Cihâdı nefs ile yapacaksın, nefs-i emmâre. O bir kobra yılanı var içeride, kobra yılanı. Neûzübillah! O kadar korkunç bir yılandır o. Nefs-i emmâren. Sana düşmanın senden yakındır. Allah da sana senden yakındır. Dostun da burada düşmanın da burada, içeride. Hakk'ın tecelliyâtı da orada, düşmanın da orada senin.
Öyle içkiyle, fışkıyla, kumarla, kağıtla, bilmem dominoyla, tavlayla uğraşma öyle şeylerle! Vakit geçdi. Saçına ak düşdü. Belin büküldü. Hani deden? Hani ammin? Hani komşun? Hani nenelerin? Hani pâdişahlar? Hani kırallar? Hani zâlimler? Hani peygamberler? Akın akın gidiyorlar. Birer birer topluyor ama götürüyor hepsini. Sen de gideceksin, ben de gideceğim, kurtuluş yok! Hemen aklını başına al! Ramazan'dan sonra "Biraz daha şöyle yaşayalım filan" diye uğraşma hiç. Bir gün içki sofrasının başında kalırsın. Melekü'l-mevt seni orada bulur sonra. Def edemezsin geldiği vakitde. Geçiyoruz.
"Lâilâheillallah", bu bir nûrdur ki, cehennemin yedi derekesini kapatır, kilitler. Allah bizi buna sâhib kılsın. Efendiler! Bu oruçlar, namazlar, zekâtlar, sadakalar, son nefesde bir kerre, "Lâilâheillallah" demek içindir. Bunu dedin mi kurtardın işte. Seksen sene namaz kılarsın, seksen sene oruç tutarsın, seksen sene üzerine farz olan zekâtı verirsin, seksen defa haccedersin, niçin biliyor musun?, son nefesde bir kerre "Lâilâheillallah" demek için. Müsâade etmezler sonra, dilin kilitleniverir, çenen tutuluverir. Dilini kilitler adamın, söyleyemez.
Hani biliyorsun ya, hem de sahâbeden birisi, Alkâme nâmında ensârdan bir zât varmış. Ensâr demek, Peygamber Efendimiz emr-i ilâhî ile Mekke'den Medîne'ye hicret buyurduğu vakitde, kâfirlerin eziyet ve cefâsından, Allah emretdi, öyle gitdi, korkmadı Peygember, kaçmadı da, târihlerin yazdığı gibi değil öyle, "ve lem yahşe illallah", Resûlullah bir şeyden korkmaz hiç, Allah'dan gayrı, Medîne'ye geldi, Medîne'de müslümanları bağırlarına basanlara, Peygamber'e îmân edenlere, müslümanları bağırlarına basanlara, ensâr tabîr ederler, ensâr. Yardımcı demek, Türkçesi.
Bir zât-ı muhterem vardı, ibret olsun diye söylüyorum. Çünkü hadîs-i şerîfde var bu, Ramazan hakkındaki hadîsde bu da var, zuhûr etdi şimdi, geldi aklıma. Bu ensardan olan bu zât, ölüm yatağına yatdı. Peygamber'in yakını, sahâbesi, ensârı. Allah medh ediyor Kur`ân'da ensârı. Peygamber medh ediyor ensârı. O zâtın ismi Alkame'ydi, radıyallahu anh, yatdı yatağa. Fakat konuşuyor ama tevhîd edemiyor, "Lâilâheillallah" diyemiyor. Tutmuşlar çenesini, kilitlemişler. Resûlullah'a haber verdiler. "Yâ Resûlallah, Alkame son nefesinde fakat tevhîd edemiyor. Konuşuyor, başka şeyler söylüyor fakat tevhîd edemiyor, lâilâheillallah diyemiyor".
Senin elinde değil "Lâ ilâhe illallah" demek, Allah sana dedirdi, seni Allah buraya çağırdı bugün, bedâva gelmedin buraya. Allah seni davet etdi buraya. Sen Allah'ın davetlisisin bugün. Orucu sen tutmadın, Allah tutdurdu, sana lâyık gördü oruç tutmayı. Sen namaz kılmadın, Allah sana lâyık gördü, kendisine huzûrunda secde etdirecek sana. "İsteyin" diyor Allah "vereceğim" diyor, "ne isterseniz". "Beni seven yok mu?" diyor, her gün, her gün, her gece. Her gece! "Beni seven yok mu, onları seveyim ben". "Bana istiğfâr eden yok mu, onların günahlarını affedeyim". "İsteyen yok mu benden isteyen, istediğini vereyim" diyor. İşte hep söylüyor sana. Bir pazar açılmış. Ramazan pazarı bu. Allah pazarı bu.
Resûlullah Efendimiz geldi Alkame'nin yanına, Alkame konuşuyor, "Yâ Resûlallah" diyor fakat tevhîd yok. Hemen Cenâb-ı Peygamber içeri geçdi, onun efrâd-ı âilesini topladı, sordu annesine, "Alkame namaz kılmaz mıydı evde?".
Bazıları var ya, câmide namaz gösterir, namaz kılar, mürâî derler ona, kenarda Allah'ı unutur. Halkın içinde Allah der, kenarda Allah'ı unutur. Yapdığı ibâdeti gösteriş için yapar, görsünler, sofu desinler diye. Mürâî derler bunlara. Bunda şirk-i hafî vardır. Her şeyi Allah için yapacaksın, kul için değil. Kul sana kötü demiş, iyi demiş, hiç nazar-ı itibâra alma. Allah sana iyi desin. Şundan kork, kalbin titresin, Allah kötü derse sana ondan kork.
"Namaz kılmaz mıydı?". "Kılardı Yâ Resûlallah". "Kur`ân?". "Okurdu Yâ Resûlallah". "Tesbîhatına?". "Devâm ederdi Yâ Resûlallah". Peki nedir bu? Bu nedir bu? Tevhîd edemiyor, lisan tutulmuş, dil tutulmuş, tevhîd edemiyor. Alkame, ensâr bu! Resûlullah'ın arkadaşı. Resûlullah'ın nazarına uğramış. Nasıl oluyor bu? Annesine sorunca, annesi başladı ağlamaya. Dedi ki, "Âilesini benden üstün tutar idi. Benim sözümden üstün tutardı, o tarafa daha çok meyl ederdi. Beni dinlerdi ama ona meylederdi"
Eyvah! Eyvah! Anneye el kaldıranlar. Eyvah! Anneye ismiyle çağıranlar. İsmiyle annesini çağıranlar. "Efendi, şaka yapdım". Şaka da olsa, vay olsun, azâb olsun, annesini ismiyle çağıranlara. "Anne" diyenlere azâb olsun. "Anneciğim" diyeceksin, zillet kanatlarını önüne sereceksin. "Babacığım" diyeceksin. Kâfir olsa, kiliseye götürmeyeceksin ama kiliseden alıp sırtına evine getireceksin. Bir adamın annesi fâhişe olsa, kerhâneye götürmez, kerhâneden alıp sırtında evine getirecek.
"Âilesinin sözünü benden üstün tutardı" diyor. Efendimiz dedi ki, "Hakkını helâl et. Bundan dolayı oldu hanım. Bundan Alkame konuşamıyor". Dedi, "Dokuz ay on gün karnımda taşıdım onu Yâ Resûlallah" dedi, "sonra iki sene meme verdim. Bu yaşa gelinceye kadar her gece uykularımı terk ederdim. Alkame biraz geç kalsa, pencereden bakardım, ne oldu çocuğa bir şey mi oldu diye". "Öyleyse odun getirin, Alkame'yi yakacağım" dedi Cenâb-ı Peygamber. "Odun getirin, Alkame'yi yakacağım". "Anneyim ben buna tahammül edemem" dedi kadın. "Peki bu azâb dünya azâbıdır, gelip geçicidir, sen râzı olmazsan evlâdından evlâdın tevhîd edemiyor, dili tutulmuş, çenesi kilitlenmiş, nârda kalacak". Onun üzerine, "Râzıyım Yâ Resûlallah" der demez hemen Alkame, "Lâilâheillallah" ve "Muhammedü'r-Resûlullah" dedi, kelime-i münciyeyi söyledi.
Onun için söyleyemezsin, tutarlar adamın dilini sonra. O seksen sene namaz, seksen sene oruç filan, bunlar, bir kerre "Lâilâheillallah" demek içindir, a benim müslüman kardeşim. İlle bu tevhîdle. "men kâne âhir kelâmuhû lâilâheillallah dehale'l-cenne". Son sözü bir adamın "Lâilâheillallah" olursa o adam cennete dâhil olur. Bitdi, o kadar.
İbâdet tâatına dâim ol. Bu tevhîd, cennetin sekiz derecesini feth ü küşâd eyler. "Lâilâheillallah". Sekiz cennetin derecesi tevhîdle açılır ve "Muhammedü'r-Resûlullah" şefâatıyla. Cennet sekizdir. Sekiz cennet vardır, yüz derecâtı vardır. Yüz derecât-ı ilâhiyyeye nâil olmak isteyenler bu tevhîde devâm etmelidir ve tevhîde sâhib olmalıdır. "Lâilâheillallah"a.
Kîni çıkar kalbinden. Kalbinden kîni, süm'ayı, riyâyı, hıkdı, fitneyi at kalbinden. Hakk'dan gayrını çıkar, kaldır at. Ne malına sevgi göster, ne evlâdına. Allah'ı sev. Hepsi sana mutî' olacak o vakit. Allah'a teslîm olursan, Allah'ı seversen, bütün mahlûkât sana mutî' olacakdır. Sana itâat edecekdir yani, senin peşinden gelecekdir. Kalbini tathîr eyle, temizle. Kalb temizliği de işte, Hakk korkusuyla dökülen gözyaşıyla olabilir. Ne deniz in suyuyla, ne nehrin suyuyla, Hakk korkusuyla akan gözyaşıyla. Yüz siyahlığı, kalb siyahlığı böyle tathîr olunur. İstiğfâr ile olur tathîrât ve günahlara tövbe ederek olur.
Bak, tertemiz bir elbise giydin sırtına. Söylüyoruz. Oruca girdin, Ramazan'a erişdin, yepyeni bir elbise giydin sırtına. Bembeyaz bir elbise, takvâ elbisesi giydin. Bunu kirletme Ramazan'dan sonra. Bırak artık cehâleti. Bırak dalâleti. Kötülüklerden hayır gelmez.
Gel mescide meyhâneden
Hayır gelmez mestâneden
Tehîr etmek yâ neden
Gel tövbeye gel tövbeye
Bin bin günâh etdin yeter
Rûyin siyâh etdin beter
'Isyân-ı Hakk'dan ne biter
Gel tövbeye gel tövbeye
Yazık! Allah'a koş! Allah'a koş! Açmış, yerle semâ kadar arası, mağfiret-i ilâhiyyeye seni çağırıyor, seni rahmetine çağırıyor. Koş! Allah'a koş! Allah'a koş! Allah'a koş! İstediğini bulacaksın, istediğini alacaksın. Yapmazsan çok pişmân olacaksın. Ellerini ısıracaksın. Sakal ve saçını yolacaksın.
Hele o âşikâre oruç yiyenler! Hele o mü'minlere hakâret edenler, o şekilde oruç yiyerek. Yâhu, oruç bile yese insan, terbiyeli edebli olmalıdır. Bırak sen müslümanlara karşı oruç yemeyi, bak dinle beni, komşun hıristiyan olsa, onun da perhizi olsa, onun yanında et yeme. Ayıpdır. Bırak sen dînî nokta-i nazarı şimdi. Bir de edeb meselesi vardır yâhu. Komşunda cenâze var, sen burada radyo açıyorsun. Hele Allah'dan korkmadan ezân-ı Muhammedî okunurken, Allah ezânı dinlerken, melekler ezânı dinlerken radyosunu kapamayanlara, televizyonunu susdurmayanlara, yazıklar olsun! Allah dinliyor ezânı. Vallâhi Allah dinliyor. Melekleri dinliyor. Kapa, sen mü'minsin. Kapamazsan sonra ağzın îmânsız kapanır, gözün îmânsız kapanır, cemâlden mahrûm olur. Burada mahrûm olan orada da mahrûm olur. Burada Hakk'ı görmeyen orada kör olur. Burada da kör olur kalb gözü.
Hele âşikâre oruç yiyenler! Allah'dan korkmadan, mü'min kardeşlerine hakâret edenler. Beyinsiz! "Allah'ın bildiğini kuldan ben niye saklayayım". Efendiler! Allah'ın bildiğini kullar bilseydi eğer, saklamasaydık eğer, Allah'ın bildiğini kullar bilseydi, ben buraya çıkıp size vaaz edemezdim, sen de benim karşıma oturup benim yüzüme bakamazdın, suçlar ortaya çıkıverince böyle. Ki yarın yevm-i kıyâmetde böyle olacak, defter-i a'mâl ortaya dizilecek. Doksan dokuz sicil böyle bir uçdan bir uca dek. En ufağından en büyüğüne varasıya kadar, gizlisine âşikârına varasıya kadar hepsini sayacak dökecek o kitâb, o defter. Ve Allah diyecek, "Oku kitâbını!" Bak, gör, neler var, haber veriyor, teyp gibi böyle, hepsini haber verecek. O vakit kepâzelik olacak. "Efendim, Allah'ın bildiğini kuldan niye saklayayım". Hiç irfânın yok mu, bu sözü nasıl konuşuyorsun sen aklı başında bir adamsan eğer. Allah'ın bildiğini kuldan saklamıyorsan eğer, Allah'ın çok bildikleri var, hükûmetden sakladın sen bunu, kuldan da çok sakladın ve öğrenmelerini de istemiyorsun. Haydi haydi daha basitini söyleyeyim, çıkar pantolonunu, donunu, donsuz dolaş. Allah görüyor, biliyor donunun içindekini. Allah'ın bildiğini kuldan saklama bakalım haydi. Basitden bahsedeyim ben sana haydi şöyle. Onu da yapanlar var ya. Çünkü "el-hayâu mine'l-îmân". Hayâ olmayınca, îmân olmaz. Îmân olmayınca da hayâ olmaz. İkisi birbirine bağlı onların. Allah sonumuzu hayreylesin.
Şurada bir kıssa anlatayım size ve nihâyet verelim Ramazan sohbetimize. Sizi belki sıkdım, üzdüm ama bunda bir kasdım yok şahsî, ferdî olarak, sırf Allah rızâsı için sizi Hakk'a davet etmek için söyledik. Allah şâhid olsun. Yerler şâhid olsun. Melekler şâhid olsun. Sırf Allah'a davet etmek için konuşdum size böyle. Sakın bana gücenmeyin. Konuşduğum sözler belki size dokunabilir, bazı sözlerim, fakat bunu hüsn-i niyetle alınız. Sizden korkduğum için konuşmuyorum bunu. Kalbinizi kırmış olmayayım Ramazan'da. Üzüntüyle gitmeyin buradan. Buradan çıkdığın vakitde saâdete er, safâya er. Safâya er. Allah'la mülâkat yapıyorsun. Allah'la konuşuyorsun. Allah'a ibâdet edeceksin, Allah'a secde edeceksin. Allah'ın kelâmını işitiyorsun, Allah Resûlünün tatlı sözlerini işitiyorsun.
Bir Ramazan günü, bir mecûsînin çocuğu dışarı çıkmış, elinde ekmekle. Mecûsî. Biliyor musun mecûsî neye derler? Ateşpereste derler. Ateşe tapana mecûsî derler.
Zamânımızda nice ateşperestler vardır, nice paraperestler, kadınperestler vardır, taparlar ama isimleri islâm ismidir, nüfus kağıtlarında kayıtları vardır, islâm kaydı vardır. Acaba Allah'ın îmân kütüğünde isimleri, kayıtları var mı acaba? Onu düşünmez hiç. Müslümanım diyorsun yüreğin titresin, "Yâ Rabbi, îmân ile beni yaşat, îmân ile beni öldür, sâlihlere ilhâk eyle". Gece gündüz buna yalvar. "ihdine's-sırâta'l-müstakîm" de. Sırât-ı müstakîmde dâim ve kâim olmayı Allah'dan dile. Çünkü senin mücerred iddian budur, bir de Allah'ın bir îmân defteri vardır ki o defterde isimlerimiz kayıtlı mı acaba? Bilmiyoruz. Yâ Rabbi, oruçlunun duâsı müstecâbdır, o îmân defterinde, saîdler defterinde isimlerimiz kayıtlıysa orada ibkâ et isimlerimizi. Şakîler defterinde kayıtlıysa oradan imhâ et yâ Rabbi. Sen oruçluların duâsını kabûl edersin.