22 Nisan 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Büyük mürşidlerimizden Osman Fazlî Efendi Hazretleri buyurmuşlar ki :
Maksad, Hakk Teâlâ'yı bilmekdir. Nefs, tabîat, kalb ve rûh ile alâkalı husûsların bilinmesinde rüyânın bir payı varsa da, şu da var ki, o taayyün hâli olmayıp berzah hâlidir. Maksad, ma'nâyı taayyünde bulmakdır, berzahda değil. Rüyâlara fazla itibâr etme. Bilakis matlûbunun taayyün ve mutlak misâl âleminde hâsıl olması için çalış.
Hazret-i Şeyh'in halîfesi İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri de bu sözleri şöyle îzâh buyuruyorlar :
Hazret-i Şeyh'in âdeti rüyâya pek az iltifat etmekdi. Şöyle derdi, "Ben güzel vâkıalar görmem. Bilakis benden bir sû-i edeb ve ayıp zâhir olursa Allah onu gözüme sokar. İşte benim rüyâm budur". Selef, ayıplarının ortaya çıkmasını, hârikulâdeliklerin zuhûrundan daha üstün görürlerdi. Çünkü nice keşf ehli vardır ki kendisinin ayıbından haberi yokdur. Allahu Teâlâ, "قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا * وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّاهَا Kad eflaha men tezekkâ. Ve kad hâbe men dessâhâ" buyurmuşdur. İnsanların çoğu, hattâ sâliklerin çoğu bu ma'nâdan gâfil olmuşlardır. Onun için de keşf ehli kimselere rağbet etmişler, fenâ ve ilm-i billâh ehlinden yüz çevirmişlerdir ki insânî yaratılış mertebesine nüzûlden esas maksad ilm-i billâhdır, yoksa ilâhı bırakıp kevni keşfetmek değildir.
İsmâil Bursevî Hazretleri başka bir yerde de bu husûsda şöyle buyuruyorlar :
Hayâle mağrûr olmayıp her kemâli ta'ayyünde müşâhede ve onunla tahakkuk lâzımdır. Zîrâ hayâl-i menâm bu ma'nâyı tezkîr ve ona irşâd için vaz' olunmuşdur ki vesîle-i kemâldir, yoksa nefs-i kemâl değildir. Şol cihetden ki âlem-i misâl berzahdır, maksûd-i aslî ise bir ma‘nâyı âlem-i ervâhdan tenzîl ve berzah-ı misâlden tahlîs edip âlem-i ecsâma getirmekdir. Pes, rûh-i insân evvel münâsebet-i âlem-i misâl edip oradan cisrden geçer gibi mürûr edip âlem-i hisse gelir ki âlem-i hiss her kemâlin mecmûasıdır. Zîrâ ondan mütenezzil bir derece dahi yokdur ki tecellî-i ilâhî ol dereceye nüzûl ede ve zuhûru orada tamâm ola.
Bu mertebedendir ki Cenâb-ı Risâlet sallallâhu aleyhi ve sellem altı ay kadar rüyâ ile amel edip badehû hâricde Cibrîl aleyhisselâm ve bir dahi rüyâya hâcet kalmadı. Eğerçi ekâmil-i nâsın rüyâları dahi ayn-ı hâricîde emr-i hissî gibidir. Zîrâ onların sırrı her mertebede devr eder ve basîretleri her makāmı mükâşefeden hâlî değildir, velâkin bu mertebeye ehadiyyet derler ki herkese müyesser olmaz. Ve bu makâmı tefhîm için Hakk Teâlâ buyurur : "نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ "الْاَم۪ينُۙ * عَلٰى قَلْبِكَ. Yani "Kur`ân’ı kalbine tenzîl etdi, hayâline indirmedi" dedi, tâ ki sâlikler hayâle mağrûr olmayalar ve mertebe-i kalbe vusûle ve âlem-i rûha duhûle sa'y edeler ve mevt-i irâdîyi tahkîk eyleyeler, tâ ki hayât-i feyz bulalar ve illâ netîcesi hırmân ve tahassür olur.