21 Aralık 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
"﷽ Bismillahirrahmânirrahîm" lafzı, öyle bir pâdişahın adını taşır ki kulların necâtı, O'nun rızâsıyladır. Kimde bir izzet varsa, O'nun lutfunun ve ihsânının feyziyledir, kimde bir zillet varsa o da O'nun adâletinin tecellîsindendir. Âlemdeki mevcûdâtın devâmı, O'nun irâdesiyle, yok olması yine O'nun isteği iledir. Nerede izzet sâhibi bir kişi varsa, muhakkak O'nun kerem elbisesini giyinmişdir de o yüzden izzet sâhibidir. Nerede zelîl bir kimse varsa, O'nun kahrına uğramışdır da o yüzden zelîl olmuşdur. Ecnebîlerin bellerine bağladıkları zünnârın örgüleri arasından " وَهُوَ الْقَوِيُّ العَزِيزُ ve hüve'l-kaviyyü'lazîz /O'dur her şeye gücü yeten izzet sâhibi" nidâsı duyulmakda, 'âriflerin omuzlarına sarkan taylasının örgüsünden de : "وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ ve hüve'l-latîfü'l-habîr/O'dur nihâytsiz lutuf sâhibi ve her şeyden haberdâr olan" nidâsı işitilmekdedir.
"بِسْمِ اللّٰهِ Bismillah" lafzındaki isim, öyle bir isimdir ki, Süleymân aleyhisselâm zamânındaki Belkıs'ı, İblîs'in vesvesesi elinden kurtaran işte o isimdir. Süleymân Nebî, Belkıs'ın Sabâ şehrinde halkı kendisine bağladığını ve onları hak yoldan saptırıp bâtıla götürmekde olduğunu duyunca ona bir mektûb yazdı. O mektûbda, "اِنَّهُ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ Muhakkak ki bu, Rahmân ve Rahîm Allah'ın adıyladır" yazılıydı.
Süleymân, hüdhüdü postacı yapdı ve o yollarını yitirenlerin iline elçi olarak gönderdi. O, töhmet çölünü aşmakda olanları, hidâyet meşalesi ile aydınlatarak, dalâlet zulmetinden kurtarmak, ve Belkıs'ı, İblîs'in şübheye düşüren ve vesvese veren elinden kurtararak, hakîkat ve saâdet ovasına çekmek istiyordu. O cılız kuşcağız, izzet kanatlarıyla, nûrânî kanatlarla göğün yükseklerinde uça uça, o yoldan çıkmışların iline vardı, Belkıs'ın sarayının kubbesindeki bir burca kondu ve Belkıs'ın eşiğine varmak için bir yol aramaya başladı. Gördü ki Belkıs'ın tek başına kaldığı husûsî odasında ovaya açılmış bir pencere var, hemen o pencereye uçdu.
Belkıs'ın uyumakda olduğunu görüp odasına girdi, davet mektûbunu onun yanıbaşına koydu ve Belkıs'ın sînesini gagalayıp yaraladı Sonra da hemen gizlendi. Belkıs, uykusundan sıçrayarak uyandı. "Acabâ bu kim olabilir ki?" diyordu, "Bu kadar hizmetçinin, bekçinin, muhâfızın önünden, bu kadar yoldan geçip odama kadar giriyor ve beni insafsızca yaralıyor. Bu, pek büyük bir düşman olmalı ki bu kadar sağlam, bunca demir kapılardan geçiyor da odama kadar giriyor, kimseciklere de görünmüyor". Belkıs, hem kendi kendine bu sözleri söylüyor, hem de tir tir titriyordu, şaşırmış kalmışdı.
Derken Süleymân Nebî'den gelen davet mektûbunun, yanıbaşına düşmüş olduğunu gördü. Mektûbu aldı, açdı, ilk satırı gördü. Gözü, "بِسْمِ اللّٰهِ Bismillâh"ın "be" sine düşdü, gönlü de "mîm"in sînesindeki gönülden bir parıltı aldı. Gönül kekliği, îmân doğanına av oldu gitdi. Sonra "Herhalde bu mektûbu bir postacı getirdi" deyip gözlerini ovaladı, odanın köşesine bucağına bakmaya başladı. Derken küçük, cılız bir kuş gördü. O kuş, sarayın sayvanının bir köşesine konmuşdu. Kendi kendine, "Mektûbu getiren postacı bu olsa gerek" dedi. "Ne şaşılacak şey! Bu küçüklükde bir kuş ve bu ululukda bir haber!"
Ey benim dostlarım! Süleymân'dan maksad, Allah'dır, Belkıs'dan maksad da sürekli kötülüğü emredip duran nefsdir, hüdhüdden maksad da akıldır. O akıl ki nefs sarayının bir bucağına konmuş ve her nefesde tefekkür gagasıyla nefs Belkıs'ının sînesini gagalamakda, onu gaflet uykusundan uyandırmakda ve ilâhî mektûbu ona sunmakdadır.