Rûhun Urûcu

2 Ocak 2025 tarihinde yayınlanmıştır.

Ruh

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri Kitâbü'n-Netîcelerinde, "اَلرُّوحُ يَرُوحُ إِلَى وَطَنِهِ وَالْجَسَدُ يَبْقَى فِي عَطَنِهِ" (Rûh vatanına gider, cesed ise yurdunda kalır) vâridi hakkında buyuruyorlar ki :

Rûhdan murâd, rûh-i menfûhdur ki onun vatanı 'âlem-i ervâhdır. Zîrâ her cins, kendi cinsi yanına gider. 'Atan, vatan-ı ibil ve merbiz-ı ganemdir ki su çevresindedir. Yani cesed-i insân 'anâsırdan mahlûk olmakla ağleb-i 'unsuru olan âb ve hâkde kalır ve rûh ile bile semâya 'urûc etmez, gerek rûh-i 'ulvî olsun ve gerek süflî olsun.  

Rûh-i 'ulvî odur ki, onun berekâtı cesede sârî olup cesedini inhilâlden hıfz eyleye, ecsâd-ı enbiyâ ve kümmel-i evliyâ gibi. Ve rûh-i süflî odur ki, onun cesedi kabirde fenâ bula ve rûhun za'f ve kemâlde noksânı i'tibâriyle istimsâk edemeye ki ekser-i nâsın ervâh ve ecsâdı bu vasf üzerinedir.

Pes, evvelkilerin ecsâdını neş'e-i âhirede tecdîd yokdur. Belki vasf-ı evvel üzere meb'ûs olup 'anâsırı telattuf ede. Ve bir vech ile ola ki dünyâ hâliyle aslâ münâsebeti olmaya. Zîrâ dünyâ hâlinde imtihât ve tebevvül ve tegavvut ve emsâli umûr-i müstakzere vardır ki kimi ricâlde ve kimi nisâda olur. Ve hadîsde gelir : "İnnâllehe lâ yakbelu ille't-tayyib" (Allah temiz olandan başkasını kabûl etmez). Yani dünyâda i'tikâd ve 'ameli pâk olanı kabûl etdiği gibi, âhiretde dahi cesedi pâk olan kimseyi kabûl eder. Zîrâ "Büniye'l-cennetü 'ale'n-nezâfeti" (Cennet temizlik üzerine binâ olunmuşdur) i'tibâriyle cennete zâhir ve bâtını pâk olan kimseden gayrısı duhûl etmez. Çünki küffârın cism ve rûhu habîs ve zâhir ve bâtını sû-i i'tikād ve sû-i 'amel ile mülevves idi, lâ-cerem cennetden dûr ve neş'e-i âhirede cesedi evvelkiden dahi müstakzer olup ol vasf ile cehenneme girip mü'minin cennetde gıdâsı et'ıme-i lezîze ve şarâbı rahîk ve tesnîm ve selsebîl olduğu gibi kâfirin cehennemde ta'âm ve şarâbı, zakkûm ve gıslîn ve sadîd ve emsâli oldu. Pes, tahâret-i asliyyesi olan yine tahârete ve necâset-i zâtiyyesi yine necâsete 'avdet etdi ki fi'l-hakîka cezâ-i vifâk budur. "وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ"

Ve bundan fehm olundu ki cesed-i hayvânî ba'de'l-mevt bu mevtında kalır ve rûh onu istıshâb etmez. Zîrâ rûh, latîf ve cesed kesîfdir. Ve bazı şühedânın gaybûbeti nakl olunur, gasîlü'l-melâike olan Hanzala gibi, radıyallâhu anh. Nitekim İdrîs ve 'Îsâ aleyhimesselâm cesedleriyle semâya merfû' oldular, velâkin her rûhâniyyeti gâlib olan bu ref'i iktizâ etmez ve illâ cemî'-i ecsâd-ı kümmel merfû' olmak lâzım gelirdi.

Pes, havâss-ı beşer, dünyâda insilâh ile melekûta 'urûc etdiler. Ve ba'de'l-müfâraka, yani ervâhın ebdândan müfârakatinden sonra ki ona mevt-i tabîî derler, 'urûcları yine rûh ile olur. Zîrâ aslında kemâl rûhundur. Eğerçi bedenin mu'âvenetiyledir, velâkin mu'âvin burada âletdir. Bu ma'nâdan mevt-i tabîîde rûhun cesede zarûreti kalmaz. Bir dahi budur ki ba'de'l-mevt rûhun merci'i berzahdır. Berzaha ise cism ile duhûl müyesser olmaz. Onun için Leyle-i Mi'râc'da cesed-i Nebevî müstevâ-yı 'arşda müstekırr olup mâverâsına rûh ile 'urûc etdiler. Eğerçi orada rûh sûret-i cismde temessül etmiş idi, velâkin misâl ile hakîkat-i cesed bir değildir. Fa'rifhu cidden fe innehû min netâici'l-hikem in künte min eltafi'n-nesem. (Bunu iyi anla, zîrâ bu, hikmetlerin netîcelerindendir, eğer insanların en latîflerinden isen).

Listeye geri dön