27 Kasım 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Yûnus Emre Hazretlerinin bir nutk-i şerîfini îzâh ederken, "Yûnus imdi sen Hakk'a er dün ü gün gönlün Hakk'a ver / Gönül gözü görmeyince bu baş gözü görmeyiser" beyti hakkında şöyle demişdik :
İnsan için en büyük gâye, Hakk'ı bilmek, Hakk'ı bulmak, Hakk'a ermek ve Hakk'ı görmekdir. Bu da ancak Hakk'dan gayrı ne varsa hepsinden yüz çevirmekle olur. Cenâb-ı Hakk, baş gözüyle görülmez ancak gönül gözüyle görülür. Tasavvufun bütün gâyesi, gönlü mâsivâ kirlerinden temizleyerek, gönül gözünü Hakk'ı görebilecek hâle getirmekdir.
Rü'yetullah yani Allah'ı görmek mes'elesi ulemâ arasında oldukça ihtilaflı bir mes'eledir. Kimi âlimler "Kul Allah'ı göremez" diyerek kestirip atmış, kimisi de "Allah dilerse kendisini kuluna gösterebilir" diyerek rü'yetullahı câiz görmüşdür. Kimileri de rü'yetullahı kabûl ettikleri halde, bunun bu dünyâda mümkün olamayacağını, ancak âhiretde olabileceğini söylemişlerdir. Rü'yetullahın câiz olduğunu söyleyenlerden bir kısmı, Cenâb-ı Hakk'ın bu dünyâda ancak kalb gözüyle görülebileceğini, baş gözüyle rü'yetin ancak âhiretde mümkün olacağını söylemişlerdir. Hepsi de Kur`ân-ı Kerîm'den ve hadîs-i şerîflerden kendilerine göre bir takım deliller getirmişlerdir.
Cenâb-ı Hakk'ın görülemeyeceğini ileri sürenler, " لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ / Lâ tüdrikühül ebsâru ve hüve yüdrikül ebsâr ve hüvel lâtîfül habîr" âyet-i kerîmesi ile Hazret-i Mûsâ'nın Cenâb-ı Hakk'ı görmek isteyip "رَبِّ اَرِن۪ٓي اَنْظُرْ اِلَيْكَۜ rabbi erinî enzur ileyk" yani "Rabbim kendini bana göster de seni göreyim" demesi üzerine Cenâb-ı Hakk'ın "لَنْ تَرٰين۪ي len terânî" yani "sen beni göremezsin" cevâbını delîl olarak gösterirler.
Rü'yetullahı câiz gören ulemâ ise Sûre-i Necm'in baş tarafında mi'râca dâir âyet-i kerîmeleri ve Sûre-i Kıyâme'deki "وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاضِرَةٌ * إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ / Vucûhun yevme izin nâdıratun ilâ rabbihâ nâzıra" âyet-i kerîmeleri ile Sûre-i İnsan'daki "وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا Ve izâ raeyte semme raeyte naîmen ve mulken kebîrâ" âyet-i kerîmesini delîl getirirler. Bu son âyet-i kerîmenin sonundaki "مُلْكًا كَبِيرً" lafız sahîh bir kırâate göre "meliken kebîrâ" diye de okunur.
Ehlullah katında ise rü'yetullah husûsunda hiç ihtilaf yokdur. Ehlullaha göre rü'yetullah hem bu dünyâda hem de âhiretde câizdir. Allah dilerse, dilediği kuluna cemâlini gösterir. Ne var ki, bu görüş bildiğimiz görüşlere benzemez, keyfiyyeti mechûldür. Bunu sözle veya yazıyla ta'rîf etmek mümkün değildir. Zîrâ bir şeyi lisân ile ifâde etmek demek, onu sınırlamak demekdir. Mâdem ki Cenâb-ı Hakk aslâ ihâta edilemez öyleyse rü'yetullah hiç bir şekilde ta'rîf edilemez, tatmak lâzımdır. Bunu tatmayana anlatmaya çalışmak ise, köre renkden, sağıra ahenkden bahsetmek gibidir.
Tabii bu büyük ni'mete de herkes eremez. Allah, cemâlinin müşâhedesini kullarından pek azına bahşetmişdir. Kendisine bu ni'metin bahşedildiği kişilerin her biri de Hakk'ı ancak kendi derecesine ve isti'dâdına göre görür. Hiç kimse Cenâb-ı Hakk'ı tam ma'nâsıyla bilemez. Resûl-i Ekrem Efendimizin "Sübhâneke mâ 'arafnâke hakka ma'rifetike yâ ma'rûf" tesbîhi de bu hakîkate işâret eder.
Velî her sâliki etmez cemâl-i nûruna vâsıl
Ki cânı bezl-i cânân eylemekdir vuslatın mehri