4 Ocak 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Sôfiyye lisânında riyâzat, nefsi terbiye maksadıyla yapılan çalışmalara denir. Kelimenin Arapça kökü de disiplin, terbiye manâsına gelir. Bu itibarla eskiden beden eğitimine riyâzat-ı bedeniyye denilmişdir.
Tarîkat azîmet yoludur, şerîat ruhsat yoludur. Yani şerîat yolu genişdir, zahmetsizdir. Halbuki tarîkat yolu dardır, meşakkatlidir. Onun için herkes şerîatla mükellefdir ama tarîkatle mükellef değildir. Tarîkata girmek demek nefs ile cihâda başlamak demekdir. Bu cihâd, cihâd-ı ekberdir. Yani bildiğimiz savaşlardan çok daha çetindir. O yüzden büyük bir cehd ister, azim ister, sabır ve sebat ister. Cehdi ve azmi olmayanların tarîkatdan uzak durup, şerîatla iktifâ etmesinde fayda vardır. O yüzden bu gibi kimselere "Kıl beşi, ye aşı, yat aşağı" demişlerdir.
Riyâzat ve mücâhedenin hikmeti şudur ki, ilerleme dâimâ meşakkate ve mücâhedeye bağlıdır. Rahatda, ferahda, genişlikde ilerleme olmaz. Dünyevî husûslarda dahi bu böyledir. Siz hiç çalışmadan zengin olan yâhud yan gelip yatarak âlim olan bir kimse gördünüz mü? Manevî ilerleme de ancak mücâhede ile elde edilir. Nitekim büyük mürşidimiz Kuşadalı Hazretleri şöyle buyurur : "Kabz ve celâl zuhûru terakkîye vesîledir. Bast ve cemâl terakkîye vesîle olsaydı, Hazret-i Âdem aleyhisselâm cennetden çıkarılmazdı".
Tarîkat azîmet yoludur demişdik. Peki azîmet nedir? Azîmet, ruhsatın zıddı olarak işi sıkı turmak demekdir. Yani azîmet yolunu tutan kimse kılarım beşi yatarım aşağı diyemez, farzlara ilâve olarak nâfile ibâdetlerle de meşgûl olur. Meselâ beş vakit namazdan başka namazlar da kılar. Gece teheccüde kalkar, tesbih namazı, duhâ namazı, işrak namazı gibi nâfile namazları da ihmâl etmez. Kezâ oruç için de bu böyledir. Tarîkata giren kişi, yalnız ibâdetle de yetinmez. İbâdetlerden başka hizmetle de meşgûl olur. Bütün mahlûkâta hizmetkâr olur, cins gözetmez. Hattâ nefsine en ağır gelen hizmetlere de koşar. Zîrâ nefsi yenmenin, nefsi ezmenin en iyi yollarından biri budur. Tarîkat yolunu tutan kişi nefsini temize çıkarmaz, bilakis kendisini dâimâ hatâlı görür, eksik görür ve dâimâ nefs muhâsebesi yapar ve istiğfâr eder. Aksi takdirde ucuba düşer, kendini beğenmeye başlar ki bu tam bir felâketdir. Yeri geldiğinde nefse cezâ vermek de lâzımdır. Yeri geldiğinde nefsi bazı şeylerden mahrûm etmek de lâzımdır. Az yemek, az konuşmak, az uyumak, insanlarla az görüşmek lâzımdır. Hâsılı her zaman nefsin zıddına gitmek lâzımdır. İşte bunların hepsine birden riyâzat denir.
Riyâzatın nasıl yapılacağına gelince. Riyâzatla spor ve beden eğitimi arasında büyük benzerlikler vardır. Nasıl ki bir sporcu ilk günden dünyâ rekoru kırmayı hedeflemiyorsa, yâhud bir maratoncu daha ilk günden kırk kilometre koşmuyorsa yâhud bir atlet çıtayı en yukarıya koymuyorsa yâhud bir halterci büyük bir ağırlık kaldırmıyorsa, sâlik de riyâzata hafifden başlar, azar azar artırır. Ölçüsü şudur. Kişi yapdığı riyâzatı sürdürebiliyor olmalıdır. Yoksa ilk gece hiç uyuma, sabaha kadar ibâdet et, ikinci gece Yatsı'yı bile zor kıl, yorgunlukdan devril yat, öyle riyâzat olmaz. Ne yapacaksak azar azar artırmak sûretiyle yapmamız lâzımdır. Meselâ, uykuyu mu azaltacağız, eğer sekiz saat uyumaya alışmış biri isek, önce uykuyu yedi buçuk saate indiririz. Vücûd yedi buçuk saate alışdı mı, yediye indirebiliriz artık. Böyle böyle dayanabileceğimiz en kısa süreye kadar azaltabiliriz. Bu usûle göre hareket edilirse, riyâzatımız hem devamlı olur hem kalıcı olur. Eğer nefse birdenbire ağır bir yük bindirirsek, nefs buna dayanamaz, riyâzatı terkeder, emekler hebâ olur. Meselâ uykuyu sekiz saatden beş saate birdenbire indirmeye kalkarsak, bünye buna dayanmaz, ben bu işi yapamıyorum der, bırakır. Diğer bütün ameller için de böyledir.
Nitekim büyük mürşidlerimizden İbrahim Kuşadalı Hazretleri bu husûsda şöyle buyuruyorlar :
Azîmet eşhâsın ihtilâfıyla muhtelife olduğu gibi şahs-ı vâhidin ahvâl ve evkâtının ihtilâfı ile de muhtelifedir hâ! Azîmetde acele etmeyerek ibâdâtında ve ibâdâtına vesîle olan muâmelâtında bir mikdar nefsinin hilâfı ve yokuşu üzre davranır iken ol yokuş hasbe'l-ülfe kolayına geldikde ruhsata tekallüb etmiş olur. Devâm-ı tarîkata elvermediği için bir mikdar daha ileri yokuşunda davranmalıdır.
Eğer bu usûle göre hareket edilirse, zaman içinde yemeyi de içmeyi de uykuyu da, konuşmayı da azaltmak mümkündür. Yine aynı ûsul ile zikri de, ibâdeti ve tâatı da, hizmeti de artırmak mümkündür.
Riyâzatda i'tidâl yani dengeli olmak esasdır. İfrat da tefrid de mahzûrludur. Yani her iki yönde de aşırıya gidilmemlidir. Aşırıya giderek nefse taşıyamayacağı kadar yük yüklemek de, taşıyabileceğinden çok daha az yük yüklemek de doğru değildir. Doğru olan, dâimâ orta yolu tutmakdır.