19 Haziran 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Bismillahirrahmânirahîm.
Hamd Allah'a mahsûsdur ki Melik O'dur, Mennân O'dur, Azîz O'dur, Muktedir O'dur, Deyyân O'dur. O Kur'ân nûrunun marifeti ile irfânı bizlere farz kılmışdır. O'nun nebîsine ve onun halîfelerinin üzerine en güzel bir şekilde, dâimâ ve her zaman salât olsun.
Akıl sayfama gelen bilgileri, gönülden ve geldiği şekliyle bir risâle hâline getirmeyi tasarladım. Sonra bunları, "Sadece biz biliriz, Allah bize verdi" diye övünerek değil de, eksik ve noksanımızı kabûl ederek ve Allah'ın inayetiyle, haddi aşmış kimselerin inadını kırmak için kaleme almaya başladım.
Rabbim! Beni îmânlı kimselerden eyle, Şeytan'ın vârislerinden yapma, mîzân günü beni ârifler zümresi içerisinde haşr eyle.
Kardeşim! Bil ki, insanlar fazîleti de inadı da tercîh etmekde serbestdirler. Fakat onlar sağını solunu ayırd edemeyen, kibirli, câhil kimselerin inkârları ile dik başlı bir hâle gelmişlerdir. Bu sebeble îmânlı kimselerin, özellikle de zamanımızdakilerin kalblerindeki şübhenin ortadan kalkması için, gerçeği ve kesin delîli apaçık metinler ile beyân etmek bizim üzerimize vâcib olmuşdur. Zîrâ zamâne câhillerinin açıklamalarının sebeb olduğu fitneler yüzünden insanların çoğu şaşkın bir hâldedir. Bu insanlar hayır ehlinin sözlerini söylerler, fakat îmânları boğazlarından öteye geçmez. Bunlar, okun yaydan çıkdığı gibi dînden çıkarlar. Şeytanlar topluluğundan, inadçılar zümnresinden ve şer ehli insanlardan Allah'a sığınırız.
EI-Bezzâziyye sâhibinin "Sôfilerin zikir meclislerindeki devrânı oyundur ve haramdır, kötü bir fiil olduğu için imâmın bunu yasaklaması gerekir" şeklinde, sırf garaz dolu bir sözü vardır. Meşhur fakîh Câmiu'l-Fetevâ isimli eserinde de şöyle der : "Sôfilerin devrânı harâmdır. Onlara katılmak haramdır. Harâmı helâl sayan kimse kâfirdir". EI-Pezdeviyye sâhibi de şöyle demişdir: "Sôfilerin devrânı çirkin bir fiil ve açık bir haramdır".
Devrânı harâm sayanlar, buna delîl olarak Peygamberimiz'in, "Bir kavme benzeyen kimse onlardandır'" sözünü ileri sürüyorlar. "Devrân oyundur ve icmâ ile harâmdır" diyorlar. Yine diyorlar ki, "Devrân raksdır ve onu ilk ihdâs eden Sâmirî'dir (Allah müstehakını versin), devrânın keferenin ve müşriklerin fiili olduğu açıkdır. Sôfilerin raksında da onlara benzeyiş vardır. Onların bu fiilleri kötü, âdî bir fiildir. Bu davranışın hakkı gözeten, insâf sâhibi kimselerin nazarında bir oyun ve bir eğlence olduğu açıkça bellidir".
Onların bu husûsdaki dayanakları el-Keşşâf sâhibinin "Cehrî zikir Tâhâ sûresindeki, "Eğer sen sözü açıkdan söylersen, bilesin ki, o gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir"6 ayeti ile Kur'arı 'da yasaklanmıştır" sözüdür. Biz ise bütün bu iddialara katT bir cevap ile şöyle cevap veririz: el-Bezzaziyye sahibinin devranın haramlığı konusundaki sözü sabit değildir, doğru değildir. Çünkü, devranın raks olduğu herkesçe kabul edilen bir hüküm değildir. Ne zikir bir oyundur, ne de zikreden oynayan bir kimsedir. Zikir ibadetlerin en faziletlisi olduğu gibi, zakirler de en fazıletli kimselerdendir. Zikrin en faziletli ibadet olmasına şu ayet delildir: " Sana kitaptan indirileni oku . Namazı dosdoğru kıL . Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve çirkinlikten alıkoyar. Allah'ı zikretmek (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir. "7 Zikredenlerin üstünlüğüne ise Hz. Peygamber'inl'S) şu sözü delildir: " Zikreden kimse Allah 'ın sevgilisidir.'" Yine şu hadisler de buna delildir: "GMiller içinde Allah 'ı zikreden kimse, ölüler arasındaki diri kimseler gibidir. "9 "GMiller arasında Allah'ı zikreden kimse, kuru ağaçların ortasındaki yemyeşil ağaç gibidir. " IO İşte bizim olduğu gibi, cinlerin ve diğer insanların da peygamberi olan Hz. Peygamber'in bu sözleri zikrin ve zikredenlerin üstünlüğünü açıkça belirtmektedir. Bunları bile bile inkar edenler kMir olur. Böyle inkarcılardan olmaktan Allah 'a sığınırız.
Devranın haramlığı ne Kur'an, ne de hadis ile sabittir. Bu husustaki delilimiz ise onun oyun olarak kabul edilmiş olması ve bu yüzden men edilmesidir. Kaldı ki, devranın oyun olduğunu kabul etsek bile yine de helaldir; tıpkı "Allah, de, sonra da onları
s Biraz i leride geçeceği gibi. bu cümlenin " Hakk'ı gözeten. kitap sahibi (musannıf) kimseler" şeklinde olması gerekir.
Sanırız istinsa hta bir hata var.
bırak, havuzlarında oynayaduı:sunlar" i i ayetiyle işaret edildiği gibi. O halde mübah ile oynamak mübahtır; sakaı. sarık, elbise ile oynamanın mübah olduğu gibi. İnsanın eşiyle ve çocuklarıyla oynaması da bizatihı mübahtır. Keza, ok ve yay ile oynamak da mübahtır. Zikir de bir ibadettir ve bizatihı mübahtır. Mübah olan şekilde devran ve hareket etmek mübahtır. Bu tip oyunlar mübahlar cinsindendir.
EI-Fetdvd sahibinin " devranı helal kabul eden kimse kafir olur" sözüne gelince; bu tam bir cehalet ve fahiş bir hatadır. Çünkü İmam eşŞafil(" ) onu helal sayanlardan dır ve bu duruma göre müçtehitlerden olan İmam'ın kafir sayılması gerekir. Şeriatımıza göre müçtehidi tekfir edenlerin, tevbe etmezse katli ve recmi gerekir. EIPezdeviyye sahibinin "devranın haram oluşu sarihlapaçık nasldelil ile sabittir" sözü de tam bir cehalettir. Çünkü bu hususta sarih bir nas yoktur. Bu konudaki hadis l2 mish l 3 giyen, zünnar14 kuşanan ve putlara tapan kimseler içindir. Devran ve hareket ile Allah 'ı zikredenlerin müşriklere benzemediği apaçık ortadadır. Onlar benzese benzese tavaf eden hacılara ve arşın etrafında dönerek Allah 'ı tesbih eden meleklere l 5 benzeti lebilir. Hz. Peygamber'in " Mü 'minin hali iyi ye hamledilir" buyurduğu gibi. görüşümüze göre olaylar iyiye hamledilmelidir. Devranı müşriklerin raksına kim benzetebilir? Bu asılsız bir benzetme, devran yapanlara bir iftira ve kötülemeden başka bir şey değildir. Kötü zan ise bize göre küfürdür.
Raksı ilk ihdas eden in Samirı olduğu görüşünün doğruluğunu da kabul etmiyoruz. Devranın raks olarak telakkı edilmesi ne dını açıdan, ne de diliıstılah yö nünden uygundur. Şöyle ki: DInı açıdan : Samirı'nin raksı buzağıya tapmak için yapılan bir fiildir, yani açıkça şirktir. SOfller ise tevhid ehlidir ve devran ile Allah 'a kulluk ederler. ıstılah yönünden : Raks tıpkı, kadınlı erkekli bir araya gelmiş bir topluluğun fısk/işret meclisinde mizmar/zurna ile oynadıkları gibi bir oyundur. danstır. Devranın bu türden bir oyun olmadığı ise malumdur.
Devranın oyun olduğunu kabul etsek bile, yine de onun haram türünden bir şey olduğunu söyleyemeyiz . Çünkü Hz. Peygamber döneminde Habeşistan 'dan mizmar ve def ile oynayan bir topluluk gelmişti . Hz. PeygambersaV) onların geldiğini duyunca Hz. Aişe'yeı" ): Ey Humeyra, Habeşlilerin oyununu seyretmek ister misin? diye sormuş, "evet" cevabını alınc"a, onun elin i tutarak oyun yerine götürmüş ve Hz. Aişe Hz. Pey gamber'in koltuğunun altına yaslanarak Habeşlilerin gösterisini izlemişti . 16 O halde, Müslümanların sevinçlerinden dolayı yaptıkları raks mübahtır; tıpkı, hacca veya savaşa gidenleri uğurlarken ve Müslümanların bayram ve mutlu günlerinde davul çalmaları da mübah olduğu gibi. Bu hareket, eşkiyaya, müşriklere ve münafıklara bir korku ve dehşet verir. Buna göre, bizim görüşümüzce bu türden raks mübahtır. Müvahhid ve usulcü Müslümanların bu hususta ki delilleri şudur: Ehl-i kıble tekfir edilemez. Aksine ehli kıbleyi tekfir etmek küfürdür. Bu elMendr, elMuğnf, elMufn gibi mOteber kitaplarda geçen, kanunlaştırılmış bir kaidedir.
" Hakk'ı gözeten, kitap sahibi kimseler" sözüne cevabımız da şudur: el- Bezzdziyye'nin müellifi ne müçtehitlerdendir. ne taklit edilenler (mukalledl sınıfındandır, ne de taklit edenlerin taklit ettiği kimselerdendir (mukalledü'lmukallidin) . ElPezdeviyye sahibinin durumu da böyledir. Bunlar sağ tarafını sol tarafından ayırt edemeyen kim selerdir. Camiu'IFetılva'nın müellifi , Sultan Murad zamanında Edirne'ye gelmiş ve kita bını orada yazmıştır. ElKeşşaf'ın yazan ise MQtezile mezhebindendir. Onun sözü bizim için delil olamaz, çünkü o dört Ehli Sünnet mezhebinden birine bağlı değildir. Ayrıca, bunların h içbiri , müçtehitler ve mukalletler arasında yer almaz.
Sözün özü şudur: Devranın haram olduğuna dair ayet ve hadisten bir nas/delil yoktur. (Mezhep) imamımız İmam Azam'ın da onun haramlığıyla ilgili bir sözü yoktur. Bunun yanında eşŞafii ona cevaz vermiştir. Bazı ibadetlerde Şafiiyye mezhebine uy mak caizdir. Bu zikir meselesinde Şafii mezhebine uymak, aynen gıyabi cenaze namazı kılarken o mezhebe uymakl7 gibidir.
EI-Keşşâf sâhibi, tefsîrinde ve yine el-Medârik sâhibi de kitâbında, "Allah'ı çok çok zikredin" âyetini "tehlil, tekbir ve takdis ile, hasta veya sağlam, gece ve gündüz, gizli ve açık, karada ve denizde, otururken ve hareketli iken, yani her hâlde, hakkıyla zikretmek şeklinde tefsîr etmişlerdir. Ömer Nesefî tefsîrinde ve İmâm el-Yahidi de et-Tefsîrü'I-Nasft'ta, zikrin farz ibâdetlerden olduğunu ve farz ibadetlerin açıkça yapılmasının insanları teşvîk ettiği için ve önemine binaen, daha dOğru ve daha sevimli olduğunu belirtmişlerdir. Kaldı ki, elBeyzavi ve Allame ezZemahşeri de tefsirinde şöyle demiştir: Bilmez misin ki, nafile ibadetleri gizlemek daha doğru iken, farz ibadetleri açıktan yapmak daha sevimlidir. Çünkü bu (zikrin açık yapılması) insanların bu yolu tutmasını sağlar, onları gafletten uyandırır ve zikrin kalpte iyice yerleşmesine vesile olur. İşte bu tefsirler, cehri zikri kötüleyenlere karşı bir cevap olduğu gibi, aynı zamanda bir azar ve tehdittir. Hz. Pey gamber zikrin açıktan ve çokça yapılmasına, bu hususta gayretli olunmasına ve tevacüde şu sözüyle işaret ve teşvik etmiştir: Allah'ı çok çok zikredin; öyle ki. müna fıklar size " siz riya yapıyorsunuz" desinler!19 Hadisi Enes rivayet etmiştir ve Buharı'nin Sahih i 'nde geçmektedir.
Allahu Teâla bizi ve sizi tevhîdi hakkıyla bilen ve inanan kimselerden eylesin, inadçı kimselerden etmesin. Hamd Allah'a mahsûsdur. Allah Efendimiz Muhammed'e, O'nun âline salât etsin, O'nun ve âlinin şânını yüceltsin.