Rızâeddin Yaşar Efendi Hazretleri

10 Ağustos 2015 tarihinde yayınlanmıştır.

Ehlullah
Şeyh Rızâeddin Yaşar Efendi Hazretleri
HAYÂTI (1845 - 1913)

Rızâeddîn Yaşar Efendi, Âsitâne-i Hazret-i Nûreddin Cerrâhî'de 15. postnişîn olan Abdülazîz Zihnî Efendi Hazretlerinin oğludur. 1262/1845 senesinde Ramazan-ı Şerîf'in 5. günü Dergâh'da dünyâya geldi. Babası Abdülazîz Zihnî Efendi Hazretleri, O daha çocuk yaşta iken Hakk'a yürüdüğü için maddi-manevî terbiyesi ile birâderi Yahyâ Gâlib Efendi Hazretleri ilgilendi.

İlk tahsilini dergâhın yanındaki Canfedâ Hâtûn Mektebi’nde tamamlayan Rızâeddîn Efendi, Şalcızâde Mehmed Efendi’den başladığı hüsn-i hat derslerini Maktül Mustafa Paşa Dergâhı şeyhi Yahyâ Efendi’den tamamlayıp 1280/1863 senesinde icâzet aldı. 

Arapça ve dînî ilimleri, Fâtih câmi‘-i şerîfinde Dersiâm Basrî Efendi’den tahsîle başlayıp, Eyüp Nişancasında Murad Buhârî Tekkesi Şeyhi Hacı Feyzullah Efendi’den ikmâl ederek icâzet aldı. Farsçayı  meşhûr edîb Abdurrahman Sâmi Paşa’dan öğrenen Rızâeddîn Efendi bu zâtdan aynı zamanda Mesnevî ve Hâfız Divânı okumuştur. 

14 yaşında ağabeyi Yahyâ Gâlib Hayâtî Hazretlerine bî'at edip, kısa zamanda tekmîl-i sulûk ederek 1284/1867 senesi Leyle-i Mevlid'inde hilâfet aldı. Kapıağası Arakiyeci Mehmed Efendi Câmii’nin meşîhatı babası Abdülaziz Zihnî Efendi’nin irtihâlinden sonra ağabeyi Yahyâ Gâlib Efendi'nin izniyle kendisine verildi. Rızâeddîn Yaşar Efendi yirmi üç sene boyunca her Perşembe ihvânıyla bu dergâha giderek mukâbele icrâ etti.

Hazret-i Pîr Efendimiz tarafından, gerek birâderi şeyh Yahyâ Gâlib Efendi Hazretlerine ve gerek kendisine vâki‘ olan emr-i ma‘nevî üzerine, 1314/1896 senesi Leyle-i Mi'râc'ında, Âsitâne-i Hazret-i Pîr'e postnişîn olmuşdur. 17 sene postnişînlik vazîfesini icrâ edip bu süre zarfında sayısız insan yetiştirdi. Bendegânından 17'sine hilâfet verdi. Bunlardan ikisi mahdûmları olup, küçük mahdûmu İbrâhim Fahreddin Efendi Hazretleri kendisinden sonra Âsitâne'de postnişîn olan zâtdır...

Rızâeddin Yaşar Efendi Hazretleri bir müddet hasta yattıktan sonra 14 Cemaziyyelahir 1331/21 Mayıs 1913 tarihinde Hakk'a yürüdü...

Aşağıdaki nutk-i şerîflerinin makta‘ beytinde "gufrân" kelimesi ile âlem-i cemâle intikâl buyuracakları senenin târihini remz ile beyân etmişlerdir...



Firâk-ı yâr ile hoş oldum
Ya ben nîce Hû demeyim
Hayâl-i aşka dûş oldum
Ya ben nîce Hû demeyim

Bu hâlde ererse ölüm
Aceb n'ola benim hâlim
Nâra uğrarsa yolum
Ya ben nîce Hû demeyim

Rızâeddîn bu hâle hayrân
Senin ismin dürür gufrân*
Olur mu derdime dermân
Ya ben nîce Hû demeyim

* Ebced ile hesâb edildiğinde "gufrân" kelimesi 1331 veriyor...

Rızâeddin Efendi Hazretlerinin gasli, Eyüp Hâkî Baba Dergâhı Şeyhi Sa'deddîn Efendi tarafında yapıldı. Cenâze namazı Beylerbeyi Bedevî Dergâhı şeyhi Seyyid Saîd Efendi tarafından kıldırılmıştır. Hazret-i Pîr Nûreddîn Cerrâhî Efendimizin Türbe-i Şerîfine, ağabeyi Yahyâ Gâlib Efendi’nin sol tarafına defnedildi. 

Meşhûr şâir Remzi Beyefendi’nin irtihâline düşürdüğü târih şöyledir : 


Yine bir necm-i fürûzân-ı semâ-yı irfân
Oldu sad hayf ki dâmenkeş-i âfâk-ı cihân
Olsa zâir yeri var şimdi kulûb-i irfân
Zülmet-i ye’s ile mâtem-zede mahbûb-ı rıfkān
Pâk-sîret-i sulehâdan idi bu şeyh-i ârif
Ağlasın fâcia-yı mevtine çeşm-i devrân
Ehl-i dil çâk-ı girîbân ile feryâd eyler
Ebedî etti ufûl âh ki bir kutb-ı zamân
Söyledi lafza-i gufrân ile remz-i târîh
Oldu merd-i Hudâ âzim-i arş-ı Rahmân
Eylesin makberini reşme-i rahmet reyyân
Olsun ârâm-gehi bâğ-ı berîn-i rıdvân


ÂİLESİ

Uzunçarşı Kethüdâsı ve Tarîk-i Rıfâiyye meşâyihinden Hacı İsmail Efendi'nin kerîmesi Emine Memnûne Hanım ile evlendi. Hatîce Aliyye, Abdülazîz Zihnî, Şerîfe, Fatıma Zehrâ, Ra'nâ ve İbrâhim Fahreddin adında altı evlâdı vardır. Hatîce ile Şerîfe küçük yaşta irtihal etmişlerdir... Büyük mahdûmu Abdülazîz Zihnî Efendi, 1291 senesinde dünyaya gelmiş. Tahsilden sonra adliyye mesleğine girerek cezâ reisliğine kadar yükselmiş . Babası zamanında hankâh-ı şerîf-i Hazret-i Pîr’de meydancılık, türbedârlık ve pazarcılık hizmetlerinde bulunmuş. Fahreddin Efendi Hazretlerinin zamanında ise aşçılık vazîfesinde bulunmuşdur. Muhtelif memûriyetlerde bulunduktan sonra memûriyeti terk ederek Zonguldak’da avukatlık yapmakta olan damadı hâfız Mehmed efendi’nin yanına gitmiş.  Orada avukatlık yaparken 1348 senesinde irtihâl etmişdir. Diğer mahdûmu Fahreddin Efendi Hazretleri, Âsitâne'de postnişîn olmuşdur...
Fahreddin Efendi Hazretleri
Mahdûm-i mükerremleri ve halefi
Fahreddin Efendi Hazretleri
  
SÛRETİ VE SÎRETİ

Fahreddin Efendi Hazretleri eserinde peder-i âlîleri hakkında şunları yazmışdır : 
"Mürşid-i dil-âgâhım sebeb-i füyûzâtım es-seyyid eş-şeyh Mehmed Rızâeddin Yaşar Efendi el-Cerrâhî Hazretlerinin boyu tam ve mevzûnü’l-kāme, vech-i mübârekleri beyaz ve bir reng-i münâsible münevver, lıhye-i zarîfi âk u pâk, çeşm-i âşıkāneleri yeşile mâil renkde olup fehm-i idrâki ashâbına hâs bir sûrette nazar eder ve câzibedâr kaşları kara ve tüylüce omuzları genişçe, meşy u hareketi âheste, reftârı zarîf, nehâfet-i vücûdiyyesiyle mütenâsib nezâket-i tab‘ına uygun, gül çehre-i âlîsi dâimâ mütebessim hemîşe bir revnâkdar, muhâtabını kemâlâtına meftûn edecek bir tarzda idâre-i kelâm eder, hoş-gû, meclis-ârâ, tab‘-ı mürşidânelerine muvâfık gelmeyen gerek ol meydan-ı ilm ü irfân ol medrese-i edebe girmeyecek ve girerse âharı rencîde edecek sözlere havâle-i sem‘-i i‘tibâr etmez. Dâimâ gönül yapar beyt-i Hüdâ olan ol ma‘mûreyi, o sırça sarâyı yıkmaz yıkandan da hoşlanmaz. Meclislerini meclis-i melâik-i enîs hâlinde bulundurur. Ekseriyetle konuşurlar iken kendilerine bir hâl bir cezbe geldiği o esnâda kaşları çatılır vaz‘iyet-i incizâbı sâniyelerce devâm ederdi. Bu hal vâkıfını hayretlere, amanlara müstağrak eyler. Nezâket ve nezâhetin mücessimi zarâfet ve şerâfetin mümessili olan meclis-i irfânelerinde el pençe ta‘zîm olunup da mütelezziz olmamak ya gerek telmîhen ve gerek işâreten tehzîb-i ahlâk ve tenvîr-i kulûb etmemek gayr-ı kābil olup neş’eli eyyâmında fem-i mübâreklerinden ve çetrefil olan cümel-i letâif-i beyânâtından dahi istifâdeler ve istifâzalar kesîrdir. Yalnız mürîdan ve dervîşânın değil, sâir turuk-ı aliyye meşâyih ve dervîşanının dahi kalblerini muttasıf buldukları ahlâk-ı kerîme-i fâzıla ve mütehalli oldukları tab‘-ı selîm-i mürşidâneleriyle kendilerine cezb ü celb ve rabt-ı bend etmişlerdi. Bu vech-i ahsen ile zikr-i cemîl-i mürşidânelerini hemîşe ziynet-lisân-ı muhibbân nâm-ı bülend-i reşâdetlerini ebediyyen vird-i zebân-ı dervîşan kılmışlardı. Kemâlât-ı insâniyyenin, meziyyât-ı beşeriyyenin mefâhir-i İslâmiyye-i dîniyyenin, âdâb-ı turuk-ı şettâ-i seniyyenin kâffesini câmi‘ olan zât-ı muhteremleri bir mir’ât-ı pâk-ı mücellâ, bir âyîne-i sâf-ı muallâ halinde mütekelliminin, muhâtabının, gâibinin, baîdinin, karîbinin kalbine akseyler, tanîn-endâz olur. Tam ma‘nâsıyla bir sıfat-ı kalbiyyeye mâlik şerîat-ı garrâ-yı Ahmediyye’ye ve tarîkat-ı beyzâ-yı Muhammediyye’ye kemâliyle sâlik olan Azîz-i müşârun ileyh geceleri tâat ü ibâdât ve esmâ-i şettâ ile çerâğ-ı tevhîdi yakar, sabahları ol bâb-ı feyz-i irfân açar ve ol fahr-tâb-ı Nûreddîn’i öper, gündüzleri biraz uyur, gâh mütâlaa eder, müddet-i ömr-i şerîfinde geceleri yattığı çamaşır ve elbiseleri ile ibâdât u tâat etmemişlerdir. Her gün ve her gece çamaşır ve melbûsâtını değiştirir, mübârek eynine haydârî yaka cübbe ve şalvar üzerine meşâyihe mahsûs peşli entârî ve kadem-i mübâreğine mest ve kundura giyer ve beline kendilerine mahsûs bir tavır ile eliflâm bend ve ba‘dehû ekseri abânî bağlar, gāyet zarîf, nazîf kendilerini gören hâl-i tavr u kıyafetine meftûn, hastegânı, o ma‘neviyyâtından meded uman zuafâyı, bir hilm-i edeble okur, onlara Lokmân-asâ perhîz tavsiye eder, bîçâregânı arar bulur. Âbid ü zâhid, arifibillâh, mürşid-i zevi’l-intibâh bir zât-ı nâdirü’s-sıfât, bir şahs-ı melek-sîmâttı"
MENÂKIBI

Rızâeddîn Yaşar Efendi, Üsküdar’da vükelâdan bir zâtın konağına mevlid cemiyetine dâvet edilmiş. Kalabalık ve seçkin bir cemâat huzûrunda okunan mevlîd-i şerîften sonra hâne sâhibi bir ufak çocuk getirerek :

- "Efendi Hazretleri! Çocuğumuz hasta, lütfen okur musunuz?" diye ricâ eder. 

Çocuk okunduktan sonra, orada bulunan devrin Sıhhiye Nâzırı Paşa  :

- "Efendi Hazretleri, Efendi Hazretleri! Bu gibi hastalıklar için zamanımızda tabâbet bir çok ilaçlar yapmıştır. Siz mürşidler bu zavallı milleti irşâd edeceğinize hâlâ okumakla hastalığı geçireceğinizi zannediyorsunuz" diye ağır laflar edince, Efendi Hazretleri pür-celâl, Sıhhiye Nâzırı Paşa’ya dönerek :

- "Bre hayvan herif, kalıbına bakılırsa adama benziyorsun, sen ne eşekmişsin" deyince, Sıhhiye Nâzırı Paşa’nın beti benzi uçar. Âsâbı bozularak titremeye başlar. Bunun üzerine Şeyh Efendi :

- "Oğlum! Size ilacımı içirttim, bakınız bir kötü sözümle nasıl hasta oldunuz! Kötü sözler insana tesir ederek hasta ettiği gibi güzel sözler de insana tesir ederek iyi eder. En güzel söz de Allah kelâmı olduğuna göre okuduğum Kur'ân da o çocuğu elbette iyi edecektir’ buyururlar... 

Paşa yerinden kalkarak Şeyh Efendi'nin elini ve dizini öper, defalarca özür diler ve ‘Beni irşâd ettiniz, teşekkür ederim" der...  



Fahreddin Efendi Hazretleri anlatıyor :

Sultan Abdülhamîd Hân zamanında Zabtiye Nâzırı bulunan Nâzım Paşa İstanbul’da bütün cemiyetleri yasak ettiği zaman her yıl Sır Tekkede yapılan âyin-i şerîf de mecbûren dergâh-ı şerîfde yapılmış. 1309 senesi Ramazân-ı Şerîfinde amcam Şeyh Gâlib Efendi ile pederim Şeyh Rızâeddin Yaşar Efendi mâbeyn-i hümâyuna iftâr-ı seniyyeye gittiklerinde Baş Mâbeynci Hacı Ali Paşa amcam merhûma, 

- "Şeyh Gâlib Efendi! Sizler Kurban Bayramı arefesi günü Edirnekapısı hâricinde, Râmi kışlası yolunda bir namazgâhda Arafât’ı taklîden bir âyîn yapardınız, yine o duâ orada oluyor mu?" diye suâl eder. 

Amcam Şeyh Gâlib Efendi cevap vermezden evvel,  Hazret-i Pîr Efendimiz’in sünnet-i aliyyeleri men’ olundu diye pek ziyâde müteessir bulunan pederim Şeyh Rızâeddîn Yaşar Efendi ağabeyinin yüzüne bakmayarak, 

- "Hayır efendim! Onu ve daha sâir mevlid-i şerîf cemiyetlerini ve bayram günlerinde bazı mahallerde ve bâhusus bayram namazından çıkıldıktan sonra Edirnekapısı dışında edilen duâların cümlesini Zabtiye Nâzırı yasak etti" diye Hacı Ali Paşa merhûma cevap verir. 

Amcam merhûm birâderi pederime saraydan çıktıktan sonra :

- "Kardeşim! Vükelâsını pâdişâha anlatacak sen mi kaldın?" demiş. Pederim ise, 

- "Siz söylemediniz ya, bendeniz söyledim" diye cevapta bulunmuş. 

Bayramın ikinci günü Zabtiye Nâzırı pâdişâhın irâdesiyle azledildi ve mezkûr cemiyetlerin eskiden olduğu gibi icrâ olunmasına irâde-i seniyye olduğu gazetelerde îlân edildi. O sene hankâh-ı şerîfe taraf-ı pâdişâhîden ihsân olunan beşbin kuruş atiyye-i seniyye ile  irâde-i seniyyeyi bir yâver getirip amcam merhûm hazretlerine tevdî etti. Amcam merhûm hazretleri de irâde-i seniyyeyi pederim merhûm hazretlerine verdi ve mahall-i mezkûra bir ihvân ile gidip âyîn-i şerîfi icrâ etmesini emir buyurdu...
Listeye geri dön