17 Kasım 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin vâlide-i muhteremesi Hazret-i Âmine radıyallahu anhâ vâlidemiz diyorlar ki, "Ben diğer kadınlar gibi ağrı, sızı, hayız ve nifas görmedim". Annesi Resûl-i Ekrem'i arabî aylardan Rebîulevvel ayının on ikinci gecesi Pazartesi gecesi duhâ vakti, sünnetli, göbeği kesik ve gözleri sürmeli olarak dünyâya getirdi. Hazret-i Âmine, "Benden doğar doğmaz secdeye kapandı ve mübârek dudakları oynadı" diyor, böyle rivâyet ediyorlar.
"Efendi, hiç yeni doğan çocuğun dudağı oynar mı?" diye sorarsan, Allah Kur`ân'da Îsâ Peygamber'in kundakda iken konuştuğunu söylüyor ya! Îsâ Peygamber'e lâyık görüyorsun da Hazret-i Muhammed'e, hem de bütün peygamberlerin seyyidi olan Muhammed'e konuşmayı lâyık görmüyor musun?!
Hazret-i Âmine, "Bir şey söylüyordu, aldık, kulağımızı verdik dinledik, 'ümmetim, ümmetim' diyordu" diyor.
O akşam olan hâdisât. Mecûsîlerin bin senelik ateşi söndü. Ateşe tapan mecûsîlerin bin senedir yanam ateşi o gece söndü. Sâve gölü kayboldu, yok oldu. Kabe'deki bütün putlar yüz üstüne kapandılar. Kabe'nin her bir rüknü birbirine selâm vererek, Hazret-i Peygamber Muhammed Mustafâ'nın geldiğini tebşîr ettiler yani müjdelediler. İran şâhının sarayının on dört küngüresi yıkıldı yani on dört tâne kubbesi çökdü. Şâh bunu sordurdu, dediler ki, "Bir peygamber gelecek, onun ümmeti senin devletine nihâyet verecek fakat senden sonra on dört pâdişâh geçecek" dediler. "Oooo çok vakit, on dört pâdişâh uzun bir zaman" dedi. Halbuki öyle olmadı, kırk sene zarfında on dört pâdişâh geçdi, Hazret-i Ömer zamânında İran İslâm'a kalb olundu.