Resûlullah Yolunda Bezl-i Mâl Etmek
14 Ocak 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
Muzaffer Efendi Hazretleri bir eserinde Mevlid-i Şerîf okumanın ve okutmanın fazîletlerinden bahsederken Resûl-i Ekrem uğruna para harcamanın hem dünyâda hem âhiretde büyük kazançlar sağlayacağını beyân ederek şöyle buyuruyorlar :
Nebiy-yi zîşân için para sarf et!...O'nun yoluna sarf olunan para, O'na bildirilir. O'na verdiğin salât da, O'na bildirilir. Elinden geldiği kadar Resûl'ü sev ki böylece îmânın kemâl bulsun. Sizlere bir kıssa anlatacağım. Onun yoluna mal sarf eden bir zâtın, iltifât-ı Nebî'ye nâsıl erdiğini, dünyâ ve âhiret nimetine nasıl eriştiğini ibretle oku...
HİKÂYE
Bağdad'da ufak bir sermâye ile iş yapan bir tüccâr var idi. Sermayesi beşyüz dirhem idi ve fakat âhiret zengini idi. Resûl-i Ekrem'i canından ziyâde severdi. O'na hergün salât u selâm okur, O'nun aşkı ile gözleri yaşlı, ciğeri yanık idi. Günlerden bir gün, sabah namazını edâ etmek üzere cami-i şerîfe gitti. Cemaatle sabah namazını kıldılar. Eller semâya, yüzler yere bakarak duâ ettiler. Sabah namazı ne kadar insana tesir ediyordu. Kuşlar cıvıldaşıyor, Mevlâ'yı zikrediyordu. Gönüller şendi. Kur'ân okundu. Cemaat dağılmak üzre iken, bir zat ayağa kalktı ve şöyle dedi :
"Ben evlâd-ı Resûl'denim. Bir kızcağızım var. Cenâb-ı Hakk'ın emri ile bir gence veriyorum. Cihazı (çeyizi) hususunda bana ceddim hürmetine yardım ediniz. Ben seyyid olduğum için sadaka kabul etmem, zekât da alamam. Ancak hediye olarak benim bu işimi hallediverin. Ceddim sizi iki cihânda şâd eder..."
O âşık-ı Nebî olan esnaf, sermâyesi olan beş yüz dirhemi evlâd-ı Resûl'e verdi. Onun ellerini sevgili Nebî'sinin eli imiş gibi öptü ve gaşyoldu. O gece, âlem-i ma'nâda server-i âlem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi görüp, kadre erdi. Efendimiz, mütebessim bir çehre ile :
"Ey yiğit! Gönderdiğin hediye bana vâsıl oldu. Belh şehrine git. Orada Abdullah oğlu Tâhir nâmında bir zât vardır. Herkesçe ma'lûmdur ve tanınır. Ona var ve de ki (Muhammed aleyhisselam sana selâm ediyor ve diyor ki, sana sevdiğim bir kimseyi gönderdim. Bana beşyüz altın vermeni emr ü fermân buyurdu) de..."

Tüccâr zât, sabahleyin âilesine rüyâyı anlatıp Belh'e gideceğini bildirdiğinde, karısı "Sen gidip gelinceye kadar, bize kim nafaka verir?" deyince "Ben, komşu bakkala gelinceye kadar nafakanızı vermesini söylerim. Gelince de hakkını veririm" dedi ve bakkala gidip "Ben, bir kaç hafta yokum. Ben gelinceye kadar bizim evin ihtiyacını görünüz. Dönüşümde sizlere olan borcumu veririm" dediğinde bakkal, gülümseyerek, "Ey sevgili komşum, ey gözümün nûru komşum! Seni Belh'e, Abdullah bin Tâhir'e gönderen zât-ı âlî, bize de sen dönünceye kadar evine bakmamızı emir buyurdu" dedi. Meğer ona da rüyâsında emr-i Nebî vâki olmuşdu...Mesrûr oldu. Ne yüce bir nimete ermişdi...Yola revân olup, Belh şehrine yaklaştığında onu, Abdullah oğlu Tâhir Hazretleri karşılayıp, "Merhabâ, Resûlullahın gönderdiği misâfir. Seni bana gönderen, sana ihsân etmeyi ben fakîre emir buyurdu" diyerek onu hânesine götürdü. Üç gün misâfir edip, ziyâfetler verdi ve beş yüz altın dahî verdikten sonra yanına adamlar katıp, memleketi olan Bağdad'a, hânesine kadar gönderdi...
İşte âşıklar! Allah Resûl'ü yoluna malını sarf etmenin dünyâda ve âhiretde mükâfâtı muhakkakdır...
Listeye geri dön