Rum Halkıyla Çinlilerin Ressamlıkda İddialaşmaları

3 Mayıs 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

İlim
Mesnevî Şerîf'deki temsîlî hikâyelerden biridir :
Rum halkı ile Çinliler resim yapma husûsunda iddiâlaşmışlar. Çinliler "Biz ressâmlıkda sizden daha mâhiriz" diye iddiâ ederken, Rum halkı da "Biz sizden daha iyi resim yaparız" demişler. Bunların iddiâlaşmalarından haberdâr olan pâdişâh, "Sizi imtihan edeceğim, bakalım hanginiz da'vâsında haklı" demiş. Çinli ressamlar "Bize husûsî bir oda verin, bir oda da onların olsun" demişler. Kapıları karşı karşıya olan iki odadan biri Çinlilere diğeri de Rûm diyârının ressamlarına tahsîs edilmiş. Çinliler, pâdişâhdan yüz çeşit boya istemişler. Pâdişâh da Çinlilere istedikleri kadar boya verilmesini emretmiş. Rum ressâmları ise "Boyaya da resime de lüzûm yok, en iyisi duvardaki pası giderip cilâ yapmak" demişler ve odanın kapısını kapatıp duvarı cilâlamaya başlamışlar. Rûm ressâmları duvarı o derece parlatmışlar ki, duvar gök gibi saf ve berrak bir hâle gelmiş.
Hazret-i Mevlânâ, hikâyenin tam burasında, çok mühim bir hakîkate işâret ediyor. "Yüz çeşit renge boyanmakdansa renksizlik daha iyidir. Renk bulut gibidir, renksizlikse ay ya da güneş gibidir. Bulutda parlaklık ve zıyâ görürsen bil ki ya aydan ya da güneşdendir" diyor ve hikâyeye kaldığı yerden devâm ediyor.
Çinli ressamlar günlerce uğraşdıkdan sonra nihâyet işlerini bitirmişler. Hepsi de yaptıkları resimlerin güzelliğiyle gururlanmışlar. Pâdişâh, Çinli ressâmların odasına girip yaptıkları resimleri görmüş. Hepsi de insanın aklına hayâline gelmeyecek derecede güzel, fevkalâde resimlermiş. Pâdişâh, Çinlilerin odasından çıkıp Rum ressamlarının odasına doğru yönelince bir Rum ressamı, iki oda arasındaki perdeyi kaldırıvermiş. Perde kalkınca öbür odada Çinlilerin yapmış oldukları resimler ve nakışlar, bu odanın cilâlı duvarına aksetmiş. Orada ne varsa burada daha iyi görünmüş. Hattâ o derece ki, resimlerin duvardaki yansıması, pâdişâhın gözlerini kamaştırmış. 
Hazret-i Mevlânâ, hikâyede Rum ressamlarla remzedilen âriflerin ahvâlini şöyle beyân buyuruyorlar :
Rum ressamları, sôfîlerdir. Onların ezberlenecek dersleri, kitapları yokdur. Onların işi gönüllerini arındırmakdır. Onlar, gönüllerini isteklerden, hırslardan, hasîslikden ve kînden tamâmen arındırmışlardır ve adamakıllı cilâlamışlardır. Bir gönül tam ma'nâsıyla saf hâle gelince o gönle hadsiz hesâbsız sûretler akseder. Nitekim Mûsâ'nın gönül aynası parlak olduğu için, elini koynuna sokup çıkarınca gaybın hudûdsuz sûretleri elinin parlaklığında tezâhür etmişdir. O sûret, ne göğe sığar, ne arşa, ne de ferşe, ne denizlere sığar ne de en yüce gökden, denizin dibindeki balığa kadar herhangi bir şeye. Çünkü bütün bunların hudûdu ve sayısı vardır. Halbuki gönül aynasının hudûdu yokdur. Burada akıl ya susar, ya da şaşırıp kalır. 
Her nakşın aksi geçip gider ama ezelden ebede kadar zuhûr eden her nakış, gönle akseder ve orada perdesiz, apaçık sûretde tecellî eder. Gönüllerini cilâlamış olanlar, renkden ve kokudan kurtuldukları için her an zahmetsizce başka bir güzellik görürler. Onlar, ilmin kabuğundaki nakşı bırakmışlar, ayne'l-yakîn bayrağını kaldırmışlardır. Onlar, düşünceyi bırakmışlar, âşinalık denizini bulmuşlar ve Hakk'da yok olmuşlardır. Herkes ölümden ürker ve korkar, bu kavim ise ona bıyık altından gülmekdedir. Kimse onların gönlüne gâlib gelemez. Sedefe zarar gelir, inciye değil. Onlar fıkhı ve nahvı terk etmişler, mahvolmayı ve yokluğu ihtiyâr etmişlerdir. Sekiz cennetin nakışları parladıkça onların gönül levhine vurur ve orada tecellî eder. Hakk katında "Mak'ad-ı Sıdk"a erişenlerin yani bu makâmı yurt edinenlerin derecesi, arşdan da kürsîden de yücedir.
 Dilersen bahr-ı zâtı seyr için bir ma'nevî zevrâk
Mutahhar kıl derûnu mâsivâdan bahşedüp revnâk
Hayâlât-ı vücûdun hâil-i nûr-i şuhûd oldu
Nikâb-ı cân açılmazsa tecellî eylemez bil Hakk
Listeye geri dön