Ramazân-ı Şerîf ve Oruç - Hutbe - 18 Temmuz 1980

15 Nisan 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

İman


Gönülleri îmân nûruyla dolan, yüzleri Allah'a secde etmekle sürûrlanan ve nûrlanan, oruç tutarak Hakk rızâsını gözleyen, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olanlar. 

İslâm Dîni beş şey üzerine binâ kılınmışdır. Allah'ı tevhîd etmek. Bu, lisân ile ikrar, kalb ile tasdîk. "Lâ ilâhe illallah". İbâdete lâyık ancak Allahu Teâlâ vardır, Allah'dan başka hiç bir ilâh yokdur. İbâdete lâyık, tesbîhe lâyık, takdîse lâyık, hamd ü senâya lâyık, ancak Allahu Zü'l-Celâl ve Tekaddes Hazretleridir. İşte bu da "Lâilâheillallah" kelimesiyle ifâde olunur. "Lâ ilâhe", hiç bir ilâh yokdur, "illallah", ancak Allah vardır. Evvelâ temizlik, tathîrât, kalbden ﺗﺨﻠﻴﻪ tahliye, sonra ﺗﺤﻠﻴﻪ tahliye. "Lâ ilâhe", kalbi temizliyorsun, ne varsa hepsi dışarı çıkarıyoruz, tathîrât. Kalb temizlendi. Sonra, "illallah" diyorsun, Cenâb-ı Hakk varlığını ve birliğini nazargâh-ı ilâhî olan kalbe nakşediyorsun. Onun için tevhîd de "lâ" ile başlar. "Lâ", yok, "ilâhe", ilâh yokdur, tathîrât, ﺗﺨﻠﻴﻪ tahliye, sonra, "illallah", ancak Allah vardır, ﺗﺤﻠﻴﻪ tahliye. 

Bu kelime-i tayyibe hafif bir sözdür ama cehennemin yedi tabakasını kilitler. Yani bir adam ömründe bir kerre tevhîd eder, bunun man'asını anlayarak, lisân ile ikrâr, kalb ile tasdîk ederse, cehennemin yedi tabakasını kilitler. Yalnız buna sâhib olmak vardır, bunu muhâfaza etmek vardır. Bunun muhâfazası ibâdetledir. Yani ibâdetsiz tevhîd, rüzgarlı havada yanan muma benzer. Feneri yok etrâfında, söner o yapılan günahlarla. Yani esen rüzgarla, günah rüzgarlarıyla sönebilir. Onun için bir tevhîd kâfî gelir ama onu muhâfaza etmek lâzımdır. O tevhîdin nûrunu muhâfaza da ibâdet ve tâatla mümkündür. Feneri ibâdet ve tâatdır. O küfür rüzgarlarından, isyân ve nisyân rüzgarlarından muhâfaza edecek olan ibâdet ve tâatdır.

"Daha gencim, ibâdeti sonra yaparım" dersen aldanırsın. Çünkü ecel, gence ihtiyara bakmaz. Hacıya hocaya da bakmaz. Pâdişaha, paşaya, kırala da bakmaz. Geldiği vakitde geri dönmez kapıdan. Müslümanlara Hakk'dan selâm getirir, kâfire mühlet vermez. Ölüm geldiği vakitde, müslümanlara Hakk'dan selâm getirir. Melekü'l-mevt dedikleri o büyük melek. Bazen biz çirkin bir adamı tarîf edeceğimiz vakitde, "Azrâil gibi adam" filan deriz. Estağfirullah. Böyle dememeli. En nihâyetde onunla bir hesâb vardır aramızda. Düşün, karşı karşıya geleceksin, böyle konuşma! O Azrâil aleyhisselâm gâyetle şiddetlidir, şedîddir, şiddetlidir, kâfire karşı. Kâfire hiç şefkati, merhameti yokdur. Allah'dan ne emir aldıysa onu infâz eder. Fakat mü'minlere refîkdir, şefîkdir mü'minlere, refîkdir ve şefîkdir, şefkatlidir, merhametlidir yani. Senin ameline göre yüzü vardır. Amelin neyse, dünyada ne icrâ etdin, ne yapdıysan öyle tecellî eder. Ne ekersen onu biçersin yani. Ne gibi? Hayırlı işden, hayırlı yoldan helâldan para kazanıp, o tohumla evlâd yetiştirirsen sana bakar, sana mutî olur. Haramdan yetiştirirsen sana düşman olduğu gibi yani. Evlâd ama senin onun üzerindeki yapdığın, işlediğin tecelliyâta göredir yani. Geçiyoruz. 

Bir defa şu müjdeyi verelim. Oruç tutmayanlar bu Melekü'l-mevt ile karşılaşdıkları vakitde, çok acı bir şey bu, çok acı, bütün denizler tatlı su olsa, bütün nehirleri o adamın ağzına verseler, gene susuz ölecekdir. Harâreti durmayacak. Oruç tutmayanlardan bahsetdim. Yani iki günlük dünya için, dünya hayâtı için doktora gidiyoruz, bizi ebediyyen şeker yemekden, un yemekden men ediyor ve tutuyoruz onun sözünü. Allah seni yokdan vâr ediyor, doktor senin cinsinden, et ile kandan halk olunmuş, menîden halk olunmuş, ana rahminde kudret fırçasıyla hayız kanıyla yoğurulmuş, senin cinsinden benim cinsimden. O diyor ki, "Sakın" diyor, "şeker yemeyeceksin, şekerli yemeyeceksin". Neden? "Ölürsün sonra" diyor, "şeker hastalığı var sende" diyor. Ve doktorun sözünü dinliyorsun ve yemiyorsun. Korkuyorsun öleceğim diye. Halbuki seni ölüm bulacakdır muhakkak. Çabuk ölmeyeyim diye korkuyorsun. Sen ondan kaçıyorsun, ölüm seni kovalıyor peşinden. Ölüm seni kovalıyor peşinden. Ölüm beni kovalıyor peşimden. Allah'la aramız iyiyse eğer, ölüm seni kovalıyor, alıp, seni Allah'a takdîm edecek, vuslat var. Eğer Allah'ı bilmedin, Rabbü'l-âlemîn'e ibâdet kılmadın, kulluğunu tanımadın bilmiyorsun, böyle şeylerle de meşgûl olmadın, tenezzül de etmedin. "Geri kafalılık" filan dedin. Onları da yakın zamanda alacak, onları da kovalıyor peşinden Azrâil aleyhisselâm. Allah'ı pek gadûb bulacaklar ve nâra ilkâ olunacaklardır, cehenneme yani. 

Geçen gün Diyânet Riyâseti radyoda konuşma yapıyor, "millete cehennemden bahsetmeyin" diyor. Öyle şey mi olur! Allah'ın bin emri bin nehyi vardır. Nerede Allah cenneti zikretdiyse cehennemi orada zikreylemişdir. Nerede zikretdiyse cehennemi, orada cenneti zikretmişdir. Sen ne kadar cehennemden irkilsen de cehennemi göreceksin. Sen ölümden ne kadar kaçsan da ölün seni bulacakdır. Arka mahallede otur istersen, cadde üzerinde oturma. Cenâze geçiyormuş, görüyormuş da âsâbı bozuluyormuş. Efendim, gelin gelmedik ev var, Azrâil'in gelmediği ev yokdur, Azrâil aleyhisselâm. Onun için ona çok muhabbetli olun, muhabbetli olun, muhabbetli bulursunuz kendisini. Salât ü selâm okuyun kendisine. Söylüyoruz.

Evet, tevhîd. Bu tevhîd, cehennemin sekiz tabakasını kilitler. Hangisi o? "Lâ ilâhe illallah". Kaç defa? Bir defa. Ama bunu muhâfaza etmek lâzım. Bunu muhâfaza etmezsen gider. Bunun muhâfazası ibâdet ve tâatladır. İbâdetsiz ve tâatsız tevhîd, rüzgarlı havada yanan muma benzer. Onun etrâfına ibâdet ve tâatla fener çevir. Fenerin de camı kırılabilir. Nedir o? Ahlâksızlıkla. Hak hukûk tanımayan, hayvan gibi, halkın iffet ve ırzına göz diken, haramı helali ayırmayan, ne bulursa yiyen, Allah'ın menhiyyâtına el uzatan, içkiyle fışkıyla meşgûl olan, zinâyla livâta ile uğraşan, ahlâkını tathîr etmemiş,  temizlememiş fakat ibâdete devâm ediyor. O ahlâksızlık onun ibâdetini mahveder. Onun için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ve bizim gibi gâfillere duyurdu. Çok adam oruç tutar, açlığı yanına kâr kalır. Hiç istifâde edemez. Halbuki oruç tutan bir mü'min, duâsı müstecâb, Allah'dan ne isterse Allah'dan alabilir oruçlu bir mü'min. Ve iş onunla da kalmaz, geçmiş günahları affolur. "men sâme ramadâne ihtisâben gufire lehû mâ tekaddeme min zenbih". Râvîsi Ebâ Hureyre. Allah Resûlü Mahbûb-i Kibriyâ Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâmdan bize haber veriyor. 

İyi dinleyiniz! Uyumayınız! Sözlerimiz bir kulakdan girip diğer kulakdan çıkmasın, kalbine hakkolsun. Oruç tutmayanlar helâk oldu. Oruç tutup lisânını tutmayan, gıybet eden de helâk oldu. Hem oruç tutdu hem lisânını tutmadı, gıybet etdi, küfür etdi, şetm etdi, birbirini çekiştirdi, gammazlık eyledi, laf götürüp getirdi, iki tarafın arasını açsın diye. Kalbini fitneden tathîr etmedi. Gözünü necâsetden temizlemedi. Hâinâne bakıyor etrâfa. Vallâhi ve billâhi, şöyle yan bakdığın, hâinâne bakdığın da defter-i a'mâle geçmekdedir. Allah'ın öyle bir fotoğraf makinaları vardır ki, senin nefesini bile oraya zabt eder. İnsan bunu yapıyor da, bunu yapanı halk eden Allah, bu işden âciz mi zannediyorsun yani. Hâinâne bakdığın vakitde, o dahi deftere kaydolunacak. İşâret etse şöyle gözüyle, o da deftere kaydolunuyor. Kalbinden geçse, o da deftere kaydolunuyor. Melekler bilmezler, o meleklerin işi değil, Allah'ın işidir kalb meselesi.

Ramazan olmak münâsebetiyle bazı mü'min kardeşlerimiz fırsatı ganîmet bilmişler, mescidlerimize gelmişler ve Ramazan'da ibâdet ve tâata başlamışlar. Vallâhi çok güzel yapmışsın, Ramazan müslümanı. Ama sana şunu tavsiye edeyim ki, sakın bunu unutma. Allah'a muhtâc olduğun kadar Allah'a ibâdet eyle. Bak sana bir söz söylüyorum ki, bu sözü levha yapdır karşına asdır. Allah'a muhtâc olduğun kadar Allah'a ibâdet et. Cehenneme dayanacağın kadar günah işle. Ateşe ne kadar dayanacaksın, o kadar günah işle. Dünyada kalacağın kadar dünyaya, âhiretde kalacağın kadar âhiret için çalış, hazırlan. Hiç ölmeyecek gibi dünya için hazırlan, hemen ölecek gibi âhiret için hazırlan. Hiç "Biraz daha yaşlanayım, gencim filan" diye sakın bunları bekleme. Aklın başındaysa, Allah sana bu nimeti verdiyse eğer, hemen beline gayret kemerini bağla. Geçen Cuma bizimle burada Cuma namazı kılan benim ihvânımdan bir arkadaş, hemen cenâzesini aldık Bolu'dan götürdük defneyledik, yerine koyduk. Geçen Cuma buradaydı, aramızdaydı yani. Hiç gence ihtiyara bakmaz. 

Böyle câmiye de âdet bakımından gelme. Bir şey öğrenmeye, bir şey almaya gel. Ve nefsinle mücâdeleye gel. Nefsini ıslâha uğraş. Zâhiren insan da olsak eğer hakîkatde nefsimizi ıslâh edemediysek, hayvanız. Sûretâ insan, hakîkatde hayvanız ki Cenâb-ı Allah Kur`ân'da bunu haber verir : "أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ ülâike kel en'âmi bel hüm edall". Onlar hayvanlar gibidir, şekilde insan şeklinde, belki hayvandan daha ednâ ve eşnâdır. 

İnsanın içinde bir kobra yılanı vardır ki ona nefs-i emmâre derler. Onu ıslâh etmedikden sonra adam adam olmaz. Onunla mücâdele lâzım. Onun da kafasını oruç kırar evvelâ, oruç. Orucun zâhir kısmı bu. Çünkü Cenâb-ı Allah o nefsi ateşde yakdı böyle uzun uzadıya yakdı, sonra çıkardı, "Sen kimsin ben kimim?", "Sen neysen ben oyum" dedi. O kadar hâin. Firavun gibi kafasını kaldırır yukarı doğru. Allah'la boy ölçüşmeye kalkar. 

Hani işittik ya öyle, "Allah varsa benim canımı alsın" dedi birkaç tânesi. Hemen o anda geberdi. Böyle de oldu. Hem yerini de söyleyeyim sana, Adana'da oldu. Bir tânesi de cihan pehlivânı Kara Ahmed Pehlivan, o da böyle, "Azrâil gelse benim sırtımı yere getiremez" demiş, elinde kalmış fincan, hemen düşüp ölmüş. Çok kuvvetlidir, hemen sırtını adamın yere getirir. Pâdişahların bile. Pehlivanların bile. Aklını başına al.

Onun için Firavun, "Ene rabbükümül a'lâ" dedi. Nemrud dedi ki, "Ben yer tanrısıyım" dedi. Daha nice böyle Allahlık davâsına kalkanlar oldular. Nedir o? O nefs-i emmâre yok mu o! Bin sene yakdı Allah sordu, "Sen neysen ben oyum" dedi. Sonra dondurdu onu bin sene, gene çıkardı sordu Cenâb-ı Hakk. 

Bunu Cenâb-ı Allah bilmiyor değil hâ, sakın hâ öyle düşünme, kafanı tashîh eyle. Sana bana nefsin şerrini öğretmek için Cenâb-ı Hakk bu tecrübeyi yapıyor, sana gösteriyor, kendine değil. O "âlimü'l-gaybı ve'ş-şehâde"dir. Ahmaklığa lüzûm yok. Allah kulunu imtihan edermiş. Niye? Öğrensin diye. Allah câhil mi? Âlimü'l-gaybı ve'ş-şehâde. Sana seni öğretmek için Allah seni imtihan eder. Nefse bu cezâları verdi, nefsin şerrini sana öğretmek için, bana öğretmek için. Onun öğrenmesine ihtiyaç yok, O öyle bir varlık ki O. Allah bizi kendisinden ayırmasın, kulluğunda dâim eylesin.

Birkaç söz fazla söyleyeceğim, iştaha geldim yani kalabalık görünce cemâati. Onun için vaktimiz geçiyor meçiyor diye düşünme, Allah ecrini sana verecek. Patronlara da söylüyorum, işçilerine geç kaldı diye namaz için söz söylemesinler. Allah bereketini verir insana. Hep maddî olmaz, manevî de olur. Sıhhat verir, âfiyet verir. Bir adamın milyonları olur, evinde tadı olmaz. Aklını başına al yani. Başıma geldi de onun için söylüyorum. Çağırdılar konuşduk filan. Her şeyi yerinde, şoförü var, garsonu marsonu var, fakat hanımefendi içeride böyle, beyefendi "Ne yapacağım?" diyor. Ayıramadılar kendisini mahkemede. Onun için yat kalk, Allah'a şükreyle.  "Evim yok". Kirâlık bir yer buldun ya, Allah'a şükreyle. Yukarı bakma, şakî olursun. Aşağı bak. Sıhhatin var. Hastahâneye git, bir defa idrar etmek için bir milyon lira verecek adam var. "Bir kere şu idrarı rahatça çıkarayım dışarı" diyor. Şakır şakır yapıyorsun maşâallah. Zenginsin yani. Kanser almış yürümüş midesini, milyonları var orada, haramdan doldurmuş, bakıyor karşıdan böyle, elini uzatamıyor o tarafa doğru. Benim yanımda oldu hâdise. Gitdik oaraya, okumaya gitdik, çağırtmış beni, dedi, "Efendi, şunu görüyor musun?" dedi bana, duvarı gösteriyor, "beni onun elinden kurtarın", paranın para zamanı, bu zaman değil, söylediğim hikâye gibi ama hikâye değil, "kasada yedi milyon lira var, onu vereceğim" dedi, "beni bundan kurtarın" dedi. Neyse, ne görüyorsa orada, duvarda. Kardeşlerinin hakkını yemiş. Yaa, hep öyle gitmiyor ki hâdise, toplarsın, sayarsın yalnız, yiyemezsin. Toplar toplar sayarsın. Sonra sen yemeği, ben yemeği de şöyle biliriz, meyhânede yemek. O yemek değil o. Zıkkım yiyorsun, ateş yiyorsun, haberin yok.

Dondurdu nefsi Allah, sordu. "Sen neysen ben oyum" dedi. Aç bırakdı. Aç bırakınca, nefsin boynu büküldü, sonra, "Sen Rabbü'l-âlemînsin ben âcizim" dedi. Onun için Cenâb-ı Hakk orucu farz kıldı nefse.

Cihâdı nefs ile yapacaksın, nefs-i emmâre. O bir kobra yılanı var içeride, kobra yılanı. Neûzübillah! O kadar korkunç bir yılandır o. Nefs-i emmâren. Sana düşmanın senden yakındır. Allah da sana senden yakındır. Dostun da burada düşmanın da burada, içeride. Hakk'ın tecelliyâtı da orada, düşmanın da orada senin. 

Öyle içkiyle, fışkıyla, kumarla, kağıtla, bilmem dominoyla, tavlayla uğraşma öyle şeylerle! Vakit geçdi. Saçına ak düşdü. Belin büküldü. Hani deden? Hani ammin? Hani komşun? Hani nenelerin? Hani pâdişahlar? Hani kırallar? Hani zâlimler? Hani peygamberler? Akın akın gidiyorlar. Birer birer topluyor ama götürüyor hepsini. Sen de gideceksin, ben de gideceğim, kurtuluş yok! Hemen aklını başına al! Ramazan'dan sonra "Biraz daha şöyle yaşayalım filan" diye uğraşma hiç. Bir gün içki sofrasının başında kalırsın. Melekü'l-mevt seni orada bulur sonra. Def edemezsin geldiği vakitde. Geçiyoruz. 

"Lâilâheillallah", bu bir nûrdur ki, cehennemin yedi derekesini kapatır, kilitler. Allah bizi buna sâhib kılsın. Efendiler! Bu oruçlar, namazlar, zekâtlar, sadakalar, son nefesde bir kerre, "Lâilâheillallah" demek içindir. Bunu dedin mi kurtardın işte. Seksen sene namaz kılarsın, seksen sene oruç tutarsın, seksen sene üzerine farz olan zekâtı verirsin, seksen defa haccedersin, niçin biliyor musun?, son nefesde bir kerre "Lâilâheillallah" demek için. Müsâade etmezler sonra, dilin kilitleniverir, çenen tutuluverir. Dilini kilitler adamın, söyleyemez. 

Hani biliyorsun ya, hem de sahâbeden birisi, Alkâme nâmında ensârdan bir zât varmış. Ensâr demek, Peygamber Efendimiz emr-i ilâhî ile Mekke'den Medîne'ye hicret buyurduğu vakitde, kâfirlerin eziyet ve cefâsından, Allah emretdi, öyle gitdi, korkmadı Peygember, kaçmadı da, târihlerin yazdığı gibi değil öyle, "ve lem yahşe illallah", Resûlullah bir şeyden korkmaz hiç, Allah'dan gayrı, Medîne'ye geldi, Medîne'de müslümanları bağırlarına basanlara, Peygamber'e îmân edenlere, müslümanları bağırlarına basanlara, ensâr tabîr ederler, ensâr. Yardımcı demek, Türkçesi. 

Bir zât-ı muhterem vardı, ibret olsun diye söylüyorum. Çünkü hadîs-i şerîfde var bu, Ramazan hakkındaki hadîsde bu da var, zuhûr etdi şimdi, geldi aklıma. Bu ensardan olan bu zât, ölüm yatağına yatdı. Peygamber'in yakını, sahâbesi, ensârı. Allah medh ediyor Kur`ân'da ensârı. Peygamber medh ediyor ensârı. O zâtın ismi Alkame'ydi, radıyallahu anh, yatdı yatağa. Fakat konuşuyor ama tevhîd edemiyor, "Lâilâheillallah" diyemiyor. Tutmuşlar çenesini, kilitlemişler. Resûlullah'a haber verdiler. "Yâ Resûlallah, Alkame son nefesinde fakat tevhîd edemiyor. Konuşuyor, başka şeyler söylüyor fakat tevhîd edemiyor, lâilâheillallah diyemiyor". 

Senin elinde değil "Lâ ilâhe illallah" demek, Allah sana dedirdi, seni Allah buraya çağırdı bugün, bedâva gelmedin buraya. Allah seni davet etdi buraya. Sen Allah'ın davetlisisin bugün. Orucu sen tutmadın, Allah tutdurdu, sana lâyık gördü oruç tutmayı. Sen namaz kılmadın, Allah sana lâyık gördü, kendisine huzûrunda secde etdirecek sana. "İsteyin" diyor Allah "vereceğim" diyor, "ne isterseniz". "Beni seven yok mu?" diyor, her gün, her gün, her gece. Her gece! "Beni seven yok mu, onları seveyim ben". "Bana istiğfâr eden yok mu, onların günahlarını affedeyim". "İsteyen yok mu benden isteyen, istediğini vereyim" diyor. İşte hep söylüyor sana. Bir pazar açılmış. Ramazan pazarı bu. Allah pazarı bu. 

Resûlullah Efendimiz geldi Alkame'nin yanına, Alkame konuşuyor, "Yâ Resûlallah" diyor fakat tevhîd yok. Hemen Cenâb-ı Peygamber içeri geçdi, onun efrâd-ı âilesini topladı, sordu annesine, "Alkame namaz kılmaz mıydı evde?". 

Bazıları var ya, câmide namaz gösterir, namaz kılar, mürâî derler ona, kenarda Allah'ı unutur. Halkın içinde Allah der, kenarda Allah'ı unutur. Yapdığı ibâdeti gösteriş için yapar, görsünler, sofu desinler diye. Mürâî derler bunlara. Bunda şirk-i hafî vardır. Her şeyi Allah için yapacaksın, kul için değil. Kul sana kötü demiş, iyi demiş, hiç nazar-ı itibâra alma. Allah sana iyi desin. Şundan kork, kalbin titresin, Allah kötü derse sana ondan kork. 

"Namaz kılmaz mıydı?". "Kılardı Yâ Resûlallah". "Kur`ân?". "Okurdu Yâ Resûlallah". "Tesbîhatına?". "Devâm ederdi Yâ Resûlallah". Peki nedir bu? Bu nedir bu? Tevhîd edemiyor, lisan tutulmuş, dil tutulmuş, tevhîd edemiyor. Alkame, ensâr bu! Resûlullah'ın arkadaşı. Resûlullah'ın nazarına uğramış. Nasıl oluyor bu? Annesine sorunca, annesi başladı ağlamaya. Dedi ki, "Âilesini benden üstün tutar idi. Benim sözümden üstün tutardı, o tarafa daha çok meyl ederdi. Beni dinlerdi ama ona meylederdi"

Eyvah! Eyvah! Anneye el kaldıranlar. Eyvah! Anneye ismiyle çağıranlar. İsmiyle annesini çağıranlar. "Efendi, şaka yapdım". Şaka da olsa, vay olsun, azâb olsun, annesini ismiyle çağıranlara. "Anne" diyenlere azâb olsun. "Anneciğim" diyeceksin, zillet kanatlarını önüne sereceksin. "Babacığım" diyeceksin. Kâfir olsa, kiliseye götürmeyeceksin ama kiliseden alıp sırtına evine getireceksin. Bir adamın annesi fâhişe olsa, kerhâneye götürmez, kerhâneden alıp sırtında evine getirecek. 

"Âilesinin sözünü benden üstün tutardı" diyor. Efendimiz dedi ki, "Hakkını helâl et. Bundan dolayı oldu hanım. Bundan Alkame konuşamıyor". Dedi, "Dokuz ay on gün karnımda taşıdım onu Yâ Resûlallah" dedi, "sonra iki sene meme verdim. Bu yaşa gelinceye kadar her gece uykularımı terk ederdim. Alkame biraz geç kalsa, pencereden bakardım, ne oldu çocuğa bir şey mi oldu diye". "Öyleyse odun getirin, Alkame'yi yakacağım" dedi Cenâb-ı Peygamber. "Odun getirin, Alkame'yi yakacağım". "Anneyim ben buna tahammül edemem" dedi kadın. "Peki bu azâb dünya azâbıdır, gelip geçicidir, sen râzı olmazsan evlâdından evlâdın tevhîd edemiyor, dili tutulmuş, çenesi kilitlenmiş, nârda kalacak". Onun üzerine, "Râzıyım Yâ Resûlallah" der demez hemen Alkame, "Lâilâheillallah" ve "Muhammedü'r-Resûlullah" dedi, kelime-i münciyeyi söyledi. 

Onun için söyleyemezsin, tutarlar adamın dilini sonra. O seksen sene namaz, seksen sene oruç filan, bunlar, bir kerre "Lâilâheillallah" demek içindir, a benim müslüman kardeşim. İlle bu tevhîdle. "men kâne âhir kelâmuhû lâilâheillallah dehale'l-cenne". Son sözü bir adamın "Lâilâheillallah" olursa o adam cennete dâhil olur. Bitdi, o kadar.

İbâdet tâatına dâim ol. Bu tevhîd, cennetin sekiz derecesini feth ü küşâd eyler. "Lâilâheillallah". Sekiz cennetin derecesi tevhîdle açılır ve "Muhammedü'r-Resûlullah" şefâatıyla. Cennet sekizdir. Sekiz cennet vardır, yüz derecâtı vardır. Yüz derecât-ı ilâhiyyeye nâil olmak isteyenler bu tevhîde devâm etmelidir ve tevhîde sâhib olmalıdır. "Lâilâheillallah"a. 
 
Kîni çıkar kalbinden.  Kalbinden kîni, süm'ayı, riyâyı, hıkdı,  fitneyi at kalbinden. Hakk'dan gayrını çıkar, kaldır at. Ne malına sevgi göster, ne evlâdına. Allah'ı sev. Hepsi sana mutî' olacak o vakit. Allah'a teslîm olursan, Allah'ı seversen, bütün mahlûkât sana mutî' olacakdır. Sana itâat edecekdir yani, senin peşinden gelecekdir. Kalbini tathîr eyle, temizle. Kalb temizliği de işte, Hakk korkusuyla dökülen gözyaşıyla olabilir. Ne deniz in suyuyla, ne nehrin suyuyla, Hakk korkusuyla akan gözyaşıyla. Yüz siyahlığı, kalb siyahlığı böyle tathîr olunur. İstiğfâr ile olur tathîrât ve günahlara tövbe ederek olur.

Bak, tertemiz bir elbise giydin sırtına. Söylüyoruz. Oruca girdin, Ramazan'a erişdin, yepyeni bir elbise giydin sırtına. Bembeyaz bir elbise, takvâ elbisesi giydin. Bunu kirletme Ramazan'dan sonra. Bırak artık cehâleti. Bırak dalâleti. Kötülüklerden hayır gelmez.

Gel mescide meyhâneden
Hayır gelmez mestâneden
Tehîr etmek yâ neden
Gel tövbeye gel tövbeye

Bin bin günâh etdin yeter 
Rûyin siyâh etdin beter
'Isyân-ı Hakk'dan ne biter 
Gel tövbeye gel tövbeye 

Yazık! Allah'a koş! Allah'a koş! Açmış, yerle semâ kadar arası, mağfiret-i ilâhiyyeye seni çağırıyor, seni rahmetine çağırıyor. Koş! Allah'a koş! Allah'a koş! Allah'a koş! İstediğini bulacaksın, istediğini alacaksın. Yapmazsan çok pişmân olacaksın. Ellerini ısıracaksın. Sakal ve saçını yolacaksın.

Hele o âşikâre oruç yiyenler! Hele o mü'minlere hakâret edenler, o şekilde oruç yiyerek. Yâhu, oruç bile yese insan, terbiyeli edebli olmalıdır. Bırak sen müslümanlara karşı oruç yemeyi, bak dinle beni, komşun hıristiyan olsa, onun da perhizi olsa, onun yanında et yeme. Ayıpdır. Bırak sen dînî nokta-i nazarı şimdi. Bir de edeb meselesi vardır yâhu. Komşunda cenâze var, sen burada radyo açıyorsun. Hele Allah'dan korkmadan ezân-ı Muhammedî okunurken, Allah ezânı dinlerken, melekler ezânı dinlerken radyosunu kapamayanlara, televizyonunu susdurmayanlara, yazıklar olsun! Allah dinliyor ezânı.  Vallâhi Allah dinliyor. Melekleri dinliyor. Kapa, sen mü'minsin. Kapamazsan sonra ağzın îmânsız kapanır, gözün îmânsız kapanır, cemâlden mahrûm olur. Burada mahrûm olan orada da mahrûm olur. Burada Hakk'ı görmeyen orada kör olur. Burada da kör olur kalb gözü. 

Hele âşikâre oruç yiyenler! Allah'dan korkmadan, mü'min kardeşlerine hakâret edenler. Beyinsiz! "Allah'ın bildiğini kuldan ben niye saklayayım". Efendiler! Allah'ın bildiğini kullar bilseydi eğer, saklamasaydık eğer, Allah'ın bildiğini kullar bilseydi, ben buraya çıkıp size vaaz edemezdim, sen de benim karşıma oturup benim yüzüme bakamazdın, suçlar ortaya çıkıverince böyle. Ki yarın yevm-i kıyâmetde böyle olacak, defter-i a'mâl ortaya dizilecek. Doksan dokuz sicil böyle bir uçdan bir uca dek. En ufağından en büyüğüne varasıya kadar, gizlisine âşikârına varasıya kadar hepsini sayacak dökecek o kitâb, o defter. Ve Allah diyecek, "Oku kitâbını!" Bak, gör, neler var, haber veriyor, teyp gibi böyle, hepsini haber verecek. O vakit kepâzelik olacak. "Efendim, Allah'ın bildiğini kuldan niye saklayayım". Hiç irfânın yok mu, bu sözü nasıl konuşuyorsun sen aklı başında bir adamsan eğer. Allah'ın bildiğini kuldan saklamıyorsan eğer, Allah'ın çok bildikleri var, hükûmetden sakladın sen bunu, kuldan da çok sakladın ve öğrenmelerini de istemiyorsun. Haydi haydi daha basitini söyleyeyim, çıkar pantolonunu, donunu, donsuz dolaş. Allah görüyor, biliyor donunun içindekini. Allah'ın bildiğini kuldan saklama bakalım haydi. Basitden bahsedeyim ben sana haydi şöyle. Onu da yapanlar var ya. Çünkü "el-hayâu mine'l-îmân". Hayâ olmayınca, îmân olmaz. Îmân olmayınca da hayâ olmaz. İkisi birbirine bağlı onların. Allah sonumuzu hayreylesin. 

Şurada bir kıssa anlatayım size ve nihâyet verelim Ramazan sohbetimize. Sizi belki sıkdım, üzdüm ama bunda bir kasdım yok şahsî, ferdî olarak, sırf Allah rızâsı için sizi Hakk'a davet etmek için söyledik. Allah şâhid olsun. Yerler şâhid olsun. Melekler şâhid olsun. Sırf Allah'a davet etmek için konuşdum size böyle. Sakın bana gücenmeyin. Konuşduğum sözler belki size dokunabilir, bazı sözlerim, fakat bunu hüsn-i niyetle alınız. Sizden korkduğum için konuşmuyorum bunu. Kalbinizi kırmış olmayayım Ramazan'da. Üzüntüyle gitmeyin buradan. Buradan çıkdığın vakitde saâdete er, safâya er. Safâya er. Allah'la mülâkat yapıyorsun. Allah'la konuşuyorsun. Allah'a ibâdet edeceksin, Allah'a secde edeceksin. Allah'ın kelâmını işitiyorsun, Allah Resûlünün tatlı sözlerini işitiyorsun. 

Bir Ramazan günü, bir mecûsînin çocuğu dışarı çıkmış, elinde ekmekle. Mecûsî. Biliyor musun mecûsî neye derler? Ateşpereste derler. Ateşe tapana mecûsî derler.

Zamânımızda nice ateşperestler vardır, nice paraperestler, kadınperestler vardır, taparlar ama isimleri islâm ismidir, nüfus kağıtlarında kayıtları vardır, islâm kaydı vardır. Acaba Allah'ın îmân kütüğünde isimleri, kayıtları var mı acaba? Onu düşünmez hiç. Müslümanım diyorsun yüreğin titresin, "Yâ Rabbi, îmân ile beni yaşat, îmân ile beni öldür, sâlihlere ilhâk eyle". Gece gündüz buna yalvar. "ihdine's-sırâta'l-müstakîm" de. Sırât-ı müstakîmde dâim ve kâim olmayı Allah'dan dile. Çünkü senin mücerred iddian budur, bir de Allah'ın bir îmân defteri vardır ki o defterde isimlerimiz kayıtlı mı acaba? Bilmiyoruz. Yâ Rabbi, oruçlunun duâsı müstecâbdır, o îmân defterinde, saîdler defterinde isimlerimiz kayıtlıysa orada ibkâ et isimlerimizi. Şakîler defterinde kayıtlıysa oradan imhâ et yâ Rabbi.  Sen oruçluların duâsını kabûl edersin. 

O mecûsî, ateşperest, çocuğu ekmek almış, dışarı çıkmış, müslüman mahallesinde. O mecûsî çocuğu tutmuş kulağından, demiş, "Müslümanlar oruçlu. Ayıpdır, git içeride ye" demiş. Ateşe tapıyor, yani Allah'a şirk koşuyor, böyle bir adam. Çocuğunu müslümanların arasında ekmek yemekden men ediyor.

Söylemeden geçemeyeceğim, geçen akşam iftara davet etdiler, bir davete çapırdılar beni, gitdim, mecbûren gitdim oraya. İftar vaktinde herif cigara içiyor, iftara gelmiş, cigara içiyor. Böyle terbiyesiz insanlar var. İnsan oruçsuz da olsa orada bulunan oruçlulara hürmeten içmemesi lâzım gelir. Söyleyecekdim, o bana şu cevâbı verecek, "Kalbim temiz" diyecek o. Ben cevâbını bilirim onun. Kalbi çok temizdir onun! Cigara içiyor iftar vaktinde, üç dakîka kalmış iftara, duâ ediyoruz biz sofranın başında, o cigara içiyor.

Ateşperest bu! Ateşperest çocuğunu tutmuş kulağından, içeriye sokmuş, "Ayıp" demiş, "müslümanlar oruçlu" demiş, "onların karşısında yeme" demiş.

"Küllü âtin karib", her gelici yakın, çok yakındır her gelici. O zaman gelmiş, mecûsînin sayılı nefesleri dolmuş, ecel yastığına baş koymuş. Melekü'l-mevt gelmiş yanına, rûhunu kabz etmeğe. Allah Melekü'l-mevt'e emr ü fermân buyurmuş, "Yâ Melekü'l-mevt, onun rûhunu mecûsî olarak kabz eyleme. O benim Ramazan'ıma ve mü'minlere hürmet etdi, ona binâen onun rûhunu islâm olarak kabz eyle" demiş.

Sonra o mecûsîyi rüyâda görmüşler o şehrin ileri gelenleri yani manevî rütbelilileri. İleri gelen deyince aklına şu bu rütbeli gelmesin. Manevî rütbeli bunlar. Senin kapında uşak diye durur, Allah indinde pâdişahdan daha yücedir o, Allah'a daha karîbdir. Sana hizmet eder o. Kapıda kul vardır sultandan içeri. Rütbeyle değildir.

"Efendim, büyük adam olursa velî olamaz mı?" Olur. Adl ile kâim olursa, oturduğu iskemlenin mesûliyyetini idrâk ederse, ibâdullahın işini görürse, o vakit Hazret-i Ömer'in sancağı altında haşrolur. Yoo böyle olmazsa, Firavun'la beraber. Hiç bakmazlar bile yüzüne. "yu'rafu'l-mücrimûne bi sîmâhüm fe yu'hazü bi'n-nevâsî ve'l-akdâm, mücrimler yüzlerinden bilinir, tepe saçından yakalanarak yüz üstü cehenneme atılır". Bitdi o kadar. Dünyâda elini öpdüğümüz, ayağa kalkdığımız, önümüzden geçinceye kadar böyle kıyamda durduklarımızın, kıyâmet gününde yılanlar gibi ayak altında süründüklerini göreceksiniz. "Tuuu! Ulan biz bu adamı büyük adam biliyorduk be! Bunu pâdişah biliyorduk, bunu reisicumhur biliyorduk, bunu kıral biliyorduk filan. Yazıklar olsun, eyvaaah! Elini öpdük, hoca biliyorduk, hoca biliyorduk, elini öpdük. Tuuu! Suratına tükürelim bu herifin. İçi dışı bir değilmiş meğerse". Yaaa, böyle.

Şehrin ileri gelenleri görmüş maneviyyâtda. "Sen ne arıyorsun cennetde, sen cennete giremezsin, mecûsîsin". "Öyleydim ama" demiş, "o Ramazan'a ihtiramın, Ramazan'a ihtirâmım, hürmetim, oruca hürmetim, mü'minlere olan saygımdan dolayı, Allah benim rûhumu mecûsî olarak kabz eylemedi, bana îmân nasîb eyledi, îmân tâcını koydu başıma" demiş.

Bunun ters tarafı da var. Bunun ters tarafı da var. Bak bir mecûsîyken Kur`ân'a, Kur`ân'ın nüzûl etdiği aya ihtirâm etmesi, oruca ihtirâm etmesi, onun necâtına sebeb oldu, necâtına sebeb oldu. Kurtuluşuna sebeb oldu yani. Ama böyle yapmayanların da felâketine sebeb olur sonra. Geçiyoruz.

"Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah". Bu cennetin anahtarıdır. Sekiz cennetin kapısı bununla açılır. Yüz derecât bununla feth olunur. Sonra bunu muhâfaza etmek için fener lâzım, fenerin dört camı lâzım. Bu, açık havada bir muma benziyor, bu "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah". Mum yanıyor, rüzgar etrafdan esiyor. Bunu fenere koymak lâzım. 

Fenerin bir camı namaz. Hiç kurtuluş yok. Küçük, büyük, ne mezhebinden olursan ol, mü'minim, müslimim diyorsan, müslümanım diyorsan, namazını kıl. Hiç çâresi yok, kurtuluşu yok. Kıyâmet gününde evvelâ hesâb namazdandır. Kulağına girsin. Yâ Rabbi teblîğ etdim habîbinin kelâmını. Resûlullah'ın gözü nûrudur. "es-salâh kurratü aynî". "es-salâh imâdü'd-dîn". Dînin direği namazdır. Namaz o fenerin bir camı. 

İkincisi oruç, Ramazan'da bir ay. Bazen yirmi dokuz olur, bazen otuz olur. Hasta olanlara şerîatın müsâadesi vardır. Hafif bir baş ağrısı, hastayız demek değil. Tutmak kudretine kâbil olmayan. Yâhud Allah'dan korkan bir müttakî doktorun vermiş olduğu fetvâ ile, müsaade ile orucunu yiyebilir. Ama gizli yer. Sefere giden orucunu yiyebilir, Allah müsaade etmişdir. Sonra ne yapar? Sonra tutar orucunu, kazâ eder sonradan. Ama hastayken de olsa, seferdeyken de olsa oruç tutmak daha hayırlıdır tutmamakdan. Çünkü oruçda sıhhat vardır, selâmet vardır, sıfatullah vardır. Oruç tutan bir adam mutlakâ sıhhate erer, hastalığı ilerlemez, geriler hastalığı. Fenerin bir gözü de oruçdur.

Fenerin diğer gözü zekâtdır. Diğer gözü de hacdır. 

O vakit ne oldu? Îmân mumunu, îmân nûrunu ibâdet çerçevesiyle çerçeveledik. Haaa, ahlâksız olursa bir adam, bu fenerin camı kırılabilir. Yani yapdığı ibâdetler "hebâen mensûrâ" olabilir. Çok adam var oruç tutdu, açlığı yanına kâr kaldı. Neden? Haram helâl aramadı. Elli dört farza dikkat etmedi. Haram helâl aramıyor hiç yutuyor ne olursa. İçkiydi, fışkıydı, haramdı. "Efendi Hazretleri, öyle diyorsun ama ben bir kıvırcık kuzu aldım". Kıvırcık kuzu aldın ama parasını nereden aldın? Domuz etinden berbat olur sonra, hukûk-ı ibâd varsa içerisinde. Onun için kıldığın namaz bedavaya gider, tuttuğun oruç bedavaya gider. Ahlâkını dürüstleştireceksin. O fenerin de çerçevesinin dış tarafındaki telleri budur.  

Bugünlük bu kadar kâfî çünkü vakit daraldı. 

Yâ Rabbi buraya geldik, bizi boş çevirme. Rahmetinin tecellî etdiğini, mağfiretinin cûş u hurûşa geldiğini de biliyoruz, bizi buradan mahrûm gönderme. Ve Ramazan'ın feyziyle bizi feyizlendir ve şefâatiyle şâd eyle. Âhir kelâmımızı Kur`ân-ı Mecîd, Kelime-i Tevhîd eyle. Ehl-i islâmı nûr-ı tevhîdde cem eyle. Ehl-i islâmın âsîlerini ıslâh eyle. Ehl-i islâmın kalblerinden kîni, nefreti gider, mü'minleri birbirine sevdir. İlâhî, kalbleri çeviren sensin.

Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.


Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 18 Temmuz 1980 (5 Ramazan 1400) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön