17 Nisan 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
"Rüyâda Resûlullah'ı Görmek" başlıklı yazımızda geçen, "مَنْ رآنِى فى المنا م فقد رآنِى فإنَّ الشَّيطا َ ن لا يتمثَّ ُ ل ِ َ بي men reânî fi'l-menâmî fekad reânî fe inne'ş-şeytânü lâ yetemesselü bî" yani, "Beni rüyâsında gören muhakkak beni görmüşdür, Şeytan benim sûretimde görünemez" hadîs-i şerîfini îzâh eden Sadreddîn Konevî Hazretleri buyuruyorlar ki :
Bilesin ki Nebî aleyhisselâm tahalluk ve tahakkuk bakımından Hakk'ın bütün esmâ, sıfat ve ahkâmının mazharı olsa da, risâlet makâmının gereği, halkı irşâd ve onları Hakk'a davet maksadıyla gönderilmiş olmasından dolayı, Hakk'ın esmâ ve sıfatlarından kendisinde en çok zâhir olan "Hâdî" ismidir. Nitekim Hakk Teâlâ bu husûsu şu âyetle haber vermişdir, "وَاِنَّكَ لَتَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۙ ve inneke le tehdî ilâ sırâtin müstakîm". Peygamber, "Hâdî" isminin sûreti, hidâyet sıfatının mazharıdır. Şeytan ise "Mudill" isminin mazharı olup dalâlet sıfatıyla zâhirdir. Bu ikisi birbirinin zıddıdır. Bu ma'nâyı teyîd eden bazı ifâdeler uzunca bir hadîsde bize aktarılmışdır.
Rivâyete göre Hazret-i Peygamber Şeytan'ın sâhib olduklarını görmek için Şeytan'la biraraya gelmek ister. İblîs, Hazret-i Peygamber'in huzûruna getirilir. Melekler, İblîs kendisine zarar vermesin, diye Hazret-i Peygamber'in etrafını kuşatırlar. Hazret-i Peygamber İblîs'e sorar, "Söyle bakalım yanında ne var?". Bunun üzerine İblîs der ki, "Yâ Muhammed, Allah seni hidâyet için yaratdı ama hidâyet senin elinde değildir. Beni de dalâlet yaratdı ama dalâlet de benim elimde değildir" Allahu Teâlâ Hazret-i Peygamber'e şöyle vahyetdi, "Her ne kadar o yalancı olsa da Şeytan'ın sana bu söyledikleri doğrudur".
Bununla sâbit olmuşdur ki hakîkatde Şeytan, Hazret-i Peygamber'in zıddıdır. Zıdlar ise bir araya gelmez. Biri diğerinin sûretinde zâhir olamaz. Yukarıda geçdiği gibi Allahu Teâlâ Hazret-i Peygamber'i hidâyet için yaratdı. İblîs'in onun sûretinde zuhûruna mesâğ olsaydı, Hakk'ın hidâyet dilediği insanlara gösterip ızhâr edtiği mucizelere itimâd kalmazdı. Bu sebeble Allah, Peygamber'in sûretini Şeytan'ın kendisiyle zuhûra gelmesinden korumuşdur.
Denilirse ki, Hakk Teâlâ’nın büyüklüğü, düşünülen her şeyin azametinden daha yücedir. Şeytân-ı laîn Hazret-i Peygamber'in sûretinde görünemediği hâlde nasıl olur da pek çok insana rüyâda görünerek onları saptırmak için Hakk olduğu iddiâsıyla hitâb edebilmiş ve insanlardan bir kısmı bu yüzden sapıtarak kendilerinin Hakk’ı gördüklerini ve hitâbını duyduklarını sanmışlardır?
Ben bu soruya cevâben derim ki, iki durum arasında iki yönden fark vardır. Birincisi her akıllı kimse bilir ki Peygamber'in aksine Hakk'ın Şeytân ile arasında benzerliğe sebeb olabilecek muayyen bir sûreti yokdur. Peygamber'in ise belirli ve bilinen bir sûreti vardır. İkinci yön, Hakk'ın hikmeti gereği dilediğini dalâlete, dilediğini de hidâyete iletmesidir. Nitekim İblîs ile Hazret-i Peygamber arasında geçen muhâverede buna işâret edilmişdir. Hakk Teâlâ Şeytan'ın yalancı olduğunu bildirmekle birlikte bu haberlerde kendisini tasdîk etmişdir.
Hazret-i Peygamber'e gelince o yalnız hidâyet sıfatıyla mukayyed olup hidâyet sûretiyle zâhirdir. Peygamberimize itimâdın bâkî kalması ve Allah’ın Peygamberimizle hidâyet murâd etdiklerine hidâyet hükmünün zâhir olması için Şeytan'ın O'nun sûretinde zûhurunun engellenmesi şart olmuşdur. Eğer durum böyle olmayıp Hakk, Peygamberinin sûretini korumamış olsaydı, "وَاِنَّكَ لَتَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۙ ve inneke le tehdî ilâ sırâtin müstakîm" âyetinin sırrı zâhir olmazdı. Bu sûretle de bi'setin faydası hâsıl olmazdı.
Hâl ve keyfiyyet böyle olmakla berâber, şunu da hep hatırda tutmak lâzımdır ki, Peygamber Efendimizin zâhir olduğu rüyâlar da ekseriyetle tabîre muhtâcdır. Çünkü Hazret-i Peygamber herkesin hâline, makâmına, mertebesine göre zuhûr eder. Allah nasîb ederse misâllerini veririz.