14 Ocak 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, bir Ramazan günü, Bayezid Câmi-i Şerîfindeki sohbetine başlamadan evvel Hâfız Emin Işık Hocaefendi, Topkapı Sarayındaki Mukaddes Emanetler Dâiresinde şâhid olduğu bir edebsizlikden bahsedince Efendi Hazretleri çok üzüldüler ve şöyle buyurdular :
Bakın hepinize söylüyorum bunu! Vallahi billahi bu milletin iki yakası bir araya gelmez! Cenâb-ı Peygamber'e biz yan bakdığımız için başımıza belâlar gelmişdir yâhu! Kimse bilmiyor işin iç yüzünü.
Bak sana söyleyeyim. Sana bir hakâret yapabilirim ben. Sen de kâmil bir adamsan benim bu hakâretimi çekersin, sabırla karşılarsın, temkinli hareket edersin, filan filan. Kâmil adamsan. Nâkıssan mukâbele edersin, döğüşürüz. İki. Ama senin mukaddesâtına ben tecâvüz edersen, bayrağına, dînine, îmânına, avradına yani mukaddesâtına, beni affeder misin? Soruyorum. Affedersen insan değilsin. Kâmil insan değilsin, nâkıssın. Allah'ın da nâmûsu Hazret-i Muhammed'dir. O'na hürmet edilmeyince, Allah'a hürmet edilmiş olmaz. O'na îmân etmeyince Allah'a îmân edilmiş olmaz. Gelmez bu milletin iki yakası bir araya. Ayıp be! Ayıp! Rezâletin büyüğü yani! Olmaz öyle şey! Hani asmağa götürseler beni, bak dikkat ederseniz ben hiç böyle şey konuşmam, hiç işittiniz mi şimdiye kadar beni, asmağa götürseler, bunu söyleyeceğim. Ayıp! Günah! Resûl-i Ekrem'in yâdigârlarını sefîl etmeğe hakkımız yok bizim. Halısını almış, kilimini soymuş böyle, hakâret eder misâli, hakâret eder misâli.
Emin Işık Hocaefendi, "Kasıtlı değil efendim, cehâletden" deyince, Efendi Hazretleri üstüne basa basa "Kasıtlı!" buyurdular ve sözlerine şöyle devâm etdiler :
Cehâletle değil! Hiç alâkası yok. O cehâletle yapıyor dediğin pezevenk, boyunbağsız makâmına oturmaz, karşıma vâli gelecek diye. Ne cehâleti!
Vaktiyle bir Hasan Baba varmış, câminin önüne oturuyormuş. Oradan geçerlermiş, Hasan Baba'nın önünden, selâm verirlermiş : "Selâmün aleyküm!". "Ve aleyküm saman!". "Selâmün aleyküm!", "ve aleyküm saman!". "Hasan Baba ne yapıyorsun, Allah'ın selâmını veriyor" diyenlere, "Onlar müslüman değil" dermiş. Bir müddet sonra, "Hah şimdi geliyor müslüman" dermiş. "Selâmün aleyküm!", "aleykümselam ve rahmetullahi ve berekâtuhû".
Asmağa götürseler söyleyeceğim. Îcâb ederse Ankara'ya gideceğim, yatacağım kapının önüne. Generallerden birisi benim tekkeme gelecekmiş, Topkapı Sarayında bulunan mimar bir hanımefendi var, o söyledi dün. "Süleyman Paşa'yla beraber geleceğiz" dedi. Gelsin general, söyleyeceğim. Ayıp be! Tuh! Yazık olsun! Allah cezânızı versin!Emin Işık Hocaefendi, Mukaddes Emânetler Dâiresindeki eşyâları kasd ederek, "Satacaklardı efendim" deyince, Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Satsınlar! Gavura versinler, daha hayırlı! Gavur bilir kıymetini! Ben gitdim Peygamber'in pabucunun nerede olduğunu gördüm British Museum'da İngiltere'de. Örtüler içerisinde, hürmetkâr.
Git de gör evkaf ambarlarını, şimdi belki toparlamışlardır, bilmiyorum. Kur`ân-ı Kerîm'leri almışlar, "Allah belânı versin, kurtulamadık!" der gibi yere vurmuşlar böyle Kur`ân-ı Kerîmleri, evkaf ambarlarında. Ulan kör olasıca! Al yerine koy, o cânım âvizeleri kaldırmış yere vurmuşlar, "Kurtulamadık sizden Allah belânızı versin" der gibi böyle. "Hâlâ bu câmiler kapanmayacak mı!" diye, vurmuş kırmış, kör olası herif! Şimdi biraz düzeltmişler, Allah râzı ola.
Her gün ölüyorum. Vatanımda parya.
Efendi Hazretleri, sohbetin devâmında Türklerin Medîne-i Münevvere'ye ve Ravza-yı Mutahhara'ya gönderdikleri kıymetli hediyelerin yazılı olduğu eski bir eserden bahsederken buyurdular ki:
Onun içerisinde, Türk pâdişahlarının yapdıkları ve gönderdikleri hediyeler ve behiyeler kayıtlı. Yani binâ olsun, tamîrât olsun ve sâir menkûl kıymetli eşyâ olsun, hep yazılmış. Meselâ Cenâb-ı Peygamber'in muvâcehe penceresinde on altı okka inci ve üzerinde gâyetle mükellef büyük bir zümrüd ve üstünde günde on altı okka gül yağı yanmak şartıyla türbesinde. Zeytinyağı yakdırmıyorlar, gül yağı yakdırıyorlar, gül koksun diye. Öyle hürmet etmişler. Allah da onlara feth u fütûhât vermiş. Şimdi onların çocukları, sefâlet içerisinde.
Bir şey daha var. Resûl-i Ekrem'in türbesinin örtüsünü aldım, iki yüz liraya. Ayakla böyle itiyorlardı. İki yüz liraya aldım onu. Öpdüm başıma koydum. "Ayağınla itdiğin ne biliyor musun?" dedim, ayağı kuruyasıca, kör olasıca! "Nedir?" dedi. "Resûl-i Ekrem'in türbesine örtülen örtü bu" dedim. Kabe'den daha efdal. Birisini Allah yapmış, birisini İbrâhim yapmış.
Efendi Hazretleri Resûl-i Ekrem Efendimize hürmet, tazîm ve muhabbet husûsunda çok hassas idiler. Sık sık şöyle buyururlardı :
Bu ümmetin geri kalmasının ve zelîl olmasının sebebi, Resûlullah'a muhabbetlerinin kesilmesindendir.
Efendi Hazretleri yeri geldikçe hep şu îkâzda bulunurlardı :
Bu milletin başına gelen felâketlerin sebebi, Resûl-i Ekrem'den alâkayı kesmelerindendir. Vaktiyle dedelerimiz Resûl-i Ekrem'e cân u gönülden bağlandıkları için, Allah onları âlî kıldı, dünyâyı onların emrine verdi. Ne zaman ki Resûl-i Ekrem'e muhabbet kesildi, rezîl olduk, sefîl olduk.
Yukarıdaki beyânâtından da anlaşılacağı gibi Efendi Hazretleri, Hazret-i Peygamber'in en küçük bir hâtırasına dahi hürmetkâr olunmasını tavsiye eder, O'na izâfe edilen hattâ O'nu hatırlatan bir eşyâya bile saygısızlık gösterilmesine râzı olmazlar, tahammül edemezlerdi. Meselâ Topkapı Sarayındaki Hırka-i Saâdet Dâiresini ziyârete gitdiğimiz bir sefer, ziyâretden sonra gençlerden biri her nasılsa Hırka-i Saâdet Dâiresine arkasını dönmüş, Efendi Hazretleri onu o vaziyetde görünce çok celâllendiler ve herkesin ortasında o delikanlıyı haşladılar, "Sen nasıl böyle bir saygısızlık yaparsın Hazret-i Peygamber"e diye. O gün o delikanlı bunu farkında olmadan yapmışdı, bir kasdı yokdu elbette ama hepimize büyük bir ders olmuşdu bu, ölünceye kadar unutmayacağımız bir ders hem de.
www.muzafferozak.com