19 Kasım 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Bu resmi hava üzerinde kalem-i kudret ile mersûm olmuş gördüm ve sırrından ilhâm ile gavrına erdim. Yani Ahmed yetîm denilmedi, ancak Muhammed yetîm-i Ebî Tâlib diye ıtlâk eylediler. Zîrâ Ahmed, makâm-ı ervâha göre ism-i şerîfleridir ki ol vakitde O'na dürr-i beyzâ derlerdi. Ol sebebden ki henüz cism-i tabiî ile imtizâc etmemiş ve nûrâniyyetlerine keder gelmemişdi. Sonra yâkûte-i hamrâ dediler zîrâ nefs-i külliye mertebesine tenezzül eyledi. Yâkûtun cevheri ise zıyâ makûlesindendir. Fefhem!
Ve makâm-ı mezkûrda, Ahmed, ebü'l-ervâh idi. Eb olana ise yetîm ıtlâk olunmaz, eb ancak vâlide ıtlâk olunur. Ve vâlid olmak ise heykel-i tabiîye râci'dir. Zîrâ bu ma'nâda Muhammed evlâd-ı Âdem'dendir. Pes velediyyetine göre Muhammed yetîm denildi. Eğerçi bu velediyyet içinde 'ayn-ı übüvvet ile muttasıfdır. Şol vechile ki, sûrete nazar yokdur, nazar ancak ma'nâyadır ve te'sîriyyeti ervâhdan ecsâma, bâtından zâhiredir. Muhammediyyet zâhire nâzırdır. Anınçün Ahmediyyet Muhammediyyete göre hem müessir hem kâbildir ve cemî' eşya O'nun sûret-i vücûd ve ma'nâsına tâbi'dir. Ahmediyyeti âleminde dürr-i beyzâ ve dürr-i yetîm olduğu için Muhammediyyet dahi yetîm ile vasfolunup ona remz oldu. Eğer O'na yetîm ıtlâk edenler bu ma'nânın remzini fehm edelerdi, hasedlerinden ıtlâk etmezlerdi. El-hâsıl, ehl-i şirkin ıtlâk ettikleri lafz-ı yetîm sûretde mevcûd ve ma'nâda onların murâdları üzere yetîm değildir, nefsü'l-emrde olan yetîmdir ki dürr-i beyzâdır.