Rüyâdaki Ziyâfet

24 Nisan 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Rüya

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin başına gelen bu hâdiseyi yıllar evvel yazmışdım ama şimdi rüyâlardan bahsederken bir daha yazmakda fayda gördüm. Dikkatlice okur, üstünde biraz düşünürseniz, bu hâdisede hepimiz için büyük dersler olduğunu görürsünüz. Yalnız meselenin tam olarak anlaşılabilmesi için bir girizgâh yapmam lâzım.

Efendi Hazretleri genç yaşlarından itibaren, uzun yıllar boyunca, İstanbul'un pek çok câmisinde vaaz etmiş ve Süleymâniye Cami-i Şerîfinde tam yirmi üç yıl terâvih namazı kıldırmışdır. Kapalıçarşı'da Camili Han Mescidi olarak bilinen harâb mescidi tamir etdirmiş ve 1950 senesinden Hakk'a yürüdüğü 1985 senesine kadar otuz beş sene Cuma namazlarını orada kıldırmış ve hutbe okumuşdur. Yalnız şurası çok mühim. Bu hizmetleri maaş yâhud bir menfaat karşılığında değil sırf Allah rızâsı için îfâ etmiş, geçimini Sahaflar Çarşısı'ndaki meşhûr dükkânından temîn etmişdir.

Efendi Hazretleri Ramazan aylarında irşâd hizmetlerini artırır ve bir günde dört ayrı câmide vaaz edermiş. Üstelik bu câmilerden biri İstanbul'un bir ucunda, diğeri öbür ucunda olurmuş. Meselâ sabah Beşiktaş'da bir câmide vaaz eder, sonra Beykoz'a geçer, öğleden sonra Emirgan'da vaaz eder, ikindiden sonra da İstinye'de yâhud Sarıyer'de olurmuş. Ulaşım imkânlarının kısıtlı olduğu o günlerde ve bilhassa sıcak yaz günlerinde bunun ne kadar büyük bir gayret ve sabır gerekdirdiğini tahmîn edebilirsiniz.

İşte yine böyle bir yaz Ramazanında meydana gelen bu ibretlik hâdiseyi bizzat Efendi Hazretlerinin fem-i muhsinlerinden çıkdığı gibi yazacağım. Buyurdular ki :

Bir yaz Ramazanıydı, Temmuz Ramazanıydı, armut çıkmışdı çünkü armut vardı. Emirgan'da vaaz edeceğim, oradan İstinye'ye geçeceğim, İstinye'den de Beykoz'dan aktarma yapacağım, Sarıyer'e çıkacağım. Sıcak bir hava. Vapura bindim. O vakit yollar kapalı, böyle otobüs motobüs yok. Adamın biri armut almış, Hamdi Sükkârî armudu, karşıma geçmiş, "Faşşş, faşşşş" böyle sularını akıtarak yiyor. Neyse gitdim, vaaz etdim. Vaazdan çıkdım, perîşânım, dudaklarım kurumuş, yanmış böyle. Beykoz'a çıkdım, orada on çeşmeler var, oraya gitdim. Bir saat sonra, aktarma yapacağım Sarıyer'e geçeceğim. İkindi'den sonra orada vaaz edeceğim. Ayaklarımı çıkardım, sokdum suya. Buz gibi su. Bir bardak su, Allah hakkı için, param olsun, Allah da müsaade etse yüz bin lira verilir, bir bardak su! Yanıyorum yani böyle. Önümde on tâne çeşme böyle şarıl şarıl akıyor. Öldüm, öldüm, bitdim, perîşân oldum. Orada abdest aldım, dinlendim biraz. Vapur'a bindim, Sarıyer'e geçdim, Sarıyer'de de vaaz etdim. Oradan tekrar vapura bindim, Beşiktaş'a çıkdım. Oradan bir şeye binip, bu tarafa geleceğim, Süleymâniye'de terâvih kıldıracağım. Beşiktaş'a çıkdım, top patladı. Nasıl yanmışım biliyor musun, oradan incir aldım, daha incir yeni çıkmış. Önce iki şişe su içdim, maden suyu. Onun üzerine incirleri yedim. Doğru Süleymâniye'ye. Aç karna terâvih kıldırdım. Oradan hemen kahveye çevirdiler tabii, "Efendi, nereye gidiyorsun, gel otur" filan. Kahvede biraz oturduk, birer çay may içdik filan. Eve geldim, bizim merhûmeyi kaldırdım, dedim, "Kalk, sofrayı hazırla, imsâke kırk beş dakika var, ben biraz uzanayım" dedim. "Peki" dedi. Ben uzandım. Biz bir uzandık, Allah size ömür versin, bir de gözüm açdım ki, kadın da kalkmamış uzanmış kalmış, ortalık bembeyaz, sabah olmuş. Eyvâh! "Hanım ne yapdın?". "Eyvah, ben uyumuş kalmışım" dedi. "Sen uyudun ama benim hâlim felâket çünkü ben iftar da etmedim" dedim. Kalkdım, dedim, "Ya Rabbi ne yapayım şimdi ben?" Orucu yesem olmaz. Allah'dan korkarım, orucu yiyemem. Çalkaladık ağzımızı, sabah namazını kıldım yatdım. 
Bir ziyafet rüyâmda bana, Allah hakkı için! Turnanın yoğurdundan kuş sütüne varasıya kadar. Kızartmalar, etler, baklavalar, börekler, pilavlar, iç pilavları, kuzu dolmaları, hepsi var böyle. Bir yemek yedik, bir yemek yedik, bir yemek yedik. Su içdik, çay içdik, ayran içdik, şerbet içdik, kahve içdik, cigara içdik. Uyandım, kalkdım, karnım tok. İftar vakti oldu, karnım acıkmadı. Acıkmıyor karnım. "Acaba yemeyeyim mi?" dedim Yemesem haram, şerîata muhâlif. Yesem bu zevki kaçıracağım. Yedik. Yemeseydim bir daha yemek yemeyecekdim, rahata kavuşucakdım. Yemek yemeyince insan helâya da gitmez. Çünkü insanın ömrü böyle geçiyor, yemekle helâda.

Gelelim kıssadan hisseye. Hakk yolunda bulunan, Hakk'dan korkan ve Hakk rızâsını arayan, Allah'a tam bir teslîmiyyetle bağlanan ve her hâl ü kârda O'na tevekkül edenlere Cenâb-ı Hakk hâtıra ve hayâle gelmeyecek ikrâmlarda bulunur, hiç ummadıkları yerlerden yardım eriştirir. Nitekim Kur`ân'da buyuruyor : "وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجًا". Yani kim ki takvâ sâhibidir, Allah onun müşkillerini halleder, onu sıkıntıdan, derdden kurtarır, ona inâyet eder, nusret verir, necât verir. Âyetin devâmında da, "وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُۜ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ" buyuruyor. Manâsı şu. Allah takvâ ehli kullarını hiç beklemedikleri yerden merzûk eder. Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona kâfîdir.

Listeye geri dön