Ramazân-ı Şerîf ve Oruç - Hutbe - 8 Haziran 1984

31 Mart 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Dua

HUTBE

Kâlallahu Te'âla fî Kitâbihi'l-Azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm
Şehru ramadânellezî ünzile fîhi'l-kur`ân, hüden li'n-nâsi ve beyyinâtin mine'l-hüdâ ve'l furkân, fe men şehide minkümü'ş-şehra fel yesumh.
Sadakallahülazîm.

Diz üstü oturmak kudretine mâlik olmayanlar, rahat rahat otursunlar. Ayağın ağrıdığı vakitde benim hutnemi sen dinleyemezsin. Rahat edersen o vakit kulağını benden yana verirsin. Hem gönlünü benden tarafa ver, hem kulağını. Hem baş kulağını, hem gönül kulağını benden tarafa ver. Rahat et, rahat otur ve hutbeyi dinle. 

Ramazan ayı, mine'l-kadîm, Allah ile kul arasındaki birleşmeyi temin eden bir aydır. Yani kütüb-i semâviyye, gökden inen kitâblar, Tevrat, Zebûr, İncîl ve yüz suhuf ve bu yüz suhufun, bu üç büyük kitâbın cümlesinin zübdesi, özü olan Kur`ân-ı Azîm, Ramazan ayında Kadir Gecesinde kitâbların sultânın, peygamberlerin sultânı olan Muhammed aleyhisselâma, Cibrîl-i Emîn, Nâmûs-i Ekber vâsıtasıyla inmeye başlamışdır. Ne Allah'ın Cebrâil'e, ne Resûl-i Ekrem'in Cebrâil'e ihtiyâcı vardır. Bu, saltanat-ı ilâhîdir, Resûl-i Ekrem'in yüceliğini gösterir, Allah indindeki mertebesini ilân eder. Öyle bir peygamber ki Cebrâil gibi bir melek, Peygamber'e emirberlik yapmakdadır. Kur`ân-ı getiriyor. 

İşte sen o peygamberin ümmetisin. Sana Ramazan bahş olunmuş, oruçlu sıfatına girdiğin vakitde, uykun tesbîh, günahın mağfûr, duân kabûl oluyor. Üç büyük ikram var oruçluya bu âlemde. Bir tânesi duâ. Ne duâ edersen Allah kabûl ediyor duânı. Maddî, manevî. 

"Efendim, ben çok duâ etdim, etdiğim duâ elime gelmedi" dersen, istemiş olduğun nesnenin sen, senin hakkında hayır veyâhud şer, kötü veyâ iyi olduğunu bilemezsin. Allah bilir onu. Bir çok şeyi istersin, istemiş olduğun şey senin eline geçerse, senin başına belâ olabilir. Onun için Cenâb-ı Hakk kapısını çalan hiç bir kulunu, velev ki kendine şirk dahi koşsa, Allah'ı inkâr etse, onu dahi mahrûm etmez. Öyle Rahmân ve Rahîm'dir. Bir sofra-i ilâhiyye açmış kâinâta, münkiri, mü'mini, sâlihi, fâsıkı, âbidi, zâhidi, fâsıkı hepsi o sofradan yemekde. Allah kimsenin rızkını kesiyor mu? Suyunu kesiyor mu, ekmeğini? Herkes o sofradan yiyor. Onun için Allah diyen mahrûm olmaz. Hele mü'min olup da, Hazret-i Muhammed'e bende olursa, sallallahu aleyhi vesellem, Hazret-i Muhammed'e bende olursa eğer, onun hâli bambaşkadır. Kıymetimiz gâyetle büyük. 

Ben dâimâ söylerim fakat Ramazan misâfirlerimize de söyleyelim. Allah'ın bir ismi de mü'mindir. Bizim de bir ismimiz mü'mindir. Allah, "يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ yâ eyyühellezîne âmenû kütibe aleykümü's-sıyâm, ey mü'minler size orucu farz kıldım" diyor, bize hitâb ediyor Allah. Mü'min diyor bize. Bak bizim ismimiz mü'min. Allah'ın da ismi mü'mindir. Kendi ismini bize vermiş. Neden? Çünkü Muhammed'ine bende olduk, ondan. Sallallahu aleyhi vesellem. Dünyâda en büyük nimet, nimet-i kübrâ, nimet-i uzmâ, ondan daha büyük bir nimet tasavvur edilemez, bilen için, anlayan için, görene, köre ne, Hazret-i Muhammed'e bende olmakdır. Sallallahu aleyhi vesellem. Yarın bunu göreceksin sen. Ben de göreceğim, sen de göreceksin. Bugüne kadar gördüklerini, bakdın da göremedin. Şurada oturman dahi Hazret-i Muhammed hürmetinedir. Kâfirin bulduğu bir yudum su, içdiği bir yudum su Muhammed hürmetinedir. Sallallahu aleyhi vesellem. Münâfıkın bulduğu bir lokma ekmek, Resûlullah'ın hürmetinedir. Allah diyor ki, "وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ vemâ kânâllahu li yu'azzibehüm ve ente fîhim". Manâsı, Kur`ân-ı Mübîn'den okudum âyet-i kerîmeyi,  "Habîbim, sen onların içinde olduğun müddetçe, onlara azâb etmeyeceğim" diyor, "çünkü aralarında sen varsın" diyor. Bu nimeti unutma. En büyük nimet, nimet-i uzmâ, Resûl-i Ekrem'dir. Yarın kıyâmet gününde sen de göreceksin bunu ben de göreceğim bunu. Cümle enbiyâ, bütün peygamberler yani, cümle enbiyâ dediğimiz vakitde. Nebînin cemi enbiyâ gelir. Velînin cemi evliyâ gelir. Cümle enbiyâ, nefsî nefsî deyip nefsi derdine düşdüğü vakitde, Resûl aleyhi's-salâtü ve's-selâm arşın önüne secde edip, "Yâ Rabbi, ümmetim!"diye inleyecek, Allah diyecek ki, "Habîbim Muhammed, başını secdeden kaldır, şefâatin müstecâbdır, kabûldür, istediğini benden iste, seni râzı kılıncaya kadar sana vereceğim. Dünyâda Kur`ân'da sana vaad etdim, ben vaadimden dönmem". "وَلَسَوْفَ يُعْط۪يكَ رَبُّكَ فَتَرْضٰىۜ ve le sevfe yu'tîke rabbüke fe terdâ", Sûre-i Duhâ'da. "ve le sevfe", pek yakın bir zamanda, "rabbüke", rabbin, "yu'tîke", sana i'tâ edecek, verecekdir, "fe terdâ", seni râzı kılıncaya kadar. Yeter diyesiye kadar. Ümmetini sana verecek, yeter Yâ Rabbi diyesiye kadar. Her şeyi Hazret-i Muhammed'e. Çünkü bu kâinât, bildiğin bilmediğin, gördüğün görmediğin, bu âlem, Muhammed hürmetine halk olunmuşdur. "Eğer seni halk etmeseydim, kâinâtı halk etmezdim" diyor Hazret-i Allah. Hadîsin zâhiri mevzûmuş, manâ bakımından mevzû değil, Kur`ân'ın kâffesi Muhammed Mustafâ'ya âid, sallallahu aleyhi vesellem. Âl-i Muhammed'e âid. 

Kulağını benden yana ver. Gözünden perdeyi kaldır, iyi bak. İftah ayneyk. Gözlerini aç, iyi bak, görebilecek misin? Baş gözünle göremezsin, kalb gözünün perdesini kaldır da bak. Elhamdülillah Muhammed'e bende olduk, sallallahu aleyhi vesellem.

Oruçlunun duâsı müstecâb, duâsı kabûl. İste! Kullardan istersen kullar, senden bıkar ve senden kaçarlar. Kuldan bir defa istersin, verir. En cömerdi, bir daha istersin, gene verir. Bir daha istersin, gene verir. Bir daha istersin, gene verir. Bir daha istersin, seni gördü mü yol değiştirir. Allah, "Kulum benden niye istemiyor" diyor. Ama halîlullah rütbesini alırsan, kisve-i halîliyyeti giyersen eğer sırtına, o giysiyi, o elbiseyi, halîliyyet, o ayrı. 

Kapısı çalınmış Halîlullah'ın, fukaraya ikrâm etdi, bu tarafa gelmiş fukarâ, tekrar kapı arıyor. Hazret-i Halîlullah, tekrardan bu tarafda da bir kapı açdırdı, fukarâya ikrâm etsin diye. Öyle nidâ ettirirdi, Ramazan değil o vakit, Allah için oruç tutanlar, nevâfil, "Oruçlu olan iftara gelsin, oruçlu olmayan öğle yemeğine gelsin" diye nidâ ettirirdi. Hem Yakûb aleyhisselâm, hem İbrâhim aleyhisselâm. Halka öyle cömerdlik yapdılar. Allah'ın halîlleri, Allah'ın dostları. Allah'ın dostları yedirirler. Allah'ın dostları yerler, yedirirler. Allah'ın dostları yemezler, yedirirler. Allah'ın dostları giydirirler, giymezler giydirirler, giyerler giydirirler. 

Ey zâhid, eğer nekes isen, tamahkâr isen, veremiyorsan, alnın secdede çürüse, îmândan ötürü belki son, en son cennete gidersin. "Cömerdin fıskı dahi olsa söylemeyin onu" diyor Peygamber. "Cömerdin fıskını söylemeyin" diyor, "cömerd insanın" diyor, "onun cömerdliği onun fıskını örtmüşdür" diyor. Kesenin ağzını Allah için ne vakit açacaksın? Bana ver demedim. Evvelâ hısım akrabâna, konuna komşuna, yoksullara. Günde kaç ağlayanın gözyaşını siliyorsun. Allah'ın dostuyum diyorsun, mü'minim diyorsun, mü'minler Allah'ın dostudur, hepsi velîdirler. Kaç mü'minin gözyaşını siliyorsun? Kaç açı doyuruyorsun? Kaç çıplağı giydirebiliyorsun? Kaç kişiye tatlı söz söylüyorsun? Yok vermeğe ama tatlı söz, tatlı söz. Aman ne kadar güzel. Emr-i marûf. Tatlı söz, güler yüz, gönül alma. 

Oruçlunun duâsı müstecâb, günahı ma' füvv. Diyor ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "men sâme ramadâne vahtisâben gufire lehû mâ tekaddeme min zenbih". Bir kimse Ramazan orucunu tutdu mu, sevâbını Allah'dan ümîd ederek, Ramazan'ın son günü anasından doğduğu gibi tertemiz olur. 

Yalnız müslümanlar, dikkat buyurunuz, çok ricâ ediyorum, sakın câmiye boşuna gelip gitme, boşuna yatıp kalkma. Kul hakkından kaçınınız. Hayvan hakkından kaçınınız. Kâfir hakkından kaçınınız. Kul hakkından kaçınınız. Çok kaçının, zerre kadar olanından da kaçınınız. Bazı ahmaklar, çalıyor, çırpıyor, geliyor câmide ağlayıp sızlıyor filan, "Yâ Rabbi affet beni". Olmaz! Hak yerine kazâ olmayınca, hak yerine verilmeyince, af çıkmaz. Meğer ki çok arayıp sâhibini bulamayasın, Allah'a da pek kurbiyyetin olsun, aranız iyi olsun Allah ile, Cenâb-ı Hakk hazîne-i ilâhiyyeden onu ödesin senin yerine, o müstesnâdır. Hele kâfir hakkı ve hayvan hakkı hiç katiyyen ve kâtıbeten ödenmez. 

Vallahi ben bir kitâbda gördüm, söylemeden geçemeyeceğim. İmâm-ı Şâfiî Hazretleri Kureşîdir ve kutubdur. Kâdılık yapmış kendisi Mısır'da. Bulunduğu yerde kitâbların üzerine serçe kuşu kirletmiş, serçenin yuvasını bozdurmuş, radan attırmış, kitâbları kirletiyor diye. Vefâtından sonra rüyâda görmüş Seyyide Hâtun, Ricâ etmii Seyyide Hâtun'a, "Git o kuşlara biraz yem at" demiş, "yuvalarını bozdurdum ben, ondan dolayı muâheze oluyorum" demiş.

Vallahi kardeşim sen yeşil ağacı kesiyorsun, gönlü kırıyorsun, bırak gönül kırmayı kafa da kırıyorsun, gnül de kırıyorsun, çene kırıyorsun, diş kırıyorsun. Yürümez! İkisi bir arada yürümez bu işin. Olmaz! O kabadayılık, kahramanlık harb zamanında düşmana karşı. Kılıcını milletine kullanma. Yumruğunu milletine kullanma. Tokadını milletine kullanma. Düşmana karşı hazırlayacaksın onu. Milletine şefkat, hürmet, merhamet, mürüvvet, lutuf, kerem, bunları ayır milletine. Hep senden şefkat ve merhamet bekliyorlar. 

Oruçlunun duâsı makbûl. Şunu da söyleyeyim size. Allah'dan ne isterseniz, hayırlısını isteyiniz. Evlâd istersin, hayırlı kaydını koymazsın, çocuk âsî olur, yumruğunu yersin sonra, evlâdınla terbiye olursun. Mal istersin başına belâ olur mal. "Efendi, mâl başa belâ olur mu?" Mal, başa belâ olur, öyle bir belâ olur ki, ateşden daha şiddetli yakar adamı. Allah'dan ne isterseniz, hayırlısını isteyiniz ve hayır isteyiniz Allah'dan. Duâlarınızda da tövbe istiğfar ve îmân ile çene kapamayı Allah'dan isteyiniz. Îmânla çene kapamayı. Ne kadar günahın olursa olsun îmânlı göçersen kurtuluş çâresi var. Hazret-i Muhammed sana elini uzatacakdır. Şefâati vardır Peygamber'in. "Şefâatim ehl-i kebâiredir" diyor Peygamber. Bitdi. Ama îmânsız çene kapanırsa, dünyâ dolusu arkandan altın dağıtsalar, yüz bin mevlûd, otuz bin hatim okusalar, sana bir faydası yokdur. Amelinle başbaşa kalırsın yakın bir zamanda. Bu günler, söylemiş olduğum günler, yakında senin ve benim başımıza gelecekdir. Hiç ihtiyarlara var bize yok, hastalara var bize yok zannetme sakın hâ! O gelici öyle bir gelir ki, o gelici öyle bir gelir ki, o öyle bir pehlivandır ki, elini kime atarsa sırtını tuşa getirir o. Ona Melekü'l-mevt derler. 

Üç peygamber geliyormuş. Size bir komprime verelim. Bir kemik yığını görmüşler, gâyetle cesîm, târih öncesi bir kemik yığını, bir hayvanın kemiği. Tek bir hayvanın. Korkunç hayvanlar varmış dünyâda. Demişler, "Nasıl bir hayvan acaba, duâ edelim de Cenâb-ı Hakk bunu ihyâ etsin". Peygamber bunlar. Peygamberin duâsını Allah reddetmez. Biri demiş ki, "Yâ Rabbi, bunun kemiklerini ve sinirlerini biraraya getir, yapıştır" demiş, duâ etmiş. Hakk Teâlâ duâsını kabûl etmiş, sinirler ve kemikler yapışmış, iskelet biraraya gelmiş. Cesîm bir hayvan. Diğeri de demiş ki, "Yâ Rabbi, bunun etini, derisini, tüyünü ihsân et" demiş. Tekrardan hayvan şekline girmiş. Yalnız rûhu yok. Üçüncü nebî elini açmış, "Yâ Rabbi, hakkımızda hayırlıysa bunu dirilt" demiş, "hayırlı değilse diriltme yâ Rabbi" demiş. Hemen dağılmış kemikler. Hakk Teâlâ buyurmuş ki, "Eğer hayır kaydını koymasaydınız, dirilt deseydiniz, diriltecekdim, üçünüzü de yiyecekdi sizin" demiş bu mahlûk. 

Onun için dâimâ, kulağınızda kalsın, hep hayırlısını Allah'dan isteyiniz. "Yâ Rabbi dünyâ metâı ver, keseme çok ver yâ Rabbi, kalbimde yok et, kesemde çok et, kalbimde yok et" de Allah'a. Çok verirse bazen azarsın sonra, Allah'ı, Peygamber'i unutursun. Ben çok adam biliyorum, kıçında yarım pantalon vardı, ayakkabıları da yamalıydı, câmiye gelirdi, sonra zengin oldu, Allah zengin etdi onu, sonra câmiye gelmez oldu o. Serveti ve sâmânı onu câmiden men etdi. Oluyor böyle şeyler. Sahabede de olmuş böyle bir şey. Onun için erkek ona derler, mala mülke sâhib olduğu hâlde, nefs-i emmâresine dizgin vurup o dağlardan büyük olan burnunu huzûrullahda yere sürmekdir. 

Ramazan'da oruç tutanın duâsı kabûl, günâhı mağfûr, uyusan dahi uykun tesbîhdir. Fakat uykuyla orucu geçirmeyiniz. Tesbîh ediniz. Belki ömrümüzün son Ramazan'ı. Geçen Ramazan birçok ihvân u yârânımız vardı, onlarla konuşuyor, koklaşıyorduk değil mi? Onları kaybetdik, gitdiler. Bir daha gelmemek üzere gitdiler. Seneye de belki biz aradan eksilebiliriz, beni yâhud seni kaybedebiliriz yani. 

Tabutlar boş gitmiyor. Yâ seyyiât, ya yılan, çıyan, akreb götürüyorsun tabutunda, yâhud cennet gülleri, reyhanları götürüyorsun. Hangisini istiyorsun götürmek? Bu tarladan alacaksın onu, dünyâ tarlasından. Dünyâ, âhiretin tarlasıdır. Buradan götüreceksin onu. Buradan olmazsa olmaz o iş. Bu tarladan alacaksın o işleri. Akrebi de burada satıyorlar, yılanı da, çıyanı da. Bildiğin akreb, yılan, çıyan manâsına konuşmadım hâ, onu sen kendin götürürsün. Cehennemde de ateş yokdur, onu da buradan alıp götürürsün sen.  Cennetin derecâtı da buradan gider. 

Hani biliyor musun, haydi söyleyelim, Ramazan'dır bugün biraz sohbetimiz uzun olsun azıcık, hem de uzun bir zaman sizden ayrıldım ben, ben sizi özledim. Ne verirsen elinle onu bulacaksın âhiretde. Bir adam arpa eker de buğday biçer mi? Ya ısırgan eker, ısırganın yerine arpa biçer mi? Ne ekersen onu biçersin. Öyle değil mi?

Bir hocaefendi varmış Eyüp Sultan'da, gâyetle nekesmiş. Hocaların ekserîsi nekes olur ne hikmetse. Böyle çok sıkı olurlar. Bitecek diye korkuyor. Kimi altdan yalar, kimi altdan yalamaz, üstüne koyar, kıyamaz vermeğe. Öyle bir zât-ı muhteremmiş. Bir zât onu irşâda memûr olmuş, gitmiş. İnsanlar birbirlerini irşâd etmelidir. 

Tamahkâr insanların ekmeğini yemeyiniz, çayını içmeyiniz, kahvesini içmeyiniz. Derd olur adama. Bunu sen kitâblarda bulamazsın. Sen ısmarla ona çayı kahveyi. Sakın hâ! Ekmeğini ağzına almayacaksın. Hemen hasta olursun. 

Hocaefendi kahvede oturuyormuş, bir meczûb, Meczûb Arab Ali diye bir zât ki, senelerden sonra ben Eyüp Câmisinden çıkdım mezarlıkdan gidiyordum, yoruldum durdum böyle, kitâbda okumuşdum, Eyüp Târihinde, bir de bakdım, bu Arab Ali'nin mezartaşı benim karşıma çıkdı. O koca mezarlığın içerisinde, Eyüp Mezarlığının içerisinde. Yoruldum durdum, yoruldum durunca, orada bakdım okudum aaa Meczûb Arab Ali diyor. Bu işte bu Arab Ali. Gelmiş hocaya demiş ki, "Hocaefendi bana biraz yoğurt al" demiş. Ama irşâd için ona göndermişler onu maneviyyâtda. Hocaefendi almak istemez yoğurdu, "Git canım başkası alsın" dilan dediyse de at sineği gibi, meczûb bu, üzerine düşmüş bunun, "ille alacaksın" diye. Hoca illallah demiş, yani az sadaka çok belâyı def eder kabîlinden, belâdan kurtulayım diye, oraya kuruşu basmış ve kalkmış oradan, yürümüş. "Biraz da ekmek alsana". "Ekmeği de başkası alsın" demiş, gitmiş hoca fenâ hâlde, hasbünallah çekerek. O gece rüyâ görmüş. Manâsında bir yerde ama diller tarîfden âciz, şâirler hayallwerine getiremezler. Ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne kalb tahattur etmiş, ne kaleme gelir. Böyle bir makâm. Fakat hocaefendi açlıkdan ölüyor. Kimse yok bulunduğu yerde, açlıkdan ölüyor. Midesi kazınıyor böyle. "Yâhu burası çok güzel bir yer" diyor, "burası olsa olsa cennet olsa gerekdir ama burada yiyecek içecek yok mu acaba?" diyor hoca rüyâsında, rüyada, gece. Derken bir zât zuhûr etmiş oradan karşısına. "Yâhu burası neresi?" demiş. "Cennet" demiş. "Olamaz" demiş, "belki cennetliğine cennet ama" demiş, "Kur`ân'da biz okuduk" demiş, "ve lahmi tayrin mimmâ yeştehûn, ve hûrun 'îyn, ke emsâli'l-lü'lü'i'l-meknûn, cezâen bimâ kânû ya'melûn. İşte orada kuş çevirmeleri var, nefsin ne isterse onu bulacaksın diyor Kur`ân-ı Kerîm" demiş, "Ben açlıkdan öldüm burada" demiş, "hiç bir şey yok". "Hocaefendi" demiş, "doğrudur ama dünyâdan gönderirsen burada bulursun. İnsan dünyâdan gönderirse burada bulur onu" demiş, "göndermezsen nerede bulacaksın. Hah, bak burada bir yoğurt var" demiş, "şu yoğurdu al ye" demiş. Hoca hemen yoğurda sarılmış, yoğurdu yerken, "Biraz da ekmek yok mu?" deyince, "Yalnız yoğurt göndermişsin hocaefendi, biraz da ekmek gönderseydin onu da bulurdun" demiş. 

Sonra hocaefendi sabahleyin kalkmış tövbe istiğfar etmiş. Cenâb-ı Hakk'a, "Yâ Rabbi" demiş, "benden bu sıfatı al". Kapısını açmış, hânedân olmuş, fakîr fukarâyı yedirmiş, içirmiş. Kapısına gelen fukarâyı boş çevirmemiş. 
 
Şimdi, bunun ters tarafı var. Cehennem kısmı da var bunun aynen böyle. Behlûl Dânâ'yı görmüş Hârun Reşîd, demii, "Yâ Behlûl, nereden geliyorsun?" demiş. "Cehennemden" demiş. "Niye gitdin?". "Ateş almağa. Fakat maalesef bulamadım" demiş. Demiş ki emîrü'l-mü'minîn, "Yâhu cehennem ateşle dolu diyorlar, Kur`ân'da da öyle söylüyor Cenâb-ı Hakk", "Ben de öyle biliyordum" demiş, "girdim, sordum cehennemin Mâlik'ine, dediler ki, "Burada ateş bulunmaz. Herkes ateşini dünyadan buraya getirir".

Yaaa! Şimdi, bir yumurta çalanla, bir milyon çalan, ikisi aynı sıcağa girse Allah'ın adâleti nerede kalır sonra? Olmaz öyle şey. Herkes ateşini buradan götürüyor. Bir yumurta çalan o kadar ateş götürür buradan, bir milyon çalan, o kadar ateş götürür. 

Günahın küçüğü büyüğü olmaz. Allah'a ısyandır. Hemen tövbe istiğfar etmeli, bu Ramazan cehâletimizin son Ramazan'ı olmalı. Bundan sonra dürüst yollara girmeliyiz. İbâdet tâatı bırakmamalıyız. Namazımızı, orucumuzu. Hem de ihlasla kılmalı, riyâen değil. Mürâîliği bırak. Netîcesi iyi olmaz onun. İyi şey değil o. Onu tavuk yapar. Mürâî. Kırk paralık, kırk paralık demeyelim canım, yirmi liralık bir yumurta yapar, yedi mahalleye ilân eder tavuk. Gıt gıt gıdaaak, yumurta yapdım diye. Sakın mürâîlik yapma ibâdet ve tâatda. Sakla hattâ nâfile ibâdetlerini, gizle. Allah ile senin aranda olsun bu muhabbet, bu aşk, bu sevdâ, bu safâ.  

Onun için ister cennet, ister cehennem, bu şekilde, herkes buradan götürür. Ne diyor Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, "ed-dünyâ mezrûatü'l-âhire, dünyâ âhiretin tarlasıdır" dedi. Buradan götüreceksin. Buradan ekersen orada biçersin. Ne ekersen, ne yaparsan. 

Evet, gelelim biz şimdi dersimize. "شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ şehrü ramadânellezî ünzile fîh'il-kur`ân". Kur`ân-ı Mübîn, Ramazân-ı Şerîf'de nâzil olmuş, Peygamber'e inmişdir. Elinde bulunan Kitâbullah. Eksiği yokdur. Fazlası da yokdur. Resûl-i Ekrem'e nasıl nâzil olduysa, öylece Allah hıfz etmişdir onu. Ve kıyâmet gününe kadar böyle hıfz edecekdir. 

Gece Kur`ân oku. Bildiğin kadar oku. Esteîzübillah, "fakraû mâ teyessere mine'l-kur`ân". Nereden kolay geliyor Kur`ân'ı okumak, gece mutlakâ Kur`ân oku. Yarın yevm-i kıyâmetde Kur`ân der ki Cenâb-ı Hakk'a, "Yâ Rabbe'l-âlemîn, gece ben bunu uykusundan men etdim, beni okudu yâ Rabbi" der, Kur`ân sana şefî' olur. Oruç der ki, "Yâ Rabbi, yemeden içmeden onu ben men etdim, bırak şefî' olayım" der, oruç tutana oruç şefî' olur. Onun için gece mutlakâ Kur`ân okuyacaksın. 

Hele böyle âşikâre oruç sakın yeme! Bu dînî filan bir mesele değil, âdâb-ı muâşerete mugâyirdir. Bırak sen müslümanın karşısında oruç yemeyi, hıristiyan komşun olsa onun da perhizi olsa, karşısında et kızartıp yeme, ayıpdır, ayıp. Komşun ölmüş, ölü var komşunda, cen3aze var, o komşuyu sen hiç sevmiyorsun, senin düşmanın, sakın radyonu açıp radyo çalma, ayıpdır. Üç gün çalmaman lâzım gelir. İnsanlık iktizâsıdır. Edebdir bu. Hele âşikâre oruç yiyenlerin cezâsı, yedikleri oruçdan daha büyükdür, daha ağırdır. Oruç tutmayan mü'minlerin cezâsı nedir diye bana sorarsan, onu da sana habwer vereyim, manevî olarak. Ölürken susuz öleceklerdir, oruç tutmayan müslümanlar. Bütün denizler tatlı su olsa, nehirleri ağzına verseler, kanmayacak suya. Mutlakâ susuz ölecekdir. Onun için insan hasta olur, seferde olur, oruç yemesi iktizâ eder, Allah müsâade etmişdir, İslam'da zorluk bir şey yokdur, edeb bakımından, gizli, göstermeden yemelidir, göstermemelidir. Bazı ukalâ var, bazı ukalâlar, "Allah'ın bildiğini kuldan ben niye saklayayım". Ey böyle konuşan kişi! Allah'ın senin hakkında bildiğini kullar bir bilse, senin yüzüne bakmazlar, senin yüzünü tükürük içinde koyarlar. Allah'ın bildiğini kuldan saklamayacak mısın, çıkar donunu, pantolonunu, öyle dolaş. Allah biliyor içindekilerin ne olduğunu. Kuldan saklıyorsun değil mi bazı şeylerini. Kirli yerlerini saklıyorsun, bazı şeyleri. Allah biliyor. Bırak böyle ukalâlığı filan. 

Allahu Teâlâ Hazretleri, settâre'l-uyûbdur, Allah günahları örter. Allahu Teâlâ gaffâre'z-zünûbdur, Allah günahları affeder.  Hele Ramazan'da. Rahmeti cûş u hurûşa geldi. Gene bir kıssa anlatayım size, keseyim sonra dersi. 

Bir mecûsî, bir Ramazan günü, çok söylemişimdir size, her Ramazan söylerim ben, gene söyleyeyim de, bir mecûsî, bir Ramazan günü çocuğu elinde ekmekle  sokağa çıkmış. Mecûsî diye ateşe tapana derler, ateşgede, ateşe tapana derler mecûsî. Ateşe Allah diyor, aleve, ateşe. Ekmek almış eline çocuk, Bağdad'da, sokağa çıkmış. Hemen görmüş çocuğun kulağından tutmuş, içeri sokmuş. "Ayıp" demiş, "müslümanlar oruçlu, ayıp değil mi elinde ekmekle dışarı çıkıyorsun, içeride ye ekmeğini" demiş. Mecûsî, son nefesi gelmiş, herkesin sayılı nefesi geldiği gibi onun da son nefesi gelmiş, kafasını ecel yastığına koymuş. Melekü'l-mevt gelmiş. 

Kim o Melekü'l-mevt? Azrâil aleyhisselâm. Aran iyi olsun. Hani çirkin bir adam geldi mi, "Azrâil gibi adam" diyor. Sakın öyle deme, sakın hâ!  En sonunda onunla buluşacaksın, Azrâil'le. İltifatlı davran.

Gelmiş, Cenâb-ı Hakk buyurmuş ki, "Yâ Melekü'l-mevt, benim Ramazan'ıma ve mü'minlere hürmet etdiği için onun rûhunu mecûsî olarak kabz etme, mü'min olarak kabz et" demiş. Onun üzerine o zât, "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah" demiş, rûhunu kabz etmiş. Bağdad'ın ileri gelenleri bunu cennetde görüyorlar, diyorlar ki, "Yâhu mecûsî cennete gitmez, senin ne işin var burada?". Diyor ki, "Ben Ramazan'a hürmet etdiğim için Allah bana son nefesde îmân nasîb etdi" diyor, "îmânlı olarak öldüm ben" diyor. Bir kişi görmemiş rüyâyı. Bağdad'ın maneviyyatda ileri gelenleri görmüşler. 

Bir de bunun ters tarafını alırız şimdi. Böyle hürmet etmeyenlerin sonu nasıl olur acabâ? Korkunç olur değil mi? Onun için, İslâm demek, edeb demekdir, eline, beline, diline sâhib olacaksın. Uçkuruna sâhib olacaksın, diline sâhib olacaksın, gözüne, kulağına, eline sâhib olacaksın. Edebli olacaksın. Senin terbiyenden, edebinden, insâniyyetinden, "İşte bu adam Muhammedî" diyecekler, "Hazret-i Muhammed'in ümmetinden" diyecekler. Biz pisliğimizden, kötülüğümüzden gösteriyoruz bu işi. 

Ey mü'minler! Fırsatı ganîmet biliniz, oruçlusunuz. Hakk Teâlâ'ya kalben nidâ edin, gizli nidâ ile, Allah'dan isteğinizi isteyin, Allah sizi mahrûm etmeyecekdir. Hele iftar vakti.
 
Hazret-i Mûsâ, Cenâb-ı Hakk'ı görmek istedi, Hakk Teâlâ Hazret-i Mûsâ'ya dedi ki, "Len terânî Yâ Mûsâ, sen beni göremezsin". Ve "Aramızda yetmiş bin perde var yâ Mûsâ" dedi, "şu anda seninle benim aramda. Bir zaman gelir, Ü mmet-i Muhammed'e Ramazan orucunu farz ederim, iftar vaktinde onlar sofraya otururlar, benim emr-i ilâhîmi beklerler", ezanı. "Okundu mu ezan? Kaç dakîka var?". Kimi duâ ediyor, kimi senâ ediyor. 

Sakın çorbanın tuzu az diye kadının başına tencereyi geçirmeye kalkma. Orucun hayrı kalmaz, öyle orucun kıymeti yok. Hattâ birinden zulüm dahi görsen karşılık vermeyeceksin. "Ben oruçluyum kardeşim" diyeceksin. "Ben oruçluyum" deyip, kaçacaksın oradan. Dev kadar kuvvetli olsan mukâbele etmeyeceksin. 

İftar vakti olduğu vakitde, sofranın başında, boyunlar bükülüyor, izn-i ilâhîyi bekliyorlar böyle. Cenâb-ı Hakk meleklere mübâhat ediyor, meleklerine, "Ey meleklerim, hani ben Âdem'i halk edeceğim vakitde, 'Kan döker bunlar, fesada uğratır kâinâtı' demişdiniz,  bak bak bak, görün, emrimi nasıl dinliyorlar. Önlerinde yiyecekleri, içecekleri var, uzatmıyorlar ellerini. Keseleri var, irâdeleri var, istekleri var, fakat benim emrimi dinliyorlar. Görün işte".

"Yâ Mûsâ işte o ân geldiği vakitde, seninle şu ânda aramızda yetmiş bin perde var, Tûr'da, Tûr-ı Sînâ'da, orada perdeyi kaldıracağım, Ümmet-i Muhammed'le aramda perde yokdur" diyor Hazret-i Allah. Bu fırsatı ganîmet bil. 

Yâ Rabbi, oruçlarımızı kabûl et, sıhhat ü âfiyet ver bize, oruçdan zevk ve lezzet ver, ibâdet ve tâatından zevk ver yâ Rabbi, lezzet ver, ibâdetine bizi mahkûm eyle, bizi ibâdetden dûr etme, kapından boş çevirme yâ Rabbi, nefs-i emmâresine uyan, nefsine ibâdet eden, nefsinin uşağı, şehvetinin eşeği olanlardan eyleme yâ Rabbi.

Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.

www.muzafferozak.com

Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 8 Haziran 1984 (9 Ramazan 1404) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön