Vel 'asr. İnnel insâne le fî husr. İllellezîne âmenû ve 'amilus sâlihâti ve tevâsav bil hakki ve tevâsav bis sabr.
Sadakallahü'l-azîm.
Bundan evvelki haftalarda gene bu sûre-i celîleden birer mikdar zübde olarak, yani gül bahçesinden, nihâyetsiz bir gül bahçesinden bir gonca koparıp sizlere takdîm etdik. Gülistanda güller bitecek gibi değil yani ma'nâ-yı Kur`âniyye tükenecek gibi değil. Hâfızın sesi güzel de olsa güzel de olmasa Kur`ân'ın kendisi güzeldir. Kur`ân'ın fesâhat ve belâgatına, Kur`ân'a inanmayan şâirler ve kâfirler bile secde etmişlerdir, Kur`ân'ın fesahat ve belâgatına. Kur`ân sesle süsleniyormuş da onun için güzelmiş filan böyle mantıksız, beyinsiz ve ibâdullahın itikad ve îmânına tecâvüz eden, kasdî mi cehlî mi onu bilmiyoruz, kendine havâle. Kur`ân güzeldir, Allah'ın kelâmıdır, Allah da güzeldir, Kur`ân' da güzeldir, Allah'ın kulları da güzeldir. Allah'a kul olanlar.
İnsanlar iki kısımdır. Bir kısım kullar var, nefsinin kulu. Bir kısım var, Allah'ın kulu. Nefsinin kulu olanlar iki cihânda sefîl ve rezîl olacak, Allah'a kulu olanlar iki cihânda sultân olacaklardır. Bitdi o kadar! Kestirme yoldan. Allah diyen mahrûm kalmayacak.
İbâdallah! Gecede ve gündüzde, âşikâr ve gizli her zamanda Allah ismini dilinden bırakma. Esmâsı dilinde olsun, sevgisi gönlünde olsun. Allah'lı olanlar kaybetmeyeceklerdir. Âkıbet müttakîlerindir. Hakk'dan korkanlarındır âkıbet. Kâinâta vâris olacak olanlar müttakîlerdir, Allah kullarıdır. Kefere-i fecere, onlar büyük dalgalar gibi gelirler, taşa vururlar kafalarını, dağılır ve giderler. Hakk geldi mi bâtıl gider, dağılır. Küfür dağılacakdır. Fakat İslâm'ın nûrunu üfledikçe söndürmek için parlayacakdır, kıyâmet gününe kadar. Kâfir çatlasa, münâfık patlasa böyle olacakdır bu iş. Bitdi o kadar! Sâhibi Allah'dır çünkü.
Nihâyet yok kelimetullaha.
Bir defa Allah'a hamd ü senâ et, Allah sana "kulum" demiş, Muhammed Mustafâ da "ümmetim" demişdir. Bundan daha büyük bir nimet bulamazsın. Bütün cihân senin olsa, hepsi gelip geçicidir. Bir rüyâdan farkı yokdur. Bütün cihân senin olsa, yüz tâne fakülte bitirsen, yüz seksen memleketin reisi olsan, kıralı olsan, fânîdir, geçicidir. Ebediyyet istiyorsan eğer, Allah'lı ol, Allah'lı gönüle mâlik ol. O vakit kaybetmeyeceksin. O, geçmeyecek o. O, kocamaz, Allah, üzerinden vakit geçmez, ahkâmı eskimez, dâimâ güzeldir.
Evet, bu sûre-i celîleden bizim lisânımızın döndüğü kadar, yani benim îzâh etmemle, müfessirînin îzâh etmesiyle bu sûre-i celîlenin manâsı bitmiş değildir. Çünkü Kur`ân-ı Kerîm'e bin cild tefsîr yazmışlar. Nerede biliyor musun?
Târih okudun mu? Okudun, uykun gelmek için okudun, ibret almak için değil. Uykun gelsin diye okudun gâlibâ târihini. Târihi okuyup ibret almayanlar, istikbâlde târihde ibret olurlar sonra.
Bu söylediğim bin cildlik tefsîri yazan kimler biliyor musun? Bizim âbâ u ecdâdımız yani İspanya müslümanları yazdılar. İspanya müslümanları sekiz yüz sene İberik Yarımdasında pâyidâr oldular, sekiz yüz sene! Sekiz yüz sene sonra oradan onları söküp atdılar. Evvelâ aralarına nifak girdi. Birbirlerini yediler evvelâ. Hattâ hasım saydıkları müslüman kardeşlerini imhâ etmek için kâfirlerle birleşdiler. Sonra onları imhâ etdiler. Sonra kâfirler geldi onları da imhâ etdiler ve sekiz yüz senelik bir devlet-i islâmiyye dünyâ yüzünden kaldırıldı. Hattâ içlerinden hıristiyan olduk diyenlere dediler ki, "Çok güzel hıristiyan oldunuz ama", din kavgasıydı çünkü, "rûhunuzun temizlenmesi lâzım, yanmanız lâzım, cennete gideceksiniz" dediler ve yakdılar.
Yahudi de olsan hıristiyan da olsan senden râzı olmazlar. Allah öyle diyor Kur`ân'da. "وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْۜ ve len terdâ anke'l-yehûdü vele'n-nasârâ hattâ tettebi'a milletehüm". Kur`ân-ı Kerîm'de. Ben söylemiyorum, Kur`ân söylüyor. Yâhudi ve nasârâ, müfessirlerin verdiği manâyı vereceğim, yahudi ve nasârâ, onlara tâbi oluncaya dek, onların dÎnine girinceye dek, sizden râzı olmazlar. Bu müfessirlerin tefsîri. Fakîr'in tefsîri, anladığım tefsîr, hıristiyan da olsan yahudi de olsan senden gene râzı olmazlar. Bu Fakîr'in anladığı tefsîr. Sen ister inan ister inanma şimdi benim anladığım tefsîre, benim yapdığım tefsîre. Netekim de işte gördük, ne kadar yağladıysak olmuyor. Bir de bakıyorsun bizim aleyhimize geçiveriyorlar hemen. Bir anda. Bizi parçalamak için. Sakın parçalanma! "Lâilâheillallah". Tevhîdde cem ol, toplan, ayrılma tevhîdden! Kalbinden kîni çıkar. Horoz öttüydü, tavuk uçduydu, bunları bırak, böyle şeyleri. Bu karaydı bu ak diye uğraşma. Evvelâ karayı temizler sonra akı temizlerler, kaldırırlar ortadan. Yâr olmaz katiyyen.
Senin âbâ u ecdâdın bir söz söylemiş. Bir söz söylemiş senin âbâ u ecdâdın. Ne demiş biliyor musun? Aman ne kadar güzel. Kaba bir tefsîr. Herhalde bizim âbâ u ecdâdımız kaba değildi ama bize anlatmak için söylemiş gâlibâ. Gavurdan dost domuzdan post olmaz demişler. Çünkü "kellimü'n-nâsi alâ kaderi ukûlihim"dir, biz böyle anlayabiliriz sözü. Gizli sözü anlayamıyoruz, böyle âşikâre konuşmak lâzım.
Tevhîdi bozma! Kerem sâhibi ol, mürüvvet sâhibi ol, affediver. Bitdi o kadar. Neyi affetme biliyor musun? Dînine dokananı, donuna dokananı, yani nâmûsuna, dînine, mukaddesâtına, vatanına dokananı affetme. Orada af yok. O senin elinde değil Allah'ın yed-i kudretinde. Resûl-i Ekrem'e buğz edeni affetme. Allah da affetmiyor zâten. Tövbe de etse affolmaz, Peygamber'e buğz eden kişi. Tövbe etse affolmaz. Allah'a sebbeden affolur, Resûlullah'a sebbeden affolmaz. Bitdi, o kadar. Çünkü Allah berîdir. Resûl-i Ekrem Allah'ın nâmûsudur. Sana yapılan bir hakâreti affedebilirsin, etmeni de söylerim sana. Ama bayrağına birisi hakâret ederse, mukaddesâtına senin, affetmemelisin. İnsan sayılmazsın o vakit. İnsan sayılmayız. Bitdi, o kadar. Geçiyoruz.
Güzel sesle Kur`ân-ı Kerîm hakîkaten daha süslenir, kulaklarında gaflet pamuğu olanlar için. Yoksa her şeyin başı elifdir. Yirmis sekiz harf elifden olmuşdur. Elifi bükmüşler be olmuş, elifi kırmışlar nokta olmuş, elifi bükmüşler cim olmuş, elifi bükmüşler ha olmuş. Hep elifidr o, anlayana söyledim bunu da. Hep elifdir.
Elife bak, doğru olmaya çalış, elif doğruluğu gösterir sana. Âbâ ü ecdâdın gibi doğru ol, sâdık ol, sıdk sâhibi ol. Sözünde dur, dönme. Dönenler münâfıkdır, kim olursa olsun. Söz verip yapmayan, münâfıkdır. Peygamber söylüyor, ben söylemiyorum. Münâfıkın alâmeti üçdür diyor. "Söz verir, yapmaz. Vaadinden döner. Emânete hıyânetlik yapar. Yalan söyler" diyor. Yalancı. Münâfık alâmetleridir. Böyle bir şey varsa, tövbe istiğfâr et. Bu ay tövbe ayıdır. Bu ayda kötü huylarımıza tövbe edersek, tövbeler hemen müstecâb olur. Hangi ay bu? Receb ayı. Şehrullahdır çünkü. Haber veriyoruz.
Bak Receb'in dördü oldu bugün ve bugün kandil mübârek. Yani kandil mübârek bugündür. Akşam gecesiydi, bugün günü. Bundan böyle sakın hâ, günah işlemeye kalkma. Ayıp. Üç aylar geldi. Receb ayını Allah kendi zâtına muzâf kılmış, şehrullah demiş, benim ayım demiş. Resûl-i Ekrem de "Şabân şehrî" demiş, "Benim şehrim de Şabân ayıdır" demiş Peygamberimiz. Ümmet-i Muhammed'e de Ramazan verilmişdir. Aklını başına al. İbâdet tohumunu bu ayda ek, Şabân ayında gözyaşınla sula, Ramazan'da biçersin sonra.
Günah yapmakdan bir şey çıkmaz. Günahın sonu nedâmetdir. Güzel bir hanım görürsün, nefsine mahkûm olursun, ona yan bakarsan senin de kızına bakarlar sonra. Adâlet yerini bulur. İffetine dokunursan bir hastalık alırsın, zürriyetinden çıkar sonra, torundan çıkar firengi. Sakın hâ! Doğru yoldan ayrılma. Kısa yol bu yoldur. Hazret-i Muhammed'in çizdiği yol bu. O bir kapı açmış, Bâb-ı Muhammediyyet, oradan giren, rızâya, rıdvâna, cennete erişir, cemâlullah ile buluşur. Her tarafı Hakk gör. Nereye baksan Hakk'dan gayrı yokdur. Hakkâ ihânet etme öyleyse.
Allah diyor ki, yerin göğün sâhibi...
Kur`ân Allah kelâmıdır. Allah güzeldir. "İnnallahe cemîlün yuhibbü'l-cemâl". Allah güzeldir, güzeli sever. Acaba güzel nedir? Sana güzel gelen bana çirkin gelir, bana güzel gelen sana çirkin gelir.
Demişler ki Mecnûn'a, Kays'a, "Leylâ çirkin bir kız, kapkara kuru bir şey" demişler, "sana biz pâlûze tenzli, âhû gözlü, servi boylusunu alalım" demişler. "Gel benim gözümle gör" demiş.
Sen güzeli Allah gözüyle göreceksin, Resûlullah'ın gözüyle göreceksin, güzel o. O nereye çağırdıysa güzel o. Senin nefsinin güzel gördüğü şey güzel değildir, senin başına belâdır o. Akılla değildir.
Bu akl u fikr ile Mevlâ bulunmaz. Bu akıl bir ata benzer, insanı denizin kenarına kadar götürür, sonra ileri götürmez, orada bırakır. Ona akl-ı maâş derler. Bir de akl-ı maâd vardır ki, tevfîkli akıl yani, o, eşyâyı altı vechesinden görür. Eşyânın altı vechesi vardır. Bir vecheden görenler kaybederler, altı vecheden görmek lâzım gelir.
Yarını görmeyen kördür! Yarın için hazırlanmayan ahmakdır! Hazırlanacaksın. "Bugün yiyeyim içeyim, bayram yapayım, yarın ne olursa olsun" demeyeceksin! Beş yüz sene ileriyi göreceksin! Vatanın milletin için, bin sene ileriyi göreceksin. "Bugün yiyeyim içeyim, yarın ne olursa olsun" demeyeceksin! Olmaz öyle şey!
Çocuğunun kalbine Allah, Muhammed muhabbeti koydun mu? Hânende kaç kişi var namaz kılan? Ya Allah'ın emirlerini sertâc eden, başına sertâc eden kaç kişi var hânende? Soruyorum size. Düşün kendi kendine. Allah sana soracak bunu yani benim sorduğum bu soruyu. Kaç kişi var Allah'dan korkan, Allah'ı seven, Allah yoluna fedâ-yı cân edecek, malını, canını verecek kaç kişi var? Soruyorum. Senin âbâ u ecdâdın malını, canını vermeseydi, sen bugün burada oturmayacakdın. Senin yerin Orta Asya'ydı yâhud esâretdi. İstanbul'un fâtihi aslında Muhammed Mustafâ'dır, buyurdu ki, "le tüftehanne'l-kostantiniyye, Kostantiniyye şehri feth olunacakdır". Kostantin'in kızını sevmişmiş de, Fâtih Mehmed Han, onun için buraya Kostantiniyye demişmişmiş. Beyinsiz! Resûl-i Ekrem Kostantiniyye dediği için, o mucizâtın izhârı için Kostantiniyye demişlerdir, babalarımız bizim. "Kostantiniyye feth olunacak" demiş Cenâb-ı Fahr-ı Risâlet, sallallahu aleyhi vesellem. Bitdi, o kadar.
Ve bunu yapmış babalarımız. Yirmi dokuz defa burası muhâsara olmuş. Ve bize nasîb olmuş, bu kavme nasîb etmiş, bu necîb kavme, temiz kavme, Allah'ın cünûdu olan bu kavme nasîb etmiş. Türk kavmi, Dîvânu Lugâtü't-Türk'ün üzerinde var, hadîs-i şerîfde, cünûdullahdır. Allah ordularından bir ordudur. Allah Resûlü böyle ilân etmişdir, senin âbâ u ecdâdını. Sözüne sâdık, cesur, Hakk için kelleyi vermeye hazır, Allah için baş bir taraf, leş bir tarafa, göğsünü siper etmiş, semenderler gibi ateşlere girmiş, denizlerde boğuşmuş. Hakk için. Zannetme ki kılıçla açdı Avrupa'yı. Avrupa'da yapılan zulümden dolayı halk bize kaçıyordu. O târihler hep yanlış yazar başdan aşağı. Çünkü adâlet vardı bizde. Adâlet vardı bizde. Biz gitdiğimiz yere cehil yerine ilim götürmüşüzdür, zulüm yerine adl götürmüşüzdür, zulmet yerine nûr götürmüşüzdür. Senin âbâ u ecdâdın öyle. Neyse geçiyoruz.
Ey mü'minler! "وَالْعَصْرِۙ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ي خُسْرٍۙ ve'l-asri inne'l-insâne lefî husr". Allah diyor ki, semâvâtın ve ardın ve bilinen ve bilinmeyen âlemlerin hâlıkı, semâya sığmayan, sana senden yakın olan Allah diyor. Konuşduğum söze dikkat et. Semâvâta sığmadı, arza sığmadı. Sana senden yakın olan Allah sana hitâb ediyor. Kur`ân'ıyla. "وَالْعَصْرِۙ ve'l-asri", asra kasem olsun, yemîn olsun asra. Geöen hafta asırdan biraz manâ vermişdik. Gene verelim ki belki unutduk. Asr-ı Nebî'ye, Resûl-i Ekrem'in yaşadığı asra. Asr-ı Saâdet o.
Resûl-i Ekrem'in bakdığı göz, kime bakdıysa onun şekâvetini saîd kılmışdır. Resûl-i Ekrem hâke nazar etse kimyâ ederdi, toprağa nazar etse kimyâ olurdu toprak. Kim ki Resûlullah'ı Ebû Tâlib'in yetîmi gördü, o yaya kaldı o. Perdeli onun gözü. Kulağı mühürlü. Kulağı sağır, kalbi mühürlü. Allah da öyle diyor, "خَتَمَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَعَلٰى سَمْعِهِمْۜ وَعَلٰٓى اَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌۘ hatemallahu 'alâ kulûbihim ve 'alâ sem'ihim ve 'alâ ebsârihim gışâveh, ve lehüm 'azâbün 'azîm". Resûl-i Ekrem'in asrı, Asr-ı Saâdet o. O kime nazar etdiyse, kim rüyâsında gördüyse, iltifâtına mazhar olduysa, ona müjde veriyorum, sakallı sakalsız, sarıklı sarıksız, cübbeli cübbesiz, Resûl-i Ekrem'i gördün mü rüyâda, iltifat etdi mi sana, yâhud sana bağırıp çağırmadıysa eğer, bilmiş ol ki, şefâatine nâil olacaksın. Sana hemen elini uzatacak. Hemen daha bu âlemden giderken. Annen saçını, baban sakalını yolarken, evlâd u ayâlin "Âh babamız gitdi" derken, düşmanlarımız sevinirken, malı bana kaldı diye, hgemen âgûş-ı Muhammedî'ye düşeceksin, şefâat-i Nebî'ye. Kurtaracak seni Resûl-i Ekrem, sallallahu aleyhi vesellem. Allah söz vermiş O'na, "وَلَسَوْفَ يُعْط۪يكَ رَبُّكَ فَتَرْضٰىۜ ve le sevfe yu'tîke rabbüke fe terdâ" âyetiyle. "Habîbim Muhammed, seni râzı kılıncaya kadar sana vereceğim". Yeter diyesiye kadar. Aman Yâ Rabbi. "Kâfî, tamam, elhamdülillah". Kim hakkında? Dünyâ değil, ukbâ değil. O harîs. Kime? Bize harîs, Ümmet-i Muhammed'e. Ne diyor biliyor musun Buhârî'de? Haydi bu gün mübârek gün söyleyelim. "Yâ Rabbi parçam Fâtımem". Resûl-i Ekrem'in parçasıdır Cenâb-ı Fâtıme. "Yâ Fâtıme ente bid'atin minnî, sen benim parçamsın" diyor. "Parçam Fâtımem, Zeynebim, Rukıyyem, Ümmü Gülsümüm, Kâsımım, Abdullahım, İbrâhimim hepsi fedâ, ille ümmetim" diye bizi isteyecekdir Cenâb-ı Peygamber Allahu Teâlâ Hazretlerinden. "Çocuklarım fedâ olsun, ümmetimi nârdan koru". Eğer Muhammedî olarak çeneni kapadınsa kurtulacaksın. Ve illâ fe lâ. Arkandan dünyâ dolsu altun dağıtsalar, faydası olmaz, îmânsız göçersen. Ne mevlûd ne hatim, ille îmân, ille îmân, ille îmân. Lisânında "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah", kalbinde Allah sevgisi, Muhammed sevgisi, sallallahu aleyhi vesellem.
"Asra kasem ederim" diyor Allah...
Cenâb-ı Peygamber'in bir nazarı insanı hemen âlî kılar. Kime merhamet nazarıyla, şefkat nazarıyla bakdıysa, onu âlî kıldı. İsimleri hep tarziye ile anılıyor, radıyallahu anh diye anıyoruz ashâbını. Şimdi bir kıssa anlatalım, bununla bir mukâyese yapalım.
Bağdad vilâyetinde bir mücrim, âsî bir adamı asmışlar. Oradan Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri geçiyormuş. Bir veliyyullahdır Cüneyd, Seyyidü't-Tâife. Evliyâ ile meşgûl olanlar Cüneyd'in kim olduğunu bilirler. Evliyâ ile meşgûl oluyor musun?
Evliyâ demek, dost demek. Evliyâullah demek, Allah'a dost demek. Bir de evliyâ-i şeyâtîn vardır, Şeytân'ın dostları vardır, Şeytân evliyâları. Bunlar kimlerdir? Ben bilmiyorum orasını, sen ayıracaksın. Allah tarafından sana bir göz geldi, taraf-ı ilâhîden. "قَدْ جَاءكُم بَصَآئِرُ مِن رَّبِّكُمْ kad câekum basâiru min rabbikum". Rabbinden bir besâir geldi, göz geldi. Nedir o? Kur`ân'dır. Koy gözüne, ayır iyiyi kötüyü. Kim ki Kur`ân gözlüğünü gözüne koymadı o şaşıdır, kördür, göremez, hayrı şerri ayıramaz.
Boşuna çiğneme dünyâyı. Kazandıkların burada kalacak. Sevmediklerin taksîm edecek. Amelinle başbaşa kalacaksın. Yakın bir zamanda! Sana şaka gelmesin konuşduğum sözler. Sonra iş işden geçecek. "Yâ Rabbi bir defa beni dünyâya tekrar getir, tövbe edeyim, bir kere a'mâl-i sâliha işleyeyim Yâ Rabbi". Müsâade yok. Bitdi. Bitdi artık iş. Halas.
Bu Cüneyd-i Bağdâdî, Seyyidü't-Tâife'dir. Asmışlar o kötü kişiyi...
Efendiler! Tövbe ayıdır, tövbe ediniz, kötü huylarınıza. Kötü alışkanlıklarımız vardır, sigaraydı, bilmem işte insanların vücûdunu tahrîb eden, kesesini tahrîb eden, hânesini tahrîb eden. Meselâ akıllı bir adama, "Gel bakayım buraya, sana yüz milyon vereceğim, kâfir ol" de, olmaz. İki kadeh içki içdi mi, bedâva gavur olur, haberi bile olmaz. "Gel buraya, şu mihrâb duvarını yık bakayım", desek yâhud "Şuraya işe" desek, "Estağfirullah! Hoca sen ne yapıyorsun, ne diyorsun bana!" der. Üç kadeh içdi mi, pisler, bir de üzerine tüy diker. Haberi bile olmaz.
Tövbe istiğfâr edeceksin. Şişeyi kır! Gel ben seni Allah aşkına davet ediyorum. O sarhoşluk geçer o. Arkasında nedâmet vardır, sabahleyin susarsın, hasta olursun, sıhhatin bozulur. Sana öyle bir içki, tarîf edeyim ki Allah kudret eliyle sana versin, iç, bir daha ayılma! O zevkle git, Allah zevkiyle. "Yeşilaycı mısın?" diyeceksin bana değil mi? Karışmam kimseye ama istemiyorum, soyun bunları artık, kalbden çıkarın. Günler yaklaşdı, bak saçın sakalın ağırdı. Bunlar ölüm habercileridir kardeşim.
Hazret-i Ömer bir adama maaş veriyormuş, adam tutmuş. Ne katı bir kalbe mâlik olan bir adamdı Ömer, islâmdan evvel. İslâm onu yoğurdu, yumuşatdı, adâlet numûnesi oldu kâinâtda. Cebinden maaş bağlamış kendisine, geliyor adam bağırıyor.
Ben söyledim mi kızıyor, "Hoca hep ölümden bahsediyor" diye. Evin önünden cenâze geçiyor diye ucuz veriyorlar evi. Cenâze geçiyormuş cadde üzerinde. Nereye kaçsan bulacak seni, nereye gitsen bulacak. Sen ölüme hazırlan. Sen beni dinle. Kaçmakla kurtulamazsın. Hazırlan, iyi olacak senin için sonra.
O adam geliyor Ömer'in emriyle, anlatmışdım, bağırıyor Hazret-i Ömer'e, "Yâ Ömer! Ölüm var!" diyor gidiyor. Günde üç defa Hazret-i Ömer'e gelip bunu haber veriyor. Üç defa. Yaaa!
İnsanlar bütün kötülüğü iki şeyi unutmakdan icrâ eder, işler. Biri Allah'ı unutmakan, biri ölümü unutmakdan. O ölümü unutmasak biz fenâlık yapamayız.
Geliyor gene, üç defa. Bir gün çağırdı Hazret-i Ömer. Böyle aylarca devâm etdikden sonra, "Gel bakayım buraya, şu maaşını al, git. Teşekkür ederim, bugüne kadar beni irşâd buyurdun" dedi. Dedi ki, "Yâ ermîre'l-mü'minîn, bu güzel âdetinden vaz mı geçdin?". "Hayır evlâdım" dedi, "sana hâcet kalmadı. Sakalıma ak düşdü" dedi. "Artık sana lüzum yok, görüyorum önümde". Haberciler. Haberciler geldi.
Yine, söylemeden geçemeyeceğim, meyyit ile Azrâil aleyhisselâm arasında bir konuşma olur ölüm ânında. Sen göremezsin onu. Der ki meyyit, "Niçin bana haber vermedin ölüm günümü? Ben hazırlansaydım ibâdet ve tâatla, tövbe etseydim".
Yâhu insâfa gel. Resûl-i Ekrem diyor ki, "Benim ümmetimden bir kimse gargaraya düşesiye kadar diyor, gargaraya düşdüğü vakitde tövbe etse, gene Allah kabûl edecek" diyor. Onu da kabûl edecek Cenâb-ı Hakk Celle ve Tekaddes Hazretleri. Yapma yâhu! Etme yâhu! Nereye gidiyorsun! Eyne tezhebûne! İftah ayneyk! Gözlerini aç. Nereye gidiyorsun? Gitdiğin yer neresi? Basdığın yeri biliyor musun? Ayağını nereye basıyorsun? Bırak bu işi, bu kafayı! Olmaz! Tövbe istiğfar! Allah'a dön! Allah'a dön! Allah'a dön!
Melekü'l-mevt diyor ki, "Ben sana çok geldim haber verdim ama sen duymadın ki, görmedin sen. Sende göz vardı, bakıyordun görmüyordun". Bakar gibi bakıyorsun. Görmek lâzım. "Nasıl yâhu? Hiç öyle bir şey gelmedi". "Nasıl gelmedim , babanı aldım, dedeni aldım, komşunu aldım, ahbâbını aldım, ammini aldım, sıra sana geliyordu, haberciydim ben sana. Sakalın ağardı. Miden hazmetmez oldu. Ayağının kuvveti kesildi. Bunlar benim habercilerimdi. Niye hazırlanmadın?".
Uslan ey dil uslan artık ihtiyâr olmakdasın
Saçın sakalın ağardı, hâlâ sen dominoyla, tavlayla, kağıtla vakit geçiriyorsun. Memlekete çalışın diyorlar, çalışın. Hiç olmazsa oku, anlamazsan bile çocuğun bakar ki babam okuyor o da okur hiç olmazsa da anlar belki oğlun.
Evet, o kötü adamı asmışlar Bağdad'da, Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri giderken...
İbret olsun diye cadde ortasına asmışlar. Yakın zamana kadar bizim burada da öyleydi. Sonra kibarlaşdık, şimdi hapishânede asıyorlar, görmüyoruz. Bayezid Meydanında adam asarlardı, ben gördüm. Gitdim seyretdim. Sakın siz seyretmeyin böyle bir şey olursa eğer. Bir de Suudi Arabistan'da kelle kopardılar bir de ona gitdim, göreyim diye, gördüm. Cidde'de Hollanda Bankasının önünde. 1953'de. Sakın hâ! İyi değil. Bu, âfât-ı ayndır, çirkin şeye bakmak. Doğru değil.
Hazret-i Şeyh oradan geçerken, görüvermiş böyle karşısından.
İbret olsun diye asıyorlar halka. Epeyi bir sükûn oluyor öyle olunca. Bir kaç zaman sonra gene unutuyorlar gene başlıyorlar fenâlığa. Zelzele oluyor öyle. Bir zelzele oldu mu, "Lâilâheillallah", "Allah", "Tövbe Yâ Rabbi", "Estağfirullah", iki gün sonra unutuluyor, haydi gene fenâlık. Fesübhânallah! Diyor ki büyükler duâsında, "Yâ Rabbi, dar zamanda Allah diyenlerden etme bizi Yâ Rabbi" diyorlar. Münâfık alâmetidir, küfür alâmetidir, dar zamanda Allah deyip, refah zamanında Allah'ı unutmak. Darda varda Allah diyeceksin! Gecede gündüzde Allah diyeceksin!
Hazret-i Şeyh bir görmüş, hemen başını çevirmiş. Rahmet nazarıyla görmüş ve yürümüş. O gece Bağdâd'ın ileri gelenleri, yani maneviyyatda ileri gelenleri, Hakk'a yakîn olanları, o adamı cennetde görmüşler. Demişler ki, "Sen kötü bir insandın, adâlet seni idâma götürdü, ne işin var cennetde?". Demiş ki, "Ben çok kötüydüm. Ama Allah'ın bir velîsi geçdi, şöyle bir nazar etdi, rahmet nazarıyla, Allahu Sübhânehû ve Teâlâ bana dedi ki, 'Senin cezân çok idi ama benim sevgilim sana rahmet nazarıyla bakdı, onun için seni affetdim' dedi, o evliyâullahın nazarından dolayı affoldum" demiş. Bir velî böyle nazar edip de affetdirirse, Hazret-i Muhammed'in nazarı, çok insanları affetdirebilir. Öyle değil mi?
Vakt-i saâdet o. Allah diyor ki, "ve'l-asri, asra kasem ederim". Asr-ı Saâdet.
"Ve'l-asri, ikindi namazı vaktine kasem ederim". Çok mühim ikindi namazı vakti. Sen o vakti gafletle geçiriyorsun, ikindi namazı vaktini. Sonra kılarım diyorsun, sonra tövbe ederim diyorsun. Çok büyük musîbete uğruyorsun.
Allah seni davet ediyor, çağırıyor, sen gitmiyorsun Allah'ın davetine icâbet etmiyorsun. Neden? Kalbin temiz de ondan mı? Kalbin temiz olsa, Allah'ın davetine icâbet etmen lâzım. Duyarsın, kalbin temiz olsa. Kulağında gaflet pamuğu olmasa Allah'ın davetini duyacaksın. Niye gitmiyorsun namaza? Vakit var daha, eğer cemâate gitmiyorsan, işin bitdikden sonra namazını kılabilirsin, olduğun yerde de kılabilirsin. Nerede olursa olsun namaz kılınır. Kürre-i ardın her tarafı mü'minlere mesciddir. Pis olmasın yer yalnız. Hattâ kilisede, hattâ sinagogda namaz kılınır. İşte Ayasofya be! Vaktiyle kiliseymiş sonra câmi olmuş. Senelerce, yüzlerce sene içinde namaz kılmışlar. Sonra cemaat kalmamış, sonra tekrardan müze yapmışlar. Bereket versin Sultanahmed'i müze yapmıyorlar. Çünkü kimse yok câmide. Hiç bir ferd yok. Sabahleyin git, dört kişi namaz kılıyor, imâmla müezzin. Müslüman memleketinde! Bereket versin müze yapmıyorlar Sultanahmed Câmisini. Dört kişi! Bayezid Câmisinde dört kişi! On milyon nüfus var İstanbul'da, ne sekiz milyonu. Fâtih Câmisinde var bir yüz yüz elli kişi. Vâlide Câmisinde var otuz kırk kişi. Muratpaşa'da var dört kişi. Sofular'da var altı kişi. Sekiz milyonluk, haydi öyle kabûl edelim, sekiz milyonluk İstanbul şehrinde. Ne oldu sana? Bir adam buradan kalkıp, laf aramızda, hocalar duymasın, beni taşlarlar sonra, bir adam buradan kalkıp Eyüp Câmiine sabah namazına gitse, orada sabah namazı kılsa, verilen sevâb nedir biliyor musun? Erbâb-ı mükâşefenin verdiği karar üzere, kalb gözleri görenlerin söylediği söz üzere, umre sevâbıdır. Bir adam kalksa, sabah namazını yâhud öğle namazını, "Allah rızâsı için gideyim Eyüp'de namaz kılayım" dese umre sevâbı alır. Laf aramızda. Duymasınlar.
Receb'in birinci günü bir adam oruç tutsa, biraz sevâblardan bahsedelim, üç seneye muâdildir, içinde Ramazan ayı olmamak şartiyle ve Kadir olmamak şartiyle üç seneye muâdildir, Receb'in birinci günü. İkinci günü iki seneye, üçüncü günü bir seneye muâdil. Dördüncü günü bir aya, beşinci günü bir ayadır.
Gece münâdîler nidâ ediyor, duyuyor musun? Kulağımız sağır olmuş haram yemekden. Perde olmuş Allah ile kul arasına yediğimiz haramlar, söylediğimiz yalanlar. Elimize geleni yedik, dilimize geleni dedik. Yaaa!
Her gece, bundan sonra, bire yetmiş veriliyor, sadakât ve yardımlarda, Receb'den itibaren. Diyor ki Cenâb-ı Hakk, "Tövbe eden yok mu tövbesini kabÛl edelim. Cennet ve cemâl isteyen yok mu cennet ve cemâl verelim. Bizden isteyen yok mu istediğini kazâ edelim" diyor Allah. Her gece! Sen uyuyorsun. Bundan sonra da ilkbahar, kafayı çeker şişenin dibine vurursun, yatasın sonra. Kalbin temizdir filan. "Sen bakma ona, ben içerim ama kalbim tertemizdir". "O namaz kılıyor ama onun kalbi çıfıt çarşısıdır keratanın". Yâhu kardeşim güzel işte, hem içme hem temiz kalbli ol. Ben de kalbimdeki o çıfıt çarşısını temizlemeye uğraşıyorum zâten. Temizleyebilirsek ne a'lâ.
Mısrî Niyâzî kaddese sırrah, fazla konuşmayacağım artık bunu da anlatıp bitireceğim, Mısrî Niyâzî'yi buradan Limni'ye sürmüşler. Limnos, Limnos. Şimdi devletimiz uğraşıyor Yunalılarla, o Limnos'u silahlandırmışlar Rumlar. O vakit bizimdi adalar. Yunanistan da bizimdi. Akdeniz gölümüz gibiydi. Karadeniz gölümüz gibiydi. Buradan çıkardı kervan, Anadolu'dan, Suriye'den, Filistin'den iner, Mısır'dan, Cezâyir, Tunûs, Fas, tâ Magrib-i Aksâ'ya gider, satar eşyâsını döner gelirdi. Elini kolunu sallaya sallaya. Âbâ u ecdâdın. O kavuklular. Beğenmediğimiz kavuklular zamanında.
İşte ağzından evliyâullahın bazen böyle, kendisi kelâma mâlik olmadığı hâlde, ağzından bazı sözler çıkdığından dolayı o devrin pâdişahı Sultan Ahmed-i Sânî sürmüş onu Limni'ye. Vânî Efendi dolayısıyla. O devirde bir Vânî Efendi var, onun dolayısıyla sürmüşler. Anlayamamışlar Hazret-i Şeyh'in sözlerini yâhud da hasedlerinden yapdılar. Öyle olur ekseriyâ. Çünkü Allah hasedi dünyaya on cüz indirmiş, dokuzunu ulemâya vermiş, birini diğer nâsa dağıtmış, ulemâ mürâcaat etmişler, "O onuncuda da bizim hissemiz var" diye. Li hikmetillahi teâlâ. Şeytânî sıfatdır hased sıfatı. Neyse sürmüşler Limni'ye ve orada vefât etmiş Hazret. Vasiyet etmiş, "Beni zincirle gömün mezara" demiş, elinde zincirle. Yıkarken gassal, tabiî şeyhin elleri zincirde olduğu için, kendini tathîr edememiş, temizleyememiş. Yani anlıyorsun değil mi? Hani bazı yerlerimiz var ki, gizli yerlerimiz var, onları, temizlenmesi lâzım olan şeylerdir onlar İslâm'da, temizleyememiş Hazret-i Şeyh. Gassal birdenbire köpürmüş, "Bir de evliyâlıkdan bahsederdin" demiş "şu hâline bak, şu pisliğe bak" demiş. "Şu hâle bak" deyince, "Kendini temizlememiş" deyince, hemen Hazret başını böyle kaldırmış, "Hocaefendi" demiş, "İçimizi temizlemekden dışarıya fırsat kalmadı" demiş, yatmış.
Tekrar ediyorum. Bu ay, şehrullahdır, Allah'ın ayıdır, şehrü'l-esammdır, sağır aydır yani. Hep manâları var. Hemen tövbe istiğfâr ve ibâdet ve tâata. Ve kimden ne aldıysak götürün onları verin yerli yerine. Hukûk-ı ibâddan kaçınınız. âh almakdan kaçınınız. Gavur hakkı, hayvan hakkı, insan haklarından kaçınınız, korkunç şekilde kaçınınız. En süratli bir atın üzerine binip dört nala kaçın öyle şeylerden. Vurdunsa, git elini öp, yanağını uzat, "Vur" de. Aldınsa, ver. Yâhud "Param yok verecek durumda değilim, istersen senin için çalışayım" yâhud da "Senin merhametine sığındım, bana helâl et hakkını" de.
Hemen ibâdete başla, ibâdet kemerini tak. Ramazan'a kadar değil, Bayram'a kadar değil. Bu sene cehâletinin son senesi olsun. Hemen ibâdete başla. Bitdi, o kadar. Yani ibâdet edeceksin de bana her namaz başına yâhud rekat başına beş kuruş verecek değilsin hâ. Allah için yapıyorsun. Düşün! İzânın, irfânın var, aklın var, zekî insansın. Bana para verecek değilsin. Benim câmiye de gel demiyorum sana, istediğin câmiye git. Yâhud gitmiyorsun câmiye, beğenmiyorsun, kendi kendine kıl. İbâdete başla. Kötü huyları terket, yalancılığı, dolandırıcılığı. Ahdine vefâkâr ol. Sözün özün bir olsun. Dışını temizle, içini de temizle. İç temizliği güçdür biraz. Ona çok dikkat et. Çünkü Allah insanların zâhirine bakmaz, bâtınına bakar. Allah insanların sözüne bakmaz, efâline bakar, nazar eder. Seni buraya Allahu Teâlâ çağırdı, davetine icâbet etdin, bu icâbetin kıymetini bil.
Yâ Rabbi, Receb ayıdır, senin rahmetini ümîd ederek, senin hânene geldik. Biz kulken hânemize gelen misâfirlerimize ikrâm eder, onlara ihsân ederiz, ikrâm ederiz Yâ Rabbi. Sen pâdişahlar pâdişahısın, hâşâ ki sen senin kapına geleni boş çeviresin, buna imkân mı var. Hem Receb ayı bugün Yâ Rabbi, Receb ayının Leyle-i Regâib'in günü bugün Yâ Rabbi, hem de Cuma Yâ Rabbi. Bizi buradan kapından boş çevirme. Kötü huylarımızı ahlâk-ı Muhammediyyeye tahvîl ve tebdîl et. Vatanımıza, milletimize, insâniyyete hâdim kıl. Hak hukûk tanıyan, adl ile yaşayan, muhabbetle ömür geçiren, çoluk çocuğuna sâhib, ana babasına hürmetkâr olan ve sevdiğin kullar meyânına idhâl eyle.
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.
Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 6 Nisan 1984 (5 Receb 1404) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.