10 Şubat 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
HUTBE
Hakk Sübhânehû ve Teâlâ Hazretlerini dilleriyle tevhîd eden ve O'nun varlığına ve birliğine gönlüyle inanan ve Allah'ı seven, Hakk rızâsına koşan, Hakk'In cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olanlar!
Allah, kâinâtda her şeyi hesâblı halk etmiş, hiç bir şey başıboş yradılmamış ve abes halk olunmamışdır. Bu söyleyeceğim sözle mübâlağa etmiş olmayacağım. Bugün senin gelip buraya oturman, bim u mübârek günde, şu makâm-ı Muhammediyyeye çıkmam dahi hesâblıdır. Taraf-ı Hakk'dan bilinir ve böyle zâhir olmuşdur.
İnsanlar, beldeler, kıtalar, birbirleri üzerine fazîletli yaradıldığı gibi aylar ve günler ve vakitler de böyle Hakk tarafından tayîn olunmuş, sene on iki aya bölünerek halk olunmuş ve birbirleri üzerine efdal olarak yaradılmışdır.
Bir kaç misâl verelim. Meselâ seyyidü'l-eyyam, günlerin seyyidi, Cuma'dır. Bu, Resûlullah'ın hadîsiyle sâbitdir. Ve Kur`ân-ı Azîm'de de Cuma günü hakkında koskaca bir sûre, Sûre-i Cuma vardır. Aylar aylar üzerine, günler günler üzerine, zamanlar zamanlar üzerine efdaldir, öyle halk olunmuşdur. Bazı cahillerin, "Efendim, günlerde ne varmış, aylarda ne varmış, hepsi Allah'ın günü" diye söylemelerinin hiç bir kıymeti yokdur. Öyle bir ân vardır ki Cuma gününde, o saat gizlidir, Allah gizlemişdir bunu. O saate duân tesâdüf ederse, muhakkak duâ müstecâb olur, bu âlemde o duânın bereketini görürsün.
Kürre-i ardın mukaddes yerleri, gene Resûl-i Ekrem sallallahu alehi vesellem tarafından tayin olunmuşdur. "Mescidi'l-Harâm, mescidî, Mescidi'l-Aksâ" diye. Mukaddes olan belde yalnız üç beldedir. Birisi Mescidi'l-Harâm dediği, Kabetullah'dır. Birisi mescidî dediği Medîne-i Münevvere'dir, şerrefallahu ilâ yevmi'l-kıyâme. Biri de Kudüs-i Şerîf'dir. Arzın mukaddes olan yerleri bunlar. Belki burda hurma ağacı bitmez, karpuz olmaz ama, Allah tarafından tayîn olunmuş şerefli yerdir. Bitdi o kadar. Diyemeyiz ki öyle, "Kürre-i ardın hepsi Allah'ındır, her taraf mukaddesdir". Diyemezsin çünkü üç yer var mukaddes olan.
Gene peygamberler içerisinde efdal olan, en yüce peygamber, Hazret-i Muhammed'dir, sallallahu aleyhi vesellem. Allah indinde de O'nun ümmeti en efdaldir. Ümmetler içerisinde en hayırlısı Muhammed ümmetidir, sallallahu aleyhi vesellem. Cehâletiyle, eksiğiyle, noksanıyla o efdaldir. Muhammed'e bende oldu diye, sallallahu aleyhi vesellem.
Evet, günlerin içerisinde de mübârek günler var. Bunlar da Cuma günü, Bayram günleri, Ramazan günleri, Kadir günleri. Geceler de böyle. Böyle efdal olan günler ve geceler mevcûddur. Bunu niye anlatıyorum? Bazı cehele, "Allah'ın günleri arasında ne fark varmış, hepsi birdir" diyorlar, bu cehâlet sözüdür. Allah bu kâinâtı böyle sınıf sınıf halk etdiği gibi, yarın kıyâmet gününde de insanlar sınıf sınıf olacak, gene müsâvî olmayacak. Herkes burda ne amel işlediyse, o amelin mükâfâtını görecek, ona göre yükselecekdir.
Şimdi biz gelelim, aylar içinde Allah indinde mahbûb ve mergûb olan aylara. Bunlar tayîn edilmiş. Bu ayların birincisi Receb ayıdır. İçinde bulunduğumuz ay. Bu ay, Allah'a isnâd edilmiş. Cenâb-ı Hakk kendisine bu ayı muzâf kılmış. "Bu ay benim ayım" demişdir. Şehrullah demişdir Receb'e, "Er-receb şehrullah", şerefi bu. Şabân'a gelince, Resûl-i Ekrem buyurmuş ki, "Şabân şehrî" yani "Benim şehrim, benim ayım" demiş Şabân için. Sonra Ramazan için de "Ümmetimin ayıdır" demişdir. "Şehri ümmetî Ramadân".
Receb, aynı zamanda tövbe ayıdır. İnsanın bazı kötü alışkanlıkları olabilir. O alışkanlıkları terkedemeyebilir. Bu ayda kim tövbe ederse, Allah onun tövbesini müstecâb eder, o kötü alışkanlıklarını terkedebilir.
Gene Receb ayı, manevî tarlaya ekim ayıdır. Kim Receb ayında a'mâl-i sâlihâtını manevî tarlaya ekerse, ibâdetlere başlarsa, Şabân ayında, gözyaşıyla sularsa, Ramazan'da mahsûlünü alır.
Ve aynı zamanda bu ay içinde, bizim için müjdeci geceler vardır, müjdeci geceler. Bunlar nedir? Bize Ramazan'ı tebşîr etmekde, müjdeyi vermekdedir. Nedir o? Receb'in ilk Cuma gecesi kandil yanar, o akşam kudsî gecedir, Regaib'dir. Regâib, rağbetin cem'idir. Melekler o geceye rağbet ederler. Allah'ın ne gibi bir tecelliyâtı oluyorsa, melekler o geceye rağbet ediyorlar. Onun için o geceye Regâib diyoruz. İki, yirmi altıyı yirmi yediye bağlayan gece, Leyle-i Mi'râc'dır. Resûl-i Ekrem'in "فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ fe kâne kâbe kavseyni ev ednâ" sırrına mazhariyyetidir. Ümmet-i Muhammed'e namazın farziyyetidir ki Ümmet-i Muhammed'in mirâcı namazdır.
Gene Leyle-i Berat var ki, o gece bütün defter-i a'mâl kaldırılır, yeni sene için yeni defterler verilir. Devlet-i ilâhiyyenin sene sonudur. Defterler kaldırılır, yeni defterler verilir melâikeye. Leyle-i Berat'da insanların ecelleri, yapacakları işler, hepsi meleklere bildirilir. Bu da Ramazan'ın müjdecisidir. Yani bizim ayımızın müjdecisi.
Şimdi Receb'in fazîleti hakkında birkaç kıssa anlatacağım, sonra dersimize nihâyet vereceğiz, sizi fazla tutmayacağım.
Resûl-i Ekrem'le beraber Selmân radıyallhu anh Hazretleri gidiyorlardı. Bir makbere önünde Peygamberimiz durdu. Uzun uzun ağladılar. Mübârek gözlerinden inci tâneleri gibi yaşlar sakallarına döküldü, ordan göğsüne döküldü. Diyor ki Selmân radıyallahu anh, "Peygamber'e sordum, dedim ki, "Yâ Resûlallah, size bir vahiy mi nâzil oldu, bu şekilde ağlıyorsunuz?". "Hayır, bu kabristanda yatan bütün mevtâlar kabir azâbına mübtelâ olmuşlar.Beni hak peygamber olarak gönderen Allah'a kasem ederim ki, Receb ayında bir gün oruç tutsalardı, bu azâbı görmezlerdi".
Yine Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, "Ben Mi'râc gecesi bir nehir gördüm ve Cebrâil aleyhisselâma sordum, ona Receb diyorlardı. Bu nehrin suyu, kardan daha soğuk, südden daha beyaz ve yumuşak, lezzeti baldan daha tatlıydı. 'Bu nehirden kim içecek?' diye sordum? Cebrâil'e, "Receb'de bir gün oruç tutan bu nehirden içer" dedi. Diğer bir rivâyetde, "Yâ Resûlallah, Receb ayında kim sana salavât getirirse, bu nehirden içmek hakkını kazanır" buyurdu Cebrâil aleyhisselâm.
Burada konuşduğum vakitde sen bu nehirden içmenin kıymetini anlayamazsın. Ne zaman o nehir sana takdîm olunacak, onu sana anlatayım, o vakit zevkine varacaksın işin. Ciğerler harâretden yanmış, kafatası içinde beyinler kaynamış, mahşer gününde bir ayak bin bir ayak üzerine. O aralık bu nehirden içirilecek. Düşün bir defa vaziyeti. Her şeyini vermeğe hazırsın bir bardak su için.
Bir kıssa daha anlatalım sizlere. Beytü'l-Mukaddes'i temizleyen bir hanım varmış. Yani mescidi süpürüyor, tathîrâtına, temizliğine, intizâmına bakıyor, bir hanım. Senelerce Kudüs-i Şerîf'deki Beytü'l-Mukaddes'i temizlerdi o hanım. Sonra ecel yaklaşmış. Her fânî ecel nehrinden tadacağı gibi, ona da ecel yaklaşdı ve oğlunu çağırdı ve dedi ki, "Evlâdım, ben zannediyorum ki bugünlerde benim için yolculuk var ebedî âleme. Sana vasiyetim var. Beni Beytü'l-Mukaddes'i temizlediğim ve süpürdüğüm elbiselerle kefenle. Başka, temiz kefen istemiyorum ben, yeni kefen istemiyorum. Çünkü onunla ben Rabbimin hânesini temizledim, o benim için bir şeref olacakdır, onu bana giydir" dedi. Bu kadın Beytü'l-Mukaddes'i temizler ve Receb ayı geldiği vakitde, Receb ayına hürmeten, günde otuz üç ihlâs-ı şerîf okurdu yani kulhüvallah sûresini okurdu. Âdet edinmişdi böyle, her Receb geldi mi, otuz üç aded ihlâs okurdu. Yani Receb'in diğer aylardan bir farkı olsun diye, ibâdetini çoğaltırdı. Sonra bu kadın öldü. Çocuk utandı, annesini eski elbiseyle gömmeye, temiz bir kefen aldı annesine, ona sardı. Kabre koydular, o gece annesi rüyâda göründü kendisine. "Hakkım sana helâl olmasın. Niçin Rabbime ibâdet etdiğim, Rabbime hizmet etdiğim elbiseyi bana kefen yapmadın da beni yeni kefene sardın" dedi oğluna. Çocuk yapdığına pişman oldu, ertesi gün o annesinin vazîfe gördüğü elbiseleri aldı, gitdi kabristana, kabri açdı fakat kabrin içi bomboş. Şaşdı kaldı. Nereye gitmişdi? O bu hâlde iken, taraf-ı ilâhîden, hâtifden bir nidâ peydâ oldu dedi ki, "Receb'de bize hürmet edenleri biz kabirde yalnız bırakmayız" dedi.
Şimdi, Receb ayının ne demek olduğunu senin izân ve irfânına bırakıyorum. Akıl terâzîne vur ama meâş terâzîsine değil, meâd terâzîsine vur ve Hazret-i Muhammed'e teslîm ol, ona göre ibâdet ve tâatını çoğalt, Receb'in kadr u kıymetini bil, belki ömrünün son Receb'ini geçirmekdesin.
Her dâim kullara açık olan rahmet kapısı genişletildi. O kadar büyütüldü ki yerden tâ semâya kadar fetholundu rahmet kapıları. Ve her gece münâdîler nidâ ediyor, "Tövbe eden yok mu, tövbesini kabûl edelim? Bizden isteyen yok mu, isteğini verelim. İsteyenler yok mu, cemâl isteyen, cennet isteyen, cennet ve cemâl ihsân edelim" diyor. Kulağından gaflet pamuğunu çıkar ve bu davet-i ilâhiyyeye ve mağfiret-i sübhâniyyeye koş.