14 Nisan 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
"Dervîşliğin Çok Kısa Bir Ta'rîfi" başlıklı yazımıda bahsettiğimiz rıfk hakkında bir soru geldi. Bir kardeşimiz "Rıfk için bir reçete var mı? diye sordu. O kardeşimize alelacele kısa bir cevap yazdım ama herkes istifâde edebilsin diye cevâbı biraz daha genişleterek buraya da taşımakda fayda gördüm.
Rıfk için üç reçete vermişdim. Zorluk derecelerine göre bu üç reçete şunlardır :
1. Kedi beslemek : Daha önce de bahsettiğimiz gibi, kedi, yaradalışı gereği nankördür, kendisine yapılan iyiliklere müteşekkir olmaz tam tersine, kendisini besleyen eli tırmalar. Sâhibine sâdık değildir, nerede rahat ederse orayı benimser. Sâhibinin sözünü de dinlemez, canı ne isterse onu yapar. Kedi beslemek, insana sabrı, tahammülü, karşılık beklemeden iyilik yapmayı, iyilik yaptığı kişiden kötülük dahi görse tavrını değiştirmeden iyilik yapmaya devâm etmeyi öğretir. Bu da insanı rıfk sâhibi yapar.
2. Çocuk Yetiştirmek : Çocuk da bir çok açıdan kediden farksızdır. Üstelik çocuk yetiştirmek kedi beslemekden çok daha zor ve zahmetlidir. Bir başka zorluk da şudur ki, bazı istisnâları saymazsak, çocuk sâhibi olamak için evlenmek lâzımdır. Evlilik de maddî-ma'nevî büyük fedâkârlıklar, sabır ve tahammül gerektirir. Erkek ve kadın ayrı tabîatlarda yaradılmışlardır, aralarında bir çok zıdlıklar vardır. Bu zıdlıklara sabır ve tahammül edilirse, insanın tabîatı yumuşar ve rıfk sâhibi olur.
3. İnsanlara Hizmet : Dîn, dil, cins, ırk, mezhep, meşrep ayırd etmeksizin insanlara hizmet etmek ve bu hizmeti karşılıksız yapmak dünyânın en zor işidir. İnsanların kadir-kıymet bilmemesi, nankörlükleri nefs-i emmâreye çok ağır gelir zîrâ insanların çoğu yapılan iyiliğin kıymetini bilmez, hep nankörlük ederler. Yapılan hizmeti "livechillah" yapmak yani sırf Allah rızâsı için yapmak, karşılığında ne bir teşekkür ne de bir ecir beklememek da nefse çok ağır gelir çünkü insan nefsi hep bir menfaat bekler. "Ben hizmetimin karşılığında hiç bir menfaat beklemiyorum" diyen insanların çoğu da aslında menfaat peşindedir. Bu gizli menfaat arzusu, bazen takdîr edilmeyi istemek, bazen sevap kazanmak, bazen de şöhret isteği şeklinde tezâhür eder. Nefsin bütün bu gizli isteklerine karşı durup, halka hizmeti Hakk'a hizmet bilerek, hangi milletden, hangi ırkdan, hangi inançdan olursa olsun sabır ve ihlasla insâniyyete hizmet edenler Allah indinde makbûl oldukları gibi rıfk ve hilmiyyetin de en üst mertebesine çıkarlar.
Dikkat edilecek olursa, işin püf noktası, bu üç reçetenin ortak tarafında gizlidir. Üç reçetede de ortak olan taraf şudur :
Ehl-i sünnet i'tikâdına göre her fiilin hâlıkı Allah'dır. Fiiller iyi de olsa kötü de olsa böyledir. Yapanı mesûliyyetden kurtarmasa da böyledir. Sôfiyye hazerâtı bunu tevhîdin ikinci mertebesi olarak kabûl ederler ve "lâ fâile illallah" sözüyle ifâde ederler. Madem ki her fiilin hâlıkı Allah'dır öyleyse hoşumuza gitmeyen işleri yapanlara kızmak, i'tirâz etmek, darılmak, Allah'a i'tirâz etmek, Allah'a kızmak, Allah'a darılmak demekdir. Bize düşen, bizi rahatsız eden, bize göre yanlış olan şeylere dâimâ sabretmek ve rızâ göstermekdir. Aksi halde nefsimizin hevâsına kapılarak gadab, buğz, gayz, kîn, hased gibi şeytânî sıfatların tuzağına düşer ve tıpkı şeytan gibi Allah'dan uzaklaşmış oluruz.
İn erâdet telîne kalbek fat'ımel miskîne vemsah re'sel yetîm.
Kalbinin yumuşamasını istiyorsan, miskîn doyur ve yetîm başı okşa.
Hadîs-i Şerîf