28 Mart 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin Ramazân-ı Şerîf, oruç, iftar, sahur, zekât ve fitre hakkındaki bazı nasîhatlarını bir araya getirdim.
- Ramazan geldi, kadrini bil! Çok çabuk geçer. Ömür de böyle çok çabuk geçer. Namaz vakti de böyle çabuk geçer. "Ramazan yine gelir" deme! Giden Ramazan bir daha gelmez. Gelecek Ramazan başka bir Ramazandır. Ramazan kıyâmete kadar gelecek, fakat bu Ramazan belki senin son Ramazanındır. "Namaz geçdi, yine gelir" deme! Belki bu senin son namazındır.
- Kıldığın her namazı son namazın bil! Yetişdiğin her Ramazanı son Ramazanın bil!
- Ramazanı ganîmet bil! Gündüzleri sâlihler gibi orucunu tut, geceleri terâvih namazına devâm eyle. Gündüzleri ve geceleri ihyâ eyle!
- Allah için oruç tutan, orucunu helâl lokma ile tutup, helâl lokma ile açmalıdır. Yoksa harâm ile tutulan orucun faydası ancak açlık ve susuzluk ile perhizdir. Harâm lokma ile açılan oruç da böyledir.
- Dün câmide oturuyorum da, Bayezid Câmisinde, ikindiden sonra, orada ağacın altına gençler oturuyorlar, Ramazân'da yiyorlar, filan filan. Birisi bedduâ etdi. Bedduâ etmeyin çocuklara efendiler! Yapmayın, günahdır! Onların da ceddi hacı, hoca, şeyh, şehîd, gâzî, hep böyle bu milletin evlâdları böyledir, hepsi böyle. Onlara da duâ edin, "Yâ Rabbi bunları şen etdiğin gibi, oruçdan bunlara da zevk ver yâ Rabbi, bunlara da namazdan zevk ver yâ Rabbi" deyin. Allah kalbleri çevirirse hemen bir anda her şey olur. En katı kalb hemen yumuşar. Duâ edin dâimâ, sakın hâ, kötü söz söylemeyin, lisânlarınızı kötülüğe alıştırmayınız. Genç onlar, kusûrlarına bakmayın. Allahu Teâlâ onları affetsin, Cenâb-ı Allah hepsinin kalbini nûr-i îmân ile münevver kılsın, kalblerini aşkullah, muhabbetullah ile münevver eylesin evladlarımızın. Görmediler ki, bilmiyorlar ki, görsünler ki yapalar. Görmeyince ne yapacaklar, bilmiyorlar. Bir çoklarının âileleri bilmiyor. Duâ ediniz, duâ edin. Allah duâ ile bir çok şeyleri feth etdirir. Göğün direği duâdır, dînin direği duâdır. En büyük ibâdet duâdır, Allah'dan istemek. İsteyiniz. Bak, Resûl-i Ekrem duâ etmişdir, demişdir ki, "Yâ Rabbi, bu Dîn-i İslâm'ı ya Ebû Cehil'le yâhud Ömer'le teyîd et" demişdir. İkisi de âsî kâfir idi, korkunç, hiç merhametleri yok. Hele Ömer ibn Hattâb islâmından evvelki durumunda müslüman olan kölelerini döve döve öldürürdü, "müslüman mı oldunuz" diye. Efendimiz duâ buyurdular, "Yâ Rabbi, bu Dîn-i İslâm'ı ya Ömer'le ya Ebû Cehil'le teyîd eyle" dedi, ertesi günü Ömer ibn Hattâb geldi îmân ile müşerref oldu. Bir anda! E tabii, Peygamber duâsı ama Peygamber'in duâsı Ömer'e, senin de duân bizim gibi insanlara. Duâ edin, kötü söylemeyin.
- Oruçlu iken bir zulüm görürsen veya kötü bir söz işitirsen katiyyen karşılık verme! Dev kadar kuvvetli de olsan karşılık verme! "Ben oruçluyum kardeşim" diyerek oradan uzaklaş.
- Sahura kalkmazsan sünneti terk etmiş olursun. Zîrâ sahur sünnetdir. Hem de sünnet-i müekkededir yani kavî sünnetdir. Peygamberimiz sahuru hiç bırakmamışdır. Hattâ Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, "İftarı tacîl ediniz, sahuru tehîr ediniz" buyurmuşdur. Yani akşam ezanı okundu, top patladı, "şu namazı kılayım da orucu sonra açayım" dersen olmaz, günahkâr olursun. Ezan okundu mu hemen orucunu açacaksın. Önce orucu açacaksın, sonra eğer açlığa dayanma gücün varsa, namazı kılacaksın. Yok, aklın yemekde kalacaksa, huzûrsuz namaz olmaz, önce karnını doyur, sonra namazını kıl. Sahur tehîr edilecek, yani en nihâyete bırakılacak. Bazısı "hemen yiyeyim de yatayım" diyor, o makbûl değil. Azıcık zahmeti var belki ama Resûl'ün sünnetine uymak lâzımdır. Çünkü felâh ondadır.
- Sahura mutlakâ kalkmak lâzım, zîrâ tekidli sünnetdir. Sahur o kadar şereflidir ki, o şerefi ancak şöyle anlatabilirim. Meselâ bir kimse hasta olsa, şerîat ona orucu yemeyi müsâade etse de oruç tutmasa, gene sahura kalkmalı. Bak ne söylüyorum! O kadar ehemmiyetli. Tekidli sünnet. Efendimiz sahuru hiç bırakmamış. Hasta da olsan Efendimizin sünnetine ittibâen sahura kalkacaksın, uykuyu bozacaksın, oturur bir çay içersin, bir su içersin, yatarsın. Ertesi gün orucunu yersin, hastasın çünkü.
- Orucu çiğ şeylerle açmalı ve iftarda hafif yemeli. Sonra sahurda biraz daha fazlaca yemeli. Bir adam oruçdan fayda görmek istiyorsa böyle yapmalı, yani orucun maddî kısmından. Bir de manevî faydası var orucun, o ayrı. Hakk Teâlâ'nın mükâfâtı var oruç tutanlara, o ayrı. Oruçdan maddî olarak fayda görmek isteyenler, bu şekilde yapmalı yani ateşde pişmemiş şeylerle iftar etmeli ve akşam iftarında hafif yemeli. Sonra sahur da da biraz fazlaca yemeli ve sahuru tehîr etmeli, yani imsak kesilesiye kadar.
- Sofraya acıkmadan oturma, doymadan kalk. Ramazan diye yemeye içmeye yüklenip de karnını fazla şişirme sakın. Ramazanın zevkine varmak istiyorsan az ye. Yemeyi içmeyi azaltırsan hem maddî hem manevî sıhhate kavuşursun, hem bedenin rahat eder hem de rûhun.
- Oruç üç nevidir. Birisi yemez, içmez, cinsî münâsebetden kendini korur. Bu, avam orucudur. Sen yedi a'zânla oruç tut. O vakit kazanacaksın, iyi olacak. Bu üç a'zâyla oruç tutmak, bu da bir meziyyetdir ama sen işi ilerlet yedi a'zânla oruç tut. Hakk'ın sevmediği yere bakma, Hakk'ın sevmediği kelâmı dinleme, Allah'ın sevmediği sözü konuşma, helâl lokma ye, ırzına iffetine sâhip ol, gözünle ihânet etme kimseye, göz orucu tut, kulak orucu tut, ağız, burun orucu tut, kalb orucu tut, kalbine Hakk'dan başkasını sokma ve zikrullah ile meşgûl ol. İnşâallah mükâfâtını göreceksin. Yakın bir zamanda göreceksin.
- Çok adam oruç tutar, aç durur, açlığı yanına kâr kalır! Aman orucunun sevâbını iptal etme! Allah gözüne kapak yaratmıştır, kadınlar kapanmıyorsa, sen gözünü kapat!
- Oruçlu iken harama bakma sakın! Tuttuğun oruçdan hiçbir fayda gelmez, yorgunluğun ve açlığın yanına kâr kalır.
- Oruçlu iken yemek, içmek ve cinsî münâsebetden kaçındığın gibi, Ramazanın hem gündüzünde hem gecesinde, gözünü harâma bakmakdan, kulağını kötü şeyleri dinlemekden, dilini gönül yıkmak, küfür etmek ve yalan söylemekden, ağzını haram lokma yemekden, elini ve ayağını Allah'ın izin vermediği yerlere gitmekden, kalbini de kînden ve hasedden ârî tut.
- İftar verip fukarâyı sevindir. Zîrâ oruç tutan mü'mine verilen sevâb kadar, iftar verip yemek yediren de ecre erer. Sofran dâimâ açık olsun!
- Zinhâr âşikâre oruç yeme! Âşikâre oruç yemek, orucu tutmamakdan daha büyük günâhdır. Bir adam oruç tutmasa, karnını doyurup dışarı çıksa, fakat dışarda oruç yemese, Allah ile kendi arasındadır. Allah dilerse azâb eder, dilerse affeder. Orucu âşikâre yemek, tutmamakdan daha büyük günahdır.
- Bazı zavallılar var, düşünceleri kıt, dar görüşlü kişiler, âşikâre oruç yiyorlar sonra da "Allah'ın bildiğini ben kuldan niye saklayayım" diyorlar. Allah'ın bildiğini sen kuldan saklamasan ne sen benim yüzüme bakabilirsin, ne ben senin yüzüne bakabilirim. Bereket versin Allah saklamış da kullar bilmiyor, onu da biz kullardan saklıyoruz, öylece gidiyor. Allah burada günahımızı örtdüğü gibi yarın yevm-i kıyâmetde de örtsün de rezîl etmesin bizi. "Tutmuyorum Allah beni affetsin" demek daha güzeldir. Böyle kendi kendine Allah'a karşı ebelik yapacağına, söz ebeliği, "Tutmuyorum Allah beni affetsin. Nefsimin mahkûmu oldum, tutamıyorum, sabredemiyorum, Allah affetsin" demek daha hayırlı. Noksanını söylemek daha güzel, daha güzel.
- Bazı oruç tutmayan kardeşlerimiz var, oruç tutmuyorlar, fakat âşikâre yiyorlar. Bu hiç doğru değildir. Komşumuz bir hıristiyan olsa, yâhud lâ dînî olsa, yani dinsiz olsa, ölüsü olsa, insan insansa radyosunu açıp, onun mâtemine karşı şarkı dinleyemez. İnsansa ama. İnsan sûretinde hayvansa ona bir sözümüz yok tabii. Öyleyse bir mü'min oruçluyken, onun karşısında cigara içen bir adam, bir defa bırak günahını, âdâb-ı muâşeretden bî-haber bir kişidir. Yani terbiyesiz ma'nâsına gelir. Papa bile, papa bile!, hıristiyan âlemine ilan etmiş de, "Müslümanların orucuna riâyet ediniz, hürmetkâr olunuz" demiş. Onun için insan bir seferde olsun, veyâhud hasta da olsa, şerîat ona orucunu yemesine müsâade etse dahi, insan edeb bakımından bunu gizlemelidir, cemâat-i islâmiyyeye karşı, cemiyyet-i islâmiyyeye karşı.
- Hele böyle âşikâre oruç sakın yeme! Bu dînî filan bir mesele değil, âdâb-ı muâşerete mugâyirdir. Bırak sen müslümanın karşısında oruç yemeyi, hıristiyan komşun olsa, onun da perhizi olsa, karşısında et kızartıp yeme, ayıpdır, ayıp! Komşun ölmüş, ölü var komşunda, cenâze var, o komşuyu sen hiç sevmiyorsun, senin düşmanın, sakın radyonu açıp radyoyu çalma, ayıpdır. Üç gün çalmaman lâzım gelir. İnsanlık iktizâsıdır. Edebdir bu.
- Sakın çorbanın tuzu az, yemeğin tuzu çok gibi sebeblere hanımlarınıza eziyet etmeyin. Böyle bir orucun kıymeti yokdur, böyle bir oruçdan hayır gelmez.
- "Ramazân'da dükkanı kapasam, ibâdete dalsam". Olmaz öyle şey! Dükkanını da açacaksın, terâzini de doğru tutacaksın, ibâdullaha hizmet edeceksin, orucunu da tutacaksın. Elin kârda olacak, kalbin yârda, Allah'da olacak. Allah'lı bir gönül, dürüst bir el, dürüst bir göz, dürüst bir dil, dürsüt bir kulak, dürüst bir kalb, özün sözün doğru olacak. Mü'min bu, Muhammedî bu, sallallahu aleyhi vesellem.
- O kazandığın mal ebediyyen senin olsun istiyorsan eğer, Allah yoluna sarf eyle ki Allah Ramazan'dan evvel bir on veriyordu, Ramazan'da bir yetmiş, bire yedi yüz veriyor.
- Ey zengin! Aç kaldın, açlığın ne olduğunu öğrendin. Oruç tutmasaydın açlığı tatmazdın, bilmezdin sen. Açın hâlinden haberin olmazdı. Açlığı tattın, yoksulluğu tattın yani varken yoksulluğu tattın, haydi şimdi zekâtını ver.
- Zekâtını veremiyorsun, sayıyorsun sayıyorsun bir türlü vermeye kıyamıyorsun! Hem de azar azar verme öyle! Zekâtını vereceğin fakîr, nâmuslu bir kişi ise biraz fazlaca ver ki kendine sermâye edinsin seneye o da zekât versin.
- Kendilerine zekât vâcib olan kişiler, zekâtlarını Ramazan'ın başında versinler ki fukarâ-i müslimîn, onlardan aldığı zekât ile Ramazanda yiyecek-içecek temin etsinler, daha büyük ecre girerler.
- Zekâtı hesâb edip vereceksin. "Vermem, parayı ben kazandım". Verme, yemeden ölürsün, mutlakâ senin yerine başka bir adam gelir onu yer. Karına bırakırsan, başka birine varır, onunla yer. Kızına bırakırsan, dâmâdınla yer. Oğluna bırakırsan, gelininle yer, metresiyle yer. Hesâbı da Allah senden sorar.
- Zekâtı verilmeyen paralar, iki başlı zehirli yılana benzer. Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellemden Hazret-i Ebâ Hureyre rivâyet ediyor, "Zekâtı verilmeyen paralar, yevm-i kıyâmetde iki başlı yılan olarak sâhiplerinin boynuna dolanacakdır" diyor. Kasalara kitlenen ve sadakâtı ve zekâtı verilmeyen, fukarâ-yı müslîmine yardım edilmeyen paralar, altınlar ve gümüşler, cehennemde kızdırılacak, biriktirenlerin sağlarına sollarına önlerine artlarına bastırılacakdır. "Biriktirdiğiniz paraların tadına bakın" diyecek Cenâb-ı Hakk Celle ve Tekaddes Hazretleri.
- Sakın hâ, zinhar zekâtı vermemezlik yapmayınız. O zekâtı verilmeyen paralar ve mangırlar, Cenâb-ı Hakk onları bir yılan şekline koyarak, yevm-i kıyâmetde zekâtı vermeyen cimrinin boynuna dolayacakdır. Râvîsi Hazret-i Ebâ Hureyre'dir. Gene, Kur`ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hakk, "se yutavvakûne mâ bahilû" âyet-i kerîmesinde, "Sizin boynunuza dolarım onu" diyor. Kendini kurtarmak isteyeceksin, arkandan koşacak senin de, "Nereye kaçıyorsun?" diyecek. Kaçacaksın ondan. "Nereye kaçıyorsun benden? Beni dünyâda malım diye alıp koynuna sokardın. İşte ben senin zekâtınım, vermediğin zekât" diyecek.
- Bazı zevât, "Efendim, devlete vergi veriyoruz ya, ayrıca zekât vermeye ne lüzûm var " filan diyorlar. Devletin vergisi ayrı. O iş ayrı. Bu zekât, bir mü'minin diğer mü'minin kesesinden hakkıdır. Devletin vergisi ayrı. Vatanına milletine hizmet, boynunun borcu. Burda serbest Allah diyorsan, hürriyetin sâyesinde söylüyorsun. Zekât ayrı. Zekât Allah'ın emri. Evvelâ hısım akrabâna, akrabâlarından kim varsa fukarâ etrâfında. Meselâ babama, dedeme, neneme, büyük neneme veremem. Torunlarıma, çocuklarıma, çocuklarımın torunlarına veremem. Amcan, dayın fukarâ ise, enişten fukarâ ise zekâtını onlara vereceksin, mahrûm etmeyeceksin. "Efendim, onlar sefih". Sefih de olsa vereceksin gene.
- Bazı akrabâların sefih olabilir, mü'min mi değil mi? Mü'minse hatırını soracaksın, sefîh de olsa. Zîrâ kâfire zekât verilmez, fitre verilir de zekât verilmez kâfire. Akrabandan fâsık da olsa, zekât verilir, fukarâysa zekât verebilirsin.
- Kabre götürülürken feryâd edip "Eyne tezhebûn" diyenler, "beni nereye götürüyorsun?" diyenler, bunlar, niçin hak olunduklarını bilmemişler, aramamışlar. Hayvanlar gibi yemiş, içmiş, tepişmişler. Hep dünya metâı için. Karınca gibi. Karınca, toplar, toplar, toplar, bir sene toplar, kendi topladığını yemeden ölür. Sana büyük bir ibret ve âyet. Bir çok insan, şeklen insân olup hakîkatde karıncadır. Toplamakla mükellef yalnız, yemekle değil. Toplar, toplar, haramdan, helaldan, sonra yemeden ölür. Sana hespini dağıt demeyeceğim. Allah'ın takdîrini, Allah'ın mikdârını bildireceğim sana. Kırkda birini ver. Zekâtını sakın ihmâl etme.
- Zekâtı vereceksin ama seve seve vereceksin, sevdiğinden vereceksin, eskisini veremezsin, bozuğunu veremezsin, kendine lâyık gördüğünü vereceksin. Sevdiğinden seve seve vereceksin.
- Cenâb-ı Hakk Sûre-i Tövbe'de, paralarını toplayıp, biriktirip de Allah yoluna infâk etmeyenler, zekâtlarını sadakâtını vermeyenler hakkında, "vellezîne yeknizûne'z-zehebe ve'l-fıddate velâ yünfikûne fî sebîlillah, febeşşirhüm bi azâbin elim", buyuruyor. Yani "Şu kimseler ki altınlarını ve gümüşlerini, paralarını kasalara biriktirdiler, zekâtını vermediler, sadakâtını vermediler, onları azâb-ı elîm ile tebşîr et yâ habîbim Muhammed", sallallah aleyhi vesellem. Tebşîr, beşâret, müjde ma'nâsınadır. Mal benim zannedenlere Cenâb-ı Hakk istihzâ ediyor. Onun için tebşîrât yapdırıyor. "Müjde! Seni cehenneme koyacaklar" denmez bir adama. Ya da, "Sen hasta olacaksın", ya da "Seni öldürecekler" denmez müjde diye. Ancak istihzâ olursa olur değil mi? İşte mal mülk benim diyenlere, öyle zannedenlere, Cenâb-ı Hakk diyor ki, "Söyle onlara, onları azâb-ı elîm ile tebşîr et, müjdele, müjdele!".
- Zenginler mallarının kendilerinin olmadığını bilsinler. Zenginler Allah'ın vekilharcı, fukarâ Allah'ın ayâlidir. Allah vekilharca emrediyor, "Benim sana emâneten verdiğim kasayı aç, benim ayâlime kırkda birini ver" diyor. Ey zengin! Ey zenginim diyen, kendisini zengin zanneden! Zengin Allah, ganî Allah, hepimiz fakîriz. Akşam azîz olanlar sabah zelîl oldular, akşam zelîl olanlar, sabah azîz oldular. Kuvvetleri kudretleri onlara fayda vermedi. Pâdişah çocukları âcizler evinde can verdi. Allah'dan kork, Allah'ı sev, Allah'a aşk ile bağlan. İslâmsın, islâm, Allah'a teslîm olan demekdir, Allah'a teslîm olup sâlim olan demekdir.
- Fitresi verilmeyen oruçlar, semâ ile arz arasında muhayyerdir yani muallakda kalır, Allah'a arzolunmaz. Hemen fitreni ver ve fitreni bayram namazı kılınmadan evvel ver. Bak Ramazan'ın fazîletini şununla mukâyese edelim. Hazret-i Osman Cenâb-ı Peygamber'e demiş ki, "Yâ Resûlallah, ben fitreyi vermeyi unuttum, bayram namazından sonra verdim, oldu mu acabâ?" demiş. Resûl-i Ekrem, "Yâ Osmân! Oldu ama bayramdan evvel verdiğin fitrenin sevâbına ermek için bayramdan sonra verdiğin fitre ile berâber bir de köle âzâd etmen gerekirdi" demiş.
- Fitreyi bayram namazından evvel veriniz. Çok mühim. Fitresi verilmeyen oruçlar, semâ ile ard arasında muallakda kalırmış, yerine vâsıl olmazmış yani. Mezheb-i Hanefî'ye göre zengin yani kendilerine zekât vâcib olanlar, fitre verirler. İmâm-ı Şâfiî'ye göre herkes, fukarâ da olsa, verir. Namazın eksiklerini secde-i sehiv ikmâl etdiği gibi, oruçda yapdığımız kusurları da fitre ikmâl eder. Ve bayram namazını kılmadan evvel fitreyi veriniz. Kendi babana, kendi dedene, kendi annene, haminnene, torunlarına fitre veremezsin, zekât da veremezsin, ona bakman vâcibidir senin. Fukarâ ise dayına, kardeşine, amcana, komşuna fitre verebilirsin. Hatta fitreyi kâfire de verebilirsin. Sadakadır çünkü. Ama zekât mutlakâ müslümanın hakkıdır. Bayram namazından evvel fitreyi veriniz. Sevâbı kat kat, ed'âf u mudâ'af olur. Bayram namazından sonra verirsen âdî bir sadaka olur.
- Kadir, 365 günden bir gündür. Aklı başında olan, hayâtının, ömrünün her gecesini Kadir bilir, Allah'a isyân etmez, günâh işlemez, ibâdet ve tâatda bulunur. Çünkü Kadir, Ramazân'ın içinde mi dışında mı, kimse bilmez.
- Kadir senenin bir gecesindedir. Yaz mıdır, kış mıdır, güz müdür, Ramazân mıdır, Bayram mıdır bilmiyoruz. Aklı başında olan kimse, her geceyi, yani hayâtının her gecesini Kadir bilir.
- Ramazan ve Kurban Bayramı gecelerinin (arefe geceleri) çok mühim geceler olduğunu ve muhakkak ibâdet ve zikrullah ile ihyâ edilmesini tavsiye buyururlardı.
- Bazı mü'min kardeşlerimiz, Ramazân-ı Şerîf münâsebetiyle fırsatı ganîmet bilerek mescidlerimize gelmişler ve ibâdete ü taata başlamışlar. Ey Ramazan Müslümânı kardeşim! Vallâhi çok güzel yapmışsın ama şu tavsiyelerimi sakın unutma! Allah'a muhtâc olduğun kadar Allah'a ibâdet eyle. Cehenneme dayanabileceğin kadar günâh işle. Sana öyle bir söz söylüyorum ki, bu sözümü levha yapdır, karşına as. Dünyâda kalacağın kadar dünyâ için âhiretde kalacağın kadar da âhiret için çalış. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyâ için, hemen ölecekmiş gibi âhiret için çalış. Daha çok gencim biraz daha yaşlanayım, ibâdete öyle başlarım diye düşünme sakın. Aklın başında ise, Allah sana bu nimeti verdiyse, hemen beline gayret kemerini bağla! Ölüm gence ihtiyara bakmaz!
- Bu Ramazan senin ibâdetli Ramazanın olsun ve Ramazandan sonra da sakın kendini tekrar çamurlara yuvarlama, yani ma'siyet ve günâh çukurlarına düşme artık. Delikanlı! Biz de bir zamanlar delikanlıydık. Ömür hemen gelip geçiverir. Bak Ramazanın ilk haftası diye konuşurken bir de bakarsın son haftasına gelmişiz. Bakarsın Ramazanın sonuna yetişmeyenlerimiz olur. Belki ben, belki sen, belki öteki, belki evimizden, hısım akrabâlarımızdan biri Ramazanın sonunu göremeyebilir.
- Bir insan, kırk senede kemâle erişip, beş kuruşluk bir kurşunla yok olduğu gibi, yâhud bir kişi kırk senede kazandığı şân ve şerefi bir edebsizlikle mahvettiği gibi, Ramazandan sonra, Allah'ı unutarak ve O'na isyân ederek, nefsimizi şeytâna esîr ederek elimize geçen bu devleti hebâ etmeyelim. Tekrar dalâlete, isyâna ve günaha batarak, bu devleti elimizden kaçırmayalım. Ya varız, ya yokuz. Bu nimetden sonra iblise uyanlara şaşılır. Affoldun, tekrar şeytana uyarak, Ramazandan evvel işlediğin,Allah'ın sevmediği, Peygamber'in iğrendiği kötü amellere ve isyân çukuruna düşerek helâk olmaya mı gideceksin? Belki de bu, ömrünün son Ramazanıdır. Belki de bu içinde bulunduğun bayram, en son bayramındır. Geçen bayram, birçok ahbâbımız, hattâ belki anan, belki baban, kardeşin sağ idiler. Bu bayram, onlar yok. Belki de bir sonraki bayrama bizler de yetişemeyeceğiz. Biz fânîyiz, bâkî Allah. Böyle fânî olduğumuzu bildiğimiz halde, bâkî olan Allah'a nasıl isyân ederiz? Biz zayıfız, O kavî. Bu zayıflığımızla Kaviyyü'l-Azîz olan Allah'ın emirlerine isyân edip gadab-ı ilâhiyyesine düşmemeliyiz. Âkil olana lâyık olan da budur.
- Gözünü aç, Ramazan gitmedi, sen gidiyorsun! Her giden Ramazan ayrıdır ya. Belki Ramazan gene gelecek ama sen gitdin mi bir daha gelmeyeceksin. Ağlamanın, sızlamanın, parmaklarını ısırmanın, saç-sakal yolmanın hiç faydası olmayacakdır. Yakın zamanda, âhiretin ilk istasyonu, dünyânın son menzili olan kabirde. Hazırlan, boş gitme! Pasaportuna Muhammed Mustafâ'nın sallallahu aleyhi vesellem, imzâsını koydur.
- Bu Ramazan bayramı, cehâletimizin son bayramı olmalıdır. Bundan sonra, Allah'a isyânı değil, itâatımızı arttırmalıyız. Temiz bir takvâ elbisesi giydik. Aff u mağrifet tâcını başımıza koyduk, cehennemden kurtulduk, nârdan âzâd olduk. Bunları hemen çirkâb-ı dünyâ ile kirletmemeliyiz.
- Ramazan'dan sonra gene sizi bekliyorum gençler! Dinçler, gençler! Gençler ve dinçler sizi bekliyoruz, gene câmi-i şerîflere gelin. Buraya mahsûs değil. Allah'ın evlerine gidiniz dâimâ. Burdan zarar etmeyeceksiniz, böyle yerlere gelirseniz. Başka yere gidersen zarar edeceksin. Pişman olacaksın sonra. Ayaklarını kesmediğine pişman olup ağlayacaksın âhiretde. "Keşke ayağımı kesseydim de böyle pis meclislere gitmeseydim" diyeceksin. Ama câmilere, hayırlı yerlere koşunuz geliniz. Buraya mahsûs değil yalnız ama bizim câmi size yakın olduğu için buraya gelin sizinle sohbet ederiz, konuşuruz biraz. Sizi Hakk'a çağırıyoruz, karşılığında sizden bir şey beklemiyoruz, ecrini Allah'dan bekliyoruz. Ha böyle. Bekliyoruz, mutlakâ gelin, ihmâl etmeyiniz, yavrularım. Şeytan sizi kandırmasın, "Daha gençsin, bir müddet sonra tövbe edersin" filan filan. Sakın dinleme onu. Çünkü ecelin ne vakit geleceği belli olmuyor. Görüyorsunuz ya, ağacın altına bakın, ham meyvalar daha çok dökülüyor, pek kalmıyor olgun meyva. Gene hayvanlara bakın, hep genç hayvanları kesiyorlar, dikkat et, yaşlıları pek kesmezler, çünkü yaşlıya kalmaz. İbret al bunlardan. Onun için gençler, size söylüyorum, hadi bakayım, bu Ramazan son cehâlet Ramazanınız olsun, bundan böyle beş vakit namazınızı kılacaksınız inşâallah, Peygamberimize salât ü selâm okuyacağız, her gün Allah'ı tevhîd edeceğiz, Allah'ın ismini anacağız, haram yemeyeceğiz, helâlla iştigâl edeceğiz, ağzımız Kur`ân'lı göğsümüz îmânlı bir mü'min olacağız. Haydi yavrularım bakayım.