Azîz ve nezîh ve Hakk'a âşık, Hakk rızâsına tâlib, Mahbûb-i Kibriyâ olan Muhammed Mustafâ'ya kalble bağlı ve Resûl-i Ekrem'i her şeyinden ziyâde severek îmânını kemâle erdirmiş, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb olarak buraya gelmiş ve Hakk'ın kitâbına kulak vermiş olan mü'minler!
Ramazan ayı, çok muhterem ve mübârek bir ay. Geçen hafta da hutbemizde söylemiş idik. Kullar ile Allahu Teâlâ arasındaki münâsebetlerin yani kütüb-i semâviyyenin yani semâdan inen kitâbların cümlesi Ramazân-ı Şerîf'de nâzil olmuşdur. Bir kitâb müstesnâ olmak üzere. Hele bâhusûs ahkâmı eskimeyecek olan, dâimâ genç ve dinç, mü'minlere şifâ, kâfirlere hüsrân olan kitâbımız ki Kur`ân-ı Mübîn Ramazân'da Kadir Gecesi, Leyle-i Kadir'de inzâle başlamışdır, nüzûl etmeye başlamışdır. Ve yimi üç senede Resûl-i Ekrem'e âyet âyet nâzil olarak, lüzûm oldukça, lüzûm oldukça, böylece tamamlanmışdır. Yirmi üç senede. Ve onadan sonra bir daha ne kitâb gelir, ne peygamber gelir. Son nebî ve son resûl, cümle resûllerin seyyidi, sultânı olan Allah'ın sevgilisi, bizim sevgilimiz, bizim peygamberimiz, Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâmdır ki cümle peygamberlerin seyyidi ve efendisidir. Mahşer gününün sâhibidir. Makâm-ı Mahmûd'un sâhibidir. Şefâat-i kübrâ ona verilecekdir, onun sâhibidir. Livâ-yı Hamd'in sâhibidir. Cümle enbiyâ onun sancağı altına cem olacaklardır.
Elhamdülillah ki biz O'nun bendesiyiz, inşâallah mahşerin şiddetini ve dehşetini görmeyeceğiz, arşın gölgesinde, O'nun sancağı altında cem olacağız ve mübârek ellerinden ve Hayder-i Kerrâr Efendimizin mübârek ellerinden ve Cenâb-ı Hasan'ın ve Hüseyn'in mübârek ellerinden, aleyhimüsselâm, Âb-ı Kevser'den içeceğiz inşâallah. Şöyle davet olunacağız, "Dünyâda emrime imtisâlen yemeği içmeği terk etmişdiniz, gelin şimdi Habîbim Muhammed'in elinden, Hayder-i Kerrâr'ın yedinden, Haseneyni'l-Ahseneyn'in yedinden Âb-ı Kevser'den için" denecek ve arşın tahtında Allah'ın sofrasına oturacağız inşâallah. Oruç tutan mü'minlere, lutf ü kerem ü ihsân-ı ilâhiyye.
Ve bir zümre halk ki bunlar bilâ hesâb velâ azâb mahşere yerine uğramadan, mîzân görmeden, kitâbları okunmadan, doğru cennete gönderilecek. Bunlar Allah'a gizli ibâdet edenler. Gizli ibâdetin başında da oruç gelir. Çünkü ben şimdi karnımı doyurup buraya gelip çıksam bu kürsüye, sen ben tok muyum aç mıyım bilmezsin. Bu ibâdet Allah ile benim aramdadır. Senin de öyle değil mi? Onun için gizli ibâdetlerin başı oruçdur. Allahu Teâlâ her ibâdetin karşılığındaki mükâfâtı bildirmiş, cenneti, oradaki bulunan nehirleri, ırmakları, köşkleri, sarayları, hûrileri, gılmanları, vildanları bildirmiş, oruç hakkında demiş ki Cenâb-ı Hakk, "Ene üczî bih". "Ene üczî bih". Manâsı "Ben onu mükâfâtlandıracağım demiş Cenâb-ı Hakk. Gizlemiş Allahu Teâlâ Hazretleri. Onun için yarın mahşer gününde, "Ey Ramazân-ı Şerîf'e hürmet eden, gündüzleri nefislerini yemekden içmekden alıkoyan, geceleri uykularını Kur`ân okuyarak, Allah ile konuşarak terk edenler! Gelin arşın gölgesinde sofra-i ilâhîye" diye Allahu Teâlâ kendi sofrasında bize iftar verecek. Takdîm olunacak olan nimet, ilk nimet, havyardır. Resûl-i Ekrem öyle söylüyor, sallallahu aleyhi vesellem. Bu mükâfâta inşâallah ereceğiz.
Bilâ hesâb velâ azâb cennete bir takım zümre giderler. Melekler bunlara sorarlar, "Hesâb gördünüz mü? Defterleriniz okundu mu? Mahşere uğradınız mı?". "Allah bizi buraya gizli olarak aldı. Siz kim oluyorsunuz bize hesâb soruyorsunuz" diye, meleklere o giden zümre böyle der. Bunlar kim acaba, biliyor musun? Başda oruç tutan mü'minler. Allah oruçlarımızı kabûl etsin.
Şimdi, mü'minler! Böyle biraz, azıcık karıştıralım bu oruç meselesini. Oruç üç türlü tutulur. Bir. İnsan, yemez, içmez, bir de cinsî münâsebetden kendisini berî tutar. Fecr-i sâdıkdan tâ gurûb-ı şemse kadar. Yani fecir zamânından güneş batasıya kadar. Diğer a'zâlarını korumaz. Bu adam yalnız farzı yerine getirmiş olur. Kulağınla gıybet dinlemiş, gözüyle harama bakmış filan, gözüne sâhib olamamış. Lüzûmlu olan nedir bilir misin? İnsan gözünü terbiye etmeli, özünü terbiye etmelidir. "Efendi, kadın çıplak geziyor, bakmayalım mı?". Evlâdım, kadın çıplak geziyorsa, Allah senin gözüne perde indirmişdir, kapak vermişdir, bakmayacaksın. O kapamıyorsa, sen kapayacaksın. Ve bu nefsini bir an önce ıslah etmen lâzım geliyor. Sonra bakdığın kadın bir kimsenin annesidir, ya kız kardeşidir, ya evlâdıdır. Senin kız kardeşine, annene, evlâdına laf atsalar, baksalar râzı olur musun? Kendine râzı olmadığın şeye başkasına nasıl râzı olacaksın, yapacaksın o işi. Evvelâ kendine iğneyi sok sonra başkasına çuvaldızı. Yapma öyle şeyler. Mü'mine ve Muhammedîlere, âşık-ı sâdıklara, Allah'ın kullarına yakışmaz. Bu sıfatları at. Özün sözün erkek olsun, merd ol. Merd ol ve nefs-i emmârene dizgini vur. Gözünü haramdan sakın ve gözünü tathîr et, temizle gözünü. Gözünü temizlemezsen, gözünü patlatırlar sonra. Gözünü temizle. Gözünü temizle kötülükden, hâin bakmakdan, kötülükden gözünü temizle, gözüne ibret nimetini koy, ibretle bak. Buna çalış. Yani zâhirimiz adam olduğu gibi batımızı da adam etmeğe çalışmamız lâzım geliyor. Buna da biraz gayret lâzım bizim için. Uğraşmak lâzım yani.
Evet. Allahu Teâlâ, gizli ibâdet edenleri cennete gizli olarak alacak. Gizli ibâdetin başında da ilk oruç gelir. İşte dediğim gibi, sen yâhud ben yesek gelsek buraya, kimse bizim ahvâlimizi bilmez, Allah ile kendi aramızda. Gizli ibâdetdir oruç. Ve avâmın orucu da bu. Yemek içmekden kendini men etmek, bir de cinsî münâsbetden kendini berî tutmakdır. İkinci nevi oruç, daha yüksek zevâtın orucu, yemeği içmeği terk, cinsî münâsebeti terk ve aynı zamanda yedi a'zaya oruç tutturmak. Gözüyle harama bakmamak, kulağıyla kötü kelâm, gıybet dinlememek, lisân ile küfü, sebb yapmamak, şetm etmemek, kimsenin kalbini kırmamak. Hattâ birisinden zulüm dahi görsen karşılık vermeyeceksin. Müslümansın sen. "Ben oruçluyum kardeşim" diyeceksin. "Ben oruçluyum, ne söylersen söyle, oruçluyum". Oradan yürüyeceksin. Evet, ikinci derecenin orucu. Yüksek derece bunlar. Gözüyle harama bakmamak, kulağıyla haram dinlememek, lisânıyla şetm etmemek, adam çekiştirmemek, gıybet etmemek. Hiç yakışmaz zâten insanlara ama. Bu illetler kadınlarda vardı şimdi zamânımızda erkeklerde de zâhir olmaya başladı. Hele câmi cemâatinde. Maalesef bunları görüyoruz ve şâhid oluyoruz. Hiç yakışmıyor câmi cemâatine. Çünkü İblis, oradan müslümanların ibâdet ve tâatını yıkmak istiyor. İşte şalvarı vardı yokdu, sakalı vardı yokdu, kesdiydi, kesmediydi diye böyle yüzüne karşı söylemeyeceği sözü, söyleyemeyeceği sözü arkasından.
Zâten yüzüne karşı söyleyerek kalb kıranla, arkadan söyleyip de kalb kırana veyl vardır, azâb vardır. "وَيْلٌ لِكُلِّ هُمَزَةٍ لُمَزَةٍۙ veylün li külli hümezetin lümeze" âyet-i kerîmesinin tefsîrinde böyledir. Yüzüne karşı konuşarak kalb kırmak. hele iyilik yapdığın adamın kafasına yapdığın iyiliği söylemek, başına vurmak. Yapdığın iyiliği ibtâl etmiş olursun. "Açdın, ben seni doyurmadım mı?". "Sana pantolon giydirmedim mi?" filan böyle, bütün yapdığın hayır hasenât ibtâl olunur. Yapdığın iyiliği, şöyle babalarımızın söylediği gibi, yap bir iyilik at denize, balık bilmezse, Hâlık bilir. Karşındaki adamdan mukâbilinde iyilik beklemeyeceksin, teşekkür de beklemeyeceksin, bir mükâfât da beklemeyeceksin. Ancak yapdığın iyiliğin karşılığını yerin göğün sâhibi, bilinen ve bilinmeyen âlemlerin mâliki olan, Rahmân ve Rahîm olan Allah'dan bekleyeceksin. Bunu gözönüne al, öyle iyilik yap. Onun için Cenâb-ı Hakk Ehl-i Beyt-i Mustafâ'yı Sûre-i İnsân'da medh ederken, "وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪ينًا وَيَت۪يمًا وَاَس۪يرًا ve yut'ımûne't-ta'âma 'alâ hubbihî miskînen ve yetîmen ve esîrâ, onlar sevdikleri taâmı seve seve yetîmlere, yoksullara ve esîrlere verirlerdi" diyor.
Kim onlar? İmâm-ı Ali kerremallahu vecheh, bir hâdise olmuş, böyle bir hâdise, Cenâb-ı Fâtımetü'z-Zehrâ. Haseneyn hasta olmuşlar, hasta olunca Cenâb-ı Hakk'a nezretmişler, oruç nezretmişler. "Yâ Rabbi evladlarımıza sıhhat verirsen, oruç tutacağız Yâ Rabbi" demişler. Onlar da sıhhat bulunca nezirlerini yerine getirmişler. Akşam üstü ifatr sofrasını hazırlamışlar, yapabilecek misin bakayım, iftarlığı hazırlamışlar, kapı çalınmış. Bir miskîn gelmiş. Miskîn, sümüğü akıyor manâsına değil, akşama yiyeceği olmayan kimse. Arabda miskîn yoksul kimseye derler. Bizim Türkçede sümüğü mümüğü akıyor filan sersem adama miskîn derler. Öyle değil. Fakîr geldi yani. "Şey'enlillah yâ İmâm" dedi. Olduğu gibi iftar tepsisini fukarâya vermişler, miskîne. Suyla bozmuşlar oruçlarını, ikinci gün oruç tutmuşlar.
Yapabilir misin? Bunlar Ehl-i Beyt-i Mustafâ. Hazret-i Ali kerremallahu veche'ye sormuşlar demişler ki, "Yâ Ali, zekât kaçda kaç?" demişler. "Size göre kırkda birini vermek, bize göre hepsini vermek. Hattâ üzerine kelleyi vermek" demiş. Hâlâ sen paraya kıyamıyorsun, zekâtı vermeye. O zekâtını vermeye kıyamadığın paranın, yılan olacağını, yarın yevm-i kıyâmetde senin boynuna dolanacağını, hem Allah Kur`ân'da hem de hadîs-i peygamberîde Peygamberimiz haber veriyor. "سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا se yutavvikûne mâ bahilû, onların bahl edip veremedikleri mallarını onların boynuna dolayacağız" diyor Allah Kur`ân-ı Kerîm'de. Gene Ebâ Hureyre Resûl-i Ekrem'den rivâyet ediyor, "Zekâtı verilmeyen mallar, iki başlı yılan olur ve sâhibinin koynunda bulunur ve mahşer yerinde boynuna dolanır. O kendini kurtarmaya çalışır, yılan der ki, 'niye benden kurtulmak istiyorsun, dünyada pek sevdiğin ben senin parandım, herkesden gizler ve saklardın beni, şimdi benden kurtulmak mı istiyorsun' diyecek".
Mal kendinin mi zannetdin sen? Ne zannediyorsun malı? Neyine güveniyorsun? "Efendim, zenginim ben". Öyle nice zenginler öldüler de çocukları sokaklarda süründü, haberin var mı? Merhamet edersen merhamet olunursun. Sen babasız büyüdünse, yetîm büyüdünse, yetîmlere merhamet edeceksin. Bilmiyorsun sen yetîmliğin ne olduğunu. Bayram geliyor. Bayram, zengin çocuklarına güzel bir gündür. Zenginler için mühim bir gündür. Dostlarıyla, ahbâblarıyla kavuşurlar, güzel güzel nimetler, taâmlar yerler. Güzel elbiseler giyerler, giysiler giyerler sırtlarına. Ama fukarâ için gâyetle korkunç bir gündür. Çocuklar ağlar, "Baba alsana elbise". Görür. Çocuk anlamaz ki yokdan. Onun için bu gözyaşını sileceksin. Akşam olduğu vakitde, yatağına girdiğin vakitde, vicdânın müsterih olacak, "Ben bugün kaç kişinin gözyaşını sildim" diye düşüneceksin.
Ey zengin! Mal benim diyen! Senin değil, Allah'ın. Bugün kaç kişinin gözyaşını sildin? Kaç tâne garîbi giydirdin? Kaç tâne açı doyurdun? Kaç tâne susuza su verdin? Yarın için, kıyâmet günü için ne hazırladın? "Ne yapdım ben bugün", bunu düşünüyor musun hiç? Yatak senin için bir kabir remzidir. Yakın zamanda yalnız başına yatacaksın, kabre gireceksin. Her şeyini bırakıp. Altunlarını, gümüşlerini kilitleyenler! Allah diyor, ben demiyorum, semâvâtın ve ardın Rabbi ve bilinen ve bilinmeyen âlemlerin Allah'ı, bizi yokdan vâr eden, bizi öldürecek, tekrar diriltecek olan Allah. Ha bir kişiyi diriltmiş, ha milyonları diriltmiş. Neden halk olunduğunu unutdun da şimdi bir daha bundan sonra dirilmeyeceğini mi zannediyorsun yani. Menîden halk olundun. İğrenç bir su parçasından halk olundun. Seni menîden halk eden Allah tekrar öldürüp diriltemeyecek öyle mi! Öyle mi zannediyorsun? Diriltecek ve bu verdiği nimetlerin hesâbını soracak. Hattâ yaz gününde içdiğin soğuk suyun dahi hesâbı sorulacak. Burada karnını etliyle sütlüyle doyururken komşun açsa îmânın kemâlde değildir bir defa. Hazret-i Muhammed'i sevenler yapamaz bunu. Bunu yapamazlar Hazret-i Muhammed'i sevenler. Kitâbım Kur`ân diyen bunu yapamaz.
Kaç kişiyi doyurdun Ramazan'da, gönül aldın? Adam doyurmayı enâyilik mi zannediyorsun? O vakit kendin enâyi olursun. İftara adam çağırınız, fukarâyı çağırın, fakîrleri. Komşularını da çağır, gönül de al. Ziyânı yok. Sarhoşlara git de Şeytan yoluna nasıl para sarf olunduğunu gör, sen de Allah yoluna parayı öyle sarf et. Her akşam yirmi kişiye içki ısmarlıyor, binlerce lira veriyor. Sen de Allah için ver be! Hiç ibretin yok mu senin gözünde! Onlar Şeytan için veriyorlar, sen Allah için ver. Bugüne kadar Şeytan için verdinse, bundan sonra orayı kes, Allah için ver, biraz yatırım yap istikbâl için.
Gene bir yerde, âvânı ve yârânı ile, dalkavuklarıyla giden için söylüyor Cenâb-ı Hakk, kabire girdiği vakitde soracaklar, "Yalnız mı geldin! Hani adamların, hani arkadaşların, hani âvânın, hani dalkavukların, neredeler!. Yalnız mı geldin!".
Efendi! Hikâye diye dinleme bunları benden! Olacak bunlar! Muhbir-i Sâdık Muhammed haber verdi, sallallahu aleyhi vesellem. Olacak, bitdi.
İslâm beş şey üzerine binâ kılınmış. Bu binâyı yap. Tevhîd etdin, "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah", cehennemin kilidini kilitledin, ateşini söndürdün, cennetin miftâhıyla açdın. Cennet miftâhı o. Sekiz cennet kapısını açdın. Neyle? "Lâilâheillallah" anahtarıyla. "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah" anahtarıyla açdın cennetin sekiz kapısını. Yedi cehennemi de kilitledin bununla. Yedi tamuyu söndürdün. Cennetin yüz derecâtına sâhib oldun. Sonra bu îmânını muhâfaza et. Nedir o? Bu îmân, mücerred rüzgarlı havada yanan muma benzer. A sultânım efendim! Bunun etrâfına fener çevir. Beş vakit namaz. İslâm'ın temellerinden birisi. Yani îmân mumunu muhâfaza edecek olan fener. İki. Oruç. Senede bir ay, Ramazan'da. Hele eyyâm-ı sâirede tutabiliyorsan tut, tutamıyorsan dilini tut, kimsenin kalbini kırma. İyilik yaparsan yap, yapmazsan fenâlık yapma hiç olmazsa.
Görmüyor musun musallâya getirilenleri? Senin benim gibi insandı onlar da. İmam soruyor, imamın haberi yok kendinden, "Nasıl biliyorsunuz bunu?" diye soruyor. Kimisi, "İyi biliyoruz" diyorlar, ağlıyorlar, kimisi "İyi biliyoruuuzz" diyorlar ne olduğunu. Halka yalan söyletme. Halka yalancı şâhidlik yaptırtma.
Yolculuk var. Şarkıyı dinlediğin vakitde, yolculuk şarkısını, hatırla. Yolculuğu hatırla. Sana başka şeyi hatırlatmasın o yolculuk var yolculuk. Sana âhireti hatırlatsın o yolculuk var yolculuk. Saçına sakalına ak düşdü, hâlâ uslanmadın, oyundan kendini geriye alamıyorsun. Çocuk musun sen! Memlekete yararlı ne iş yapabildin? Haydi soruyorum. Sor bakalım kendine. Allah seni hesâba çekmeden, kendini sen bir hesâba çek bakayım haydi. Saçın sakalın ağarmış hâlâ oyundasın sen, kafan oyunda işliyor. Bırak bunları. "Efendi, hiç keyfimiz yok". Var keyfin. Sana ben içki sunayım ki bir daha ayılma hiç. Allah Muhammed aşkı. Onları sev, zarar etmeyeceksin. Öyle bir sarhoş olacaksın ki, nâr-ı cehennem nûr olacak. Sana Hazret-i Muhammed âgûşunu açacak. Âlemlerin Rabbi cemâlinden gıtâyı yani perdeyi kaldıracak, sana cemâlini gösterecek bu âlemde. Nereye baksan O'nu göreceksin sonra.
İkinci. Oruç. İkinci kısmın orucunu söylüyorduk. Birinci kısmın orucu, avam orucu, yemek içmekden kendini men etmek, bir de uçkurunu tutmak. Uçkurunu böyle tutmak değil yani cinsî münâsebetden kendini muhâfaza etmek. Her dâim böyle yap. Sözümü iyi dinle şimdi. Ramazan'da yemek içmeyi terk etdiğin ve cinsî münâsebetden geri durduğun gibi, Ramazan hâricinde de haramı yeme, haramdan oruçlu ol. Allah'ın men etdiği şeyi içme, ona da oruçlu ol Ramazan hâricinde. Cinsî münâsebetden geri dur, gayr-ı meşrû işe yanaşma, yapışma. Yakışmaz sana. İnsansın sen. Acaba anlatabildim mi?
İkinci sınıf oruç. Yemek içmeyi terk, cinsî münâsebeti terk. Gözünle harama bakmayacaksın, ibretle bakacaksın. K ulağınla kötü söz işitmeyeceksin. Söylüyorlar. Oradan yürü, hemen terk et o meclisi.
Bak Efendiler! Ramazan münâsebetiyle câmiye geldiniz memnûn oldum. Bu bir îmân alâmeti ve inşâallah istikbâlde de sizlerin beş vakit namaz kılacağınıza kâil oluyorum, Allah da bize bunu böyle ilhâm ediyor, böyle bildiriyor. Bir îmân alâmetidir bu. İnşâallah Ramazan'dan sonra da böyle beklerim sizi câmiye, Cuma'ları filan. Gelmelisiniz câmiye, Cuma'ya gelmelisiniz. Beş vakit namazı kılmalısınız kardeşim. Bak görüyorsun ya, Ramazan bir derken on beş oldu. Ömür de böyle. Dün çocukduk, mahallede oynuyorduk. Sonra genç olduk. Sonra dinç olduk. Şimdi ihtiyar olduk, yürüyemiyoruz.
Genç! Sana söylemiyorum. Sana da söylüyorum ama sen bilmiyorsun daha ihtiyarlığın ne olduğunu. Yarın suyu içeceksin, miden hazmetmeyecek, içdiğin suyu çıkaramayacaksın. O hâle geleceksin. O gün gelmeden namaz kıl be! Bir gün gelecek açlığa tahammül edemeyeceksin, o gün gelmeden oruç tut, alıştır kendini.
Ayaklarıyla kötü yere gitmeyecek, ikinci sınıf oruç tutanlar, elleriyle kötü tutmayacaklar, kötü yazmayacaklar, kötü söylemeyecekler. Zâten mü'min tatlıdır, tatlıyı sever. Tatlı manâsına, helva manâsına, baklava manâsına değil, mü'minlerden kötü söz zâhir olmaz. Mü'minlerin özü kötü değildir. Mü'minlerin elinden kötü şey zâhir olmaz. Mü'minler kötü yere gitmezler. Allah'ın sevgilileri, hayır hasenât varken ne işi var Şeytan yollarında.
Bak söylüyorum size, hepimizin başına gelebilir, hepimizin başına gelmişdir belki, geçmişdir. Olabilir. İnsanız. Dünyâda günahsız bir kişi var, masûm olarak. İrâdesi Hakk'da olduğu için. Hazret-i Muhammed Mustafâ'dır. Diğer peygamberlerden zelle sâdır olmuşdur, diğer nebîlerden. Şimdi bir kaç şey söyleyeceğim sana, bu tavsiyelerimi tutarsan bu işlerden vazgeçeceksin. Meselâ, "Efendi, ben içkiyi bırakmak istiyorum ama bırakamıyorum bir türlü" dersen bana, öğreteceğim sana şimdi bunun usûlünü. Evvelâ Allahu Teâlâ'ya kalbini verdikden sonra, "Yâ Rabbi, ben bundan istikrah etmek istiyorum, beni bundan vazgeçir. Her şeye kâdir u kayyûm sensin" diyerek gözyaşı dökdükden sonra içki arkadaşlarını terk edeceksin evvelâ. içki arkadaşlarını terk etmeden içkiyi terk edemezsin. Onlar seni yoldan çıkarırlar. Ben sana ilaçlarını söylüyorum. Kumar oynuyorsun, kumarı terk etmek istiyorsun değil mi? Evvelâ kumar arkadaşlarını terk edeceksin, kumar arkadaşlarını. Kiminle oynuyorsun, onların yanına gitmeyeceksin. Sonra Allahu Teâlâ'ya, "Yâ Rabbi, ben bu kötü huydan vazgeçir yâ Rabbi" diye Allah'a yalvaracaksın. O vakit kurtulursun. Her şey böyle. Kötüyle düşüp kalkdığın müddetçe kendini sen kurtaramazsın. Çamurun içine düşmüşsün, manevî çamurun içerisine. Kurtulmak için elini attıkça tuttuğun yer kopar ve gene tekrardan çamurun içine yuvarlanırsın.
Birincisi avam orucu. İkincisi havass orucudur, yüksek derece. Yedi a'zâsıyla. Ayağıyla kötü yere gitmemek, eliyle kötüyü tutmamak, burnuyla kötü şeyi koklamamak, gözüyle kötü yere bakmamak, lisânıyla kötü söylememek, kulağıyla kötü dinlememek. Yemek içmeği de men etmek nefsinden, bir de cinsî münâsebeti. Bu ikinci derece. Üçüncü. Havâssü'l-havâss orucu var. Aynen böyle yemeyi, içmeyi ve cinsî münâsebeti kesip, yedi a'zâya oruç tutturdukdan sonra, kalbine Allah ve Resûlullah muhabbetinden başka hiç bir şey sokmayacak. İşte bu havâssü'l-havâsss orucu ki en makbûl oruçlardan bir tânesi budur. Zannediyorum ki işte bu orucu tutanlar mahkeme-i kübrâda hesâb vermeden, defteri okunmadan gizli olarak cennât-ı âliyâta alınacaklar.
Ramazan'ın evveli rahmet. Allah iftar vaktinde sana rahmet ile nazar ediyor. "Efendi, ben çok günahkârım". Bana söyleme bunu. Havanın her bir zerresi kadar günahın olsa, Allah'ın rahmeti bundan genişdir, Allah affeder. Sen hele Allah'a dön, Allah'a dön, Allah'a dön sen. Allah'a dön, Allah'a rücû et, Allah de. Lisânınla Allah de, kalbini Allah'a bağla. Lisânın söyleyip kalbinde yoksa, münâfık olursun, olmaz öyle şey. Hakk'ın ismi dilinde olsun, sevgisi muhabbeti gönlünde olsun. Allah kapısına gelen hiç bir kulu boş çevirmemişdir, çevirmez Allah. Rahmândır, rahîmdir, settârdır, gaffârdır.
Mûsâ Peygamber'e öyle söylemiş, hoşuma gitdiği için ben dâimâ söylerim, gene söyleyeceğim sizlere. Demiş, "Yâ Mûsâ, Firavun seksen küsur sene ene rabbükümü'l-a'lâ dedi, ben sizin rabb-i a'lânızım diye ilân etdi kâinâta". Herif ilâhım diyor, Firavun, seksen küsur sene. "Yâ Mûsâ, zât-ı ecell-i a'lâma kasem ederim ki bir kerre sübhâne rabbiye'l-a'lâ deseydi onu affederdim" diyor Hazret-i Allah. O bende-i Mûsâ idi, biz bende-i Muhammediz, sallallahu aleyhi vesellem.
Hani bir zât, İmâm-ı Cafer-i Sâdık'a geldi de, aleyhisselâm, dedi, "Yâ İmâm, bana Allah'ı göster" demiş. Hazret-i İmâm demiş ki, "وَلَمَّا جَٓاءَ مُوسٰى لِم۪يقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُۙ قَالَ رَبِّ اَرِن۪ٓي اَنْظُرْ اِلَيْكَۜ ve lemmâ câe Mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehû rabbuh, kâle rabbi erinî enzur ileyk", Yâ Rabbi bana kendini göster, ben sana bakayım demiş Mûsâ Peygamber, âyet-i kerîmenin beyânı. Denizden bir katre olarak söyledik. Hazret-i Cafer-i Sâdık öyle söylüyor, Mûsâ Peygamber kelîmullah iken, Allah'dan bunu istedi, Allah dedi ki, "Sen beni göremezsin, لَنْ تَرٰين۪يlen terânî, sen beni göremezsin" dedi. Demiş ki o zât, Hazret-i İmâm'a, "O vakt-i Mûsâ idi, şimdi vakt-i Muhammediyyetdir" demiş, "ceddin Hayder-i Kerrar İmâm-ı Ali buyurdu ki, lâ a'budu rabben lem ereh, ben görmediğim rabbe ibâdet etmem diyor" demiş, "ceddin Ali" demiş. İmâm bakmış ki o adam da dolu, boş değil, dedi, "Götürün bunu Dicle nehrine atın, fakat boğmayın" dedi ihvânına. Götürdüler, beynel-hayâtu ve'l-memât bırakdılar onu. O çıkdı, yemîn etdi, "Vallahi gördüm, billahi gördüm yâ İmâm" diye. Tabii Cafer-i Sâdık Hazretleri Âl-i Muhammed'den. Allah şefâatlerine nâil etsin cümlemizi. Amân şikâyetlerinden korkarız. Yaaa! Yerden semâya kadr, tâ arşa kadar sevâbımız olsa, onların birini kırarsak iş felâket olur. Allah muhâfaza buyursun. Amân büyüklere dil uzatmayın! Amân büyükleri kırmayın! Yüzümüzün her tarafı simsiyah günahla kara, gönlümüz günahla yara olmuş, bizim şefâatçılarımız onlardır, onları kırmaya gelmez. Bakasana ne kadar mühim bir zât-ı ekrem.
Bir şey daha söyleyeceğim, zuhûr etdi şimdi, Ramazan'dır bu, affedin beni. Patronlar da bizi affetsinler yani işçilerini burada tutuyoruz filan diye. Cafer-i Sâdık Hazretleri namaz kılıyormuş câmide, mescidde, bir zât da oraya gelmiş namaz kılmaya. Parası var, altunu biraz. Yüz altunu varmış. Bin dirhem o devire göre. Namaz kılarken arkadaşları gelmişler, yavaşçacık o adamın altununu oradan çekmişler, duymamış adam. Sonra kaçmış gitmişler. Şaka yapmışlar yani latîfe yapmışlar. Namazı bitirmiş, bakmış para yok. Câmide Hazret-i İmâm'dan başka kimse yok. Gitmiş İmâm'ın yakasına sarılmış, tanımıyor ama İmâm-ı Cafer-i Sâdık'ı. Demiş ki, "Efendi, benim paramı ver" demiş. Demiş, "Evlâdım, ben senin paranı görmedim, bilmiyorum, ben burada namaz kılıyordum". "Hayır! Senden başka burada kimse yok. Cinler almadı ya bunu. Sen aldın" demiş. Aldın almadın derken bakmış ki ses yükselmeye başlamış, adamın sesi. Çünkü bazı adamın ameli kelbdir, köpekdir. Kemiği elinden gitdi mi başlar havlamaya, hırlamaya. İnsanlar insan gibi konuşurlar. Demiş ki Hazret-i İmâm, "Gel benimle beraber" demiş, almış evine götürmüş. "Ne kadardı paran?" demiş. "Bin dirhem, yüz altun" demiş. Çıkarmış Hazret, "Buyrun" demiş, "Al haydi git yavrum". Adam gitmiş gideceği yere, arkadaşları orada gülüşüyorlar. "Ne oldu, paran mı kayboldu?" filan. "Param kayboldu ama gitdim aldım" demiş, "yakaladım yakasından, bırakır mıyım" demiş. Demişler, "Senin paran burada ayol". "Ne parası?". "Biz aldık, şaka yapdık" demişler. "Biz şaka yapdık sana, senin paranı biz aldık, şaka yapdık". Almış parayı adam utanarak, gitmiş Hazret-i İmâm'ın kapısını çalmış. Hazret-i İmâm açmış kapıyı, "Buyrun" demiş. "Efendim, affdersiniz, yanlışlık oldu bu iş, bizim arkadaşlar şaka yapmışlar, benim haberim yokken arkadaşlarım almışlar parayı. Şu paranızı lütfen alın". "Yoook, burası maden-i mürüvvet Ehl-i Beyt-i Mustafâ'dır, verilen şey geri alınmaz" demiş. "Sana hediye etdim onu ben, haydi fukarâya dağıt onu istersen. İster kendin ye, ister fukarâya dağıt".
Onun için onları kırmaya gelmez. Onlar birer hidâyet güneşi. Allah cümlemizi onların şefâatlarından mahrûm bırakmasın. Sonra hâl harâb olur. Onları hoşnûd edersek, korkulacak bir şey yok gibidir. Çünkü hepimize biri sâhib çıkar mahşer gününde, bırakmazlar. Bir çoban sürüsünü bırakır mı hiç? Başda Resûl-i Ekrem var, sallallahu aleyhi vesellem. Onlar O'nun evlâdı yani bırakmazlar. Amân! İlle Resûl-i Ekrem'i çok sevin. O'nun âlini, evlâdını, ehl-i beytini, ashâbını, ensârını, evliyâsını sevin. Sevin, çok sevin. Ve O'nun yolundan ayrılmayın efendiler! Rızâ, rıdvân, doğru yol, istikbâl, hep oradan. Allah'a gitmek isteyen Muhammed'în kapısından girsin, oraya vâsıl olacak, gidecek oraya. Ali'yi de orada bulacak, Ömer'i de orada bulacak, Ebûbekir'i de, Osman'ı da, Saad'ı ve Saîd'i de, Ubeyd ibn Cerrâh'ı da, Abdurrahmân'ı da, hepsini orada bulacaklardır. Melâike-i mukarrabîn de orada. Onlar "fî mak'adı sıdkin 'inde melîkin muktedir"dedirler. Makâmları onların odur.
Şimdi, efendiler! Ramazan'da Kur`ân ve sâir semâvî kitâblar nâzil olmak münâsebetiyle, geceleri biraz Kur`ân okuyun. Hepinizie söylüyorum. Kur`ân okumasını bilen bilmeyen. Öğren! Ne demek öğrenmemek. Başımızı belâya sokan, felâket getiren cehâlet değil mi? Okumadık, okumadık, bu hâle geldik. Oyuncak olduk. Kur`ân'ı oku. Mektûb-ı Rabbânî. "Efendi, bilmiyorum". Bilesiye kadar bildiğin sûreleri oku. Gece mutlakâ bir şey oku biraz. Gündüz mutlakâ biraz tevhîd et. Ama duyarak tevhîd et. Ağzında tevhîd, gönlünde Şeytan olmaya. Ağzında Allah'ın ismi, gönlünde muhabbeti ve sevgisi ola. Ağzında Muhammed'in ismi olsun, muhabbeti gönlünde olsun. Ehl-i Beyt'in ismi ağzında, muhabbeti gönlünde olsun. Sakın çıkarma gönlünden. Onlar kalbden çıkdı mı, o kalb, Şeytan evidir. Şeytan sarayı olur o, Şeytan evi olur o. Mutlakâ Kur`ân-ı Kerîm okuyunuz.
Bak, görüyorsunuz ya müslümanlar, gayret edin biraz daha, Şeytan sizin ensenize biner, Ramazan'ın ortasına doğru biraz hafifledi cemâat filan. Yapmayın öyle şeyler. Tahammül edin. Allah'dan yardım isteyin. Bak, namazda ne diyoruz, biliyor musun? "İyyâke na'büdü ve iyyâke nesta'în". Ma'nâsı şu. "Yâ Rabbi, sana ibâdet ederiz ve ibadeti yapmak için ancak senden yardım isteriz". Allah'ın yardımı olmayınca kullar ibâdet edemezler. Onun için Allah'dan yardım iste ibâdet yapmaya.
Dün câmide oturuyorum da Bayezid Camisinde, İkindi'den sonra, orada ağacın altına gençler oturuyorlar, Ramazan'da yiyorlar filan filan. Birisi beddûa etdi. Beddûa etmeyin çocuklar, efendiler. Size de öyle söylüyorum. Yapmayın, günahdır. Onların da cedleri hacı, hoca, şeyh, şehîd, gâzî, hepsi öyle. Bu milletin evlâdları böyledir. Hepsi böyle. Onlara da duâ edin, "Yâ Rabbi, bunları şen etdiğin gibi, oruçdan bunlara da zevk ver yâ Rabbi, bunlara da namazdan zevk ver yâ Rabbi". Allah kalbleri çevirirse bir anda her şey olur. En katı kalb hemen yumuşar. Duâ edin dâimâ. Sakın hâ kötü söz söylemeyin, lisânlarınızı kötülüğe alıştırmayın. Genç onlar, kusurlarına bakmayın. Allahu Teâlâ onları affetsin. Cenâb-ı Allah hepsinin kalbini nûr-ı îmân ile münevver kılsın. Kalblerini aşkullah, muabbetullah ile münevver eylesin evladlarımızın. Görmediler ki, bilmiyorlar ki, görsünler ki yapalar. Görmeyince ne yapacaklar. Bilmiyorlar. Bir çoklarının âilesi, âileleri bilmiyor. Öyle çocuklar geldi ki bana namaz nedir, ibâdet nedir, Allah nedir bilmiyor. Hattâ bir çocuğu, şimdi tekâüd bile olmuş, hâlâ ben kendimi çocuk zannediyorum, aldım yetiştirdim filan, annesi geldi bana davâcı oldu. "Oğlumu aldın" dedi, "bu dans etmesini bilmez, sen bunu dansdan men edersin, bilmem ne yaparsın filan, benim oğluma kız vermezler" dedi. Vallâhi böyle, bak makâm-ı Muhammediyyedeyim yani. Öyle anneler var yani, öyle babalar var. Çocukların ne kabahati var, evladlarımızın. Duâ ediniz. Duâ edin. Allah duâ ile, bir çok şeyleri feth ettirir. Göğün direği duâdır. Dînin direği duâdır. En büyük ibâdet duâdır. Allah'dan istemek. İsteyiniz. Bak Resûl-i Ekrem de duâ etmişdir. Demişdir ki, "Yâ Rabbi, bu Dîn-i İslâm'ı ya Eb3u Cehil'le yâhud Ömer'le teyîd et" demişdir. İkisi de âsî kâfir idi. Korkunç! Hiç merhametleri yok. Hele Ömer ibn Hattâb islâmından evvelki durumunda müslüman olan kölelerini döve döve öldürürdü, "müslüman mı oldunuz" diye. Efendimiz duâ buyurdular, "Yâ Rabbi, bu Dîn-i İslâm'ı ya Ömer'le ya Ebû Cehil'le teyîd eyle" dedi. Ertesi günü Ömer ibn Hattâb geldi, îmân ile müşerref oldu. Bir anda. E tabii Peygamber duâsı ama Peygamber'in duâsı Ömer'e, senin de duân bizim gibi insanlara. Duâ edin, kötü söylemeyin.
Zekâtlarınızı verin, yoksullara yardım ediniz ve iftara adam çağırın, götürün, iftara adam götürün. Ve yemek yedirin mutlakâ. Yedirin yedirin! Verin verin verin! Veren el alandan efdaldir. Verin! Veren el alan elin üstündedir. Verin, yedirin. Bir adam bir adama iftar ettirirse, oruç tutan adamın sevâbı kadar iftar ettiren de aynı sevâbı alır. Sevâbın yarısı ona yarısı ona kalır manâsına değil. Oruç tutan adam yüz sevâb alacak Allah'dan, yüz sevâb alacak, öyle farzedelim. Yüz sevâb alacak. Cenâb-ı Hakk, o oruç tutan adama yüz sevâb verdiği gibi, iftar ettiren adama da yüz sevâb verir ayrıyeten. Bedava sevâba nâil olursun. Selâm verin birbirinize, sevişin. Yedirin, içirin, selâm verin ve Kur`ân'ı okuyunuz ki iki cihânda felâha nâil olasınız.
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.
Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 15 Haziran 1984 (16 Ramazan 1404) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.