18 Ekim 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Sultânü'l-enbiyâ, Burhânü'l-asfiyâ, Habîb-i Hudâ, Şefî'-i rûz-i cezâ Hazretleri bir gün oturmuş mahzûn, mahzûn, mükedder, mahşerin şiddeti, kabrin vahşeti, cehennemin nârı ve olacak hâdisâtı düşünerek müteessirmiş. Hakk Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri habîbinin mahzûn, mükedder olduğuna tahammül eder mi? Etmez. Hemen dört melâikeyi yani Cebrâil, Mikâil, İsrâfil ve Azrâil ayleyhimüsselâmı Peygamber'e göndermiş. Dördü de gelmiş. "Yâ Resûlallah, neye üzüldüğünüzü biliyoruz. Ama sen kalbini hiç mahzûn kılma. Zîrâ yarın kıyâmet gününde, kıyâmetin şiddet ve dehşetinde, sana bir salavât-ı şerîfe veren ümmetinin kolundan ben tutacağım ve sırâtı yıldırım gibi geçireceğim" demiş Cebrâil aleyhisselâm, "Onun için üzülme" demiş. Hazret-i Mikâil aleyhisselâm da, "Yâ Nebiyallah, hiç üzülme mahşer günü için, senin ümmetinden sana bir defa aşk ile salavât-ı şerîfe getiren bir kimsenin ben de kolundan tutacağım, onu mahşerin şiddet ve dehşetinden kurtarıp arşın gölgesine götüreceğim" demiş. Üçüncüsü, İsrâfil aleyhisselâm demiş ki, "Yâ Nebiyallah, hiç mahzûn, mükedder olma, sana salavât-ı şerîfe veren ümmetini, nâr-ı cehennemden de ben kurtaracağım" demiş. Hazret-i Melekü'l-mevt de gelmiş demiş ki, "Yâ Resûlallah, aşk u şevk ile sana bir salavât-ı şerîfe veren mü'minin rûhunu ervâh-ı enbiyânın rûhu gibi kabzedeceğim" demiş.
www.muzafferozak.com