızâm için yemediniz, içmediniz. Şimdi gelin, benim habîbimle aynı sofrada oturun, benim ziyâfetimde bulunun" diyecek. Bunu size müjdeliyoruz müslümanlar. Oruç tutanlara söylüyoruz.

Ramazan, Allahu Teâlâ'nın isimlerinden bir isimdir. Ramazan ismi, Allah'ın isimlerinden bir isimdir. Hemen ayın ismi, hem de Cenâb-ı Hakk'ın kendi isimlerinden bir isimdir. Cenâb-ı Hakk bu ismi bu aya tahsîs etmiş, vermişdir. 

Daha önce söylemişdik, Receb ayı, Cenâb-ı Hakk'ın zât-ı ulûhiyyetine isnâd ettiği, şehr-i muazzam, büyük bir ay idi. Şa'bân-ı Şerîf de, Hazret-i Peygamber sallallahu aleyhi veselleme ihsân olunan bir ay idi. Ramazan da Ümmet-i Muhammed'e bahş olunmuş idi. Evveli rahmet, ortası mağfiret, âhiri cehennemden âzâd olmakdır. Tâ Kadir'e kadar, her saat başı, her dakika, binlerce ve yüz binlerce Ümmet-i Muhammed'den affolup, her an her sâniye başı, yüz binlerce Ümmet-i Muhammed'den bir çok kimse, yani cehenneme girmesi farz iken, vâcib iken, Cenâb-ı Hakk Leyle-i Kadir'e kadar her an her saat başı bunların binlercesini cehennemden âzâd eder. Hele iftar vakti olduğu vakit, sofranın kenarına oturulup, boyunlar bükülmüş, yüzler sararmış, kalb Allah'ın sevgisinde, dil Allah'ı zikretmekde, Cenâb-ı Hakk meleklerine ibâhat eder, der ki, "Ben Âdem'i yaratacağım vakit, bana demişdiniz ki, Âdem kâinâtı fesada verir, kan döker demişdiniz. Bakın halbuki onlar bana ne kadar mutîler. Benim emrimle yemeği içmeği terk ettiler. Şimdi benden emir bekliyorlar". 

Ve onda kul ile Allah arasından perde kalkar. Yetmiş bin hicâb vardır. Bu hicâb, senin bildiğin pencere perdesi değil, ma'nevî bir hicâbdır. Bu perde, iftar vaktinde, kaldırılmışdır. Hattâ Cenâb-ı Mûsâ aleyhisselâm Tûr-i Sînâ'da "velemmâ câe Mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehû rabbuh kâle rabbi erinî enzur ileyk" Yâ Rabbi beni aldın Tûr'una benimle konuşuyorsun, mübârek cemâlini de bana göster dediği vakit, Hazret-i Allah buyurdu ki, "Yâ Mûsâ! Şu anda seninle benim aramda yetmiş bin perde var. Ümmet-i Muhammed'e, Muhammedimin ümmetine, sallallahu aleyhi vesellem, O'na bir ay vereceğim, iftar vakti olduğu vakit, aramızda perde kalmayacak" dedi. Ne duâ edilirse Allah kabûl eder. Çünkü sırf rahmetdir.

Tâ Kadir'e kadar, her saat başı, nâra müstehak olmuş zevâtdan yüz binlerce adam affolunur. Tabii Allah'ı seven, Allah'a itâat eden, habîbi Muhammedine gönül verenler ve Hakk yoluna baş koyanlar, Allah'a mutî olanlar, bundan istifâde ederler. Allah'a karşı âsî olanın işi Allah'ın rahmetine kalmışdır. Kadir olduğu vakit, her saat başı, o güne kadar affolunan, mağfirete lâyık olan zevâtın adedince kulları Allahu Teâlâ mağfiret eder. Ramazanı oruçla geçiren ve geceleri ihyâ eden, terâvihini, namazını kılan bir mü'min, bayram sabahına eriştiği vakit, anasından doğduğu gibi, tertemiz pâk olur. Doğan çocuk nasıl ma'sûmdur, günahsızdır, öyle olur. Yalnız kul hakkı müstesnâdır.
Efendiler! Kul hakkına çok dikkat ediniz! Alnın secdede çürüse, dizlerin devenin dizleri gibi nasır tutsa, tahiyyatda ve secdede, kul hakkı varsa güçdür. Aman kul hakkından kaçınınız! Aman kul hakkından kaçınınız! Aman kul hakkından kaçınınız! Ve kâfir hakkından ve hayvan hakkından ve kul hakkından kaçınınız! Kul hakkı müstesnâdır. Allah ile kul arasında olan bazı suçlar vardır, Allah, onları affeder. Hattâ Fahr-i Risâlet sallallahu aleyhi vesellem bunu bize bizzat göstermişdir. Sormuş, "Kime vurdumsa gelsin, işte burda ortadayım, gelsin bana vursun. Kimden aldımsa gelsin benden alsın". Bu kim bu? Rahmeten-lil-âlemîn olan peygamberimiz. Bize bu şekilde i'lân ve ta'lîm etmişdir. Kul hakkından kaçınmak lâzımdır.

Haramzâdeliği açıkgözlük diye bilmek, halkı kandırmak, filan insan olana lâyık şeyler değildir. Açıkgöz, Allah yolundan yürüyen, sırât-ı müstakîmde sâbit olan, Allah'a vuslat eden kişidir. Açıkgöz adam odur. Sahtekârın evveli tatlı, nihâyeti acıdır. Hem maddî hem manevî böyledir. Onun için Ramazan geldi, Allah bize bir temiz elbise giydirecek, artık onu kirletmeyelim. Hakk yolunda bulunalım ve Allah'ın emirlerini seve seve yerine getirelim, nehiylerinden Allah'dan korkarak kaçınalım. 

Şimdi müslümanlar! Bütün kitâblar, yani Tevrat, Zebûr, İncîl ve Kur`ân, zannediyorum yalnız Zebûr hâriçdir, Tevrat ile İncîl ve Kur`ân-ı Mübîn, Ramazanda nâzil olmuşdur. Hazret-i İbrâhim halîlullahın suhufu da Ramazanda nâzil olmuşdur. Birçok enbiyânın kitâbları da Ramazanda nâzil olmuşdur. Bu ay Kur`ân ayıdır. Çünkü Kur`ân Allah'ın bir ipidir. Bir ucu kullara sarkıtılmış, bir ucu yedullahdadır. Kim ona sarılırsa muhakkak canını, hem dünyâ rezâletinden hem âhiret felâketinden korur. Kim Kur`ân'ı terkederse, maksadımız Kur`ân'ın kağıdı, kabuğu değil, Allah'ın emirlerini ve nehiylerini kim tutmazsa, o adam, o ipi bırakmış demekdir ki felâkete hazırlanmışdır. Her kim ki, meal kusûr ve'l-küsûr, Allahu Teâlâ'nın ipine sarılmışdır, hablullaha sarılmışdır ki Kur`ân hablullahdır, Cenâb-ı Hakk onu kendi katına ve kendi indine çekmişdir.

Demek oluyor ki, kullar ile Allah arasındaki yaklaşma Ramazanda oluyor, Ramazan ayında. Onun için bunun kadr u kıymetini bilelim. Âşikâre isyân etmeyelim. Bazı oruç tutmayan kardeşlerimiz var, oruç tutmuyorlar fakat âşikâre yiyiyorlar. Bu hiç doğru değildir. Bak! Komşumuz bir hıristiyan olsa, yâhud lâ dînî olsa, yani dinsiz olsa, ölüsü olsa, insan insana radyosunu açıp, onun mâtemine karşı şarkı dinleyemez. İnsansa ama. İnsan sûretinde hayvansa ona bir sözümüz yok. Öyleyse bir mü'min oruçluyken onun karşısında sigara içen bir adam, bir defa bırak günahını, âdâb-ı muaşeretden bî-haber bir kişidir. Yani terbiyesiz demekdir. Papa bile, papa bile hıristiyan âlemine ilan etmiş de, "Müslümanların orucuna riâyet ediniz, hürmetkâr olunuz" demiş. Onun için insan bir seferde de olsa, veyâhud hasta da olsa, şerîat ona orucunu yemesine müsâade etse dahi, insan edeb bakımından bunu gizlemelidir, cemâat-i islâmiyyeye karşı, cemiyyet-i islâmiyyeye karşı. Size ufak bir misâl verelim ve dersimize nihâyet verelim. Bak! Ramazana hürmet eden bir kimsenin, erişdiği mağfiret-i ilâhiyyeye. Sana büyük bir ders olsun. 

Müslümanlar! Mecûsî demek ateşperest yani ateşe tapan demekdir. Yani ateşe taparak Allah'a şirk koşarlar. Bir Ramazan günü bir ateşperestin çocuğu, eline ekmek almış, sokağa çıkmış. O mecûsi onu hemen görmüş, kulağından tutmuş, "Ayıp! Müslümanlar oruçlu, git ekmeğini yemeğini içerde ye!" demiş. "Ramazan" demiş. Çocuk da ekmeği içerde yemiş. O mecûsî ölmüş, Bağdad şehrinin ileri gelenleri o mecûsîyi cennetde görmüşler. Demişler ki, "Yâhu mecûsî cennete girmez, senin burda ne işin var?". Demiş ki, "Ben mecûsîydim, ölünceye kadar, ölüm ânına kadar yani gargaraya kadar. Tam melekü'l-mevt bana geldi, rûhumu kabz edecek, Allah melekü'l-mevte buyurdu ki, 'Onun rûhunu kâfir olarak, mecûsî olarak kabz etme, o benim Ramazanıma ve mü'minlerime ve benim Muhammedimin getirdiği kitâba hürmetkâr olduğu için onu îmân ile göçür, rûhunu îmân ile kabz eyle', ben, son nefesde bana îmân nasîb olduğu için cennete girdim" demiş.

Şimdi bunun ters tarafı da var. Bazı ahmaklar da, "Allah'ın bildiğini ben kuldan niye saklayayım?" diye kendi kendilerine bâtıl bir mantık, böyle bir kıyas yaparlar. A kardeşim! Allah'ın bildiğini kullardan saklamasaydık, ne ben çıkar burda sana karşı konuşabilirim, ne de sen benim karşıma gelip beni dinleyebilirdin. Daha açığını söyleyeyim ben sana. Allah'ın bildiğini kuldan saklamıyorsan çıkar pantalonunu, donunu, sokakda dolaş. Çünkü Allah biliyor, görüyor. Bunlar bâtıl olan şeylerdir, bâtıl kıyaslardır. Namaz kılmaz, "Niye kılmıyorsun?" diye sorunca, "Benim kalbim temiz, sen kılanlara bakma" der. Yâhu de ki, "Kılamadık, kılamıyorum, Allah beni affetsin", "Yâ Rabbi sen namazı bana kıldır, sevdir, tattır". Allah sevmese, seni buraya almaz bugün, oruç tutmak sana nasîb olmaz. Allah'ın oruca ihtiyâcı yok. Zâhirede, orucu sen tutuyorsun, namazı sen kılıyorsun, hakîkatde, Allah sana oruç tutturuyor, Allah sana namaz kıldırıyor. Bildiğin gibi değil hâdisât, senin bildiğin gibi değil. "Niye kılmıyorsun?" diye soruyorsun, "Benim kalbim temiz, sen kılanlara bakma, onlar şöyle onlar böyle" diyerek bir de mü'min kardeşleri hakkında sû-i zan ederek bir takım şeyler söylüyor. Öyle söyleyeceğimize, daha güzeli böyle, "Yâ Rabbi, kılamıyorum, yapamıyorum, bana namazı sevdir, bana namazı kıldır, tevfîkini refîk et" diye söylesene. "Kılanlara ne müjde. Kılanlar ne güzel kılıyor, ben yapamıyorum, niçin yapamıyorum. Yâ Rabbi ben kötü bir kul muyum ki beni huzûruna almıyorsun" de ve Allahu Teâlâ Hazretlerine yalvar, ağla, iste.

Bakıyorsun oruç tutmuyor, "Niye?" diye soruyorsun, "Benim kalbim temiz" diyor. Ne kadar güzel söylediğin söz, inşaallah böyle olur. Hem kalbin temiz olsun, hem vücûdun temiz olsun, hem özün hem gözün hem sözün temiz olsun. Daha güzel olur o. Onun için mü'min kardeşlerim, câmilere ve cemâata gidiniz. 

Gene burada bir şey daha söyleyeceğim. Kendilerine zekât vâcib olan zevât yani zenginler, Ramazan'ın bidâyetinde fukarâ-yı müslimîne zekâtlarından versinler ki, onlardan aldığı zekât ile fukarâ kendilerine yiyecek ve içecek temin etsinler. Daha büyük ecre girerler. Ma'lûm-i ihsânınız, zekât evvelâ hısım akrabandan fakîr olanlara, yakın bildiğin fakîrin hakkıdır. Zengin bir kimse zekât alamaz. Sarıklı hoca da olsa gene alamaz. Fukarâ olması şerâitdendir. Zekât fukarânın hakkıdır. Bunu hemen veriniz.

Oruç üç nevidir. Birisi yemez, içmez, cinsî münâsebetden kendini korur. Bu, avam orucudur. Sen yedi a'zânla oruç tut. O vakit kazanacaksın, iyi olacak. Bu üç a'zâyla oruç tutmak, bu da bir meziyyetdir ama sen işi ilerlet yedi a'zânla oruç tut. Hakk'ın sevmediği yere bakma, Hakk'ın sevmediği kelâmı dinleme, Allah'ın sevmediği sözü konuşma, helâl lokma ye, ırzına iffetine sâhip ol, gözünle ihânet etme kimseye, göz orucu tut, kulak orucu tut, ağız burun orucu tut, kalb orucu tut, kalbine Hakk'dan başkasını sokma ve zikrullah ile meşgûl ol. İnşâallah mükâfâtını göreceksin. Yakın bir zamanda göreceksin.

Yâ Rabbi, bugün de senin davetine icâbet ettik, senin mescidine, evine geldik, bizi buradan boş çevirme. Hulûlüyle müşerref olduğumuz Ramazân-ı mağfiret-nişânı cümlemiz hakkında müteyemmin ü mübârek eyle. Bütün ay içerisinde senin rızânı tahsîl eden, senim emirlerine mutî' olan  ve senin emirlerini seve seve tutan âşıklar zümresine isimlerimizi kaydet. Bizi sefihlerden, âsilerden ve günahkârlardan kılma yâ Rabbi. İftar vaktinde nârından âzâd ettiğin zümreye dâhil eyle. Oruçlarımızı kabûl et.

Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.

Rahmet güneşi doğmuş mâh-ı Ramazân'dır bu
Kerem-i Kerîm yağmış mâh-ı Ramazân'dır bu
'Âlem-i melekûtda bir şân u şerâfet var
'Arşı bürümüş nûru mâh-ı Ramazân'dır bu
Meydân-ı hidâyetdir menzil-i se'âdetdir
Bu ümmete devletdir mâh-ı Ramazân'dır bu
Bir bak ki Hudâ n'eyler sâimleri seyreyler
İftâr sâ'atında Hakk mâh-ı Ramazân'dır bu

www.muzafferozak.com

Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 3 Temmuz 1981 (1 Ramazan 1401) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön